Sonra Bir Gün O Geldi


Tatil için memleketime gitmiş, biraz uzun kalmıştım. Eve döner dönmez Samimi Sami'yi aradım, geldiğimi haber verdim. Sevindi. 
"Bu akşam kimselere söz verme abi, birlikte yemek yiyeceğiz. Enis, Sena, Büşra falan da seni görmek isterler. ‘Feyyaz Emin ne zaman gelecek?’ diye sorup duruyorlardı. Haber veririm, gelirler" dedi.
"Tamam kardeşim. Bazı işlerim var, onları hallettikten sonra gelirim" dedim.
Yemekte buluştuk. Herkes tatil esnasında yaşadıklarından söz etti. Sami çay demlemişti, bardaklarımızı doldurdu.
"Nereden aklına esti bu yemek işi Sami?" diye sordum.
"Epey zamandır uzaktaydın abi. Millet gittikten sonra bir yemek yiyelim de muhabbet faslını açalım diye düşündüm. İşlerine mani olduysam kusuruma bakma."
"Yok kardeşim, ne kusuru. Zahmet etmişsin. Yemeksiz de gelirdim. Söylemen yeter" dedim.
"Epey zamandır sohbet edemedik. Sorularımız birikti. Bu gece enine boyuna konuşalım eğer uygun görürsen."
"Elbette kardeşim, ne istersen sor. Biliyorsam cevap veririm, bilmiyorsam araştırırım, birlikte öğreniriz."


Her Şey Anını Bekler


Kafeye epey erken gitmiştim. Sami yoktu. Sena henüz gelmemişti. Enis, her zamanki yerinde oturuyor, defterine bir şeyler yazıyordu. 
"Merhaba kardeşim" dedim.
"Merhaba abi. Hoş geldin. Buyur otur" dedi.
Karşısına oturdum. 
"Sami ortalarda görünmüyor. Hasta falan değildir inşallah."
"Yok, iyidir abi. Sabah gelmişti, alışveriş için çıktı. Birazdan gelir."
Bir süre ikimiz de sustuk. Merak ettiğim bir meseleyi sormanın tam sırası diye düşündüm. 
"Kardeşim, bu kafenin açılışında önemli katkın olmuş. Sami bir ara söz etmişti. Tebrik ederim" dedim.
Bir süre önündeki deftere bakarak sustuktan sonra "Sami'nin benim için yaptıklarının yanında bunun hiç önemi yok abi" dedi.
"Ne yaptı ki? Bir sakıncası yoksa anlat kardeşim, dinlemek isterim."
"Peki, kısaca anlatayım…"

İnanıyorum Öyleyse Varım


'Samimi Sami' diyorum ona. Safidir, samimidir, dobradır, içi dışı birdir. Kafe işletir. ‘Sami Kafe’ koymuş adını. Küçük bir kafe. Evime yakın. Uygun zamanlarımda gidiyorum. Daha ziyade akşamları. Gündüze oranla daha sakin oluyor.
Yine gitmiştim. Sessizce kahvemi yudumluyordum. Benden başka müşteri kalmamıştı. Sami geldi, karşıma oturdu. “Son günlerde bir acayiplik var sende abi, dalıp dalıp gidiyorsun?" dedi. 
“He gardaş... Hayatımın tadı tuzu kalmadı da ondan" dedim. 
“Nasıl yani?" 
“Kilo almayayım diye tatlıyı bıraktım. Tansiyonum yüzünden doktor da tuzu yasakladı. Senin anlayacağın, hayatımın tadı da gitti, tuzu da" dedim. 
Sustu. Düşündü. Sonra da, gayet ciddi bir sesle “Üzülme abi" dedi, "tadı gitmiş, tuzu gitmiş amma hayatın yerinde duruyor, şükret."





Kulluğum Sultanlığımdır!


Tatil münasebetiyle memleketime gitmiştim. Yirmi gün kaldıktan sonra döndüm. Sohbetlerimiz devam ediyor. Haftada üç akşam kafedeyim. Müşteriler gitmiş oluyorlar. Sami hep orada. 'Samimi Sami' diyorum ona. Kendisi de bana 'Feyyaz Emin' diyormuş.   
Her fırsatta Enis, Sena ve Büşra da geliyorlar. Kimi zaman arkadaşlarını da getiriyorlar. Bir yandan kahvelerimizi, çaylarımızı içerken bir yandan da her insanı ilgilendiren temel meseleleri enine boyuna konuşuyoruz. 
Beni tahrik etti bu sohbetler. Hatta zorladı. Eskisine oranla daha çok okuyor, daha çok düşünüyorum. Hatırıma gelmeyen meseleleri soruyor, benden cevap istiyorlar. Bu da beni yeni araştırma ve incelemelere mecbur bırakıyor. 
Eve dönünce aramızda geçen konuşmaları yazıyorum. Silinip gitmemeli bunlar. 


Sırlarla Dolu Bir Kitap


Her görüşümde bana hayaletleri, cinleri, perileri, vampirleri, zombileri hatırlatan eski evinde yapayalnız yaşardı. Bahçe kapısından nadiren çıkar, yere bir şey düşürmüş de onu arıyormuş gibi önüne baka baka yürürdü. Biz çocuklar onunla karşılaşmamaya özen gösterirdik. Yüksek duvarlarla çevrili bahçesine kazara topumuz yuvarlansa, girip almaya cesaret edemezdik. Mahallede ‘Cinci’ lakabıyla anılırdı.





Şiraz ve Sultan


Karanlık bir geceydi. Odamda yalnızdım. Etrafımda kıpırdayan yegâne nesne yanan kandilin aleviydi. Bu kıpırtının karşı duvardaki akislerini seyre dalmıştım. 

Üstadım Sâdî ile olan hatıralarımı yazmaya çalışıyor fakat yazamıyordum. Simalar ve olaylar bir sis perdesinin arkasında gibiydi. Kendimi gayet aciz ve çaresiz hissediyordum. Bunun üzerine, senelerdir kabir âleminde olan üstadıma nida ettim.

“Ey Sâdî! Ey benim aziz üstadım! Sen benim aynamdın. Sana bakar, kendimi okurdum. Seni dinler, kendimi bilirdim. 

Şimdi yanımda yoksun. Ben kendimin bilinmezi oldum. Sema karardı. Yıldızlar söndü. Seni beklemekten yoruldum. Yaşım ilerledi. Kemiklerim inceldi. Bedenim kurudu. Başıma karlar yağdı. Hafızam zayıfladı. 

Senden nice hikmetli hikâyeler, ibretlik maceralar dinlemiştim. Bir kısmını evvelce yazmış idim. Lakin devamı gelmiyor. Gülistan bülbülsüz olmuyor. 

Üstadım! Pirifani olmuş şu aciz talebene merhamet eyle de gel artık! Şiraz günlerimizdeki gibi tatlı tatlı konuş, söyle, anlat. 

İşte, diviti aldım elime, mürekkep hokkası sehpada duruyor, sayfalar dolmayı bekliyor. Her şey tamam amma sen yoksun. Sensiz yazamıyorum.”

Ben sözümü bitirir bitirmez karşı duvarda beyaz bir gölge peyda oldu. Üstadımın sureti ayan beyan yansıdı ve göründü. Bu acip vaka bende korkudan ziyade hayret hissi uyandırdı. 

Şiraz bahçesinde nasılsa öyleydi. Nurani çehresinde hafif bir tebessüm vardı. Dudakları kıpırdıyordu. Sesini işitmiyor fakat söylediklerini anlıyordum. Konuşması sessizdi ama sözsüz değildi. 

“Musâb, yaz!” dedi. 

“Emredersin üstadım!” dedim. 



Şiraz ve Şehzade


Bahar gelince yaylaya gider, bütün yaz orada kalırdık. Kasaba sıcaktan kavrulurken orada hep bahar havası yaşanırdı. Dağlar arasında, yemyeşil bir vadinin en güzel yerindeydi obamız. İki odalı küçük bir kulübemiz vardı dededen kalma, bize yetiyordu. 

Özellikle gecelerini severdim yayla günlerinin. Dışarısı hafif aydınlık olurdu. Yıldızlar yağardı üzerimize, ay bir başka gülümserdi. 

Bir gece kulübenin kapısında oturuyordum. Hava zifiri karanlıktı. Rüzgâr dinmeyen bir uğultuyla esiyordu. Bir gölge gibi süzülerek geldi annem, yanıma oturdu. Uykusu kaçmıştı sanırım. Birlikte epey müddet sustuk.  

Derken, elini omzuma koydu ve “Bak, karşı dağda mavi bir ışık var. Hep gece yarısı yanar. Sadece zifiri karanlık gecelerde fark edilir. Mübarek adam teheccüte kalktı” dedi.

“Kim kalkıyor anne? Hangi mavi ışık?” diye hayretle sordum.

“Bir ermiş. İsmini bilmiyorum. Eski zamanlarda yaşamış. Hep aynı vakitte kalkar.”

Baktım, gerçekten de mavi bir ışık gördüm. Bir azalıp bir artıyordu. Dikkat etmeyen farkına varamazdı. “Gökyüzünden kayalara vuran ışıkların bir yansımasıdır belki de” dedim. 

“Hayır” dedi annem, “gökte ışık yok ki yansısın. Kayalar arasında bir harabe var, ışık oradan yayılıyor. Türbesi de orada bir yerdeymiş. Binanın bazı duvarları hâlâ ayaktaymış. Küçük bir de oda varmış, kubbeli. Baban gidip görmüş, bana anlatmıştı, ondan biliyorum.” 

Beni bir meraktır aldı. Bu sırrı çözmeden rahat edemeyecektim. Gidip kendi gözlerimle görmeliydim. Harabeye ulaşmam için saatlerce yokuş tırmanmam gerekecekti. “Yarın ilk işim, gidip bu tarihi harabeleri incelemek olacak anne” dedim. 

“Sen bilirsin. Fakat dikkatli ol, okuyup üflemeyi ihmal etme. Harabelerde cinler yaşar. Felak ve Nâs oku, avucuna üfle, sonra da ellerini başına, bedenine sür” dedi.

Gece sabahı zor ettim. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde olan harabeye gitmek üzere erkenden yola çıktım. Kuşluk vakti girene kadar sürekli yürüdüm. Nihayet hedefe ulaştım. Kayalar arasında kalmış harabeyi görünce beni bir heyecan sardı. Belki ruhaniler vardır diye selam verdim. Bu görünmez yaratıkların kötü cinler olması ihtimalini düşünerek annemin tembihlerini yerine getirdim. 

Bir süre bekleyip etrafı ve harabenin içini dinledim. Rüzgârın uğultusundan ve dağ kuşlarının ötüşünden başka ses işitmedim. Yıkık duvarları, bir zamanlar muhtemelen kapılı olan dehlizleri, yosun tutmuş taşları inceledim bir süre. 

Biraz da ürkerek kubbeli odaya girdim. İçeride kuşlar varmış. Ben girince gürültüyle uçtular. Yüreğim ağzıma geldi. Kısmen karanlıktı. Yanımda götürdüğüm el fenerini yaktım. Etrafı gözden geçirmeye başladım. Tabanda ve duvarlarda yabani otlar bitmişti. Yerde kertenkeleler gördüm oraya buraya kaçışan.  

“İnşallah yılan yoktur” diyerek irice bir taşın üstüne oturdum. Sade bir odaydı bu. Ne kapısı kalmıştı ne de penceresi. Maziden bir iz, bir eser, bir yadigâr bulmak ümidiyle odayı incelemeye başladım. 

Tavana yakın bir yerde küçük bir oyuk görünce heyecanlandım. Eskilerin 'tava' dedikleri türden bir oyuktu bu. Dikkatle bakmayan birinin farkına varmasına imkân yoktu. İçinde saklı bir şeyler olabilir miydi acaba? 

Bir yolunu bulup bakmalıydım. Taşları üst üste koyup merdiven hâline getirdim, yine yetişemedim. Tavaya benzeyen oyuğu elimle yoklamaya karar verdim. Parmaklarım yumuşak bir nesneye temas edince dehşetle irkildim, az kalsın düşüyordum. 

Neydi bu? Kıvrılıp yatmış bir yılan olabilir miydi? Fakat cansız bir nesneymiş gibi gelmişti bana. Tehlikeyi göze alarak taş merdiveni biraz daha yükseltip baktım. Evet, yanılmamıştım, cansız bir nesneydi bu. Bir deri mahfazaya benziyordu. Küfle kaplıydı. Mendilimle tutarak aldım. 

Mahfaza silindir biçimindeydi. Her iki tarafından büzülmüş ve deri bir iple sıkıca bağlanmıştı. İpleri çözdüm. Deri katları özenle açmaya başladım. İçinden bir defter çıktı. Deriye temas eden kısımları küflüydü. Dikkatle temizlenmesi gerekiyordu. Harabede biraz daha incelemeler yaptım ama başkaca bir şeye rastlamadım. Mahfazayı ve defteri yanıma alıp yola düştüm. 




сені сүйетін адам бар

 



Seni Seven Biri Var adlı kitabımız 
Kazakçada!
Devamı da gelecek inşallah!






Pêxemberi Çaverankrav

Sonra Bir Gün O Geldi 
Ara Media Center
Irak

ناوەندی ڕاگەیاندنی ئارا
زانستێکی بەسود، پەروەردەیەکی تەندروست
07709383000
info@aramediacenter.com

Hemu ştêk çaverêyi kati xoyeti


Her Şey Anını Bekler
Ara Media Center

Irak
ناوەندی ڕاگەیاندنی ئارا
زانستێکی بەسود، پەروەردەیەکی تەندروست
07709383000
info@aramediacenter.com


Bendayetim Sultanime

Kulluğum Sultanlığımdır
Ara Media Center

Irak
ناوەندی ڕاگەیاندنی ئارا
زانستێکی بەسود، پەروەردەیەکی تەندروست
07709383000
info@aramediacenter.com


Kota ktêb j bo to hatiye

 

nanıyorum Öyleyse Varım
Ara Media Center
Irak

ناوەندی ڕاگەیاندنی ئارا
زانستێکی بەسود، پەروەردەیەکی تەندروست
07709383000
info@aramediacenter.com


Everything Waits For Its Moment

“I have a peculiar attribute; I never am satisfied with what someone says about a person or a book. I need to be convinced. I am a skeptic, I object and will argue. I would want to research and find everything myself.



Your Need A New World!

“I want to know you. You are hiding… You are concealing yourself. You give the perception that you are just a plain intellect… You do not speak of your emotions to me. Or don’t you trust me? If that is the case, I trully will be upset. See, I tell you all that I have…”



Only You Understand Me

He woke up startled one night. He saw the darkness of the room and listened to his surroundings. As he was trying to forget the droning sounds in his head and the erratic images that surfaced and vanished in his dream:
“Mother!” he said.

With the effect of being woken up and not finding her normal tone, she still replied with a sweet, warm voice like an echo: 

“Darling!” 





Listen to Your Heart!

I was in the office of my police chief friend.
Three women entered the room. They had worn the same model dresses. Documents alike in their hands.

They were trying to act like “free individuals” but there was an implicit shame in their eyes.





Enjoyable Philosophy - Master Philosophers

If you are looking for a book of philosophy where you can read about philosopher's lives and basic philosophical information without getting bored, now you found it…
This essay explains the essence, summary and foundation of philosophy... You will read mankind’s adventures of two thousand five hundred years of thought. You can also call  this book "The short history of philosophy" ... It introduces philosophers according to their historic order, talking about their lives. It explains basic ideas in a nutshell ... With a plain, agile language and funny expressions ... You will read it in one sitting and you'll love the charming drawings inside.



Mervin - Liberation From Captivity

I was now a prisoner of American soldiers. “I wish I was dead!” I told myself. I wasn’t even able to die!
I was exhausted both mentally and physically. The Americans took me to a large area. They were gathering all of the prisoners there.



Mervin - Search, and You Will Find Me

My name is Mervin. My mother gave me my name. She had apparently seen a beautiful boy named Mervin on a trip to England. “Henrik,” she said “if we have another son I would like to name him.” she told my father. “Very well, Emma” he replied. It was my father who had actually named my brother, Herman. I came into this world two years after this dialogue. My mother was lying down in her hospital bed and I was there beside her, all bundled up. She cuddled me warmly saying, “Mervin, my darling, welcome to the world”.



The Eternal Life Awaits You

“Some nights I wake up from my deep sleep. My room is pitch black. I start to think. My death comes to my mind. I get up and turn the lights on. I don’t feel like sleeping. I don’t want to lie but I am very scared of death. Thinking about it gives me so much pain…


There is One Who Loves You

If you start asking questions like "Who am I, where did I come from, what is the meaning of life?", the answer you receive is, "Are you crazy!". People would not assume that normal people also question the meaning of life.
But always do renew yourself. Bring a new person out of you . Make a fresh start. Every new day is a door to a new world for you! Your questions are waiting for an answer. Untie them! Solving them means relaxing. Very few people can afford being themselves. If you want to be different, be yourself!
Important features of the book
  • Explains that thinking is the basic value that makes us human.
  • Emphasizes that the most important method to obtain information is to ask questions.
  • It is a guide for understanding youth problems and the world of young people.
  • Improves critical thinking skills.
Novel
Meaningful and emotional books
160 pages


Life is Beautiful When One Loves

Love, friendship, tolerance, cooperation, warm and vivacious stories of youth that are filled with hope ... The book of colorful lives, timeless loves, beautiful people of goodness, the book of little happiness.

Important features of the book

  • Tells us about our social values through human stories that are carefully choosen from life. 
  • A book that circles readers in different time periods and hosts different lives.
  • Explains human emotions, heartfelt subtleties and moral values in a simple and fluid language.
  • Reinforces family ties, love and respect between family members.

Short Story

Meaningful and emotional books

160 pages





Mervin - Die befreiung aus der gefangenschaft

Silvester war aber im Vergleich etwas ruhiger.
„Hetzt euch nicht selbst auf und vergrößert dadurch euer leiden”, ermahnte er uns.
„Was sollen wir tun, einfach nur schweigen und dasitzen?”
„Mervin, sei doch ein wenig vernünftig. Wir können im Augenblick eh nichts tun.”
„Wir sollten lieber sterben!”, sagte Otto.
„Nein, Otto. Wir müssen um jeden Preis überleben. Unsere größte Aufgabe ist im Augenblick, zu überleben. Es gibt Momente, in denen das Leben mehr Mut erfordert, als das Sterben. Wir erleben gerade einen dieser Augenblicke. Macht bloß keine Dummheiten!”, sagte Silvester. 

ICH GLAUBE, ALSO BIN ICH

Es gibt gigantische Geheimnisse, weiß du das? Ozeane des Unsichtbaren sind die Gipfel. Halte dich an den Fäden der Inspiration fest und steige hin- auf! 

Die Heiligen sagen: „Folge uns! 

Die Erhabenen warten auf dich, Instinkte sind deine Wegweiser!“ 

Große Jäger jagen Großwild. 

Die „Sieben Stufen“ gehören ewig dir. Und die unendlichen Wahrheiten... 

Du bist klein, sagen die Spiegel. 

Obwohl das Du in dir groß ist.

Prüfe dich, wenn du sicher sein willst. 

Wende deine Augen nach innen und schaue in deine Seele. 

So du sie noch nicht verloren hast!

Überall habe ich nach dir gesucht


Ich legte eine Notiz in mein Heft. Manch einer verbringt dieses Dasein damit es auszuleben und ein anderer hingegen mit dem Schreiben. Mir stellte sich diese Frage nicht mehr, denn meine Rolle auf der Bühne des Lebens war klar definiert. Du würdest leben und ich würde schreiben.