Sonra Bir Gün O Geldi
Her Şey Anını Bekler
İnanıyorum Öyleyse Varım
🍁
— Ömer Sevinçgül (@omersevincgul) April 1, 2024
'Allah Vardı, Yanı Sıra Başka Şey Yoktu.'
🍁https://t.co/K3BoRylpYC pic.twitter.com/7LvB1sqoYL
Kulluğum Sultanlığımdır!
Sırlarla Dolu Bir Kitap
Şiraz ve Sultan
Karanlık bir geceydi. Odamda yalnızdım. Etrafımda kıpırdayan yegâne nesne yanan kandilin aleviydi. Bu kıpırtının karşı duvardaki akislerini seyre dalmıştım.
Üstadım Sâdî ile olan hatıralarımı yazmaya çalışıyor fakat yazamıyordum. Simalar ve olaylar bir sis perdesinin arkasında gibiydi. Kendimi gayet aciz ve çaresiz hissediyordum. Bunun üzerine, senelerdir kabir âleminde olan üstadıma nida ettim.
“Ey Sâdî! Ey benim aziz üstadım! Sen benim aynamdın. Sana bakar, kendimi okurdum. Seni dinler, kendimi bilirdim.
Şimdi yanımda yoksun. Ben kendimin bilinmezi oldum. Sema karardı. Yıldızlar söndü. Seni beklemekten yoruldum. Yaşım ilerledi. Kemiklerim inceldi. Bedenim kurudu. Başıma karlar yağdı. Hafızam zayıfladı.
Senden nice hikmetli hikâyeler, ibretlik maceralar dinlemiştim. Bir kısmını evvelce yazmış idim. Lakin devamı gelmiyor. Gülistan bülbülsüz olmuyor.
Üstadım! Pirifani olmuş şu aciz talebene merhamet eyle de gel artık! Şiraz günlerimizdeki gibi tatlı tatlı konuş, söyle, anlat.
İşte, diviti aldım elime, mürekkep hokkası sehpada duruyor, sayfalar dolmayı bekliyor. Her şey tamam amma sen yoksun. Sensiz yazamıyorum.”
Ben sözümü bitirir bitirmez karşı duvarda beyaz bir gölge peyda oldu. Üstadımın sureti ayan beyan yansıdı ve göründü. Bu acip vaka bende korkudan ziyade hayret hissi uyandırdı.
Şiraz bahçesinde nasılsa öyleydi. Nurani çehresinde hafif bir tebessüm vardı. Dudakları kıpırdıyordu. Sesini işitmiyor fakat söylediklerini anlıyordum. Konuşması sessizdi ama sözsüz değildi.
“Musâb, yaz!” dedi.
“Emredersin üstadım!” dedim.
Şiraz ve Şehzade
Bahar gelince yaylaya gider, bütün yaz orada kalırdık. Kasaba sıcaktan kavrulurken orada hep bahar havası yaşanırdı. Dağlar arasında, yemyeşil bir vadinin en güzel yerindeydi obamız. İki odalı küçük bir kulübemiz vardı dededen kalma, bize yetiyordu.
Özellikle gecelerini severdim yayla günlerinin. Dışarısı hafif aydınlık olurdu. Yıldızlar yağardı üzerimize, ay bir başka gülümserdi.
Bir gece kulübenin kapısında oturuyordum. Hava zifiri karanlıktı. Rüzgâr dinmeyen bir uğultuyla esiyordu. Bir gölge gibi süzülerek geldi annem, yanıma oturdu. Uykusu kaçmıştı sanırım. Birlikte epey müddet sustuk.
Derken, elini omzuma koydu ve “Bak, karşı dağda mavi bir ışık var. Hep gece yarısı yanar. Sadece zifiri karanlık gecelerde fark edilir. Mübarek adam teheccüte kalktı” dedi.
“Kim kalkıyor anne? Hangi mavi ışık?” diye hayretle sordum.
“Bir ermiş. İsmini bilmiyorum. Eski zamanlarda yaşamış. Hep aynı vakitte kalkar.”
Baktım, gerçekten de mavi bir ışık gördüm. Bir azalıp bir artıyordu. Dikkat etmeyen farkına varamazdı. “Gökyüzünden kayalara vuran ışıkların bir yansımasıdır belki de” dedim.
“Hayır” dedi annem, “gökte ışık yok ki yansısın. Kayalar arasında bir harabe var, ışık oradan yayılıyor. Türbesi de orada bir yerdeymiş. Binanın bazı duvarları hâlâ ayaktaymış. Küçük bir de oda varmış, kubbeli. Baban gidip görmüş, bana anlatmıştı, ondan biliyorum.”
Beni bir meraktır aldı. Bu sırrı çözmeden rahat edemeyecektim. Gidip kendi gözlerimle görmeliydim. Harabeye ulaşmam için saatlerce yokuş tırmanmam gerekecekti. “Yarın ilk işim, gidip bu tarihi harabeleri incelemek olacak anne” dedim.
“Sen bilirsin. Fakat dikkatli ol, okuyup üflemeyi ihmal etme. Harabelerde cinler yaşar. Felak ve Nâs oku, avucuna üfle, sonra da ellerini başına, bedenine sür” dedi.
Gece sabahı zor ettim. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde olan harabeye gitmek üzere erkenden yola çıktım. Kuşluk vakti girene kadar sürekli yürüdüm. Nihayet hedefe ulaştım. Kayalar arasında kalmış harabeyi görünce beni bir heyecan sardı. Belki ruhaniler vardır diye selam verdim. Bu görünmez yaratıkların kötü cinler olması ihtimalini düşünerek annemin tembihlerini yerine getirdim.
Bir süre bekleyip etrafı ve harabenin içini dinledim. Rüzgârın uğultusundan ve dağ kuşlarının ötüşünden başka ses işitmedim. Yıkık duvarları, bir zamanlar muhtemelen kapılı olan dehlizleri, yosun tutmuş taşları inceledim bir süre.
Biraz da ürkerek kubbeli odaya girdim. İçeride kuşlar varmış. Ben girince gürültüyle uçtular. Yüreğim ağzıma geldi. Kısmen karanlıktı. Yanımda götürdüğüm el fenerini yaktım. Etrafı gözden geçirmeye başladım. Tabanda ve duvarlarda yabani otlar bitmişti. Yerde kertenkeleler gördüm oraya buraya kaçışan.
“İnşallah yılan yoktur” diyerek irice bir taşın üstüne oturdum. Sade bir odaydı bu. Ne kapısı kalmıştı ne de penceresi. Maziden bir iz, bir eser, bir yadigâr bulmak ümidiyle odayı incelemeye başladım.
Tavana yakın bir yerde küçük bir oyuk görünce heyecanlandım. Eskilerin 'tava' dedikleri türden bir oyuktu bu. Dikkatle bakmayan birinin farkına varmasına imkân yoktu. İçinde saklı bir şeyler olabilir miydi acaba?
Bir yolunu bulup bakmalıydım. Taşları üst üste koyup merdiven hâline getirdim, yine yetişemedim. Tavaya benzeyen oyuğu elimle yoklamaya karar verdim. Parmaklarım yumuşak bir nesneye temas edince dehşetle irkildim, az kalsın düşüyordum.
Neydi bu? Kıvrılıp yatmış bir yılan olabilir miydi? Fakat cansız bir nesneymiş gibi gelmişti bana. Tehlikeyi göze alarak taş merdiveni biraz daha yükseltip baktım. Evet, yanılmamıştım, cansız bir nesneydi bu. Bir deri mahfazaya benziyordu. Küfle kaplıydı. Mendilimle tutarak aldım.
Mahfaza silindir biçimindeydi. Her iki tarafından büzülmüş ve deri bir iple sıkıca bağlanmıştı. İpleri çözdüm. Deri katları özenle açmaya başladım. İçinden bir defter çıktı. Deriye temas eden kısımları küflüydü. Dikkatle temizlenmesi gerekiyordu. Harabede biraz daha incelemeler yaptım ama başkaca bir şeye rastlamadım. Mahfazayı ve defteri yanıma alıp yola düştüm.
Pêxemberi Çaverankrav
ناوەندی ڕاگەیاندنی ئارازانستێکی بەسود، پەروەردەیەکی تەندروست07709383000info@aramediacenter.com
Hemu ştêk çaverêyi kati xoyeti
Irak
ناوەندی ڕاگەیاندنی ئارا
زانستێکی بەسود، پەروەردەیەکی تەندروست
07709383000
info@aramediacenter.com
Bendayetim Sultanime
Irak
ناوەندی ڕاگەیاندنی ئارا
زانستێکی بەسود، پەروەردەیەکی تەندروست
07709383000
info@aramediacenter.com
Everything Waits For Its Moment
Your Need A New World!
Only You Understand Me
With the effect of being woken up and not finding her normal tone, she still replied with a sweet, warm voice like an echo:
“Darling!”
Listen to Your Heart!
They were trying to act like “free individuals” but there was an implicit shame in their eyes.
Enjoyable Philosophy - Master Philosophers
Mervin - Liberation From Captivity
Mervin - Search, and You Will Find Me
The Eternal Life Awaits You
There is One Who Loves You
But always do renew yourself. Bring a new person out of you . Make a fresh start. Every new day is a door to a new world for you! Your questions are waiting for an answer. Untie them! Solving them means relaxing. Very few people can afford being themselves. If you want to be different, be yourself!
Important features of the book
- Explains that thinking is the basic value that makes us human.
- Emphasizes that the most important method to obtain information is to ask questions.
- It is a guide for understanding youth problems and the world of young people.
- Improves critical thinking skills.
Life is Beautiful When One Loves
Important features of the book
- Tells us about our social values through human stories that are carefully choosen from life.
- A book that circles readers in different time periods and hosts different lives.
- Explains human emotions, heartfelt subtleties and moral values in a simple and fluid language.
- Reinforces family ties, love and respect between family members.
Short Story
Meaningful and emotional books
160 pages
Mervin - Die befreiung aus der gefangenschaft
„Hetzt euch nicht selbst auf und vergrößert dadurch euer leiden”, ermahnte er uns.
„Was sollen wir tun, einfach nur schweigen und dasitzen?”
„Mervin, sei doch ein wenig vernünftig. Wir können im Augenblick eh nichts tun.”
„Wir sollten lieber sterben!”, sagte Otto.
„Nein, Otto. Wir müssen um jeden Preis überleben. Unsere größte Aufgabe ist im Augenblick, zu überleben. Es gibt Momente, in denen das Leben mehr Mut erfordert, als das Sterben. Wir erleben gerade einen dieser Augenblicke. Macht bloß keine Dummheiten!”, sagte Silvester.
ICH GLAUBE, ALSO BIN ICH
Es gibt gigantische Geheimnisse, weiß du das? Ozeane des Unsichtbaren sind die Gipfel. Halte dich an den Fäden der Inspiration fest und steige hin- auf!
Die Heiligen sagen: „Folge uns!
Die Erhabenen warten auf dich, Instinkte sind deine Wegweiser!“
Große Jäger jagen Großwild.
Die „Sieben Stufen“ gehören ewig dir. Und die unendlichen Wahrheiten...
Du bist klein, sagen die Spiegel.
Obwohl das Du in dir groß ist.
Prüfe dich, wenn du sicher sein willst.
Wende deine Augen nach innen und schaue in deine Seele.