Bir Gizli Hazine idim


 “Allah var idi ve yanı sıra başka varlık yok idi. Ne zaman, ne mekân, ne hareket, ne melek, ne şeytan, ne de insan. 

Kendisi, şanları, sıfatları ve isimleri hep 'ezelî' idi. Bilen de kendisiydi, bilinen de. 

İsimlerinin tecellisini eserlerinde görmek istedi. ‘Kün!’ emriyle bir varlık yarattı, adına ‘kâinat’ dedi.   

Kâinat sarayını nadide eserlerle donattı. Yıldızlar, gezegenler, topraklar, sular, bitkiler, hayvanlar var etti. 

Sınırsız güzelliklerini göstermek de istedi. Zeka sahibi lakin bedensiz mahluklar yarattı. Meleklerin yanına cinleri de kattı. 

Nihayet kâinat sergisini seyretsin de Rabbini tanısın diye en güzide eseri olan insanı var etti. İsmine 'Âdem' dedi. 

Sonra dünyayı âdemlerle doldurdu, onlara 'adam' dendi. Nisyanı sebebiyle 'insan' dahi denilmiştir. 

Mahlûkat görünür olmadan evvel ilminde mevcut idi. Kim, ne, ne zaman, nerede, nasıl olacak bilirdi, buna 'kader' dedi. 

Kader kitabında yazılı olan her bir şeyi kudretiyle görünür âleme getirdi, buna 'kaza' dedi. 

Kaderde olan bazı hükümleri rahmeti icabı affeder oldu, buna 'atâ' dedi ki atâ onun ihsanındandır.”

“İnsandan önce seyir ve tanıma görevini yapanlar kimlerdi?”

“Melekler ve cinler… İblis dahi cinlerden bir kul idi. Meleklerle beraber ömür sürerdi. 

Allah bir gün meleklere buyurdu ki: ‘Yeryüzünde bir halife yaratmak dilerim. Ruhumdan üfleyince siz ona hemen secde edin!’ 

“İnsan için neden halife tabirini kullanıyor? ‘Ruhumdan üfleyince’ sözünden ne anlamalıyım?” 

“Halife, birinden sonra gelen demektir. Evvela cinler, sonra insanlar yaratılıyor ya, ondan. ‘Ruhumdan üfleyince sözü ise Rabbimizin kendinde bulunan nitelikleri insana da vermesi demek, elbet numune kabilinden.”

“Niye veriyor?” 

“Bu sorunun cevabı bir kudsi hadiste. ‘Nefsini bilen Rabbini bilir.’ Yani insan yaratıcısını kendinden hareketle tanıyabilir. Mesela kendinde bulunan gölge misali ilme, iradeye, kudrete bakarak yaratıcısının sınırsız ilmini, iradesini, kudretini bir nebze anlar. İnsanda bu nitelikler bulunmasaydı anlayamazdı.”

“Tamam, şimdi oldu.”

“Secde emri esnasında iblis de oradaydı. Namına henüz ‘şeytan’ denmemişti. Emir sigasıyla söylenen bu sözü Rabbinden işitti. 

İnsan yaratılınca, melekler hemen secde ettiler. İblis secde edenlerin arasında bulunmadı. 

Allah ‘Ey İblis! Sen niçin secde etmedin?’ diye sordu.

İblis ‘Beni nârdan, onu topraktan yarattın. Ben ondan üstünüm, secde etmem!’ dedi.”

“Nâr nedir?”

“Bilginler ‘dumansız ateş’ demişler. Mahiyetini tam bilemiyoruz.” 

“Belki de bir enerji türüdür. İblis aklına güvenip felsefe yapmış anlaşılan. Neyse, devam et lütfen.”

“Halbuki yaratıcının emri nârdan da üstündür, topraktan da. İblis büyüklük tasladı, itaat etmedi.” 

“Bu sebeple cennetten kovuldu, namına 'racîm' dendi.” 

“Ne demek o?”

“Bir kavle göre ‘taşlanmış’ demektir, başka bir kavle göre ‘kovulmuş’ demektir.”

“İkisi de olur bence. Sonra?”

“İblis mühlet diledi, süre istedi. Allah, hikmeti icabı ona mühlet verdi, ecelini erteledi. Melun, bu sözü aldıktan sonra ‘Ben de her bir vasıtayı kullanır, kullarını hak yoldan saptırırım’ dedi.

İşte, şeytanın insan evladına musallat olmasının hikâyesi budur. Sebebi de, kibir ve hasettir.”