Hadis El Kitabı

 




HADİS EL KİTABI

🌷

Ömer Sevinçgül




 




İçindekiler:


Hadis Hakkında Temel Bilgiler

Hadis, Sünnet, Bidat, Fitne...

İman, Mümin, Yakîn, Felah...

İslam, Müslim, Muhacir, Ubudiyet...

Niyet, İhlas, Riya, Rıza, İhsan...

İtidal, İstikamet, İfrat, Tefrit, Vasat...

Kurán, Tilavet, Tefsir, Müfessir... 

Bazı Surelerin Faziletleri...

İlim, İlmin Önemi, Âlim...

Talebe, Ders, Talim...

Tebliğ, İrşad, Mesuliyet, Tatbik...

Nasihat, İkaz, Tedbir, Hikmet...

Ahlak, Merhamet, Muhabbet, Şefkat...

Tevazu, Hayâ, Rıfk, Hilm...

Suizan, Hüsnüzan, Gazap, Sabır...

Müflis, Medih, Kibir, Haset, Teenni...

Kanaat, İktisat, Gayret...

Hırs, Servet, Cimri, Cömert, Sıdk...

İsteme, Dilenme, Yardım...

Dünya, Ahiret, İstiğna...

İhtiras, Zühd, Vera...



Konuşma, Telaffuz, Sükût, Üslup, Dil...

Yalan, Gıybet, İftira, Nemime, Cidal...

Şiir, Edebiyat, Hiciv...

Latife, Eğlence, Oyun...

Evlilik, Teşvik, Nisa, Nikâh, Mehir...

Düğün, Aile, İtaat, Şiddet...

Çocuk, Şefkat, İsim, Terbiye...

Anne, Baba, Dul, Yetim...

Akraba, Komşu, Davet...

Ziyaret, Görüşme, Misafir...

Sofra, Yeme, İçme, İkram...

Elbise, Eşya, Takı, Ziynet, Koku, Resim...

Beden, Bakım, Saç, Sakal, Tıraş...

Selam, Musafaha, Sohbet, Hürmet...

Oturma, Meclis, Tevazu, Yatma...

Arkadaş, Davranış, Âdab, İstişare...

Rızık, Kazanç, Meslek, Ticaret, Fiyat... 

Borç, Vade, İsteme, Verme...

Emanet, Kefalet, Rehin, Hediye, Yitik...

Kardeşlik, Yardım, Vazife, Vakıf...

Sihir, Burç, Kehanet, Uğur, Fal...

Rüya, Tabir, Muabbir...

Hilkat, Kalem, Arş, Kader, Kalp...

 


Günah, Hata, Büyük Günahlar...

Pişmanlık, Tevbe, İstiğfar...

Mağfiret Kıssaları... 

Temizlik, Gusül, Abdest, Misvak...

Namaz, Vakit, İkame...

Ezan, Kamet, Vesile, Mescid...

Kıyam, Kıraat, Rükû, Secde...

Namazda Huşû, İtidal, İtina...

Tesbih, Dua, Cemaat, İmamet...

Dua, Âdâbı, Münacat, Esma...

Resulullah’ın Bazı Duaları...

Efendimizin Hususi Duaları...

Zikirler, Virdler...

Cuma, Hutbe, İcabe, Bayram...

Nafile, Revatıb, Gece, Teheccüd, Vitir...

İnfak, Zekât, Sadaka...

Oruç, Hac, Kurban, Nezir, Yemin...

Musibet, Hastalık, Sabır, Tedavi, Ziyaret...

Ölüm, Cenaze, Kabir, Taziye, Miras, Vasiyet...


Mekke, Hira, Melek, Vahiy...

Tebliğ, Eziyet, Baskı, Hicret...

Mektup, Davet, Herakliyus...

Sireti, Sureti, Hâlleri, Tavırları...

Mucize, Bereket...

Şakk-ı Kamer, İsra, Miraç...

Dua, Koruma, İstikbal, Haber...

Nebiler, Resuller, Ümmetler...

Fitne, Fesat, Tefrika, Fırka...

Ahirzaman, Deccal, Mehdi, Mesih...

Ehl-i Beyt...

Ezvac-ı Tahirat...

Resulullah’ın Vefatı...

Salavat...

Sahabiler...

Hilafet, Saltanat, İdare, İtaat, İsyan...

Barış, Cihad, Gaza, Şehit...

Hüküm, Adalet, Şahit, Ceza...

Kıyamet, Haşir, Hesap, Ahiret...

Mahşer, Hesap, Şefaat...

Terimler Lügati


HADİS HAKKINDA TEMEL BİLGİLER


Sakın!..

Sakın bu yazıyı okumadan geçme!

Bilirim, okurlar genellikle takdim, sunum, önsöz adı altında yazılanları okumazlar. Sen öyle yapma. Bir oku, sana söylenenleri bir düşün. Eminim memnun kalacaksın. Hadis ilminin temelleri anlatılıyor. “Kurán varken hadise gerek var mı? Hadis neye yarar? Hadisler nasıl derlendi? Hadis kitaplarına ne kadar güvenebiliriz? Hadis âlimleri kimlerdir? Sünnet ne demektir?” gibi pek çok sorunun cevabı veriliyor.


1.

Baktım ki, gelen gidiyor, giden gelmiyor. Zaman rüzgârı, ömür günlerimi sonbahar yaprakları gibi döküyor.

Hüsran yangını kalbimi sarınca, fani ömrümü bakiye tebdil etmek istedim. Rahman’a giden en kısa yolu ararkenPeygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan sakının!” ayetini okudum. Bu emre tabi oldum, tarifsiz kederlerden kurtuldum.

Böyle bir kitaba gençlik yıllarımda nasıl da ihtiyaç hissetmiştim! Bir elimde Kurán vardı ve ben öbür elime derli toplu bir hadis kitabı almak istiyordum. Fakat ne mümkün! Hadisler o kadar çok, hadis kaynakları o kadar hacimliydi ki, yararlanabilmek için neredeyse bir hadis âlimi olmak gerekiyordu.

Beni yıllar sonra böyle bir kitap hazırlamaya sevk eden işte bu hatıram oldu. Binlerce sayfalık hadis külliyatlarının özünü bir araya getirip günümüz insanına sunmanın önemine inandım. Rabbimin inayetine güvenerek çalışmaya başladım.

Bazı hadisler bana yol boyunca rehberlik etti. Peygamber Efendimizin “Allah, bizden işitip de başkalarına aynen bildiren kişinin yüzünü ak etsin!” duası hep şevkimi artırdı. 

“Kolaylaştırın, güçleştirmeyin! Müjdeleyin, tiksindirmeyin!” ihtarını daima hatırladım. 

“Kim benim adıma yalan söylerse ateşe girer!” tehdidini hiç unutmadım. 

‘Muhataba göre hitap’ önemli bir sünnet ilkesiydi, ben de günümüz insanını hep göz önünde bulundurdum.


2.

Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yoluna, izine, tarzına sünnet denir. Kavli, fiili ve takriri olmak üzere üç kısımdır. Konuşmaları kavli, yaptıkları fiili, görüp de müdahale etmedikleri takriri sünnettir.

Sünnetin şümul bakımından da iki manası vardır. Biri hususi, biri umumi. Hususi manada sünnet, farzın ve vacibin hemen arkasından gelen hüküm demektir. Umumi manada sünnet ise, Peygamber Efendimizden bize miras kalan her şeydir. İnanışı, ibadet edişi, âdetleri, toptan ifade edersek, İslamı yaşama biçimidir.

Biz ümmeti ise, onun mübarek izlerine azami hassasiyetle basarak yürümekle yükümlüyüz. "De ki: Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve size mağfiret eylesin" ayeti de bize bunu emrediyor.

Şüphesiz, sünnet yolu rahmet yoludur. Bu yolda gidenler ebedi saadeti bulur. Allah onlardan razı olur. 

Bu yoldan ayrılanlar ise, heva ve heveslerine tabi olur, bidat ve dalalet uçurumlarına yuvarlanır, ebedi hayatlarını mahvederler.


3.

Peygamber Efendimizin sünnetine uymak için önce onu bilmek gerekir. Bilmenin yolu da hadis kitabı okumaktan geçer. Hadis, sünnetin sözlü veya yazılı ifadesidir.

Efendimizin ‘Allah buyurdu’ diye başlayan sözleri de vardır ki, bunlar ‘kudsi hadis’ tabiriyle öbürlerinden ayrılır.

Hadis kitaplarında Sahabi ve Tâbii sözlerine de yer verilir. Bunlara bazen eser, bazen de hadis denir ve yanlış anlamaları önlemek için ayırt edici terimler kullanılır. 

Nakledilen söz bizzat Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme ait ise merfu, sahabiye ait ise mevkuf, tâbiiye ait ise maktu diye adlandırılır.

Rivayet zincirinin ilk halkasını sahabiler oluşturur. z bin civarında sahabi bulunmakla birlikte hadis rivayet eden sahabilerin sayısı mahduttur, sınırlıdır. Bunlar ekseriyetle hadis alanında ihtisas kazanmış olanlardır. 

Yalana asla tenezzül etmeyen, hak için candan ve canandan geçen bu halis müminler, hadisleri ezberlediler, yazdılar, yaşadılar, kalıcı kılmak için ellerinden geleni yaptılar.

Sonra bu hadisleri tâbiun, yani sahabilere talebelik eden muttaki müminler aldılar. Resulü Ekrem Efendimizin manevi mirasına var güçleriyle sahip çıktılar. Derlediler, düzenlediler, kaydettiler, bu mukaddes mirası kendilerinden sonra gelenlere aktardılar.


4.

Hicrî ikinci asırda hadisler tedvin edildi. Yani derlenip düzenlendi. 

Hadis sahasında büyük âlimler yetişti. Bu zatlar en yüksek düzeyde muhakkik idiler. Bir sözün Peygamberimize ait olup olmadığını üslubuna bakarak dahi anlayabiliyorlardı. Hadislerin sahihlik derecelerini tayin edebilmek, belirlemek için de son derecede hassas mizanlar ihdas ettiler, ölçüler oluşturdular.

Hadis derleme safhalarında azami hassasiyet gösteren, meselenin manevi boyutunu düşünerek Allah korkusuyla titreyen bu seçkin zatlar, senedli, belgeli, her türlü kuşkudan arınmış eserler kaleme aldılar. 

Yüz binlerce hadis arasından seçerek muhteşem kitaplar hazırladılar. Müelliflerine atfen Buharî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesaî, İbni Mâce, Mâlik, Beyhakî, Darimî, Ahmed İbni Hanbel, Bezzar, Rezîn, Taberanî diye anılan eserler umumun kabulüne mazhar oldu.

Buharî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesaî, İbni Mâce isimli altı kitap Kütüb-ü Sitte namıyla ün kazandı. Buharî ve Müslim câmi, öbürleri sünen diye tavsif edildi. 

Câmi, içinde her konuyu barındıran hadis kitabıdır. Sünen ise, daha ziyade ahkâm hadislerini bir araya getirir.

Fakat yanlış anlama. Daha önce hiç hadis yoktu da bu âlimler sıfırdan kitap yazmadılar, hayır. Hadis yazma işi Peygamber Efendimiz zamanında başlamıştı. Mesela ünlü hadis ravisi Abdullah İbni Amr radıyallahu anh işittiği hadisleri yazardı. Sahabilere talebelik eden Tabilerin hadis yazdıkları defterleri vardı. Bir kısım hadisler de hafızadan hafızaya nakledilerek geliyordu. 

Başta Buharî olmak üzere büyük hadis allameleri gerek yazılı, gerekse sözlü nakilleri dikkatle incelediler, sıhhatine güvendikleri hadisleri, rivayet zincirini ve senedini de zikrederek kitaplarına aldılar. Buharî, meşhur kitabını altı yüz bin hadis arasından seçerek tedvin etmişti. Tekrarlar elenirse geriye üç bin küsur hadis kalır. Bu hadislerin ekserisi Müslim ve benzeri kitaplarda da mevcuttur. 



5.

Büyük hadis âlimine Muhaddis denir. En az yüz bin hadisi ezbere bilen muhaddise Hafız, üç yüz bin hadisi ezberleyene Hüccet, hem hadisleri hem de hadisle ilgili meseleleri gayet iyi bilene Hâkim adı verilir. 

Hadis âlimlerinin bir kısmı hadisleri tedvin ederken, bir kısmı da hadislerin sıhhatini tayine çalıştı. İkinci kısma girenler cerh ve ta'dil âlimleridir. 

Cerh, hadis rivayetine ehil olmadığı ve rivayetinin reddedilmesi gerektiği iddiasıyla raviden ve senedden söz etmektir. 

Ta'dil, cerhte yapılanın tersini yapmak, ravi ve sened hakkında olumlu kanaat beyan etmektir.

Bu âlimler, hadislerin metnini ve senetini dikkatle incelediler. Ravilerin emin, âdil, dürüst, ezber kabiliyetine sahip kişiler olup olmadıklarını araştırdılar. Zira bu özelliklere sahip olamayan kimselerden hadis alınmaz. Hadisin metni ayetlere ve açıkça bilinen gerçeklere aykırı olmamalıdır. 

Ve daha birçok ölçü, mizan, tartı vardır. Bunlar hadis usulü kitaplarında anlatılmıştır.


6.

Hadis kitaplarında muhtelif şahıslardan söz edilir. Sahabi, Tâbiî, Muhadramî, Ravi gibi. 

Sahabi, Müslüman olarak Peygamber Efendimizi gören ya da onun tarafından görülen ve mümin olarak ölen kimsedir. Çoğulu ashab ya da sahabedir. 

Tâbiî, Peygamber Efendimizin sahabilerinden birini gören mümin zata denir. 

Muhadramî, Efendimiz zamanında hayatta olup da onu görmeyen mümin kimsedir. 

Ravi, bir haberi rivayet eden, nakleden, ileten kimsedir. Istılah olarak, hadisi şeyhinden alıp başkasına rivayet eden kişi manasında kullanılır.

Bu alanda başka ıstılahlar da vardır. Şeyh, talib, ahz, eda, sika, adl, zabt gibi. Hadisi alınan şahsa Şeyh, hadisi şeyhinden alana Talib, hadis almaya Ahz, hadis rivayet etmeye Eda, hadis rivayetinde ehil kişiye Sika denir.

Sika olacak kimsede iki şartın bir araya gelmesi gerekir: Adl ve zabt. Adl, ravinin âdil, güvenilir, dürüst bir kimse olmasıdır. Zabt, rivayet eden şahısta ezber kabiliyetinin bulunmasıdır. 

Senedinde eksik bulunmayan, ravileri güvenilir olan illetsiz hadis sahih kabul edilir. 

İllet, hadisin metninde ve senedinde bozukluk olmasıdır.


7.

Bazı sathi kimseler, hadis kitapları yazarlarının, her işittiklerini kitaplarına aldıklarını sanıyorlar. Ne büyük bir gaflet ve cehalet! Bunu bilerek yapıyorlarsa ne büyük bir hıyanet ve cinayet!

Halbuki gerçek bambaşkadır. Başta Buharî ve Müslim olmak üzere büyük hadis alimleri, rivayet edilen haberleri pek çok elekten geçiriyor, ayetlere muhalif olup olmadığına bakıyor, ravileri güvenilir, senedi güçlü olanları alıyorlardı. Mesela Buharî, meşhur kitabını altı yüz bin hadis arasından seçerek on altı senede tedvin etmişti.

Bir deryaya benzeyen hadis usulü sahasının mütebahhir ulemasının kitaplarında ayrıntılı biçimde anlattıkları hususları burada kısaca özetleyeyim. 

Her hadisin mutlaka senedi bulunur. Sened, hadis ravilerini gösteren belgedir. Hadislerin sıhhat derecelerini tayinde önemi büyüktür. Senedin vasfını dile getiren bazı terimler vardır:

Âli, senedin kesintisiz olmakla birlikte az sayıda raviden oluşmasıdır. 

Nâzil, ravi sayısının çok olmasıdır. 

Munkatı, senedi muttasıl olmayan, yani rivayet zincirinin bazı halkaları eksik olan demektir. Hadisin sahih ve hasen olması için, senedin muttasıl olması, rivayet zincirinde kesiklik bulunmaması gerekir.

Mürsel, Sahabilerden ya da Tâbiilerden olan bir kimsenin Peygamber Efendimizden işitmediği bir hadisi Efendimize dayandırarak nakletmesidir.

Muallak, senedin baş kısmı zikredilmeyen demektir. 

Mu'dal, senedinde iki veya daha ziyade ravinin zikredilmemesidir. 

Tedlis, mertebesinden daha yukarıda hissettirecek bir senedle hadis nakletmektir. 

Muzdarib, ravilerin senedi veya metni hususunda ihtilaf ettikleri, hakkında hüküm de verilemeyen rivayettir.

İdrac, ravilerden birinin, ne yaptığını belirtmeksizin, hadis metnine şerh ya da izah gibi bir sebeple bazı sözler eklemesidir.

İhtisar, ravilerden birinin, bazı kısımlarını zikretmeyerek hadis nakletmesi, yani hadis metnini kısaltmasıdır.

Mana rivayeti, hadisin lafzını aynen tekrar etmeyip manasını rivayet etmektir.


8.

Hadislerin sıhhat mertebeleri vardır:

Mütevatir, yalan üzerine birleşmeleri aklen imkânsız olan, sayıca kalabalık raviler tarafından rivayet edilen hadistir. Tevatürün olabilmesi için rivayet zincirinin her halkasında bu şartın yerine gelmesi gerekir. Ravilerden birinin bile 'sika' olmaması hadisi sahihten hasen mertebesine düşürür.

Hasen, mertebe bakımından sahihten aşağıda, zayıftan yukarıda olan hadistir. 

Zayıf, sıhhat bakımından sahih ve hasen mertebesine çıkamayan hadistir. Zayıf hadis, manası yanlış olan hadis demek değildir. Hadis kıstaslarına uyum bakımından eksikleri olan hadis demektir.

Mevzu, hadis diye rivayet edilmekle birlikte hadis kıstaslarına uymayan sözdür. Böyle bir söz, manası doğru da olsa, hadis olarak kabul edilmez.

Ahad, ravilerinin kalabalık olmaması sebebiyle mütevatir sınıfına giremeyen hadistir. Meşhur, aziz ve garib olmak üzere üç türlü olur. Meşhur, üç ya da daha ziyade kimse tarafından rivayet edilmekle birlikte tevatür derecesine ulaşamayan hadise denir. Aziz, sadece iki ravi tarafından rivayet edilen hadistir. Garib, sadece bir kişinin rivayet ettiği hadistir.


9.

Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin konuşmaları ve davranışları özü itibarıyla vahye dayanır. Bunların önemli bir kısmı ayetlerin tefsir ve tatbikiyle ilgilidir.

Hadisler, ayetlerin ilke düzeyindeki hükümlerini uygulanabilir hâle getirir. Tamamlayıcı unsurlarla zenginleştirir. Kapalı noktalarını açıklar. Umumi hükümlerini sınırlandırır. Dokunulup geçilen bazı anlamlarını pekiştirir. Mücerret manalarını örneklendirir. Kısacası, o ilahi ruha güzel bir beden olur.

Hadisler olmasaydı bazı ayetleri anlamak, yorumlamak ve uygulamak neredeyse imkânsız olurdu. Mesela, Kurán'da Rabbimiz "Namazı ikame edin!” buyuruyor. Peki, hangi vakitlerde, ne kadar, nasıl kılınacak? Bu hususta Kurán ayrıntı vermez. Fakat başka bir şey yapar. Resulullaha uymamızı emreder. 

Andolsun ki Resulullah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe ümit besleyip Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek.” Ahzab Suresi 21

Kendilerine güven veya korkuyla ilgili bir emir 'iş, haber, mesele' gelince onu yayıverirler. Halbuki onu Resule ve içlerindeki ulülemre ‘yetki sahiplerine’ sunsalardı, istinbata kadir olanlar 'içtihada gücü yetenler, hüküm çıkarabilenler' onu bilirlerdi. Allah size lütuf ve rahmet etmeseydi, pek azınız hariç, şeytana uymuş gitmiştiniz.” Nisa Suresi 83

"De ki: Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve size mağfiret eylesin." Âl-i İmran Suresi 31

"De ki: 'Allah’a ve Resule itaat edin!' Yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri katiyen sevmez!" Âl-i İmran Suresi 32

Peki, Hazreti Peygamber nasıl örnek alınacak? İşte bu noktada hadisler imdadımıza yetişiyor. Namaz, zekat ve benzeri pek çok meselenin ayrıntılarını biz hadislerden öğreniyoruz.


10.

Konuya sathi bakan bir kimse, bazı hadisler arasında tezat var zannına kapılabilir. Halbuki durum bilakistir. Hadisin makamı ve muhatabı bilinirse tezat olmadığı görülür.

Tezat vehmi daha ziyade sual cevap tarzındaki hadislerde hissedilir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, aynı soruya bazen birbirinden farklı cevaplar verebilmiştir. 

Mesela “En üstün ibadet hangisidir?” diye soran iki muhataptan birine “Vaktinde kılınan namaz” derken, bir başkasına “Ana babaya itaat” demiştir. Dikkatli bir inceleme sonucunda anlarız ki, birinin namaz konusunda, öbürünün de itaat meselesinde özel bir durumu vardır. 

Bazen fakirlik, bazen de zenginlik övülmüş, bir kimine yasak edilmiş, kimine edilmemiştir. Dikkatle bakılırsa bunlarda bir aykırılık olmadığı görülebilir.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yaşı, cinsiyeti, mesleği, mizacı, bilgisi, maddi durumu, kültürel düzeyi, idrak seviyesi ve benzeri nitelikleri birbirinden farklı, tüm zaman ve mekânlardaki milyarlarca insanın peygamberidir. Elbette, hepsini tatmin edecek, hepsine örnek olacak ve hepsine yol gösterecek biçimde konuşacak ve davranacaktı. Nitekim öyle yapmıştır.


11.

Üslubunda teşbih, istiare, kinaye ve benzeri edebi sanatlar kullanılması sebebiyle anlaşılması güçleşen hadisler de vardır. Bunlar Müteşabih diye nitelendirilir. Özellikle ahirzamanla ilgili hadisler örtülü bir üslupla dile getirilmiştir. İmtihan sırrına aykırı olmaması için, ‘akla kapı açmak, iradeyi elden almamak’ düsturu uygulanmıştır. 

Böyle bir hadisle karşılaşan kişi, “Bunun anlatılınca hoşa gidecek bir tevili, bir yorumu mutlaka vardır” demeli, hadise ilişmemelidir. 

Bazı hadislerde ise, akla aykırı gibi görünen ifadeler olabilir. Hemen o hadisi inkâr etmek, yahut reddetmek veya şüpheye düşmek hatalı bir davranış olur. 

Bir kimsenin “Benim aklım almıyor, o hâlde akla aykırıdır” diye düşünmesi kibir alametidir. “Ben anlayamıyorum ama elbet bir anlayan, açıklayan vardır. Bir araştırayım” diye düşünmesi gerekir.

Bazen de, hadislerin ifadesinde bir abartı varmış gibi görünebilir. Hemen kötü düşüncelere kapılmak yerine, Peygamberimizin insanlar için bir ‘beşîr ve nezîr’ yani müjdeleyici ve sakındırıcı olduğu hatırlanmalıdır. İsteklendirme ve sakındırma, ümitlendirme ve korkutma sadedinde söylenen sözlerdeki güçlü vurgu manayı teyit için tercih edilen bir anlatım biçimidir. Maksadı nazara almak, vasıtaya takılıp kalmamak gerekir.


12.

Elimizde ilim imbiklerinden geçmiş, senedli, belgeli, ananeli hadis külliyatları duruyor. Bunları on binlerce âlim kabul ve tasdik etmiştir. İki mütehassısın bile bir meselede ittifakı itimada şayanken hiçbir ciddi delile dayanmaksızın bu külli ittifaka muhalefet etmek “Ne bilelim baba, belki de bunlar hadis değildir!” demek manasızdır.

Mesnetsiz itiraz eden kişi, hem hadis ravilerini, hem bu kitapları meydana getiren âlimleri, hem de bu eserleri kabul eden binlerce âlimi yalancılıkla ya da hata yapmakla itham etmiş, töhmet altında bırakmış olur. Halbuki bu zatlar konuya fevkalade vakıf, takva sahibi, ilmiyle amil, ahlaken kâmil insanlardır.

İtiraz eden adamın ciddi bir delile dayanması, iddiasını belgelerle ispat etmesi gerekir. Zira ispat mecburiyeti davacının vazifesidir. Bunu yapamadığı sürece, söyledikleri yersiz bazı gevezeliklerden öteye gidemez. Zaten gitmemiş, gitmiyor da. Bu büyük ittifaka karşı laf etmek kimin haddine! 

Sarsılmaz senedlere dayanan hadis külliyatlarına karşı sinek vızıltısına benzeyen itirazların ne ehemmiyeti olur ki kulak verilsin!

Bir önemli gerçeği de asla unutmamak lazım: Yirmi üç senede peyderpey yani farklı zamanlarda ayet ayet, sure sure inen Kurán-ı Kerim'i bize kimler naklettilerse hadisleri de onlar naklettiler. Kurán'ı kendilerine siper yaparak bugün hadise ilişen mezhepsiz müfsitler, yarın da aynı sebeplerle bizzat Kurán'a veya onun bazı sure ve ayetlerine ilişebilirler. Biz müminler, Kurán hususunda nasıl hassasiyet gösteriyorsak, ayetlerin tefsir ve tatbiki olan hadisler hususunda da öyle hassasiyet göstermek zorundayız. 


13.

Bu kitaba giren hadisleri en muteber kaynaklardan aldım. Buharî 370, Tirmizî 331, Ebu Dâvud 177, Müslim 149, İbni Mace 81, Taberani 57, Rezin 33, Nesai 31, Ahmed İbni Hanbel 27, Bezzar 14, Malik 13, Darimî 4 hadisle kitapta yerini aldı.

 Hadisin emniyeti yönünden en önemli iki unsur ‘ravi’ ve ‘kaynak’ idi. Her hadisin altında bu ikisini kısaca anmakla yetindim. Hadis birden fazla kaynakta yer alıyorsa, sadece birinin adını yazdım. 

Birbirinin tekrarı olan hadislerden konuyu en özlü biçimde dile getireni aldım. Binlerce hadis arasından seçim yaparken günümüz insanının günlük hayatına ışık tutanları tercih ettim. 

Kitabın hazırlanışında düşünülen önemli bir husus da hacminin kabarmamasıydı. Bu sebeple hadislerin Arapça ibarelerini almadım. 

Okurların kolayca bulup okuyabilmeleri için hadisleri konularına göre tasnif ettim, sınıflandırdım. Bu kitabın, hadis uzmanları dışında herkes için yeterli olmasını istedim.


14.

Hadisler hakkında yorum yapmadım. Her okur, her bir hadisten kendi durumuna göre ayrı bir mana ve feyiz alabilsin istedim. Zira bir nesnenin aynadaki yansımaları ayrı ayrıdır ve aynanın özelliklerine göredir. Ruhlar da birer ayna gibidir ve aldıklarını kendi niteliklerine göre yansıtırlar.

İzahı gereken hadisler de vardır şüphesiz. Bu ihtiyacı başka bir usulle karşıladım: Hadisi yine hadisle açıklamak. Bu sebeple, sıralamada, hadislerin birbirini açıklaması, desteklemesi ve konuyu her yönüyle aydınlatması hareket ilkelerim oldu. Manaları birbirine yakın hadisleri bir araya getirdim. 

Yanı sıra, kitabın sonuna bir lügat koydum. Hadislerde geçen bazı kelimeleri, özellikle terimleri açıkladım. Bu veciz lügat de hadis metninin anlaşılmasına katkıda bulunabilir.

Hadis metinlerini sade bir dille yazmaya çalıştım. Lafzın manaya perde olmamasını, duru bir su gibi içini göstermesini arzu ettim.


15.

Bu kitap, bir hayat rehberidir. Efendimizin sünnetine uygun bir ömür sürmek isteyenlere yol gösterir. Muhtevası sebebiyle fevkalade mühim olan bu eserin telifi esnasında azami oranda hassasiyet gösterdim. Buna rağmen yine de hatalarım olduysa Gafûr ve Rahîm olan Rabbimden mağfiret diliyorum.

Kusurlar varsa, bendendir. Tüm güzellikler ise, mahbubiyet makamının mazharı olan Peygamberimizdendir.

Niyetim, ahirzaman fitnelerinden kurtulmayı arzu eden müminlere, özellikle gençlere sünnet-i seniyeyi tanıtmaktır.

Talebim, erhamürrahimin olan Rabbimizin rahmeti, rızası, ihsanı ve affıdır.

Ümidim, kabirde, mahşerde, hesapta, mizanda, sıratta Efendimizin şefaatine nail olmaktır.

Emelim ise, şu fani dünyadan baki âleme giden nurani yolu bulmak ve buldurmaktır.

Vesselam!..


Ömer Sevinçgül












Bismillahirrahmanirrahîm.

Ehamdülillahi Rabbilâlemin. Vessalatü vesselamü alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.








Hadis, Sünnet, Bidat, Fitne...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben kendi irademle size ne bir şey emrediyor ne de sizi bir şeyden menediyorum. Ben ancak bana emredileni yapıyorum.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benim adıma yalan söylemeyin! Benim adıma yalan söyleyen ateşe girer!”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, bizden işittiklerini başka kimselere aynen bildiren kimsenin yüzünü ak etsin! Bildirilen niceleri vardır ki işitenden daha kavrayıcıdır.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendisine iletilen hadisimi yalanlayan kimse üç şeyi yalanlamış olur: Allah’ı, Resulullah’ı ve hadisi rivayet edeni.”

Cabir radıyallahu anh. Taberanî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benden sonra yaşayacak olanlar birçok fitneler görecekler. Bu durumda benim sünnetime ve raşid halifelerimin sünnetine sarılın. Ona sımsıkı tutunun, azı dişlerle ısırıp bırakmayın. Sonradan uydurulmuş işlerden uzak durun. Çünkü sonradan uydurulmuş her şey bidattır ve her bidat dalalettir ‘sapkınlıktır.’”

Zeyd radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bu ümmetin sonradan gelenleri önceden gelenlerine lanet ettiği zamanlarda kim bir hadisi söylemez de saklarsa, Allah’ın indirdiğini saklamış olur.”

Cabir radıyallahu anh. İbni Mâce.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dikkat edin! Bana Kitap verildi, yanı sıra bir o kadar daha verildi. Dikkat edin! Karnı tok bir adamın, koltuğuna yaslanarak ‘Aramızda Kurán var. Onun içinde helal olarak bulduğumuzu helal sayar, haram olarak gördüğümüzü de haram sayarız demesi yakındır. Halbuki Allah Resulü’nün bir şeyi haram kılması Allah’ın haram kılması gibidir.”

Mikdam radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden birinin, benden rivayet edilen hadisleri, rahat koltuğuna kurulmuş hâlde dinlerken ‘Kurán oku!’ dediğini duymayayım!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Temiz rızık yiyen, sünnete uygun amel eden, kötülük yapmama hususunda güven uyandıran kişi cennete girer.

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Medineli sahabilerden biri, Resulullah’a “Ben senden bir söz işitiyorum, çok hoşuma gidiyor, fakat hafızamda tutamıyorum” dedi. 

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem eliyle yazar gibi yaparak “Sağ elini yardıma çağır!” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benden hiçbir şey yazmayın! Kim benden Kurán dışında bir şey yazmışsa, onu hemen silsin!”

Ebu Said radıyallahu anh. Müslim.



12. Ben, Resulullah’tan işittiğim her şeyi yazardım. İnsanlar “Her söylediğini yazıyorsun. Resulullah da bir insandır. Kızgınken de konuşabilir, memnunken de” diyerek beni bundan menettiler. Ben de yazmaktan vazgeçtim.

Bu hadiseyi Resulullah’a anlatınca, parmağıyla ağzını göstererek dedi ki:

“Yaz! Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki bundan haktan başka hiçbir şey çıkmaz.”

Abdullah İbni Amr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah’ın sahabileri içinde benim kadar hadis bilen yoktur. Abdullah İbni Amr hariç, çünkü o yazardı, ben yazmazdım.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Sizin örnek alacak peygamberiniz yok mu? Halbuki Allah, suresinde ‘Sizin için Allah Resulü’nde bir örnek vardır’ buyurmuştur.”

Ebu Mesûd radıyallahu anh. Rezîn.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şüphesiz, en güzel söz Allah’ın Kitabı’dır. En güzel yol Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü bidatlardır.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Size iki şey bıraktım, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapmazsınız: Allah’ın Kitabı ve Resulullah’ın sünneti.”

Mâlik radıyallahu anh. Mâlik.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benden sonra, öldürülen sünnetimi dirilten beni sevmiş olur. Beni seven de benimle beraber olur.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Rezîn.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetimin bozulması zamanında sünnetime sımsıkı sarılan şehit sevabı alır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Taberanî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “İstemeyenler dışında ümmetimin hepsi cennete girecek!” demişti.

“İstemeyenler kimlerdir?” diye sordular.

“Bana itaat edenler cennete girerler, isyan edenler istememiş demektir” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir!”

Enes radıyallahu anh. Buharî.




İman, Mümin, Yakîn, Felah...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in de onun Resulü olduğuna şahadet ederse, Allah onu ateşe haram kılar.”

Ubade radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İman yetmiş küsur daldır. Bunların en yükseği ‘La ilahe illallah demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir daldır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse cehennemden çıkacaktır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.


04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şüphesiz Allah, yalnız kendi rızasını umarakLa ilahe illallah’ diyen kimseyi cehenneme haram kılmıştır.”

İbni Şihab radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nefsimi kudret elinde tutan Zata yemin ederim ki, bu ümmetten her kim, Yahudi olsun, Hıristiyan olsun, beni işitir de bana gönderilenlere inanmadan ölürse muhakkak cehenneme gider.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kurán’ın haram kıldığı şeyleri helal sayan kimse Kurán’a inanmamış demektir.”

Suheyb radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İman, cennete, cehenneme, hesap gününe, mizana ve hayrıyla şerriyle kadere inanmandır.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Ahmed.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kişi dört şeye iman etmedikçe mümin sayılmaz: Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed onun kulu ve hak Resulü’dür. Haşir ‘ölümden sonra dirilip toplanma’ haktır 'gerçektir'. Her şey kader ile takdir edilmiştir.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kötülüklere karşı eliyle cihad eden mümindir, diliyle cihad eden mümindir, kalbiyle cihad eden mümindir. Bunların dışında kalanlarda zerre kadar iman yoktur!”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yaptığın iyilik sebebiyle seviniyor ve yaptığın kötülük sebebiyle üzülüyorsan, sen müminsin.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Taberanî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şu üç şeyi kendinde bulunduran imanın tadını alır: Allah ve Resulü’nü her şeyden fazla seven. Bir kulu, başka bir maksatla değil de sadece Allah için seven. Allah tarafından küfürden kurtarıldıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin ve korkunç gören.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendisinde şu üç şey bulunan kişi sevabı hak etmiş ve imanını tamamlamıştır: Dünyada yaşadığı güzel bir ahlak, kendisini Allah’ın yasaklarından uzak tutan vera ‘şüphelilerden sakınma’ ve cahilin cehlinden alıkoyan olgunluk.”

Enes radıyallahu anh. Bezzar.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Üç şey imandandır: Darlıkta sadaka vermek, herkese selamı yaymak, insafı gözetmek.”

Ammar radıyallahu anh. Bezzar.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden biriniz, beni nefsinden, annesinden, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe iman etmiş olmaz.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz, kendisi için sevdiği bir şeyi kardeşi için de sevmedikçe ‘tam anlamıyla’ iman etmiş sayılmaz.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah için seven, Allah için nefret eden, Allah için veren, Allah için iktisat eden, imanını tamamlamıştır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sabır, imanın yarısı, yakîn ‘kesin iman, hiçbir kuşku duymaksızın inanmak’ ise, tümüdür.”

Alkame radıyallahu anh. Taberanî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müminin işine şaşarım, çünkü onun işleri tamamen hayırdır. Bu da ancak mümine hastır. Zira sevindirici bir şeyle karşılaşınca şükreder, hayır olur. Zararlı ve üzücü bir şeyle karşılaşınca sabreder, bu da hayır olur.”

Suheyb radıyallahu anh. Müslim.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müminin ferasetinden ‘sezgisinden, görüşünden’ sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Taberanî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birinizin içinde iman, elbisenin eskimesi gibi eskir. Allah’tan kalbinizdeki imanı yenilemesini dileyin!”

İbni Amr radıyallahu anh. Taberanî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben size, nazarımda sizin için deccaldan daha dehşetli bir şeyi haber vereyim mi? O, şirkin gizli olanıdır. Namaz kılan bir adam, namazını insanlar bakıyor diye güzel kılarsa, işte bu gizli şirke misaldir.”

Ebu Said radıyallahu anh. İbni Mâce.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“La ilahe illallah diyene saldırmayın. Bir adama günahı yüzünden kâfir damgası vurmayın. Kişiyi bir ameli sebebiyle İslam dininin dışına atmayın.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme sordum:

“Bu işte seninle beraber kimler var?”

“Bir hür kişi, bir de köle.”

“İslam nedir?”

“Hoş söz söylemek ve yemek yedirmek.”

“İman nedir?”

“Sabır ve müsamahadır.

“Hangi İslam en üstündür?”

“Müslümanların, elinden ve dilinden esenlikte olduğu kişininki.”

“Hangi iman üstündür?”

“Güzel ahlak ‘ile beraber olan iman.’”

“Hangi namaz üstündür?”

“Kıyamı uzun olan namaz.”

“Hangi hicret üstündür?”

“Rabbinin hoşlanmadıklarından uzak durman.”

Amr radıyallahu anh. Taberanî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kâfirin iyi amellerine karşılık ödülü dünyada verilir, ahirete bir şey bırakılmaz. Mümin ise hayırlı amellerine mukabil hem dünyada hem de ahirette ödüllendirilir.”

Enes radıyallahu anh. Müslim.





İslam, Müslim, Muhacir, Ubudiyet...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İslam beş temel üzerine kurulmuştur:Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühu’ demek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek, oruç tutmak.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslim, elinden ve dilinden Müslümanların selamette ‘esenlikte’ olduğu kişidir. Mümin ise, insanlara kanları ve malları hususunda güven veren kişidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Sizden kim içiyle, dışıyla müslim olursa, yaptığı her bir hayır için en az on mislinden yedi yüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir günah ise sadece misliyle yazılır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Müslim, elinden ve dilinden öbür müslimlerin zarar görmediği kimsedir. Muhacir ‘hicret eden kişi’ ise, Allah tarafından yasaklananları terk edendir.”

İbni Amr radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimsenin malayaniyatı ‘yararsız olan şeyleri’ terk etmesi müslim oluşunun güzelliklerinden biridir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bizim namazımızı kılar, bizim kıblemize yönelir, bizim kestiğimizi yerse, işte o müslimdir.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, rızıklarınızı bölüştürdüğü gibi, aranızda ahlaklarınızı da bölüştürmüştür. Allah, dünyayı sevdiğine de, sevmediğine de verir. Ama dini ancak sevdiklerine verir. Kime dini vermişse onu mutlaka sevmiştir. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, kalbi ve dili müslim olmadıkça, bir kul müslim olamaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmadıkça, kişi tam mümin olamaz!”

“Ey Allah Resulü, kişinin kötülükleri nedir?” diye sordular.

“Eziyet ve zulüm etmesidir. Haramdan kazandığı parayı nafaka verse, asla bereketi olmaz. Ondan sadaka olarak verirse, kesinlikle kabul olunmaz. Geride bırakırsa, onu ateşe daha da yaklaştırır. Çünkü Allah, kötüyü kötü ile silmez, kötüyü iyilik ile siler. Çünkü, pis olan pisi silmez” buyurdu.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Ahmed.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında oturuyorduk. Elbisesi bembeyaz, saçı sakalı simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuktan eser yoktu. Onu hiçbirimiz tanımıyorduk. Resulullah’ın yanına oturdu, dizlerini onun dizlerine dayadı, ellerini dizlerine koydu ve “Ey Muhammed! Bana İslam’ı anlat” dedi.

“İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın Resulü olduğuna şahadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan ayında oruç tutman, haccetmenden ibarettir” buyurdu.

Adam “Doğru söyledin” dedi. Biz, adamın hem sorup hem de tasdik etmesine şaştık. Bu kez “İman nedir, anlat” dedi.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “İman, Allah’a, Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, bir de hayır ve şerrin Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmandır” diye cevap verdi.

Adam “Doğru söyledin” dedi. Sonra “İhsan nedir?” diye sordu.

Resulullah “İhsan, Allah’ı görür gibi O’na ibadet etmendir. Zira sen O’nu görmesen de Oseni görür” buyurdu.

Adam “Bana kıyametin vaktini bildir” dedi.

Resulullah “Bu konuda kendisine sorulan kişi sorandan daha bilgili değildir” dedi.

Nihayet adam “Bana kıyamet alametlerini anlat” dedi. 

Resulullah “Cariyenin efendisini doğurduğunu, yalınayak, çıplak, fakir kimselerin ve koyun çobanlarının yüksek bina yapmakta yarıştıklarını ve bunlarla övündüklerini görmendir” buyurdu. 

Adam gittikten sonra, Resulullah bana “Ey Ömer! Soranın kim olduğunu biliyor musun?” diye sordu. 

“Allah ve Resulü en iyi bilir” dedim.

“O, size dininizi öğretmek üzere gelen Cebrail idi.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Buharî.



09. Bir adam “Ey Allah Resulü! Ben farz namazlarımı kılsam, Ramazan orucumu tutsam, helali helal, haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir şey eklemesem cennete gider miyim?” diye sordu.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Evet!” diye cevap verdi.

Bunun üzerine adam “Vallahi ne eksiltir ne de artırırım! dedi.

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme Necid halkından bir adam geldi. Saçları karmakarışıktı. Sesini bir mırıltı hâlinde işitiyor ama ne dediğini anlayamıyorduk. Resulullah’a iyice yaklaşınca anladık ki, İslam hakkında sorular soruyormuş.

Resulullah “Gece ve gündüzde beş vakit namaz var” deyince, adam “Bu beş dışında bir borcum var mı?” diye sordu.

“Ramazan orucu var.”

“Bunun dışında oruç var mı?”

“Hayır! Fakat istersen nafile olarak tutarsın.”

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona zekâtı söyleyince, adam “Zekât dışında borcum var mı?” diye sordu.

“Hayır, ama nafile olarak verirsen o başka!”

Adam geri dönüp giderken “Bunları ne artırırım ne de eksiltirim” dedi.

Resulullah “Sözünde durursa kurtulur” buyurdu.

Talha radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte oturuyorduk. Devesine binmiş bir adam geldi. Devesini mescidin avlusuna bağladıktan sonra “Muhammed hanginizdir?” diye sordu.

Biz “Şu dayanarak oturan beyza kişi!” diyerek Resulullah’ı gösterdik. 

Adam “Ey Abdulmuttalib oğlu!” diye seslendi.

Resulullah “Buyur, seni dinliyorum” dedi.

“Sana bir şeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidersem bana darılma.”

“Haydi istediğini sor!”

“Rabbin ve senden öncekilerin Rabbi adına soruyorum, seni bütün insanlara Peygamber olarak Allah mı gönderdi?”

“Vallahi, evet!”

“Allah adına soruyorum, gece gündüz beş vakit namaz kılmanı sana Allah mı emretti?”

“Vallahi, evet!”

“Allah adına soruyorum, senenin şu ayında oruç tutmanı sana Allah mı emretti?”

“Vallahi, evet!” 

“Allah adına soruyorum, zekâtı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı sana Allah mı emretti?”

“Vallahi, evet!”

Bu soru cevap faslından sonra, adam “Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabilemin elçisiyim. Adım, Dımam İbni Sâlebe” dedi.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İslam garib başladı, evveli gibi ahiri de yine garib olacaktır. Gariblere ne mutlu!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



13. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetim yağmur gibidir, öncesi mi daha hayırlı, yoksa sonrası mı bilinmez.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.





Niyet, İhlas, Riya, Rıza, İhsan...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Muhakkak ki ameller ‘yapıp etmeler’ niyetlere göredir. Her ferde niyetine göre muamele edilir.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Buharî.



02. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah azze ve celle şöyle buyurdu: Ben kulumun zannı üzereyim, nasıl isterse Beni öyle zannetsin.”

Hayyan radıyallahu anh. Ahmed.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hiç şüphesiz, Allah suretlerinize ve sözlerinize bakmaz, işlerinize ve kalplerinize bakar.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Allah bir kavme azap indirirse herkese isabet eder, ancak dirilirlerken her biri kendi ameline göre dirilir.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Kim, birine riyakârlık ederek ‘ikiyüzlülükle, kendini başka türlü göstererek’ bir makam elde ederse, Allah onu kıyamet günü riyakârlar makamına oturtup rezil edecektir.”

Müstevrid radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim işlediği hayrı ‘yaptığı iyiliği’ şöhret kazanmak için halka duyurursa, Allah onun gizli işlerini duyurur. Kim işlediği hayrı halkın takdirini kazanmak için başkalarına gösterirse, Allah da onun riyakârlığını açığa vurur.”

Cündeb İbni Abdullah radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Mahşer günü öncelikle sorgulanacak kimseler vardır: Kurán okuyan, zengin olan ve cihadda ölen.

Allah, Kurán okuyana “Resulü’me indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?” diye sorar.

Adam “Evet Rabbim” der.

“Peki, sen ne yaptın?”

Adam “Ben onu gece gündüz okurdum.”

Allah “Yalan söylüyorsun!” der.

Melekler de ona “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar.

Allah ona “Sen, falanca Kurán okuyor demeleri için okudun, nitekim onlar da bunu söylediler” der.

Sonra mal sahibi getirilir. Allah “Ben sana mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki kimseye muhtaç olmadın” der.

Zengin “Evet Rabbim” der.

“Sana verdiğimle hangi ameli işledin?”

“Yakınlarıma yardım ettim ve sadaka verdim.”

“Sen, falanca cömerttir demeleri için öyle yaptın, nitekim onlar da bunu söylediler” der.

Sonra, Allah yolunda ölen ‘öyle bilinen’ getirilir. Allah ona “Niçin öldürüldün?” diye sorar.

“Senin yolunda cihad etmem emredilmişti, ben de öldürülünceye kadar savaştım” der.

Allah “Yalan söylüyorsun!” der.

Melekler de “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar.

Allah “Sen, falanca cesurdur desinler diye cihada katıldın, insanlar da öyle söylediler” buyurur.

Ey Ebu Hüreyre! Kıyamet günü cehennem bu üç kişinin zararına köpürüp kabarır.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah ümmetimi gönüllerinden geçirdikleri şeyleri, dilleriyle söylemedikleri veya yapmadıkları sürece affeder.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimse kırk sabah yalnız Allah için ibadet ederse, kalbinden diline hikmet ‘bilgelik, faydalı ilim, yararlı söz’ pınarları fışkırır.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Rezîn.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet gününde, Allah huzurunda insanların en kötüsü, bir kısım insanlarla başka türlü, ötekilerle başka türlü konuşan riyakârlardır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, insanların gözünde cennetliklerin işi gibi iş yapar, oysa o cehennemliktir.”

Sehl radıyallahu anh. Buharî.



12. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah şöyle buyurdu: Ben, kendisine ortak koşulanların ortaktan en ırak olanıyım. Kim bir amel yapar da buna Benden başkasını ortak ederse, onu ortağıyla baş başa bırakırım.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Namaz kılıp oruç tutarak Müslüman olduğunu da söylese, münafığın alameti üçtür: Kendisine bir emanet bırakılırsa hıyanet eder, konuşursa yalan söyler, sözleşme yaparsa sözünden döner.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Münafıkların kendilerini ele verecek alametleri vardır: Selamları lanettir. Yemekleri kapma ve yağmalamadır. Hile ve aldatma ile mal kazanırlar. Mescidlere ancak öğlende gelirler. Namazı üşene üşene kılarlar. Büyüklük taslarlar, ne sever ne de sevilirler. Gece odun gibi sessiz, gündüz gürültücüdürler.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ahmed.



15. Ebu Bekir’le karşılaşmıştık. Bana “Nasılsın?” diye sordu.

Kendimi kastederek “Hanzala münafık oldu!” dedim.

“Sübhanallah! Ne diyorsun sen!” dedi.

Ben de ona “Resulullah’ın huzurunda cennetten, cehennemden söz ediliyor, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluyoruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca unutuyoruz!” dedim.

Ebu Bekir “Vallahi ben de aynı şeyi hissediyorum” dedi.

Birlikte Resulullah’ın yanına gittik, durumu anlattık.

Bize “Nefsimi kudret elinde tutan Zata andolsun ki, dışarıda da benim yanımdaki hâl üzere olabilseydiniz, melekler yataklarınızda ve yollarda sizinle tokalaşırlardı. Fakat ey Hanzala! Bazen öyle, bazen böyle olur” buyurdu ve bu sözü üç kez tekrarladı.

Hanzala radıyallahu anh. Müslim.



16. Hayber Gazası’nda Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanındaydık.

Resulullah, Müslümanlar arasında bulunan bir adamı kastederek “Bu adam cehennemliktir!” buyurdu.

Savaş başlayınca adam şiddetle savaştı ve yaralandı. Sahabilerden biri “Ey Allah Resulü! Biraz önce cehennemlik dediğiniz adam kahramanca savaştı ve öldü!” dedi.

Resulullah yine “Cehennemliktir!” buyurdu.

Bu cevap üzerine Müslümanlardan bazıları neredeyse şüpheye düşeceklerdi.

Askerler “O adam henüz ölmemiş, ağır yaralı!” dediler.

Gece olunca, adam yaraya dayanamadı. Kılıcını bedenine dayadı, üzerine yüklendi ve intihar etti.

Hadise, Resulullah’a haber verildi. Bunun üzerine “Allahuekber! Şahadet ederim ki ben Allah’ın kulu ve Resulü’yüm!” dedi. 

Sonra Bilal’e şu sözü halka duyurmasını emretti: “Cennete sadece Müslüman kimseler girecek. Şüphesiz, Allah bu dini facir ‘günahkâr’ bir kimseyle de teyit eder ‘destekler, kuvvetlendirir!’”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Bir adam gizlice hayırlı ameller yaparken, bir de bakarsın halk bunun farkına varmıştır da bu onun hoşuna gitmiştir” dediler.

Resulullah “Bu adamın iki ecri vardır: Gizli yapmanın ecri ‘ödülü’ ve açıktan yapmanın ecri.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Tam ihsan nedir?” diye sordum.

“İnsanlar sana bakarken nasıl amel ediyorsan yalnızken de aynı şekilde amel etmendir” buyurdu.

Ebu Mâlik radıyallahu anh. Taberanî.





İtidal, İstikamet, İfrat, Tefrit, Vasat...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her şeyin bir şevki, her şevkin de bir bitiş zamanı vardır. Bu şevki hisseden kişi, amelini işlerken mutedil ‘ılımlı, dengeli’ davranırsa, başarmasını umabilirsiniz. Şayet parmakla gösterilecek kadar aşırıya kaçmışsa, ona itibar etmeyiniz.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey insanlar! Amellerden gücünüz yettiği kadarını alın! Siz bıkıp usanmadıkça Allah da bıkıp usanmaz. Allah’ın en çok sevdiği amel, az da olsa devamlı olanıdır.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Doğruyu arayın, mutedil ‘ılımlı, dengeli olun! Şunu da iyi bilin ki, hiçbirinizi kendi ameli cennete koyacak değildir.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şüphesiz ki bu din kolaydır, kim güçleştirmeye kalkarsa ona yenik düşer.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kolaylaştırın, güçleştirmeyin! Müjdeleyin, tiksindirmeyin!”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendinizi fazla zorlamayın! Sizden öncekiler kendilerini zora soktuları için eriyip tükendiler. Onların kalıntılarını ancak manastırlarda bulursunuz.”

Sehl radıyallahu anh. Taberanî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İşlerin en hayırlısı en vasat ‘dengeli, aşırılıklardan uzak, ne fazla ne eksik’ olanıdır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Rezîn.



08 Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bana “Kurán’ı her gece hatmediyormuşsun ‘baştan sona okuyormuşsun’ öyle mi?” diye sordu.

“Evet” dedim.

“Baştan sona ayda bir oku!” buyurdu.

İbni Amr radıyallahu anh. Müslim.



09. Benim “Ömrüm oldukça gündüzleri oruç tutacak, geceleri namaz kılacağım” dediğim Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme haber verilmiş.

Bana “Bunu söyledin mi?” dedi.

“Annem babam sana feda olsun ey Allah Resulü! Evet söyledim” dedim.

“Buna güç yetiremezsin. Bazen oruç tut, bazen ye. Gece hem namaz kıl, hem de uyu. Ayda üç gün oruç yeter. Allah hayırlı amellere on kat sevap verir. Böylece, bu üç gün, yıl orucu yerine geçer” buyurdu.

Ben “Daha fazlasına güç yetirebilirim” dedim.

“Öyleyse, bir gün oruç tut, iki gün ye” dedi.

Ben “Bundan başkasına da güç yetirebilirim” dedim.

“Öyleyse, bir gün tut, bir gün ye. Bu Dâvud aleyhisselamın orucudur. Bu en üstün oruçtur” dedi.

Ben yine “Ben bundan daha fazlasına güç yetirebilirim” dedim.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Bundan üstünü yoktur!” buyurdu.

İbni Amr radıyallahu anh. Buharî.



10. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin evine bazı insanlar geldiler ve onun ibadetlerini sordular.

Onunkiler anlatılınca kendi ibadetlerini azımsadılar. “Biz nerede, o nerede! Onun tüm günahları affedilmiştir” dediler.

Biri “Ben bütün gece uyumayıp namaz kılacağım” dedi. Biri “Ben devamlı oruç tutacağım” dedi. Biri de “Ben kadınlardan uzak duracağım” dedi.

Resulullah geldi ve onlara şöyle dedi: “Bu sözleri söyleyenler siz misiniz? Bana gelince, Allah’tan en fazla korkan ve sakınan benim. Lakin ben orucu hem tutarım, hem de tutmam. Namazı hem kılarım, hem uyuduğum da olur. Hanımlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir!”

Enes radıyallahu anh. Buharî.





Kurán, Tilavet, Tefsir, Müfessir...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizin en hayırlınız, Kurán’ı öğrenen ve öğreteninizdir.”

Osman İbni Affan radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kurán’ı ezberleyip iyi bilen kimse melekler katındaki, pek değerli melekler mertebesindedir. Okumakta güçlük çekenlere iki kat sevap verilir.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, Kurán’ı okuyup öğrenir, helalini helal, haramını haram bilirse, Allah onu cennete koyar ve ailesinden olup cehenneme girecek on kişiye şefaatçi yapar.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Kurán’dan bir harf okuyana bir hasene vardır. Her haseneye on sevap verilir.Elif, lam, mim’ bir harftir demiyorum, elif bir harf, lam bir harf, mim de ayrı bir harftir.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Geceyi on ayet okuyarak ihya eden kişi gafiller listesine yazılmaz.”

İbni Amr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Kurán’ı okuyan mümin, hem kokusu hem de tadı güzel olan turunç gibidir. Kurán’ı okumayan mümin ise hurmaya benzer, kokusu yoktur ama tatlıdır. Kurán okuyan münafık, kokusu güzel fakat tadı acı olan fesleğen gibidir. Kurán okumayan münafık ise, ebucehil karpuzuna benzer, hem tadı acıdır hem de hoş kokudan mahrumdur.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Bana biraz Kurán oku!” buyurdu.

“Kurán sana indirildi, ben sana nasıl okurum!” dedim.

“Onu benden başka birinin okumasını arzu ediyorum” buyurdu. Ben de Nisa suresini okudum. “Her topluluktan bir şahit, seni de onlara şahit getirdiğimiz zaman ne olacak hâlleri!” ayetine gelince “Yeter!” ya da “Dur!” dedi. Baktım, gözlerinden yaşlar akıyor.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Dikkat ediniz! Bir fitne ortaya çıkacak!” demişti.

Ben “Bizi fitneden ne kurtarır?” diye sordum. Şöyle buyurdu:

“Kurán kurtaracak. Onda sizden öncekiler ve sonrakiler hakkında bilgiler vardır. Aranızdaki konularla ilgili hükümler bulunmaktadır. Kurán, hidayet ile dalaleti birbirinden ayıran hakemdir. Şakası yoktur, baştan sona ciddiyettir. Onu bir azgın yüzünden bırakanı Allah helak eder. Ondan başka yerde hidayet arayanı Allah saptırır.

Kurán, Allah’ın sapasağlam ipidir. Hikmetli bir zikir, müstakim yoldur. Ona tabi olunduğu sürece haktan sapılmaz. Ona başka söz karışamaz ki hak ile batıl birbirine karıştırılabilsin. Âlimler ona doyamaz. Kurán, okunmak ve tekrar edilmekle eskimez. Akılları hayrette bırakan harikaları bitmek bilmez.

O, cinlerin, okudukları zaman ‘Kuşkusuz biz, hayret veren, hakka hidayet eyleyen bir Kurán işittik’ dedikleri kitaptır. Kim onun söylediklerini söylerse doğru söylemiş olur. Kim onunla amel ederse ecrini alır. Kim onunla hükmederse âdil davranmış olur. Kim ona davet ederse doğru yola davet etmiş olur.”

Haris radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Bir adam “Allah katında en sevimli amel hangisidir?” diye sordu.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Yolculuğu bitirince tekrar yola çıkan kimsenin hâli” dedi. 

Bu kez adam “Yolculuğu bitirip tekrar yola çıkma hâli nedir?” diye sordu.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kurán’ı başından sonuna kadar okuduktan sonra yeniden başlamaktır” buyurdu.

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.





Bazı Surelerin Faziletleri...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Fatiha, Kurán’ın esasıdır, Kitab’ın anasıdır, yedi ayettir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, geceleyin Bakara suresinin son iki ayetini Amenerresulüyü’ okursa, o iki ayet, o gece ona yeter.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her şeyin bir kalbi vardır, Kurán’ın kalbi de Yasin Suresi'dir. Onu okuyana Yasin’siz on kere Kurán okumuş gibi sevap yazılır.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, sabahleyin Haşir Suresi'nin son üç ayetini okursa, Allah onun için yetmiş bin melek görevlendirir, bunlar akşama kadar onun için Allah’tan mağfiret dilerler. O gün ölürse şehit olarak ölür. Akşamleyin okursa yine aynı sevabı alır.”

Mâkil radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kurán’da otuz ayetlik bir sure vardır ki, okuyanına, bağışlanıncaya kadar affı için şefaat eder: Mülk suresi.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bana, benzeri görülmemiş ayetler indi: Felak suresi ve Nâs suresi.”

Ukbe radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ayetleri birbirine katmadan, dura dura, ayet ayet okurdu.

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişinin ‘Falan ayetler bana unutturuldu’ demesi ne kötü! Halbuki unutan kendisidir. Kurán’ı devamlı okuyun, çünkü onun hafızalardan silinmesi, hayvanların bağlarından çözülmesinden daha kolaydır.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kurán’ı seslerinizle süsleyiniz!”

Bera radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benden sonra bazı kimseler gelecek, onlar Kurán’ı şarkı söyler veya ağıt yakar gibi okuyacaklar. Okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek. Hem onların hem de onları beğenenlerin kalpleri bozulacak.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Rezîn.


11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kurán okumada seda bakımından insanların en güzeli, okumasını dinlerken Allah’tan korktuğu kanaatine vardığınız kimsedir.”

Cabir radıyallahu anh. İbni Mâce.



12. Geçmişteki büyük insanlar, Kurán okunurken ne bayılır ne de kendilerinden geçerlerdi. Sadece ağlarlardı ve derileri ürperirdi. Sonra hem derileri hem de kalpleri zikrullah sebebiyle yumuşayıp yatışırdı.

Esma radıyallahu anha. Rezîn.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, Kurán hakkında ilimsiz fikir yürütürse cehennemde yerini hazırlasın!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Eğer Kurán’ın müteşabih ‘teşbihli, manası herkese açık olmayan’ ayetlerine uyan kimseleri görürseniz anlayın ki, Allah’ın haber verdiği ‘kalbi yamuk’ kişiler onlardır, işte onlardan uzak durun!”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem O n yeryüzü kendindeki tüm sırları anlatır, çünkü Rabbin ona emretmiştir” mealindeki ayeti okuduktan sonra “Yeryüzünün anlatacağı haberler nelerdir, biliyor musunuz? diye sordu.

Yanındakiler “Allah ve Resulü bilir” diye cevap verdiler.

“Kadın erkek her kulun yeryüzünde işlemiş oldukları amellere tanıklık etmesidir. Yeryüzü, her kul için ‘Şu ayda, şu günde, şu işi yaptı’ diyecektir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.





İlim, İlmin Önemi, Âlim...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her kim ilim talep etmek üzere bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Melekler, ilim arayandan hoşlanır, onun üzerine kanatlarını gererler. Göktekiler, yerdekiler, hatta sudaki balıklar ilim isteyenin affı için dua ederler. Âlimin âbide ‘ilimsiz ibadet edene’ üstünlüğü, dolunayın yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz, âlimler nebilerin vârisleridirler. Nebiler miras olarak ne dinar ne de dirhem bırakmışlardır. Onların mirası ilimdir. O ilmi alan pek büyük bir nasip elde etmiş olur.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kısım insanlar Allah’ın kitabını okuyup ondan ders almak üzere Allah’ın evlerinden birinde toplanacak olsalar, üzerlerine mutlaka sekinet iner ve onları ilahi rahmet bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, huzurundaki yüce bir toplulukta onları yâd eder.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İlimsiz ibadet edenin bozdukları düzelttiklerinden çok olur. Söylediklerini uygulayanların boş sözü az bulunur. Dinini tartışmalara hedef eden bir kararda kalamaz, daldan dala atlar durur.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Darimî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ölen insanların amelleri kesilir, ancak sürüp giden sadaka, istifade edilen ilim ve salih evlat bırakan kimselerin amelleri devam eder.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim birine bir ilim öğretirse, onunla amel edenin sevabı kadar sevap kazanır, öbürünün sevabı da hiç eksilmez.”

Muaz radıyallahu anh. İbni Mâce.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah bir kimse hakkında hayır dilerse onu fakih ‘dinin inceliklerini anlayabilen âlim’ yapar.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir tek fakih şeytana karşı bin âbidden ‘ibadet edenden’ daha çetindir.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki:

“Ey Ebu Zer! Senin evden ayrılıp Kitabullahtan bir ayet öğrenmen, yüz rekat ‘nafile’ namaz kılmandan daha hayırlıdır. İlimden bir bölüm tahsil etmen, onunla amel edilsin ya da edilmesin, bin rekat ‘nafile’ namazdan daha hayırlıdır.”

Ebu Zer radıyallahu anh. İbni Mâce.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, ilme çalışıp da onu elde edene iki kat, çalışıp da elde edemeyene bir kat sevap verir.”

Vasile radıyallahu anh. Taberanî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimsenin ilim talep etmesi geçmişteki günahlarına kefaret olur.”

Sahbere radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İlim tahsili için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hikmet, müminin yitiğidir. Bu sebeple, onu nerede bulursa almaya herkesten fazla hak sahibidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İlim talibi olmak her Müslümana farzdır. İlmi, layık olmayana öğretmek, domuzun boynuna elmas, inci, altın gibi değerli ziynetler takmaya benzer.”

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bildiği bir ilmi, kendisine sorulunca gizlerse, Allah da onu ateşten bir gem ile gemler.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İlim üçtür. Bunlardan fazlası fazilettir. Muhkem ‘anlamı açık, net’ ayet; sahih ‘senetli, belgeli’ sünnet; âdil taksim ‘miras ilmi.’”

İbni Amr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



16. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Allah’tan faydalı ilim dileyin, faydasız ilimden Allah’a sığının.”

Cabir radıyallahu anh. İbni Mâce.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Hafızasında Kurán’dan bir şey bulunmayan kimse harap ev gibidir.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.





Talebe, Ders, Talim...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlara anlayacakları şeyleri anlatın. Allah ve Resulü’nü yalanlamalarını ister misiniz?”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir cemaate akıllarının almadığı bir şeyi anlatma ki, bazıları için bulantı sebebi olmasın.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bilin ki, benden sonra, insanlar ilim talep etmek üzere size gelecekler. Onlara merhaba deyin, selam verin ve ilim öğretin!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Medineli hanımlar ne iyi hanımlardır ki, utanma duyguları dini öğrenmelerine mâni olmuyordu.

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nefsimi kudret elinde tutan Zata yemin ederim ki, ya iyiyi emreder, kötüden menedersiniz ya da Allah size yakında hepinizi kapsayacak bir bela gönderir. O zaman yalvarır durursunuz ama duanız kabul edilmez.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Bilgelere boş şey anlatma ki, sana kızmasınlar. Sefihlere ‘kıt akıllılara’ hikmeti anlatma ki, seni yalanlamasınlar. Layık olandan ilmi menetme ki, günaha girmeyesin. Layık olmayana ilim öğretme ki, sana kötü davranılmasın. İlminin senin üzerinde bir hakkı vardır, tıpkı malının senin üzerinde hakkı bulunduğu gibi.”

Kesîr radıyallahu anh. Darimî.



07. Sahabiler, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden on ayet alıp ezberler, onu iyice sindirip de içindeki bilgileri ve hükümleri tatbik etmedikçe diğer on ayete geçmezlermiş.

Ebu Abdurrahman rahimehullah. Ahmed.



08. Abdullah İbni Mesûd radıyallahu anh, her perşembe günü insanlara konuşma yapardı.

Bir adam dedi ki: “Bize her gün konuşma yapmanı isterdim.”

Şu cevabı verdi: “Sizi usandırmak ve bıktırmaktan korkuyorum. Bezdirmemek için ara sıra konuşuyorum. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı.”

Şakik radıyallahu anh. Buharî.



09. İbni Abbas radıyallahu anh bana dedi ki:

“İnsanlara haftada bir kere hadis anlat. Buna uymazsan iki kere olsun. Daha çok yapmak istersen üç olsun. Sakın halkı Kurán’dan usandırma! Halk kendi meselelerini konuşurken, sözlerini keserek bir şeyler anlatıp onları bıktırma. Konuşurlarken sus ve dinle. Konuş derlerse konuşursun. Dua ederken kafiyeli söz söylemekten kaçın! Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve onun güzide sahabileri devrinde yaşadım, onlar bunu yapmıyorlardı.”

İkrime rahimehullah. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlara iyiliği öğretip de kendini unutan kişi, insanları aydınlatıp da kendini yakan mum gibidir.”

Cendel radıyallahu anh. Taberanî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Şüphesiz, Allah birçok şeyleri emretmiştir, sakın onları zayi etmeyin! Birçok da sınırlar çizmiştir, sakın onları aşmayın! Birçok şeyleri de yasaklamıştır, sakın onlara yaklaşmayın! Birçok şeyleri de unutmaksızın bırakmıştır, sakın onları kurcalamayın!”

Sâlebe radıyallahu anh. Rezîn.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hakiki âlim, insanlara, Allah’ın rahmetinden ümit kestirmeyen, azabından emin kılmayan, Allah’ın haram kıldıklarına izin vermeyen kişidir. İçinde ilim bulunmayan ibadette hayır yoktur. İçinde kavrama bulunmayan ilimde hayır yoktur. İçinde düşünme olmayan okumada hayır yoktur.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Darimî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetim yetmiş küsür fırkaya ayrılacaktır. Fesat bakımından en büyükleri, şahsi görüşleriyle meseleleri kıyaslayıp haramı helal, helali haram yapanlar olacaktır.”

Avf İbni Mâlik radıyallahu anh. Taberanî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Fetva soran herkese fetva veren kişi, mecnundur ‘çılgındır.’”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Taberanî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Bağırsakları karnından dışarı fırlar. Derken, cehennemdekiler etrana toplanırlar. Ey filan! Sen bize dünyadayken iyiyi emredip kötüden menetmiyor muydun?’ derler. ‘Evet, size iyiyi emrederdim ama kendim yapmazdım, sizi kötüden menederdim ama kendim yapardım’ diye cevap verir.”

Üsame radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şüphesiz ki Allah, ilmi insanların ellerinden çekip almaz, ancak âlimleri almakla alır. Âlim kalmayınca, insanlar cahil rehberler edinip meseleleri onlara sorarlar, onlar da fetva verir, hem kendileri saparlar hem de onları saptırırlar.”

İbni Amr radıyallahu anh. Buharî.





Tebliğ, İrşad, Mesuliyet, Tatbik...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mahşer günü, tanıdık olmayan bir adam, bir müminin yakasına yapışacak. Mümin ‘Benden ne istiyorsun?’ diye soracak. Adam, ‘Dünyada beni hatalı ve çirkin işler yaparken görürdün de menetmezdin’ diyecek.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Rezîn.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir adamın Müslüman olmasına vesile olursa cennet de ona vacip olur.”

Ukbe radıyallahu anh. Taberanî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İman yolunu gösterme gayretinle birinin hak yolu bulması, senin için kırmızı deve sürülerinden daha hayırlıdır.”

Sehl radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hayra ‘iyiliğe’ öncülük eden onu yapan gibidir.”

Enes radıyallahu anh Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İçinizden her kim kötü bir şey görürse, onu eliyle gidersin, buna gücü yetmezse diliyle önlesin, buna da gücü yetmezse kalbiyle ondan nefret etsin ki bu imanın en zayıfıdır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Müslim.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlar, içlerinde günahlar işleyen adam bulunup da onu önleyebilecekken önlemezlerse, Allah onlara ölümlerinden önce, onun yüzünden mutlaka bir ceza verir.”

Cerir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yeryüzünde suç işlenir de onu gören bundan hoşlanmazsa, görmeyen gibi olur. Onu görmeyen kimse ondan hoşnut olursa, oradaymış gibi olur.”

Aris radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Zalim sultanın ‘yöneticinin, yetkilinin’ yanında hakkı ‘gerçeği, doğruyu’ söylemek en büyük cihaddır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah hutbe okuyordu. Kendimi kastederek “Dinini bilmeyen bir garip geldi, sorup öğrenmek istiyor” dedim.

Resulullah, bana baktıktan sonra hutbeyi keserek yanıma geldi. Bir tabure getirdiler, üzerine oturdu. Allah’ın kendisine bildirdiği bazı şeyleri bana öğretmeye başladı. Sonra yerine döndü ve konuşmasını tamamladı.

Ebu Rifaa radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Miraç gecesi, dudakları ateş makaslarıyla doğranan bazı insanların yanından geçtim. ‘Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. ‘Bunlar, ümmetinin söylediklerini yapmayan konuşmacılarıdır’ dedi.”

Üsame radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendiniz tam yapmasanız da hayrı tavsiye edin, kendiniz tamamen uzak durmasanız bile şerden sakındırın!”

Enes radıyallahu anh. Taberanî.



12. Veda Haccı’nda Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bulundum. Allah’ı andı, hamdetti, öğüt verdi, sonra şöyle dedi:

“Bu kutsal gün hangi gündür?”

“En büyük hac günüdür!” dediler.

Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız tıpkı bu gününüz, bu beldeniz ve bu ayınız gibi haramdır! Dikkat edin! Cinayet işleyen kendi aleyhine cinayet işlemiş olur.

Dikkat edin! Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman kardeşinin hiçbir şeyi, kendisi helal etmedikçe, diğer Müslümana helal olmaz.

Dikkat edin! İslam öncesindeki tüm faizler kaldırılmıştır. Verdiğiniz anaparalarınız sizindir. Haksızlık yapmayın, haksızlığa da uğramayın!

Dikkat edin! İslam’dan önce işlenen her türlü kan davası kaldırılmıştır...

Dikkat edin! Kadınlara iyi davranın! Onlar sizin yanınızda birer emanettirler...

Dikkat edin! Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. 

Sizin, kadınlarınızın üzerinde bulunan hakkınız, yataklarınızı çiğnetmemeleri ve evinize girmesinden hoşlanmadığınız kimselere izin vermemeleridir.

Onların sizin üzerinizdeki hakları, giyimlerinde ve yemeklerinde onlara son derece iyi davranmanızdır...

Dikkat edin! Burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsinler, umulur ki, kendilerine bildirilenler daha kavrayıcı olurlar.”

Amr radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ahirete yönelik işlerden başka hiçbir konuda aceleci olmamak gerekir.”

Saad radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Nasihat, İkaz, Tedbir, Hikmet...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kimseye hakaret etme! Yapılan iyiliği asla küçümseme! Kardeşinle konuşurken daima güler yüzlü ol! Bu bile ihsandır. Biri sendeki kusuru bilerek sana hakaret eder veya seni ayıplarsa, sen onda bildiğin bir kusurdan dolayı onu ayıplama ki onun vebali kendi üzerine olsun.”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim korkarsa akşam karanlığında yol alır. Kim gece yol alırsa hedefine varır. Dikkat edin! Allah’ın mülkü pahalıdır. Dikkat edin! Allah’ın mülkü, cennettir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İleride fitneler olacak. O fitnelerde kişi mümin olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Allah kimleri ilimle ihya etmişse onlar bu tehlikelerden kurtulurlar.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah Teala buyuruyor: Ey insan! Kendini Benim ibadetime ver ki kalbini zenginlikle doldurayım, fakirliğinin önünü alayım. Bunu yapmazsan, ellerini devamlı meşguliyetle doldururum da bir türlü fakirliğini gidermem.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Başınıza şu yedi şey gelmeden önce güzel işler yapmakta acele ediniz: Unutturucu fakirlik, azdırıcı zenginlik, çürütücü hastalık, aklı gideren yaşlılık, aniden gelen ölüm, beklenenlerin en kötüsü deccal ve hepsinden daha şiddetli ve acı olan kıyamet.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rabbim bana şu dokuz şeyi emretti: Gizli ve açık hâllerde Allah’tan korkmamı, hoşnutlukta ve gazap hâlinde doğruyu söylememi, fakirlikte ve zenginlikte dengeli davranmamı, benden ilgisini keseni ziyaret etmemi, bana vermeyene vermemi, bana haksızlık edeni bağışlamamı, susmamın bütünüyle düşünce, konuşmamın zikir, bakışımın ibret olmasını ve iyiyi emretmeyi.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Rezîn.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nerede olursan ol Allah’tan kork! Kötülüğün ardından onu silecek bir iyilik yap! İnsanlara güzel ahlaka uygun davran!”

Ebu Zer radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin terkisindeydim. Bana şu öğüdü verdi:

“Yavrum! Allah’a karşı edebini koru ki Allah da seni korusun! Allah’ın haklarını gözet ki Allah da seni gözetsin. Bollukta Allah’ı tanı ki darlıkta da o seni tanısın. Her ne istersen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen Allah’tan dile. Çünkü Allah yazmamışsa, sana faydalı olmak için kulların hepsi bir araya gelseler, buna güçleri yetmez. Allah yazmamışsa, sana bir zarar vermek üzere hepsi bir araya gelseler, buna da güçleri yetmez. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakînen iman ederek ve razı olarak Allah için çalışmaya güç yetirebilirsen çalış. Buna güç yetiremezsen bil ki, hoşuna gitmeyen bir mesele için sabırlı davranmakta nice hayırlar vardır. Allah’ın yardımı sabırla gelir. Kurtuluş da sıkıntıyla gelir. Zorlukta da kolaylık vardır. Bir zorluk iki kolaylığı asla alt edemez.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, sakıncalı olan şeyden korkarak, sakıncasız olanı da terk etmedikçe hakiki takvaya eremez.”

Atiyye radıyallahu anha. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hayat yolunda ayağı tökezlemeyen kâmil ‘olgun, ergin’ olamaz. Deneyimi olmayan da hakîm ‘bilge’ olamaz.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Akıllı kişi, nefsini hesaba çekip ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise, kendini boş istek ve heveslerine uydurup Allah’tan dileyip bekleyendir.”

Şeddad radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benim nazarımda en ziyade gıpta edilmeye değer kimse, hâli hafif, namazı fazla, insanlar içinde gizli kalmış ve kendisine iltifat edilmemiş mümindir. Onun rızkı kâfi miktardadır, buna sabretmiştir, ölümü çabuk gelmiştir, mirası az bırakmıştır, kendisi için matem tutan kadın da az olmuştur.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünyaya meyletmeyen ve az konuşan birini görürseniz ona yaklaşın. Zira ona hikmet ilham olunur, o da hikmetli konuşur.”

Ebu Hallad radıyallahu anh. Tirmizî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Mümin, iyi niyetli olduğu için aldanır. Fasık, kötü niyetli olduğu için aldatır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mümin, aynı delikten iki kez sokulmaz, ısırılmaz!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



16. Bir seferde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte yürüyorduk.

“Ey Allah Resulü! Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak amel nedir?” dedim.

“Önemli bir soru sordun. Bu, Allah’ın kolaylık nasip ettiği kimseye kolay gelir. Allah’a ibadet eder, ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekât verirsin, Ramazan orucunu tutarsın, hac yaparsın!” buyurdu.

Sonra “Sana hayır kapılarını göstereyim mi?” diye sordu.

“Evet, ey Allah Resulü” dedim.

“Oruç perdedir. Sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yok etmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin nişanıdır” buyurup şu ayeti okudu:

“Geceleri yataklarından kalkar, korkarak ve umarak Rablerine yalvarırlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.”

Sonra “Bu işin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?” diye sordu.

“Evet, ey Allah Resulü!” dedim.

“Dinle öyleyse. Bu dinin başı İslam, direği namaz, zirvesi cihattır!”

En sonunda “Sana bütün bunların temelini bildireyim mi?” dedi.

“Evet, ey Allah Resulü!” dedim.

Dilini göstererek “Şuna sahip ol!” buyurdu.

Ben “Ey Allah Resulü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?” dedim.

“Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzüstü ateşe atan dilleriyle kazandıklarından başka nedir ki!” dedi.

Muaz İbni Cebel radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Aişe radıyallahu anhaya “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir güne ayrı bir önem verir miydi?” diye sordum.

“Resulullah’ın ameli hafif ve devamlı yağan yağmur gibiydi. Hanginiz onun dayandığı şeye dayanabilir ki!” diye cevap verdi.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.





Ahlak, Merhamet, Muhabbet, Şefkat...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Mâlik.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müminlerin iman bakımından en olgunu, ahlak bakımından en ileri olanıdır. En hayırlınız da ailesine en iyi davranandır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet günü müminin terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey yoktur. Allah, çirkin konuşan ve ne konuştuğunu bilmeyenleri sevmez.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde mevki bakımından bana en yakınlarınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır. En sevmediklerim ve kıyamet gününde benden en uzak olanlarınız ise, gevezeler, lafazanlar, yüksekten atanlar ve büyüklük taslayanlardır.”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en güzel ahlaklısı idi. Kendisine tam on sene hizmet ettim. Bir kerecik olsun “Öf!” bile demedi. Yaptığım bir şey için “Niye böyle yaptın!” yapmadığım bir iş için de “Neden yapmadın!” dememiştir.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, gönül bakımından insanların en cömerdiydi. İnsanların en doğru ve sağlam sözlüsüydü. Ahlaken en yüce ve en görgülü olanıydı. Onu ilk kez gören korkuya kapılır, fakat yakından tanıyınca mutlaka severdi. Ondan bahseden kişi “Ne ondan önce ne de sonra onun gibisini görmedim” derdi.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme iyilik ve günah konusunu sordum. “İyilik, güzel ahlaktan ibarettir. Günah ise, içini huzursuz eden ve başkasının bilmesinden çekindiğin şeydir” buyurdu.

Nevvas radıyallahu anh. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Su buzu nasıl eritirse güzel ahlak da günahları öyle eritir. Sirke balı nasıl bozarsa kötü ahlak da ameli öyle bozar.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Taberanî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Müminlerin en faziletlisi hangisidir?” diye sordular.

“Ahlak bakımından en güzel olan cevabını verdi.

“En akıllısı hangisi?” diye sordular.

“Ölümü en çok hatırlayan ve o kendisine gelmeden ona hazırlanan” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, merhametli olanlara rahmet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsinler. Rahm ‘akrabalık ilgisi, bağı’ Rahman’dandır. Kim onu gözetirse Allah da onu gözetir. Kim bu ilgiyi keserse Allah da ondan ilgisini keser.”

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, mahlûkatı yaratınca, arş üstünde bulunan kitabına “Rahmetim gazabımı ‘merhametim öfkemi’ geçmiştir” diye yazdı.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan sadece bir tanesini yeryüzüne indirmiştir ki, cinler, insanlar, hayvanlar ve zararlı sürüngenler aralarında onun sayesinde birbirlerine acıyıp merhamet ederler. Yabani hayvanlar da yine onunla yavrularına şefkat gösterirler. Geride kalan doksan dokuz rahmetini kıyamet gününe ertelemiştir ki, ahirette kullarına onunla muamele edecektir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medineli Müslümanlardan birinin bahçesine girmişti. Orada bir deve vardı.

Deve, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı.

Resulullah deveye yaklaştı, onun gözyaşlarını sildi. Hayvan sakinleşti.

“Bu devenin sahibi kim?” diye sordu.

Medineli bir genç “Benimdir ey Allah Resulü!” dedi.

Resulullah onu payladı. “Allah bu deveyi senin emrine vermiş, onun hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Bak, bana şikâyette bulunuyor. Sen bunu hem aç bırakıyor hem de fazla çalıştırarak yoruyormuşsun!” dedi.

Abdullah İbni Cafer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kadın kedi yüzünden cehenneme girdi. Kediyi eve hapsetmiş, yiyecek bir şey vermemiş, üstelik gidip yiyecek araması için onu serbest de bırakmamıştı.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Amellerin en üstünü, Allah için muhabbet etmek ve Allah için adavet etmektir.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Allah’ın kulları arasında bir kısım insanlar vardır ki, onlar ne peygamber ne de şehittirler. Mahşer günü Allah katındaki makamlarının yüceliği sebebiyle peygamberler ve şehitler bile onlara gıpta ederler” diye buyurmuştu.

“Ey Allah Resulü! Onlar kimlerdir?” dediler.

Buyurdu ki: “Onlar, aralarında kan bağı ya da mal bağışı olmadığı hâlde, birbirlerini Allah için sevenlerdir. Vallahi, onların yüzleri nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. İnsanlar korkarken onlar korkmazlar. İnsanlar üzülürken onlar üzülmezler.”

Sonra şu ayeti okudu: “Dikkat edin! Allah dostu kimselere ne korku vardır ne de üzüntü!”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah Teala buyurdu: Benim rızam için birbirlerini seven, birbirlerini ziyaret eden ve birbirlerine ikramda bulunanlara muhabbetim vacip olmuştur.”

Ebu İdris radıyallahu anh. Mâlik.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, Müslüman kardeşini severse, onu sevdiğini kendisine bildirsin.”

Mikdam radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adam vardı. O sırada oradan birisi geçti.

Resulullah’ın yanındaki adam “Ben şu adamı seviyorum” dedi.

Resulullah “Bunu kendisine söyledin mi?” diye sordu.

Adam “Hayır!” dedi.

“Bunu ona bildir!” buyurdu.

Adam, gidene yetişti “Seni Allah için seviyorum!” dedi.

Öbür adam da ona “Kendisi adına beni sevdiğin Allah da seni sevsin!” diye karşılık verdi.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Kişi, bir cemaati sever de onların yaptıklarını yapamazsa durumu ne olur?” diye sordum.

“Ey Ebu Zer! Kişi sevdiğiyle beraberdir!” buyurdu.

Ebu Zer radıyallahu anh. Tirmizî.





Tevazu, Hayâ, Rıfk, Hilm...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Beni, Allah’ın bana verdiği mevkiden daha yukarı çıkarmanızı istemiyorum. Ben, Abdullah oğlu Muhammed’im. Allah’ın kulu ve Resulü’yüm.”

Enes radıyallahu anh. Rezîn.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi dinledim, diyordu ki: “Hakkımda, Hıristiyanların İsa İbni Meryem hakkında yaptıkları gibi aşırı övgülerde bulunmayın. Ben bir kulum. Benim için ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ameller perşembe ve pazartesi günleri sunulur. Allah, şirke düşen hariç, kullarının günahlarını affeder, fakat kardeşiyle arasında düşmanlık olanı affetmez. ‘Bu ikisini barışıncaya kadar terk edin!’ buyurur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dostuna ölçülü muhabbet et, n gelir hasmın olabilir. Hasmına ölçülü husumet et, n gelir dostun olabilir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hayâ imandandır, iman ise cennettedir. Hayâsızlık cefadandır, cefa ise cehennemdedir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hayâ ve gerekeni konuşmak imanın, müstehcen ve lüzumsuz konuşmak ise münafıklığın kısımlarındandır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Geçmiş peygamberlerin sonraki insanlara ulaşan sözlerinden birisi de ‘Utanmadıktan sonra ne istersen yap!’ sözüdür.”

Ebu Mesud radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, örtüsü içindeki bakire kızdan daha fazla hayâ sahibiydi. Bir şey görür de hoşlanmazsa bunu yüzünden anlardık.

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “En faziletli insan kimdir? diye sorulmuştu.

“Kalbi mahmum, dili doğru olan buyurdu.

“Doğru sözlülüğün ne demek olduğunu biliyoruz. Kalbin mahmum olması ne demektir?” dediler.

“Allah korkusuyla dolu ve tertemiz olmasıdır. Bu kalbin içinde günah yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, haset yoktur” buyurdu.

İbni Amr radıyallahu anh. İbni Mâce.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendisinin ateşe, ateşin de kendisine haram kılındığı birini size bildireyim mi? İnsanlara yakınlık, kolaylık ve yumuşaklık gösteren kimseye ateş haram kılınmıştır.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rıfk ‘yumuşak davranış’ bulunduğu şeyi süsler, bulunmadığı şeyi ise çirkinleştirir.”

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



12. Aklı noksan bir kadın vardı. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Benim sana söylemem gereken bir ihtiyacım var” dedi.

“Peki, sen hangi yolu seçersen yle, oradan gidelim de ihtiyacını göreyim” diye cevap verdi. 

Birlikte gittiler. Kadın ona ihtiyacını söyledi.

Enes radıyallahu anh. Müslim.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Size en hayırlınızı haber vereyim mi?” diye sordu. 

“Evet, ey Allah Resulü!” dediler.

“Onu görenlerin hatırına aziz ve celil olan Allah geliyorsa, işte o sizin en hayırlınızdır” buyurdu.

Esma Binti Yezid radıyallahu anha. İbni Mâce.





Suizan, Hüsnüzan, Gazap, Sabır...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Zandan ‘kötü zandan’ uzak durun! Çünkü zan, sözün en yalanıdır. Başkalarının gizli konuştuklarını yaymayın! Birbirlerinizin ayıplarını araştırmayın! Gereksiz yere rekabete girmeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Birbirinize kin tutmayın! Birbirinize sırt çevirmeyin! Ey Allah’ın kulları, Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun! Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona ne zulmeder ne de onu yüzüstü bırakır. Ona hakaret de etmez.”

 Sonra kalbini gösterdi: “Takva buradadır! Takva buradadır! Takva buradadır! Kişinin, Müslüman kardeşini hor görmesi kötülük bakımından kendisine yeter. Müslümanın kanı, malı, şerefi, her şeyi Müslümana haramdır. Allah, sizin bedenlerinize, biçimlerinize ve amellerinize bakmaz, ancak kalplerinize bakar.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sakın ha, sizden hiç kimse Allah hakkında hüsnüzan ‘güzel zan’ beslemeden son nefesini vermesin!”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah celle celâlühu 'Ben, kulumun zannı üzereyim. Kulum beni nasıl zannediyorsa ona öyle davranırım’ diye buyurmuştur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateşi söndüren de sudur. Onun için, biriniz öfkelenince hemen abdest alsın!”

Ebu Vail radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz ayaktayken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse iyi, geçmezse derhal yatsın.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. İki kişi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda tartışıyor, birbirlerine kötü sözler söylüyorlardı. Bir hayli kızgındılar.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ben bir söz biliyorum ki, onu söylerse öfkesi geçer. O söz ‘Euzübillahi mineş şeytanir racim’ cümlesidir” buyurdu.

Muaz İbni Cebel radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah nazarında kişinin yuttuğu en hayırlı yudum, Allah rızasını düşünerek öfkesini yutanların yudumudur.”

İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Öğretin, kolaylaştırın ve güçleştirmeyin! Biriniz kızdığı zaman, sussun!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Ahmed.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize “Siz aranızda kimi pehlivan sayarsınız?” diye sordu.

“Kimseye yenilmeyeni” dedik.

“Hayır! Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman kendine hâkim olabilen kimsedir!” buyurdu.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte yürüyorduk. Üzerinde bir hırka vardı.

Bir bedevi, bize yetişerek hırkasından tutup çekti. Resulullah’ın boynuna baktım, çekmenin şiddetiyle hırkanın izi çıkmıştı.

Bedevi “Ey Muhammed! Allah sana mal göndermiş, emret ondan bana da versinler!” dedi.

Resulullah hiç kızmadı, ona baktı ve gülümsedi. Sonra da bir ihsanda bulunulmasını emretti.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem mescidde oturuyordu. Bir bedevi geldi, iki rekat namaz kıldı, sonra da “Allahım! Bana ve Muhammed’e rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!” diye dua etti. 

Resulullah ona “Ey bedevi! Genişi dar ettin!” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Müflis, Medih, Kibir, Haset, Teenni...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “İçinizde kimi müflis sayarsınız?” diye sordu.

“Malı kalmayan kimseyi” dediler.

“Hayır, asıl müflis, ona sövmüş, buna zulmetmiş, berikinin malını almış olarak kıyamet gününe gelen kimsedir. Orada ne dinar vardır ne de dirhem. Sevapları alınıp o kimselere verilir. Yetmez, bu defa onların günahları sırtına yüklenir. İşte müflis odur.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Rezîn.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizin en hayırlınız, hayrı umulan ve şerrinden korkulmayan kimsedir. En şerliniz de, kendisinden hayır umulmayan ve şerrinden korkulan kimsedir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlar, ya cehennem kömüründen başka bir şey olmayan ölmüş atalarıyla övünmekten vazgeçerler yahut da Allah katında pislik yuvarlayan böcekten daha adi bir duruma düşerler. Allah, sizin cahiliye kibrinizi temizledi. Kişi artık ya takvalı bir mümindir ya da bahtı kara bir günahkâr. Unutmayın, hepiniz Âdem evladısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kalbinde zerre kadar kibir ‘büyüklenme’ bulunan kimse cennete giremez” buyurmuştu.

Bunu işiten bir adam “Kişi, elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını ister, bu da kibir midir?” dedi.

Resulullah “Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, Hakkı inkâr etmek ve insanlara üstten bakmaktır” diye karşılık verdi.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimsenin ‘İnsanlar bozuldu!’ dediğini duyarsanız bilin ki, kendisi herkesten ziyade bozulan kişidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şu sözü üç kere tekrar etti: “Üç kişi vardır ki, kıyamet gününde Allah onlara ne söz söyler, ne nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır. Kendileri için acılı bir azap vardır. Bunlar, kibrini gösterecek biçimde giyinen, yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle öven kimselerdir.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hasetten şiddetle kaçının, çünkü haset, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi sevapları yer bitirir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Size, sizden önceki milletlerin hastalığı olan haset ve kin bulaşmış. Bunlar kazıyıcıdır. Lakin saç kazımayı kastetmiyorum, onlar din kazıyıcısıdır. Nefsim elinde olan Zata yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. Birbirinizi sevmenizi sağlayacak bir şeyi size göstereyim mi? Aranızda selamı yaygınlaştırın!”

Zübeyr radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet günü gelince, Allah öncekileri ve sonrakileri bir araya toplar. Her vefasız için onu tanıtan bir bayrak dikilir. ‘Bu falanın vefasızlık bayrağıdır’ denilir.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir adam bir adama sır söylerse, bu ona emanettir, kimseye söyleyemez.”

Cabir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Teenni ‘düşünerek hareket etmek’ Allah’tan, acele şeytandandır.”

Sehl radıyallahu anh. Tirmizî.





Kanaat, İktisat, Gayret...


01. Biz altı kişi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte oturuyorduk. Müşrikler “Şunları yanından kov! Bizimle sohbete cüret etmesinler dediler.

Bunun üzerine Resulullah’a şu ayet indi: “Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam yalvaranları sakın yanından kovma! Onların hesabından sana, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur. Onları kovarsan zalimlerden olursun!”

Saad radıyallahu anh. Müslim.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz mal ve yaradılış bakımından kendinden üstün birini görürse, kendinden aşağı durumda olana baksın.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, şu iki haslete sahip olanların adlarını şükredenler ve sabredenler listesine yazar: Dini yaşamakta kendinden yukarıda olanlara bakıp onlara uyanlar ve dünya nimeti bakımından kendinden aşağıda olanlara bakıp elindeki nimetlerden dolayı şükredenler. Bu iki haslete sahip olmayıp da tersini yapanlar, şükredenler ve sabredenler arasında yer alamazlar.”

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslüman olup, kendisine yetecek kadar rızık verilip, Allah’ın verdiklerine kanaat eden kimse gerçekten kurtuluşa ermiştir.”

İbni Amr radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet günü, zengin fakir herkes ‘Keşke dünyadaki rızkım kifayet derecesinde olsaydı!’ diye hayıflanacaktır.”

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kimin, kendisi güvende, bedeni sıhhatli ve günlük gıdası da yanındaysa, sanki dünyalar onun olmuştur.”

İbni Mihsan radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İktisada uygun ‘tutumlu davranan kişi asla fakir olmaz.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Taberanî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey Ebu Hüreyre! Şüphelilerden uzak dur ki kullukta en ileri olasın! Kanaatkâr ol ki insanların en çok şükredeni olasın. Nefsin için sevdiğini insanlar için de sev ki hakiki mümin olasın. Sana komşu olanlara iyi komşuluk et ki olgun Müslüman olasın. Bir de, gülmekte aşırı gitme, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



09. Bir adam, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme uğradı. Resulullah, yanında bulunan bir zata “Şu gelen kimse hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu.

Adam “Halkın ileri gelenlerindendir. Vallahi, bir kız istese hemen verilir, birisi lehine aracılık etse yerine getirilir” dedi.

Resulullah sustu. Derken az sonra bir adam daha uğradı. Resulullah, yanındakine “Peki, bu adam hakkında ne düşünüyorsun?” dedi.

O da “Müslümanların fakirlerindendir. Vallahi bir kız istese vermezler, birine aracılık etse sözü dinlenilmez” dedi.

Bunun üzerine Resulullah “Bu adam, öbürü gibilerin yeryüzü dolusu kadarından daha hayırlıdır!” buyurdu.

Birinci adam kâfir, ikinci adam mümindi.

Sehl İbni Saad radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim kendisine gelen bir fakirliği hemen halka bildirirse, onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah’a açarsa, Allah ona er ya da geç rızık vererek yardım eder.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, sayesinden başka sayenin bulunmadığı kıyamet gününde, yedi sınıf insanı kendi sayesi altına alır: Âdil yönetici. Allah’a ibadet ederek büyüyüp yetişen genç. Dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kişi. Buluştuklarında da, ayrıldıklarında da Allah için birbirlerini seven iki kişi. Cazip bir kadın tarafından davet edildiğinde ‘Ben âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım’ diyen iffetli kişi. Sağ elinin verdiğini sol eli bilemeyecek derecede yardımını gizli yapan insan. Issız yerde Allah’ı anıp da gözleri dolu dolu olan kişi.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



12. Muhacirlerin fakirlerinden bir grupla birlikte oturmuştum. Bunlardan bir kısmı bir kısmının arkasına oturarak çıplaklıktan korunuyordu. Bir okuyucu da bize Kurán okuyordu. Derken, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem geldi, yanımızda durdu. Kurán okuyan okumayı bıraktı. Resulullah, selam verdikten sonra “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.

“Ey Allah Resulü! O Kurán okuyor, biz de dinliyoruz” dedik.

Bunun üzerine “Ümmetim arasında, kendileriyle birlikte sabretmem emredilen kimseleri yaratan Allah’ıma hamdolsun!” dedi. Sonra, kendisini bizimle eşitlemek üzere ortamıza oturdu. Eliyle işaret ederek halka oluşturmamızı istedi. Cemaat hemen etrafında halka oldu, yüzlerini ona döndürdüler. Resulullah şu müjdeyi verdi:

“Ey yoksul muhacirler! Size müjdeler olsun! Size kıyamet günündeki tam nuru müjdeliyorum. Sizler cennete zenginlerden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün dünya günleriyle beş yüz yıl eder.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet günü fakirlerden dolayı zenginlerin vay hâline! Çünkü onlar ‘Ey Rabbimiz! Bu zenginler bize haksızlık ettiler. Bizim için onlara farz kıldığın hakkımızı vermediler’ diyecekler. Allah da ’İzzetim ve celalim hakkı için, sizi yaklaştıracağım, onları uzaklaştıracağım’ buyuracak.”

Enes radıyallahu anh. Taberanî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Gerçek fakir, bir iki lokma veya bir iki hurmayla baştan savulan değildir. Asıl fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan, kendisine sadaka verilmesinin zarureti bilinmeyen ve kalkıp insanlardan da dilenmeyen kimsedir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Hırs, Servet, Cimri, Cömert, Sıdk...


01. Resululullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanın mal ve makam tutkusunun dinine verdiği zarar, iki kurdun bir koyun sürüsüne verdiği zarardan daha fazladır.”

İbni Mâlik radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kul ‘Malım! Malım!’ der durur, oysa malının ancak şu üç kısmı kendisinindir: Yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve verip öbür dünyası için biriktirdiği. Bunun dışındakilere gelince, kendisi ölür ve malını insanlara bırakır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cömert kişi Allah’a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri kişi, Allah’tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Allah katında, cömert bir cahil, cimri bir âbidden daha sevimlidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlarda bulunan huyların en kötüsü, tutkulu bir cimrilik ve şiddetli bir korkaklıktır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şeytanın develeri de olur, evleri de. Birinizin güzel develeri ‘binekleri’ olur, hiçbirine binmeye kıyamaz. Devesi olmayan yorgun bir kardeşine rastlar da onlardan birine bindirmez, işte bu şeytan devesidir. Şeytanın evlerine gelince, ipek ve benzeri kumaşlarla örtülüp süslenen şu kafeslerdir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Zulümden kaçının! Çünkü zulüm, kıyamet günü karanlıklar hâline dönüşüp zulmedeni bürüyecektir. İhtirastan da kaçının, çünkü ihtiras sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramı helal saymaya sevketmiştir.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, zalim zengini, cahil ihtiyarı ve büyüklük taslayan fakiri sevmez.”

Ali radıyallahu anh. Bezzar.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hileci, cimri ve ettiği iyiliği başa kakan kimseler kesinlikle cennete giremezler.”

Ebu Bekir radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmiş olmaz.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Doğruluk kişiyi iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söyler de hep doğruyu ararsa, Allah katında ‘doğru sözlü’ diye yazılır. Yalan da kişiyi sınırı aşmaya götürür. Sınırı aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler, hep yalanı ararsa, sonunda Allah katında ‘yalancı’ diye kaydedilir.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sana şüphe vereni bırak. Emin olduğun şeye ulaşana kadar git. Kalbin tatmin olması doğruluğun, şüphe etmesi yalanın alametidir.”

Hasan İbni Ali radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanın mutluluk sebeplerinden biri, Rabbinin hükmüne rıza göstermesidir. Mutsuzluk sebeplerinden biri, Rabbinden hayır ummayı terk etmesi, biri de Rabbinin hükmüne razı olmamasıdır.”

Saad radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Kâbe’nin gölgesinde otururken yanına vardım.

Beni görünce “Kâbe’nin Rabbi hakkı için, onlar zarardadırlar!” dedi.

“Ey Allah Resulü, anam babam sana feda olsun, onlar kimlerdir?” diye sordum.

“Onlar servet sahibi zenginlerdir. Ancak bunların şöyle şöyle verenleri başka. Fakat bunu yapanlar da ne kadar az!” buyurdu.

Ebu Zer radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünya nimetlerine en çok sahip olanlar, ahirette en aşağı derecede olacaklar. Malını Allah rızası için infak edenler müstesna.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.





İsteme, Dilenme, Yardım...


01. Medineli bir adam gelip Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden bir şeyler istemişti.

Resulullah “Evinde hiçbir şey yok mu?” diye sordu.

Adam “Bir kilimimiz var. Bir kısmıyla örtünüyor, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var” diye cevap verdi.

“Onları bana getir!” diye emretti. 

Adam gidip getirdi. Resulullah, eşyaları eline alıp “Şunları satın alacak kimse yok mu?” diye ilanat yaptı.

Bir adam “Ben bir dirheme satın alıyorum” dedi.

Resulullah “Bir dirhemden fazla veren yok mu?” diyerek açık artırma usulü satışı sürdürdü.

Orada bulunan bir adam “Ben onlara iki dirhem veriyorum” dedi.

Resulullah eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp eşya sahibine verdi “Bunun biriyle yiyecek al, ailene ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!” dedi.

Adam gitti, bir balta alıp getirdi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ona kendi eliyle bir sap geçirdi. Sonra “Git, odun kes, sat ve on beş gün bana gözükme!” buyurdu.

Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek almıştı.

Resulullah “Bak, bu senin için kıyamet günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!” buyurdu. Sonra da “Dilenmek, sefil olmuş, fakra düşmüş ya da rüsvay edici borca batmış veya acı verici kana bulaşmış insanlar dışında kimseye caiz değildir” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

Eski kavimlerden birinde üç adam vardı. Biri abraş, biri kel, biri kör idi. Allah bunları sınamak istedi. Onlara insan suretinde bir melek gönderdi.

Melek önce abraşın ‘alatenlinin’ yanına geldi. “Seni en çok ne memnun eder?” dedi.

Adam “İnsanların benden tiksinmesine sebep olan hâlin gitmesi, yerine güzel bir ten ve rengin gelmesi” diye cevap verdi. Melek ona dokunur dokunmaz adamın rengi ve teni güzelleşti.

Melek bu kez “Hangi mala kavuşmaktan hoşlanırsın?” diye sordu.

“Deveye” dedi. Ona hemen on aylık hamile bir deve verildi. Melek “Allah bunları sana mübarek kılsın!” dedikten sonra gitti.

Sonra kel adamın yanına vardı. “En çok istediğin şey nedir?” dedi.

Adam “İnsanların benden tiksinmesine sebep olan şu hâlin gitmesini ve güzel bir saça sahip olmayı istiyorum” dedi. Melek ona dokunur dokunmaz adamın keli yok oldu ve kendisine güzel bir saç verildi. 

Melek “En çok hangi malı seversin?” diye sordu.

Adam “Sığırı” dedi. Ona hemen gebe bir inek verildi. Melek “Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!” diye dua etti.

Sonra kör adamın yanına vardı. “En çok neyi seversin?” diye sordu.

Adam “Allah’ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!” dedi. Melek onu sıvazladı. Allah ona görme nimetini verdi.

Melek ona “En çok hangi malı seversin?” diye sordu.

Adam “Koyunu” dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi.

Gel zaman git zaman hayvanlar yavruladılar. Birinin bir vadi dolusu devesi, diğerinin bir vadi dolusu sığırı, öbürünün de bir vadi dolusu koyunu oldu.

Melek, abraşın yanına, onun eski hâli gibi abraş bir adam suretinde geldi. “Ben fakir bir kimseyim. Yola devam etme imkânım kalmadı. Şu anda Allah’tan ve senden başka yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve malı veren Allah aşkına senden bir deve istiyorum! Verirsen yoluma devam edebilirim” dedi.

Adam “Haklar söz konusu!” dedi ve yardım etmedi.

Melek de “Seni tanıyor gibiyim! Sen abraş, herkesin tiksindiği fakir bir adam değil miydin? Allah sana lütfetmemiş miydi?” dedi.

Bu sual üzerine adam ona kızdı “Bu mallar bana atalarımdan kaldı!” dedi.

Melek de “Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski hâline çevirsin!” deyip gitti.

Ve önceden kel olan adamın yanına geldi. Buna da onun eski hâline benzer biçimde kel bir adam olarak göründü. Öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım istedi. Bu da önceki gibi konuşarak yardım talebini reddetti. Melek buna da “Eğer yalancıysan Allah seni eski hâline çevirsin!” dedi.

Ve daha önce kör olan adamın yanına gitti. Buna da onun eski hâli gibi kör bir adam suretinde göründü.

“Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkânım kalmadı. Bana önce Allah, sonra senden başka yardım edecek kimse yok! Sana gözünü lütfeden Allah için bana bir koyun ver de yoluma gideyim!” dedi.

Kör adam “Ben de bir zamanlar kördüm. Allah bana göz verdi. Fakirdim, zengin etti. İstediğini al, istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne istersen veririm, sana zorluk çıkarmam!” dedi.

Melek de “Malın senin olsun. Sizler sınandınız. Senden memnun kalındı. Öbür iki arkadaşına gazap edildi” diye cevap verdi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Durumu zayıf kimseleri araştırın! Zira size zayıflarız yüzünden yardım ediliyor, rızık veriliyor.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.





Dünya, Ahiret, İstiğna...


01. Dünya dönmüş gidiyor, ahiret yönelmiş geliyor. Her birinin kendine has çocukları vardır. Siz ahiret çocukları olun, dünya çocukları olmayın! Bugün çalışma günüdür, hesap günü değil. Yarın hesap günüdür, çalışma günü değil.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’ı ananlar ile onları dost edinenler, âlimler ve ilim talep edenler hariç, dünya ve içindekiler melundur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünya ‘ahirete nispeten’ müminin zindanı, kâfirin cennetidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünya sevgisi her hatanın başıdır. Bir şeyi sevmen seni kör yapar, sağır eder.”

Enes radıyallahu anh. Rezîn.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyarete gitmiştim. Bir hasır üzerinde uyuyordu. Hasır, bedeninin görünen yerlerinde izler bırakmıştı.

“Ey Allah Resulü, sana bir minder temin etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa” dedim.

“Ben dünyayı neyleyeyim! Benim dünya ile alakam, bir ağacın altında oturup dinlendikten sonra orayı terk eden bir atlı misalidir” dedi.

İbni Mesûd radıyalllahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyadan korur, tıpkı birinizin hastasına suyu yasaklaması gibi.”

Ebu Katade radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, bütün düşüncesi ahiret olan kimsenin kalbini zengin kılar. Onu derler, toparlar ve dünya ona gelip boyun eğer.

Bütün kaygısı dünya olan kimsenin gözlerinin arasına fakirlik yerleştirir, işlerini tarumar eder. Dünyadan da ona, sadece kendisi için takdir edilen şey gelir.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim dünyada debdebeli bir hayat yaşarsa, ahirette arzu ve isteklerine perde çekilir.

Kim gözünü zenginlerin ziynetine dikerse, göklerin yüce katında aşağılanır.

Kim kendisine verilen az rızka karşı güzel bir sabır ve metanet gösterirse, Allah onu Firdevs cennetinde dilediği yere yerleştirir.”

Bera radıyallahu anh. Taberanî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem omzumdan tuttu, bana “Şu dünyada bir garib ya da bir yolcu gibi ol!” dedi.

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



10. “Ey Allah Resulü! Kurtuluşumuz nasıl olacak?” diye sordum.

“Dilini tut! Evin sana dar gelmesin! Günahlarına ağla!” buyurdu.

Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, altmış sene ömür verdiği kişiden her türlü mazeret ve bahaneyi kaldırmıştır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi vardır, uzun süre cennetliklerin amelini yapar, sonra ameli cehennemliklerin ameliyle son bulur. Kişi de vardır, uzun süre cehennemliklerin ameliyle amel eder de sonunda cennetliklerin amelini işler.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



13. Bir adam “Ey Allah Resulü! Bana öyle bir amel gösterin ki, ben onu yapınca beni hem Allah sevsin hem de insanlar sevsinler” dedi.

Resulullah “Dünyaya rağbet etme ki Allah seni sevsin. İnsanların ellerindekine göz dikme ki onlar da seni sevsin” buyurdu.

Sehl İbni Saad radıyallahu anh. İbni Mâce.





İhtiras, Zühd, Vera...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsan yaşlanır, fakat ondaki mal tutkusu ve yaşama arzusu genç kalır.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanın iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü de ister. Onun batnını ancak toprak doldurur. Bununla beraber, Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünyada zahidlik helal olan şeyi kendine haram kılmak ve mal zayi etmekle olmaz. Zahidlik, Allah katında olana, kendi elindekinden daha çok güvenmek, bir bela ile karşılaştığı zaman, ondan elde edeceğin sevap nedeniyle, o belanın kalmasını daha çok istemendir.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

“Ey Aişe! Benimle mutlu olmak istiyorsan, bir yolcunun azığı kadar dünya nimeti sana yetmeli. Sakın, sohbet arkadaşların zenginler olmasın! Yama vurmadığın sürece bir elbiseyi eskimiş sayma.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kırda yaşayan darlık bulur. Av peşinde koşan gafil olur. Sultanın kapısına gelen fitneye tutulur.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Hüzünlü olmalısınız, çünkü hüzün kalbin anahtarıdır” buyurmuştu.

“Hüzün nasıl olur?” dediler.

Şu cevabı verdi: “Kendinizi açlığa alıştırın ve susuz kalmayı öğrenin!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Taberanî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kim insanlardan hiçbir şey istememeye z verirse ben de ona cennetin sözünü veririm” demişti.

“Ben söz veririm” dedim ve sözümü tuttum, o günden sonra kimseden bir şey istemedim.

Sevban radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ailesi üst üste pek çok geceleri geçirir ve akşam yemeği bulamazlardı. Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi.

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin, bütün gün açlıktan kıvranıp da, karnını doyuracak adi bir hurmayı bile bulamadığını görmüşümdür.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben, sizin görmediklerinizi görür, duyamadıklarınızı duyarım. Nitekim gök gürledi. Onun gürlemesi hakkıdır. İçinde dört parmaklık boş bir yer bile yoktur ki, orada melekler, Allah için alnını yere koyup secde etmesinler. Vallahi, siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Yatakta kadından lezzet duymazdınız. Çöllere çıkıp haykıra haykıra Allah’a yalvarırdınız. Kesilen bir ağaç olmayı ne çok isterdim!”

Ebu Zer radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere, biz de onun etrafına oturmuştuk. “Benden sonra size dünya nimetlerinin ve zinetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum” buyurdu.

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizimle birlikte yürüyordu. Öbür binalar arasında sipsivri duran bir bina gördü. “Bu da ne?” dedi.

“Ensardan falancanın kubbesi” denildi.

Resulullah sustu, fakat biz onun kubbeden hoşlanmadığını hissettik.

Bir süre sonra binanın sahibi geldi, selam verdi. Resulullah’a yüzünü çevirdi, selamını almadı. Bina sahibi tekrar selam verdi, Resulullah yine selamını almadı. Adam, Resulullah’ın bir sebepten dolayı kendisine kızgın olduğunu anladı.

Durumu arkadaşlarına açarak “Vallahi, Resulullah’ın bakışını iyi bulmuyorum. Hakkımda ne olup bitti, bilemiyorum da” dedi.

Ona durumu anlattılar. Adam hemen gitti, kubbesini yıkıp yerle bir etti.

Resulullah bir başka gün yine gezintiye çıktı. Kubbeyi göremeyince “Ne oldu?” diye sordu.

Kubbe sahibiyle ilgili bilgi verildi. Bunun üzerine “Bilin ki, zaruri olmayan her bina sahibine vebal getirir!” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize ikindi namazını kıldırdıktan sonra bir konuşma yaptı. Kıyamete kadar olacak her şeyi anlattı. Bunu belleyen belledi, unutan unuttu. Söyledikleri arasında şu da vardı:

“Dünya cazip ve tatlıdır. Allah sizi buraya halife olarak gönderdi. Nasıl amel edeceksiniz diye bakıyor.

Dikkat edin! Dünyadan kaçının! Kadından kaçının!

Dikkat edin! İnsanlardan korkunuz sizi hakikati söylemekten alıkoymasın!

Haberiniz olsun! Kıyamet günü her vefasız için rütbesine göre bir bayrak dikilecek. En yüksek vefasızlık bayrağı imamınki ‘önderinki’ olacak.

Bilesiniz! Öfke kişinin kalbinde bir kor ateştir. Baksanıza, gözleri nasıl da kızarıyor, yanakları nasıl da kabarıyor! Kim, öfkesinin kabarmaya başladığını hissederse yere otursun.

Haberiniz olsun! Dünyanın giden ömrüne oranla kalan ömrü, şu günümüzün giden kısmına oranla kalan kısmı gibidir.”

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh. Tirmizî.





Konuşma, Telaffuz, Sükût, Üslup, Dil...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, öyle yavaş konuşurdu ki, biri kelimelerini saymak istese, sayabilirdi.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, anlaşılsın diye bazen sözlerini üç kere tekrar ederdi.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözleri gayet açık ve seçikti. İşiten herkes onu anlardı.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Diğer bir kişi katılmaksızın iki kişi aralarında fısıldaşmasın!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, insanların kalbini çelmek için konuşma sanatını öğrenen kimsenin ne farzını kabul eder ne de nafilesini.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişinin, delilsiz ve dayanaksız z söylemesi ne kötü!”

Ebu Kilabe radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Meryem oğlu İsa, yolda bir domuza rastladı. ‘Haydi selametle geç!’ dedi.

Kendisine ‘Sen bunu domuza mı söylüyorsun?!’ dediler.

‘Ben dilimi kötü söze alıştırmaktan korkuyorum’ diye cevap verdi.”

Yahya radıyallahu anh. Mâlik.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bana iki bacağı arası ile iki dudağı arasını garanti ederse, ben de ona cenneti garanti ederim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mümin, kusur bulucu, lanet edici, azgın ve hayâsız olamaz.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Müşriklere beddua et ve onları lanetle” dediler.

“Ben, rahmet olarak gönderildim, lanetleyici olarak değil buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Haksızlık ederek Müslümanın namusuna ve şahsiyetine sataşmak en büyük günahlardandır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birbirinize ‘Allah sana gazap etsin, lanet etsin, cehenneme atsın!’ gibi sözler söylemeyin!”

Semure radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir adam bir adama günahkâr veya kâfir derse, o özellik de onda bulunmazsa, bu söz kendisine döner.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Bana, uyacağım bir amel tavsiye ediver” diye ricada bulundum.

“Rabbim Allah de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu.

“Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir? diye sordum.

Eliyle dilini göstererek “İşte bu!” dedi.

Süfyan İbni Abdullah radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kul, önemsemeden ve farkına varmadan, Allah’ın hoşnut olduğu bir z söyler, bu sebeple Allah onun derecesini yükseltir. Yine kul, dikkat etmeden, Allah’ın gazabını gerektiren bir söz söyler de, Allah onu o söz sebebiyle cehenneme atar.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsan sabaha erişince, organları, dili susturup, şöyle derler: Hakkımızda Allah'tan kork! Çünkü biz seninle beraberiz, doğru olursan biz de doğru oluruz, eğri olursan biz de eğri oluruz.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.





Yalan, Gıybet, İftira, Nemime, Cidal...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip hayrı bildiren kimse yalancı değildir.”

Ümmü Gülsüm radıyallahu anha. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Senin doğru söylediğine inanan bir adama yalan söylemen en büyük hainliktir.”

Süfyan radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişiye, yalan olarak her duyduğunu anlatması yeter.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir mesele için kendisinden yemin etmesi istenince yalan yere yemin eden kimse cehennemde yerini hazırlamış olur.”

İmran İbni Husayn radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kuşkulandığını at, kuşkulanmadığına bak! Sıdk ‘doğruluk’ kalbinin yatıştığında, kizb ‘yalan’ ise kuşku duyduğundadır.”

Ebul Havra radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem evimizde misafirdi. 

Annem “Gel, sana bir şey vereceğim!” diyerek beni çağırdı. 

Resulullah “Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu. 

Annem “Bir hurma” dedi. 

Resulullah “Dikkat et! Eğer ona bir şey vermezsen sana bir yalan yazılacak!” buyurdu. 

İbni Amr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, kıyamet günü şu üç kişiye ne güzel söz söyler, ne rahmet nazarıyla bakar, ne de günahlarından arındırır, onlara can yakıcı bir azap vardır:

Birincisi, sahrada suyu olup da yolcuya su vermeyen kimsedir. Allah, kıyamet günü ona ‘Sen dünyada eserin olmayan şeyin fazlasını esirgemiştin, bugün ben de senden lütfumu esirgiyorum!’ der.

İkincisi, ikindiden sonra mal satmak amacıyla ‘Bunu şu fiyata almıştım’ diye Allah adına yalandan yemin ederek müşteriyi inandırıp malını satan kimsedir.

Üçüncüsü, sadece dünyevi menfaati sebebiyle bir imama ‘lidere’ uyan kimsedir. Lider onun istediklerini verirse o da sözüne sadık kalır, vermezse sözünden dönüverir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Gıybet nedir bilir misiniz? diye sordu.

Allah ve Resulü bilir dediler.

“Birinizin, kardeşini hoşlanmadığı şeyle anmasıdır” dedi.

Bunun üzerine bir adam “Ya anlattıklarım o kardeşimde bulunursa?” diye sordu.

“Bulunursa gıybetini yapmış olursun, bulunmazsa bir de iftira etmiş olursun” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim gıybeti yapılan bir mümini gıybet edene karşı savunursa, Allah ahirette onun etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de Müslüman için kötülük dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu ahirette günah pası silinene kadar cehennem köprülerinden birinin üstünde hapseder.”

Muaz İbni Esed radıyallahu anh Ebu Dâvud.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Miraç gecesinde bakır tırnaklarıyla yüzlerini tırmalayan bir grup insana rastladım.

‘Ey Cebrail, bunlar kim?diye sordum.

‘İnsanların dedikodusunu yaparak şereflerini yerle bir edenler’ diye cevap verdi.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Ben, kumam Safiyye’yi kıskanmış, Resulullah’a “Sana onun şu hâli yeter! demiştim.

Resulullah bu sözümden hoşlanmadı. “Öyle bir söz söyledin ki denize karışsa onu bile bozar! dedi.

Bir defasında da Resulullah’ın yanında birinin taklidini yapmıştım.

“Ben kimsenin taklidini yapmam!” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nemmam ‘laf taşıyan’ kimse cennete girmeyecektir!”

Huzeyfe radıyallahu anh. Müslim.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Bana bir kimse sahabilerimin birinden bir şey iletmesin! Zira ben onların yanına içim arınmış ve rahat olarak çıkmak istiyorum.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kardeşinle tartışma! Zira konunun anlaşılmasını engeller ve belasından da emin olunmaz. Tutamayacağın bir sözü de verme!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Rezîn.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Haklı bile olsa tartışmayı terk edene cennetin kıyısında bir sarayı garanti ediyorum. Şaka yollu bile olsa yalan söylemeyi terk edene cennetin ortasında bir sarayı garanti ediyorum. Ahlakı güzel olana ise, cennetin en yüksek yerinde bir sarayı garanti ediyorum.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İki adam birbirlerine fena sözler söylüyorlarsa, mazlum olan haddi aşmadıkça, vebali atışmayı başlatanadır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her kim, Müslüman kardeşini bir günah yüzünden ayıplarsa, onu kendisi de işlemedikçe ölmez.”

Muaz radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Bunlar, katı kalpli, kaba, cimri ve kurumlanarak yürüyen kibirli kimselerdir.”

Harise İbni Vehb radıyallahu anh. Buharî.





Şiir, Edebiyat, Hiciv...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şiir söz gibidir, güzeli güzel, çirkini de çirkindir.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Taberanî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birinizin içine onu bozacak irin dolması şiir dolmasından daha iyidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir bedevi hatibi dinledikten sonra “Kuşkusuz, kimi konuşmalarda sihir vardır. Kimi şiirlerde yararlı manalar bulunur” buyurdu.

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, şair Hassan için mescide özel bir kürsü yaptırmıştı. Hassan oraya çıkar, Resulullah’ı hasımlarına karşı savunur ya da onun adına iftihar şiirleri okurdu.

Resulullah “Allah Resulü’nü savunduğu ya da onun adına iftihar şiirleri okuduğu sürece Allah onu Cebrail ile destekliyor” derdi.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kurayza günü Hassan’a şöyle dedi:

“Müşrikleri sözle hicvet, taşla, şüphesiz Cebrail seninledir!”

Bera radıyallahu anh. Buharî.



06. Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle yüz defadan fazla birlikte oturdum. Sahabileri ona şiirler okur, cahiliye devriyle ilgili olaylar anlatırlardı. Resulullah onları sessizce dinler, bazen de onlarla birlikte anlatılanlara gülerdi.

Cabir İbni Semure radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, İbni Revaha’nın şiirini okur, “Azığını vermediğin kimseler sana haber getirecek” mısrasını tekrar ederdi.

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme Süveyd’in şu şiirini okumuştum:

“Haremde de akşamlasan asla güvenme,

herkesin başına gelecek olan ölüme.

Düzgün yürü ki kavuşasın emeline.

Bil ki her seven ayrılır bir gün sevgilisinden.

Her azık mutlaka biter saklasan da.

İyi ve kötü yan yanadır, yepyeni gelirler sana.”

Bunu dinleyen Resulullah “Bu adam bana kavuşsaydı muhakkak Müslüman olurdu” dedi.

İbni Müslim radıyallahu anh. Taberanî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şairin söylediği en doğru söz ‘Haberiniz olsun, her şey batıldır, Allah müstesna sözüdür. Ümeyye neredeyse Müslüman olacakmış!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Enceşe adlı bir hizmetkârı vardı. Sesi güzeldi. Ezgiyle şiirler okuyarak kafilenin yürüyüşünü canlı tutardı.

Resulullah ona “Ey Enceşe ağır ol! Şişeleri incitme” dedi.

Şişe ‘cam’ kelimesiyle nazik yapılı kadınları kastediyordu.

Enes radıyallahu anh. Buharî.





Latife, Eğlence, Oyun...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ahlaken insanların en güzeli idi. Benim sütten yeni kesilmiş küçük bir kardeşim vardı.

Resulullah ona “Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı Nugeyr?” diye latife yapardı.

Nugeyr, çocuğun kendisiyle oynadığı bir kuştu.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



02. Bir kadın, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Bizi bir deveye bindir!” dedi.

“Sizi devenin yavrusuna bindireyim” buyurdu.

Kadın “Biz devenin yavrusunu ne yapalım!” dedi.

Resulullah “Her deve bir devenin yavrusu değil mi?” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ey iki kulaklı!” diye hitap ederek bana latife yaptı.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Hastalanmıştım, “Ah başım, ölüyorum!” deyip duruyordum.

Resulullah “Keşke ben hayattayken ölsen de senin için mağfiret dilesem, dua etsem!” diye latife yaptı. Ben de ona “Vay başıma gelen! Demek ölmemi istiyorsun! Ben öleceğim, sen de akşam olunca hanımlarından biriyle baş başa kalacaksın ha!” dedim.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



05. “Ey Allah Resulü! Sen de latife yapıyorsun” dediler.

“Ben latife de yapsam doğruyu söylerim” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanları güldürmek için yalan yanlış konuşan kimsenin vay hâline!”

İbni Hakîm radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından bir yıl önceydi. Ebu Bekir ticaret yapmak üzere Busra şehrine gitmişti. Yanında Nuayman ve Suvaybıt da vardı. Bunlar Bedir Savaşı gazilerinden idiler.

Suvaybıt, mizahı seven, şakacı bir adamdı. Azıklardan sorumlu olan Nuayman’a “Bana yiyecek bir şeyler ver!” dedi.

Nuayman “Bekle de Ebu Bekir gelsin!” diye cevap verdi.

Suvaybıt “Vallahi ben seni kızdırmasını bilirim!” dedi.

Bir süre sonra bir kavmin yanına vardılar. Suvaybıt onlara “Benim bir kölem var, isterseniz size satarım” dedi. Onlar da “Alırız!” dediler.

“Fakat şimdiden söyleyeyim, kölem dilbazdır. Size ‘Ben hür bir adamım!’ diye diller dökecektir. Böyle dedi diye almaktan vazgeçecekseniz bu işe hiç girişmeyelim. Kölemle benim arama fitne sokmayın!” dedi.

“Hayır, biz onu senden satın alacağız” dediler.

Pazarlık ettiler. Nuayman’ı on deveye satın aldılar. Sonra da yanına gidip boynuna ip geçirdiler.

Nuayman “Bu adam sizinle alay ediyor, ben hür bir adamım, köle değilim!” dedi.

Adamlar “Böyle söyleyeceğin bize bildirilmişti!” dediler ve Nuayman’ı alıp götürdüler.

Bir süre sonra Ebu Bekir geldi. Olanları kendisine haber verdiler. Ebu Bekir o adamları arayıp buldu. Develerini geri verip Nuayman’ı kurtardı.

Resulullah’ın yanına döndükleri zaman hadiseyi anlattılar. Buna Resulullah ve sahabileri bir yıl boyunca ‘her hatırlayışta’ güldüler.

Ümmü Seleme radıyallahu anha. İbni Mâce.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim zarla oynarsa, elini domuz kanına batırmış gibi olur.”

Büreyde radıyallahu anh. Müslim.



09. Medinelilerin bayram yaptıkları iki günleri vardı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu iki günün manasını sordu.

“Biz cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik” dediler.

Resulullah “Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı iki bayramla, Kurban ve Ramazan bayramlarıyla değiştirdi” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



10. Bir bayram günü Sudanlılar, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına oynayarak geldiler. Resulullah beni çağırdı. Kendi arzumla ayrılıncaya kadar onun omuzu üzerinden onları seyrettim.

Aişe radıyallahu anh. Nesaî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem atına idman yaptırır, onunla yarışa katılırdı.

İbni Ömer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



12. Resulullah’ın Adba isimli bir devesi vardı. Yarışta hep birinci gelirdi. Fakat bir bedevinin devesi onu geçti. Müslümanlar bu duruma üzüldüler.

Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın sabit, değişmez kanunudur, her yükselen bir gün düşer.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem benimle koşu yarışı yaptı, ben onu geçtim.

Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem sadece tebesm ederdi, onu küçük dili görünecek kadar gülerken hiç görmedim.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir yolculuk esnasında Medine’nin bir yerinden geçiyordu. Bir kısım kızların def çaldıklarını ve “Biz Beni Neccar kızlarıyız! Komşumuz Muhammed’i seviyoruz!” dediklerini işitti.

Bunun üzerine “Allah biliyor ya, ben de sizleri cidden seviyorum!” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem çarşıda ok yarışı yapan kimselerle karşılaştı.

Onlara “Ey İsmailoğulları, atın! Zira atalarınız atıcı idiler. Haydi atın! Ben falan kabileyi tutuyorum!” dedi. Bu söz üzerine bir kısmı atmayı bıraktı.

Resulullah “Niye atmıyorsunuz?” diye sordu.

“Nasıl atalım, siz öbür tarafı tutuyorsunuz!” dediler.

Bunun üzerine “Haydi atın! Ben iki tarafı da tutuyorum!” dedi.

Seleme radıyallahu anh. Buharî.






Evlilik, Teşvik, Nisa, Nikâh, Mehir...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birbirini sevenler için nikâh kadar güzel bir şey görülmemiştir.”

İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her sabah iki melek ‘Kadın yüzünden vay erkeklerin hâline! Erkek yüzünden vay kadınların hâline!’ diye nida ederler.”

Ebu Said radıyallahu anh. İbni Mâce.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünya bir metadır. Dünyada sahip olunanların en hayırlısı saliha ‘dindar, güzel huylu’ kadındır.”

İbni Amr radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Evlenme işi için iki kişi arasında aracılık yapmak, en üstün aracılıklardandır.”

Ebu Ruhm radıyallahu anh. İbni Mâce.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey gençler topluluğu! Gücü yeteniniz evlensin. Evlilik gözü ve edep yerini haramdan korur. Gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü oruç şehvet kırıcıdır.”

Alkame radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Evlenen, imanın yarısını tamamlamış olur, kalan yarısı hakkında ise Allah’tan korksun!”

Enes radıyallahu anh. Taberanî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Karısı olmayan adam yoksuldur, yoksul!”

“Çok malı olsa da mı?”

“Çok malı olsa da.”

“Kocası olmayan kadın yoksuldur, yoksul!”

“Çok malı olsa da mı?”

“Çok malı olsa da.”

İbni Ebi Necih radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Üç kimse vardır ki, bunlara yardım etmek Allah üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad edene, borcunu ödemek isteyene, iffetini korumak niyetiyle evlenene.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kadınlarınızın hayırlısı ile evlenmeye bakın. Denginiz olanlarla evlenin. Birbirlerine denk olanları evlendirin.”

Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kadınla dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Öyleyse, elleri toprak olası, sen dindarını al!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rabbiniz bir, babanız bir. Arabın Arap olmayana, kırmızının karaya üstünlüğü yoktur! Üstünlük takva iledir.”

Ebu Said radıyallahu anh. Taberanî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kadınlarla güzellikleri sebebiyle evlenmeyin, çünkü güzellik onları alçaltabilir. Zenginlikleri sebebiyle de evlenmeyin, zira zenginlik onları azdırabilir. Kadınlarla dindarlıklarını nazara alarak evlenin. Andolsun ki, kesik burunlu, yırtık kulaklı dindar bir siyahi köle daha üstündür!”

İbni Amr radıyallahu anh. İbni Mâce.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dul, kendisini evlendirme hususunda velisinden daha yetkilidir. Kızdan izin istenir, susması izin sayılır.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Müslim.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz bir kadınla evlenmek isterse, evlilik kararı vermede önemli olacak yerlerine baksın.”

Cabir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dininden ve ahlakından hoşnut olduğunuz biri sizden kız istemeye gelirse, verin! Vermezseniz, yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



16. Bakire bir kız, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek, kendisi istememesine rağmen, babasının onu zorla evlendirdiğini söyledi. Resulullah, bu nikâhı kabul edip etmemek hususunda kararı kıza bıraktı.

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashabından birine sordu:

“Evlendin mi?”

“Hayır, vallahi evlenecek bir şeyim yok ki...”

“Yanında Kul Huvallahu Ehad da mı yok?”

“Var.”

“İşte al sana Kurán’ın üçte biri! İzacae’yi biliyor musun?”

“Evet.”

“İşte sana Kurán’ın dörtte biri! Kâfirun’u biliyor musun?”

“Evet.”

“İşte sana Kurán’ın dörtte biri! İza zülzilet biliyor musun?”

“Evet.”

“İşte sana Kurán’ın dörtte biri! Evlen, evlen!” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Ebu Talha, Ümmü Süleym ile evlenmek istedi. Onun cevabı şu oldu:

“Ey Ebu Talha! Vallahi, senin gibisi geri çevrilmez. Fakat sen kâfir bir adamsın, bense Müslüman bir kadınım. Seninle evlenmem helal olmaz. Müslüman olursan, bunu mehir yerine kabul eder, başka bir şey istemem.”

Ebu Talha hemen Müslüman oldu ve bu onun mehri yerine geçti.

Enes radıyallahu anh. Nesaî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey insanlar! Ben size, kadınlarla müta nikâhı yapmak hususunda izin vermiştim. Allah, şimdi müta nikâhını ‘süresi sınırlı nikâhı’ kıyamete kadar haram kılmıştır.

Kimin yanında böyle bir kadın varsa ondan hemen kurtulsun, verdiklerinden hiçbir şeyi de geri almasın.”

Sebre radıyallahu anh. Müslim.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kocası evde olmayan kadınların yanına sakın girmeyin! Çünkü şeytan, kanınızın dolaştığı yerde dolaşır.”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne ‘imtihan vesilesi, sınanma nedeni bırakmadım.”

Üsame radıyallahu anh. Buharî.



22. Resulullah sallalahu aleyhi ve selleme, bir kadının, kocasının erkek akrabasıyla ıssız yerde beraber bulunmaları meselesi soruldu.

“Onlarla yalnız kalması ölümdür, ölüm!” buyurdu.

Ukbe radıyallahu anh. Buharî.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yanında mahremi ‘nikâh düşmeyen yakını’ olmaksızın hiçbiriniz bir kadınla baş başa kalmasın!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme kadına ani bakış hakkında bir soru sormuştum.

“Gözünü hemen çevir!” buyurdu.

Cerir radıyallahu anh. Müslim.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey Ali! Bakışına bakış ekleme! Zira ilk bakış sanadır ama ikinci bakış zararınadır.”

Büreyde radıyallahu anh. Tirmizî.


26. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, erkeğe temas eden ya da kadınlara dübüründen yaklaşan erkeğe rahmet nazarıyla bakmaz!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.


27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Babalarınıza iyilik edin ki oğullarınız da size iyilik etsinler. Siz namuslu olun ki kadınlarınız da namuslu olsunlar.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Taberanî.





Düğün, Aile, İtaat, Şiddet...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nikâhı ilan edin. Mescidlerde yapın. Duyurmak üzere def çalın.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



02. Bir kadını Ensardan bir erkekle evlendirmiştik. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ey Aişe! Hani eğlenceniz? Bilmiyor musun, Ensar eğlenceyi sever” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. Aişe Ensardan bir kızı evlendirmişti. Resulullah gelince “Genç kızı gönderdiniz mi?” diye sordu.

Evdekiler “Evet!” dediler.

“Kızla birlikte bir de çalgıcı gönderdiniz mi?” dedi.

“Hayır göndermedik” cevabını verdiler.

Resulullah “Ensar, aralarında gazel okuma âdeti olan bir toplumdur. Keşke onlara ‘Size geldik, size geldik! Size selam, bize selam!’ diyecek birini gönderseydiniz!” buyurdu.

İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Düğün yemeği birinci gün haktır, ikinci gün sünnettir, üçüncü gün ise gösteriştir. Her kim gösteriş yaparsa, Allah onu herkese ifşa eder.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“En kötü yemek, zenginlerin çağırılıp fakirlerin çağırılmadığı düğün yemeğidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kızı Fatıma’yı bir yatak, bir su kabı ve bir de içi ot dolu yastıkla gelin gönderdi.

Atâ radıyallahu anh. Nesaî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, Fatıma’yı zifafa hazırlayıp Ali’ye teslim etmemizi emretti. Ali’nin evinin tabanına Batha taraflarından getirilen yumuşak topraktan yaydık.

Odanın bir tarafına, elbise, su kabı ve benzeri şeyleri asmaya yarayacak bir ağaç dalı yerleştirdik. İçini hurma lifiyle doldurarak iki yastık yaptık.

Düğün yemeği olarak hurma ve kuru üzümle ziyafet hazırladık. Üzerine de tatlı su ikram ettik.

Fatıma’nın düğününden daha güzel bir düğün görmedik.

Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, evlenen bir kimseyi şöyle tebrik ederdi:

“Allah sana mübarek eylesin, üzerine bereket indirsin, sizi hayırda birleştirsin!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kadın, kocası kendisinden hoşnutken ölürse, cennete girer.”

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kadın, kocasının yatağını terk ederek gecelerse, yatağa dönünceye kadar melekler ona lanet ederler.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yabancı bir kadında hoşunuza giden bir şey görürseniz hemen hanımınıza gelin, çünkü bu içinizde uyanan arzuyu giderir.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kadın, beş vakit namazını kılar, orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse, ona ‘Cennet kapılarından hangisini istersen oradan gir’ denilir.”

Abdurrahman radıyallahu anh. Ahmed.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“En hayırlı kadın, kocası kendisine bakınca onun gönlüne huzur veren, emrettiği zaman itaat eden, nefsinde ve malında kocasının hoşlanmadığı bir şey yapmayan kadındır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Nesaî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, kadının, kocasına secde etmesini emrederdim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kadın kaburga kemiği gibidir, onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Ondan faydalanmak istersen bu hâliyle de faydalanabilirsin.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mümin bir erkek mümin bir kadından nefret etmesin, zira onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenebilir.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Karı koca birbirlerine bir sır söylerler de, sonra onlardan birisi ötekinin sırrını yayarsa, kıyamet gününde, mertebe bakımından o Allah indinde en alçak insandır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Müslim.



18. Aişe validemize “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem evinde ne yapardı?” diye sordum.

“Evinin, ailesinin işleriyle uğraşırdı. Namaz vakti gelince abdest alır, namaza gitmek üzere çıkardı” diye cevap verdi.

Esved radıyallahu anh. Buharî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“En hayırlınız ailesine iyi davranandır. Ben, ailesine en iyi davrananızım.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, cihad durumu hariç, ne bir kadına, ne bir hizmetçiye, kısacası hiç kimseye eliyle vurmadı.

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir hutbesini dinledim. Kadınlarla ilgili şeylerden z etmeye başladı.

“Sizden biri nasıl olur da hanımını köle döver gibi döver! Akşam olunca aynı yatakta beraber yatmayacaklar mı?” buyurdu.

İbni Zemâ radıyallahu anh. Buharî.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’ın dişi kulları olan kadınlarınızı dövmeyin! Muhammed ailesine birçok kadınlar geliyor, kocaların kendilerini dövmelerinden yakınıyorlar. Dövenler en hayırlılarınız değildirler!”

İyas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Helal kıldıkları arasında, Allah tarafından en sevilmeyen şey, talaktır, boşamadır.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz hanımına temas edeceği vakit örtünsün, eşekler gibi çırılçıplak soyunmasın!”

Utbe radıyallahu anh. İbni Mâce.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz hanımıyla cinsi münasebet kurarken ‘Bismillah! Allahım! Şeytanı bizden uzaklaştır, bize lütfedeceğin çocuktan da uzaklaştır’ diye dua eder de bu birleşmeden bir çocuk yaratılırsa, şeytan ona asla zarar veremez.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme, kadının gebe kalmaması için dölsuyunu dışarıya akıtma meselesini sorduk.

“Hiçbir sakınca yoktur. Kıyamete kadar canlı bir varlık yaratılıp meydana getirilecekse mutlaka yaratılır, meydana gelir” buyurdu.

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetim için en çok korktuğum şey Lût kavminin amelidir ‘eşcinselliktir!’”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



28. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lanet etti. “Böyle yapanları evlerinizden çıkarın!” buyurdu.

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.





Çocuk, Şefkat, İsim, Terbiye...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi bir miras bırakamaz.”

İbni Âs radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Bir kadın yanıma gelmişti. Yanında iki de kız çocuğu vardı. Benden bir şeyler istedi. Yanımda bir tane hurma vardı, onu verdim. Kadın aldı, ikiye böldü, yarısını bir kızına, yarısını da öbür kızına verdi, kendine pay ayırmadı. Sonra gitti.

Resulullah gelince durumu ona anlattım.

“Kim bu şekilde kızlarla imtihan edilir, o da onlara iyi davranırsa, kızlar onun için ateşe karşı perde olurlar” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim üç kıza ya da kız kardeşe, yahut iki kız kardeşe veya iki kıza bakıp, onları güzelce terbiye edip yetiştirir, sonra da evlendirirse, cenneti hak eder.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim erginlik çağına erişinceye kadar iki kızı yetiştirirse, kıyamet gününde o ve ben yan yana iki parmak gibi oluruz.”

Enes radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir oğlan çocuğunu, babasını ya da annesini seçmek hususunda serbest bıraktı. Çocuk annesini seçti ve onun elinden tuttu. Annesi de çocuğu alıp götürdü.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet gününde, siz kendi isimleriniz ve babalarınızın ismi ile çağırılacaksınız. İsimlerinizi güzel takın!”

Ebu Derda radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem çirkin ismi değiştirirdi.

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, z torunu Ümame omuzunda dururken cemaate namaz kıldırdı. Secdeye varırken yere bırakıyor, kalkarken tekrar alıyordu.

Ebu Katade radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, torunu Hasan’ı öptü.

O sırada bir adam “Benim on çocuğum var, daha bugüne kadar hiçbirini öpmüş değilim” dedi.

Resulullah da ona bakıp “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz!” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Bir bedevi, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Siz çocuklarınızı öpüyorsunuz, biz öpmeyiz” dedi.

Resulullah “Allah sizin kalbinizden merhameti çıkarmışsa ben ne yapabilirim ki?” diye buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte demirci Ebu Seyf’in evine gittik.

Ebu Seyf, Resulullah’ın oğlu İbrahim’in süt babası idi. Resulullah, oğlunu kucağına aldı, öptü ve kokladı.

Başka bir zaman tekrar girdik. İbrahim can çekişiyordu. Bunu gören Resulullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.

Abdurrahman İbni Avf “Siz de mi ey Allah Resulü?” dedi.

Resulullah ağlamaya devam ederek “Ey İbni Avf! Bu merhamettir. Gözümüz ağlar, kalbimiz üzülür, fakat Rabbimizin rızasına aykırı söz etmeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılman sebebiyle üzgünüz!” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



12. Ben beş yaşındaydım. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem evimize gelirdi. Bir keresinde kovamızdan ağzına su aldığını, onu benim yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum.

Mahmud İbni Rebi radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, beni bağrına basıp şöyle dua etti:

“Allahım! Onu dinde fakih ‘kavrayıcı’ kıl ve ona tefsir yapmayı öğret!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte ilk namazımı kıldım. Evine giderken ben de onunla birlikte çıktım. Yolda çocuklarla karşılaştı ve onların yanaklarını okşadı. Bu arada benim yanağımı da okşadı.

Elinde bir serinlik ve hoş bir koku hissettim. Elini sanki attar havanından ‘kokucu kabından’ çıkarmış gibiydi.

Cabir İbni Semure radıyallahu anh. Müslim.



15. Ebu Talha radıyallahu anhın bir oğlu hastalandı. Kendisi evde yokken vefat etti. Hanımı, çocuğun cesedini uygun bir yere bıraktı.

Ebu Talha akşam eve gelince “Çocuk nasıl oldu?” diye sordu.

Hanımı, onun ölümünü bildirmek istemedi “Sakinleşti, inşallah rahatlamıştır” diye esnek bir cevap verdi.

Sonra da kocasının akşam yemeğini getirdi. Yatağını hazırladı, kocası için süslendi. Birlikte yattılar. Sabah olunca guslettiler. Ebu Talha evden çıkarken, hanımı çocuğun öldüğünü bildirdi.

Ebu Talha, Resulullah ile beraber sabah namazını kıldı. Sonra, hanımının akşamdan beri yaptıklarını anlattı.

Resulullah “Allah gecenize bereket versin!” buyurdu.

Allah onlara dokuz evlat verdi. Hepsi de Kurán okuyan kimselerdi.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte yolculuk ediyorduk. Ben, ‘babam’ Ömer radıyallahu anhın serkeş ‘itaatsiz’ devesine binmiştim. Yüke alışık olmayan bu deveyi zor zaptediyordum. Arada bir dikbaşlılık ediyor, kafilenin önüne geçiyordu.

Babam üzülüyor, onu tekrar geriye sürüyordu. Bana da “Devene sahip ol, Resulullah’ın önüne geçmesin!” diyordu.

Bu durumu gören Resulullah “Ey Ömer, onu bana sat!” dedi.

Babam da “Peki, o senin olsun ey Allah Resulü!” diye karşılık verdi.

Resulullah deveyi ondan satın alınca bana döndü, “Ey Abdullah! Deveyi sana hediye ediyorum, onu nasıl istersen öyle kullan” dedi.

Abdullah İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.





Anne, Baba, Dul, Yetim...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yanında ana babası veya onlardan biri yaşlanıp da, gerekeni yaparak cennete giremeyen kimsenin burnu sürtülsün!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ana babasına iyilik yapana ne mutlu! Allah onun ömrünü artırsın!”

Enes radıyallahu anh. Taberanî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kişinin annesine ve babasına sövmesi büyük günahlardandır!” buyurmuştu.

“Hiç kişi anne ve babasına söver mi?” dediler.

“Evet! Kişi, bir başkasının annesine, babasına söver, o da onun annesine, babasına söver” buyurdu.

İbni Amr radıyallahu anh. Buharî.



04. Bir adam, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Kendisine iyilik yapmaya kim daha layık?” diye sordu.

Resulullah “Annen, sonra annen, sonra baban, sonra yakınlıkları oranında öbür yakınların” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



05. Bir adam, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Harbe katılmak istiyorum, sana danışmaya geldim” dedi.

Resulullah “Annen var mı?” diye sordu.

“Evet” dedi.

“Onun yanından ayrılma! Çünkü cennet onun ayakları altındadır” buyurdu.

İbni Câhime radıyallahu anh. Nesaî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Müşrik olan annem yanıma geldi. Ona yardım edeyim mi?” diye sordum.

“Evet. Annene yardım et!” buyurdu.

Esma radıyallahu anha. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Baba razı olmazsa Allah da razı olmaz. Baba memnun olursa Allah da memnun olur.”

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Bir adam “Ey Allah Resulü, annemin ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı? Varsa nasıl olabilir? diye sordu.

Resulullah “Evet var. Onlara dua etmek. Rabbinden mağfiret dilemek. Vasiyetlerini yerine getirmek. Akrabalarıyla ilişkiyi sürdürmek. Dostlarına ikramda bulunmak” buyurdu.

Ebu Üseyd radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, parmaklarını yan yana getirerek şöyle buyurdu:

“Ben ve yetime bakan kimse, cennette şu iki parmak gibi yan yana olacağız.”

Sehl radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sofralarında yetim bulunduran kimselerin sofrasına şeytan asla yaklaşamaz.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Taberanî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelen bir adam kalbinin katılığından yakındı.

Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: “Yetimin başını okşa, yoksulu doyur!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ahmed.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben ve yanakları solmuş dul kadın, kıyamet gününde, yan yana iki parmak gibi beraber olacağız. Mevki ve güzellik sahibi olan bu kadın, kocasının ölümünden sonra kendini yetimlerine adamış, bu durum onlar evleninceye ya da ölünceye kadar böyle devam etmiştir.”

İbni Mâlik radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dul kadınların ve yoksulların yardımına koşan kimse, Allah yolunda savaşan, bıkmadan gece namazı kılan ve devamlı oruç tutan kimse gibidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Akraba, Komşu, Davet...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah Teala buyurmuştur: Kim akraba ile ilgisini sürdürürse, ben de onunla ilgimi sürdürürüm. Kim ondan ilgisini keserse, ben de ondan ilgimi keser, onu perişan ederim!”

İbni Avf radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendisiyle münasebetini sürdüren akraba ile ilgilenmek gerçek ilgilenme değildir, asıl ilgilenme kendisinden alakayı kesen akrabasını ziyaret etmek ve ona ilgi göstermektir.”

İbni Amr radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Büyüklerinizden, akrabalarınızı ve akraba ziyaretini öğrenin! Çünkü akraba ziyareti, ailede sevgiyi artırır, malı çoğaltır ve ömrü uzatır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yanında komşusu açken kendisi tok yatan kişi bana iman etmiş sayılmaz.”

Enes radıyallahu anh. Taberanî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cebrail aleyhisselam komşuya iyilik etmeyi bana öyle bir ısrarla tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya mirasçı yapacak sandım.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “İki komşum var. Hediyeyi hangisine vermeliyim? diye sordum.

“Kapısı sana daha yakın olana ver” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



07. Bir adam, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Bir kadının çok namaz kıldığından, çok sadaka verdiğinden, çok oruç tuttuğundan, fakat diliyle komşusuna eziyet ettiğinden söz ediliyor, ne dersiniz?” diye sordu.

Resulullah “Ateşte olacak!” dedi.

Bu kez “Bir kadının da, az oruç tuttuğundan, az namaz kıldığından, süzme peynir gibi şeylerden az sadaka verdiğinden, bununla beraber diliyle komşularına eziyet etmediğinden z ediliyor, buna ne dersiniz?” diye sordu.

Resulullah “Cennette olacak!” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ahmed.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin İranlı bir komşusu vardı, güzel et yemeği yapardı. Bir gün evinde yemek hazırladı, Resulullah’ı davet etmeye geldi. Resulullah, hanımını göstererek “Ayşe de davetli mi?” diye sordu. Adam “Hayır!” dedi. Resulullah “O zaman benden de hayır!” diye cevap verdi.

Adam davetini tekrarladı. Resulullah da “Ya Ayşe?” diyerek Ayşe için de izin istedi. Adam yine “Hayır!” dedi. Resulullah da “Benden de hayır!” cevabını verdi. Sonra adam tekrar davet etmeye geldi. Resulullah “Ya Ayşe?” diye ısrar etti. Adam bu sefer “Evet!” dedi. Bunun üzerine, Resulullah ile hanımı Aişe birbirleriyle şakalaşarak davet sahibinin evine gittiler.

Enes radıyallahu anh. Müslim.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“En şerli yemek, sadece zenginlerin davet edilip de fakirlerin davet edilmediği yemektir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Davet edilip de gitmeyen, Allah ve Resulü’ne âsi olmuştur. Davet edilmeksizin sofraya oturan ise, hırsız olarak girer, çapulcu olarak çıkar.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İki kişi yemeğe çağırırsa, kapı bakımından hangisi yakınsa onunkini kabul et, çünkü kapıca yakın olan, komşu olarak da yakındır. Eğer birisi önce çağırmış ise, onun davetini kabul et.”

Humeyd radıyallahu anh. Ebu Dâvud.






Ziyaret, Görüşme, Misafir...


01. Babamın bir borcu hususunda Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin evine geldim ve kapıyı çaldım.

“Kim o?” diye seslendi.

“Benim!” dedim.

“Benim! Benim!” diye söylenerek çıktı.

‘Kendimi tanıtmayıp da’ sadece “Benim!” dememden hoşlanmamıştı.

Cabir radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah katında mevkice insanların en kötüsü, kaba davranmasından çekinerek insanların terk ettiği kişidir.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, birinin kapısına gelince, yüzünü kapıya çevirmez, sağ ya da sol yanını kapıya çevirerek durur ve “Esselamü aleyküm, esselamü aleyküm” derdi.

İbni Büsr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, izinleri olmadan, birilerinin evini dikizlerse, gözünü çıkarmaları onlara helal olur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah adına sığınma talebinde bulunana sığınma verin. ‘Her ne verirseniz Allah adına verin. Davet edenin davetine gidin. Size iyilik yapana siz de ihsanda bulunun. Verecek bir şey bulamazsanız, kalbiniz kani olana kadar ona dua edin!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Nesaî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Beni misafir etmeyen ve bana ikramda bulunmayan bir kimse bana gelirse ben de onun gibi mi davranmalıyım?” diye sordum.

“Hayır, onu misafir etmelisin” buyurdu.

İbni Mâlik radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Allah ve ahiret gününe inanan kişi, misafirine hediyesini sunsun” buyurmuştu.

Bunun üzerine “Hediyesi nedir, ey Allah’ın Resulü?” diye sordular.

“Bir gün ve gecesidir. Misafirlik üç gündür. Bundan fazlası sadaka sayılır. Kim, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya iyi söz söylesin, ya da sussun!” dedi.

Ebu Şureyh radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Bir Müslümanın, Müslüman kardeşinin yanında, onu günaha sokuncaya kadar konuk kalması helal olmaz” buyurdu.

“Günaha sokmak nasıl olur?” diye sordular.

“Kendisine ikram edilecek bir şeyi bulunmadığı hâlde yanında kalmasıdır” dedi.

Ebu Şureyh radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimsenin, misafirini kapıya kadar uğurlaması benim sünnetlerimdendir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz, hizmetçisi ona bir yemek yapıp getirdiğinde, onu da oturtup yedirsin. Yemek az ise, hiç olmazsa avucuna bir iki lokma koysun.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Eşariler, gazada azıkları tükenmeye yüz tuttuğu veya şehirde ailelerinin yiyeceği azaldığı zaman, yanlarında ne varsa getirip bir yaygıya dökerler, sonra bunu bir kapla aralarında eşit olarak paylaşırlar. İşte bu sebeple Eşariler bendendir, ben de onlardanım.”

Ebu Musa el Eşari radıyallahu anh. Buharî.






Sofra, Yeme, İçme, İkram...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rahmana ibadet edin, yemek yedirin, bol bol selam verin ki, selametle cennete girebilesiniz.”

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz, Müslüman kardeşinin yanına gider, o da kendisine yemek ikram ederse yesin, yemek hakkında soru sormasın. Su ikram ederse içsin, su hakkında soru sormasın.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ahmed.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme Tebük’te Hıristiyanlar tarafından üretilen peynir getirildi, onu bıçakla kesti ve besmele çekerek yedi.

İbni Ömer radıyallahu anh. Rezîn.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme bir yemek getirilmişti. Bize de yememiz teklif edildi.

“İştahımız yok” dedik.

“Açlıkla yalanı birleştirmeyin!” buyurdu.

Esma Binti Yezid radıyallahu anha. İbni Mâce.



05. Sahabiler bir koyun kesmişlerdi. O sırada bir dilenci geldi. Etten bir miktar verdiler. Sonra başkaları geldi, onlara da verdiler.

Resulullah “Koyundan geriye ne kaldı? diye sordu.

“Sadece omuzu kaldı dediler.

Bu cevap üzerine “Omuzu hariç geri tarafı kaldı” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine turfanda meyve getirildiğinde “Allahım! Medine’mizi bizim için mübarek kıl! Meyvelerimizi, ölçeklerimizi ve tartılarımızı bereketli eyle! diye dua eder, meyveyi oradaki çocukların en küçüğüne verirdi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsan, karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Fakat mutlaka bundan fazla yemesi gerekirse midesini üçe bölsün: Üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefesi için.”

Mikdam radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünyada doyasıya ve fazlaca yiyen kişinin mahşer günü açlığı pek uzun olacaktır.”

Selman radıyallahu anh. İbni Mâce.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana “Yiyecek bir şey var mı?” diye sordu.

“Biraz ekmek, biraz da sirke var” dedim.

“İçinde sirke bulunan ev fakir sayılmaz, getirin!” buyurdu.

Ümmü Hâni radıyallahu anha. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem odama girmişti. Yere atılmış bir ekmek parçası gördü. Hemen aldı, temizledi ve yedi.

“Ey Aişe! Değerli olana değer ver! Ekmek bir toplumdan ürküp kaçmışsa bir daha dönmemiştir” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yemeğin bereketi hem yemekten önce hem de yemekten sonra el ve ağzı yıkamaktadır.”

Selman radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz yemek yerken ‘Bismillah’ desin. Başta söylemeyi unutursa, hatırlayınca ‘Başında da, sonunda da Bismillah!’ desin.”

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sahabilerinden altı kişiyle birlikte yemek yiyordu. Bu sırada bir bedevi geldi ve yemeği iki lokmada bitiriverdi. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu:

“Bu adam besmele çekseydi yemek hepinize yeterdi.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi evine girerken ve yemek yerken ‘Bismillah!derse, şeytan umudunu keser, emrindekilere ‘Bize burada ekmek de yok, yatak da!’ der.

Eve girerken ‘Bismillah!’ der de yemek yerken demezse, şeytan ‘Size yemek var ama yatak yok!’ der.

Eve girerken ve yemekten önce ‘Bismillah!’ demezse, şeytan ‘Bize yemek de var, yatak da!’ der.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin himayesi altında bir çocuktum. Elim yemek kabının her tarafında dolaşır dururdu.

Resulullah bana “Yavrum! Besmele çek, sağ elinle ye ve sana yakın olan taraftan ye!” buyurdu.

İbni Ebu Seleme radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yemeğe kusur bulmazdı, canı çekerse yerdi, çekmezse bırakırdı.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yaslanarak yemek yemezdi. İki adamın onun ardından gittiği de olmamıştır. Üç kişi olduklarında aralarında yürürdü. Toplu oldukları zaman, birini öne geçirirdi.

İbni Amr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sofra üzerinde yemek yerdi.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ayakta yemek yemeyi ve su içmeyi yasakladı. 

Enes radıyallahu anh. Bezzar.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sofra kaldırılıncaya kadar kimse kalkmasın. Kişi doysa bile, herkes bitirinceye kadar elini sofradan çekmesin. Belki aralarında utanan kimse bulunur da doymadan kalkar.”

İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, içki içilen sofrada oturmayı yasak etti. Kişinin, karnına abanarak yemesini ve içmesini de yasakladı. Dane ve benzeri yiyecekleri oturarak ya da yaslanarak yemeye izin verdi.

İbni Ömer radıyallahu. Rezîn.



22. Ebu Heysem evinde yemek hazırlatmıştı. Resulullah ve sahabilerini davet etti. 

Resulullah yemekten kalkınca “Kardeşinizi mükâfatlandırın! buyurdu.

Sahabiler “Mükâfatı nedir?” diye sordular.

“Yedirip içiren ev sahibine dua edilir. İşte bu onun mükâfatıdır” dedi.

Cabir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Saad İbni Ubade’nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Yemekten sonra şöyle dua etti:

“Yanınızda oruçlular yemek yesin! Yemeğinizden iyiler yesin! Melekler duacınız olsun!”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yemek yiyince ve su içince şöyle derdi:

“Elhamdülillahillezi etamena ve sakana ve cealena minel müslimin: Bize yediren, içiren ve bizi müslimlerden eden Allah’a hamdolsun.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Deve içişi gibi tek bir içişle su içmeyin, ikişer üçer fasılalarla için. İçmeye ‘Bismillah!’ diyerek başlayın, bitirince ‘Elhamdülillah’ deyin.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme bir bardak süt getirilmişti. İçine bir miktar su katıldı. Önce kendisi içti. Solunda Ebu Bekir, sağında bir bedevi vardı. Sütten artan kısmı bedeviye verdi.

“Hak sağdakinindir, sonra da onun sağındakinindir” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz su içtiği zaman bardağın içinde nefes almasın.”

Ebu Katade radıyallahu anh. Buharî.






Elbise, Eşya, Takı, Ziynet, Koku, Resim...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Muhakkak ki Allah verdiği nimetin eserini kulunun üzerinde görmek ister.”

İbni Şuayb radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Üzerimde sıradan elbiseler varken Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına vardım.

“Malın var mı?” dedi.

“Evet” dedim.

“Hangi tür maldan?” diye sordu.

“Her türlü maldan var dedim.

“Allah sana mal vermişse bu nimet üzerinde görünmeli” buyurdu.

Ebu’l Ahvas radıyallahu anh. Nesaî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi mehtaplı bir gecede gördüm. Rengi kırmızıya meyyal bir elbise giymişti. Bir ona baktım, bir aya, bence Resulullah aydan daha güzeldi.

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Siz, kardeşlerinizin yanına varacaksınız. Binek hayvanlarınızı tımar edin. Elbiselerinize çekidüzen verin. Ta ki, insanlar arasında benek gibi olasınız. Zira Allah çirkin görünüşü ve kötü sözü sevmez.”

Kays İbni Bişr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İpek giymek ve altın takmak ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helal kılındı.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yiyin, sadaka verin, giyinin ama bunları yaparken israf etmeyin ve kendinizi büyük görmeyin.”

İbni Amr radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Giyinirken ve abdest alırken, sağınızdan başlayın.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında sahabileri dünya hakkında konuşuyorlardı.

Resulullah İşitmiyor musunuz? Sade hayat imandandır. Mütevazı giyinmek imandandır!” buyurdu.

İyas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, imkânı olmasına rağmen tevazu göstererek kıymetli elbise giymeyi terk eden kimseye diriliş günü yüksek bir makam verir ve dilediği elbiseyi giymesi hususunda kararı kendisine bırakır.”

Muaz İbni Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, şöhret elbisesi giyene zillet elbisesi giydirir.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Eski zamanlarda bir adam, nefsinin hoşuna giden bir elbise giymiş, saçlarını yaptırmış, kibirlenerek yürüyordu. Birdenbire yere battı. Batması kıyamete kadar sürecek.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



12. Yemen işi gayet güzel bir elbise giymiştim. Bana “Ey İbni Abbas! Merhaba! Bu güzel elbise de ne?” dediler.

Ben de onlara “Beni kınamayın! Ben, Resulullah’ın üzerinde bundan daha güzel elbiseler gördüm” diye karşılık verdim.

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yeni bir elbise giyince şu duayı okurdu:

“Allahım! Hamdin tamamı Sana’dır. Bu elbiseyi bana Sen giydirdin. Bunun hayırlı ve yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından Sana sığınıyorum.”

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim yeni bir elbise giyer de ‘Mahrem yerlerimi örten ve beni güzelleştiren bu elbiseyi bana giydiren Allah'a hamdolsun!’ deyip, eskiyen ya da kullanılmayıp duran elbiseyi fakirlere verirse, Allah onu, diriyken de, ölüyken de yardımı, koruması ve örtüsü altına alır.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. İbni Mâce.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme siyah bir hırka yapmıştım, onu giydi. Terleyince yün kokusu hissetti. Hırkayı çıkardı, bir daha da giymedi. Resulullah güzel kokudan hoşlanırdı. 

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin en sevdiği elbise, gömlekti.

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendini erkeklere benzeten kadınlara lanet etti. 

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet etti.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Giyinmelerinde kadınlara yardımcı olunuz.”

Enes radıyallahu anh. Taberanî.



20. Allah, ilk muhacirlerin hanımlarına merhamet etsin! “Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar! ayeti indiği zaman, ‘yokluk sebebiyle’ elbiselerinin uygun yerlerini kesip başörtüsü yaptılar ve onu başlarına iyice örttüler.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



21. Kardeşim Esma, üzerinde ince bir elbiseyle Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına girdi. Resulullah, yüzünü başka tarafa çevirerek “Ey Esma! Kadın erginlik çağına girdiği zaman, elleri ve yüzünden başka hiçbir organının görünmesi uygun olmaz” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kadını boyasız, süssüz görmekten hoşlanmam!”

Aişe radıyallahu anha. Rezîn.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendi ailesinden başkası için süslenen mağrur kadın, kıyamet gününde karanlık gibi nursuz kalacaktır.”

Meymune radıyallahu anha. Tirmizî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her göz zina eder. Bir kadın koku sürünür de koklamaları için bir topluluğun yanından geçerse, duygu zinası yapmış sayılır.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Tirmizî.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Erkek erkeğin, kadın da kadının mahrem yerlerine bakmasın. Bir erkek aynı örtü altında bir erkeğe sokulmasın. Bir kadın da aynı örtü altında bir kadına sokulmasın.”

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh. Müslim.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana “Ey Ali! Dizini gösterme! Ne canlı, ne ölü, bir başkasının dizine bakma!” buyurdu.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.


27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yarı çıplak giyinmek Arap’ın giysisidir, iyice giyinip kapanmak ise imanın örtüsüdür.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Taberanî.



28. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Çıplaklıktan sakının! Sizinle her zaman birlikte olan, sadece tuvalete girdiğiniz ve eşinize temas ettiğiniz zaman yanınızdan ayrılan melekler vardır. Utanın ve saygılı olun!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



29. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dört şey geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Hayâ sahibi olmak, koku sürünmek, evlenmek, misvak kullanmak.”

Ebu Eyyub radıyallahu anh. Tirmizî.



30. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir koku kutusu vardı, ondan kokulanırdı.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



31. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dikkat edin! Rengi olmayan güzel kokulu maddeler erkekler için, rengi olan kokusuz maddeler kadınlar içindir.”

İmran radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



32. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gümüş yüzük edindi. Yazıları onunla mühürlerdi. Fakat onu devam takmazdı.

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



33. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, orta ve şahadet parmaklarımıza yüzük takmamızı yasakladı.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Müslim.



34. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzüğünü sağ eline takardı.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.




35. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bana Cebrail gelip dedi ki: ‘Dün sana geldim ama eve girmedim. Kapıda adam resmi vardı. Evde üzeri resimli bir perde asılıydı. Bir de köpek vardı.’”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.






Beden, Bakım, Saç, Sakal, Tıraş...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İbrahim aleyhisselam ilk misafir kabul eden, ilk sünnet olan ve ilk bıyık kısaltan kişiydi. 

Saçına düşen akı gördüğü zaman ‘Rabbim, bu nedir?’ diye sordu.

Allah ‘Vakardır, ey İbrahim!’ buyurdu.

Bunun üzerine ‘Rabbim, öyleyse vakarımı artır! diye dua etti.”

İbni Müseyyeb radıyallahu anh. Mâlik.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müşriklere aykırı davranın, sakalınızı uzatın, bıyıklarınızı kırpın!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



03. Ehlikitap olan Hıristiyanlar ve Yahudiler, saçlarını alınlarının üzerine sarkıtırlardı. Müşrikler, saçlarını ikiye ayırırlardı. Resulullah, vahiy gelmeyen hususlarda ehlikitaba uygun davranırdı. Bu nedenle, saçlarını alnı üzerine saldı. Daha sonra ayırdı.

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sakalının eninden ve boyundan kısaltırdı.

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Benim omuzlarıma kadar dökülen saçlarım var, tarayıp düzelteyim mi?” diye sordum.

“Evet, ona ikramda bulun” buyurdu.

Ebu Katade radıyallahu anh. Nesaî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem mescitteyken, saçı sakalı birbirine karışmış bir adam geldi. Resulullah, saçını sakalını düzeltmesi için ona işaret etti. Adam söyleneni yaptı. Bunun üzerine Resulullah “Birinizin, şeytanı andıracak biçimde gelmesindense bu hâli daha iyi değil mi?” buyurdu.

Atâ radıyallahu anh. Mâlik.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin tarağı, misvağı mescitte bile yanında olurdu. Taranırken aynaya bakardı.

Aişe radıyallahu anha. Taberanî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin başındaki ak kılları saymak istesem sayabilirdim. Ne saçını boyardı ne de sakalını.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah yolunda kimin saç ve bıyıklarına ak düşerse, kıyamet gününde onun için bir nur olur.”

İbni Abese radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Gençlerinizin iyisi kendini ihtiyarlara benzeten, ihtiyarlarınızın kötüsü kendini gençlere benzetendir.”

Enes radıyallahu anh. Taberanî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Beş şey yaradılışa uygundur: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyıkları kısaltmak, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bıyığı kırparak kısaltmak, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek, etek tıraşı olmak hususlarında bize ‘azami’ kırk gece süre verdi.

Enes radıyallahu anh. Müslim.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Saçına saç ekleyen veya ekleten, yüzündeki tüyleri alan veya aldıran, dövme yapan veya yaptıran kadınlar melundur. Hastalık sebebiyle olursa o başka.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadının başını ‘büsbütün’ tıraş ettirmesini yasakladı.

Ali radıyallahu anh. Nesaî.





Selam, Musafaha, Sohbet, Hürmet...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Selam kelamdan ‘sözden, konuşmadan’ önce gelir.”

Cabir radnıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna selam vermeden girmiştim.

“Geri dön! ‘Esselamu aleyküm, gireyim mi? de! buyurdu. Ben de öyle yaptım.

Kelede İbni Hanbel radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz bir meclise gelince selam versin. Kalkmak isteyince yine selam versin. İlki sondakinden üstün değildir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Evladım! Evine girince selam ver ki, selamın hem sana hem de aile halkına bir bereket olsun.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, amcası Abbas'ın evine girerken “Esselamu aleyküm” demiş.

Ev halkı da “Ve aleykesselam ve rahmetullahi ve berekatuhu diyerek selamını almışlar.

Sonra Resulullah “Nasılsınız? diye hatırlarını sormuş.

Onlar da “Elhamdülillah, iyiyiz. Babamız ve anamız sana feda olsun! Siz nasılsınız ey Allah Resulü?” diye karşılık vermişler.

Resulullah da “Elhamdülillah, ben de iyiyim” demiş.

Ebu Useyd radıyallahu anh. İbni Mâce.



06. Enes, çocukların yanına varıp onlara selam verdi. Sonra da “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de böyle yapardı” dedi.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem biz kadınlara selam verdi.

Esma Binti Yezid radıyallahu anha. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir topluluk bir yere vardıklarında, içlerinden birinin onlara selam vermesi kâfidir. Oturanlardan birisinin onlardan selam alması kâfidir.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Binekli yürüyene, yürüyen durana, az olanlar çok olanlara, küçük büyüğe selam verir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanların en âcizi duada âciz olan, insanların en cimrisi de selam vermekte cimri olandır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Taberanî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah nazarında en makbul insan, karşılaşma anında selam vermekte önce davranandır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İçinizden hiçbir kimse yoktur ki, bana selam gönderdiği zaman, Allah onu benim ruhuma ulaştırıp da ben onun selamını almayayım.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Buluşup musafaha yapan iki Müslüman yoktur ki ayrılmadan önce Allah onları bağışlamasın.”

Bera radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birbirinizle el sıkışın ki kalplerdeki düşmanlık silinsin. Hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz ve aradaki dargınlıklar kalksın.”

Atâ radıyallahu anh. Mâlik.





Oturma, Meclis, Tevazu, Yatma...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, dizlerini bükerek oturuyordu. Onu öyle huşû hâlinde görünce titremeye başladım.

Kayle radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimseyi yerinden kaldırıp da onun yerine kendiniz oturmayın! Fakat halkayı genişletin, yeni gelenlere yer açın ki Allah da size genişlik versin.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna vardığımız zaman nerede yer bulursak oraya otururduk.

Cabir İbni Semure radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem oturduğunda biz de etrafına otururduk. Geri gelmek niyetiyle kalkmış ise, bir eşyasını orada bırakırdı.

Sahabiler de onu anlar, yerlerinden kımıldamaz, dönüşünü beklerlerdi.

Ebu Derda radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz yerinden kalkıp tekrar geri dönerse, oraya oturmakta herkesten daha fazla hak sahibidir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İzinleri olmadan iki kişi arasında oturma!”

İbni Şuayb radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Sahabiler için Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha sevgili kimse yoktu. Buna rağmen, hoşlanmadığını bildikleri için, onu görünce ayağa kalkmazlardı.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim insanların kendisi için ayağa kalkıp saygı göstermelerini isterse, ateşteki yerine hazırlansın.”

Muaviye radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir!”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir araya toplanıp oturan insanlar, orada Allah’ı anmaz ve O’nun nebilerine salat ü selam getirmezlerse, bu meclis onlar için bir nedamet olur. Allah onlara dilerse azap eder, dilerse mağfiret eder.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müşriklerle oturmayın, onlarla bir araya gelmeyin! Kim onlarla oturur ve onlarla birlikte olursa, onlardandır.”

Semure radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, beni karnım üzerinde yatarken gördü “Allah bu yatma biçimini sevmez!” buyurdu.

Yaiş radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yatmadan önce İhlas, Felak ve Nas surelerini okur, ellerine üfler, ellerini yüzüne ve bedenine sürer, bunu üç kez tekrar ederdi. Hastalandığı zaman benden aynı şeyi kendisine yapmamı isterdi.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yatağına giderken, namaza abdest alır gibi bir abdest al, sonra sağ tarafına yat.”

Bera radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yatağı, insan kabrine konduğu şekildeydi. Mescidi ise başı tarafındaydı.

Ümmü Seleme ailesinden bir ravi. Ebu Dâvud.





Arkadaş, Davranış, Âdab, İstişare...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi arkadaşının dini üzeredir. Kendinize arkadaş seçerken dikkatli olun!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlar, içlerinde işe yarar bir taneden fazla deve bulunmayan yüz adet deve gibidirler.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İyi arkadaşla kötü arkadaşın hâli, misk taşıyanla körük çekenin hâli gibidir. Miski olan, ya sana kokusundan verir ya da sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince, ya elbiseni yakar ya da sen onun pis kokusunu alırsın.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Buharî.



04. Mekkeli şakacı bir kadın Medine’ye gelince bir arkadaşına misafir olmuştu.

Bunu gören Aişe dedi ki: “Sevgilim Allah Resulü’ne doğru söylemiş:

‘Ruhlar, donatılmış askerlerdir. Ezelden tanışanlar birbirini severler, birbiriyle uyuşamayanlar da bir türlü anlaşamazlar.’”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et” buyurmuştu.

“Mazlumsa yardım edelim ama zalime niye yardım edelim?” diye sordular.

“Kardeşini zulümden menetmen ona yardımdır” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir müminin, din kardeşine üç günden fazla dargın durması helal olmaz. Birbirlerine rastladıklarında bu ondan, o da bundan yüz çevirir. O ikinin en hayırlısı selamı ilk verendir.”

Ebu Eyyub radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Nafile oruç, namaz ve zekâtın derecesinden daha üstün olan bir şeyi size bildireyim mi?” diye sordu.

“Evet” dediler.

“İki kişinin arasını düzeltmek, dargınları barıştırmak” buyurdu.

Ebu Derda radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme bir adamın hatası duyurulunca “Falana ne oluyor da böyle yapıyor?” demezdi. “Falanlara ne oluyor da böyle yapıyorlar?” derdi.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Din kardeşinin başına gelen belaya sevinme. Allah onu ondan kurtarır da sonra senin başına getirir.”

Vasile radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey Aişe! Sen beni ne zaman terbiye dışı davranırken gördün? Allah katında, kıyamet günü en kötü yere sahip olan, kötülük yapmasından korkarak insanlar tarafından terk edilen kişidir.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlara, düzeylerine ve durumlarına göre davranın!”

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



12. Cerir İbni Abdullah gelmişti. Evin i dolu olduğu için oturacak yer bulamadı.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem elbisesini yere serdi “Bunun üstüne oturdedi.

Cerir, onu alıp öptü ve bağrına bastı. Sonra şöyle dedi: “Ey Allah Resulü! Bana ikram ettiğin gibi Allah da sana ikram etsin!

Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: “Size bir toplumun büyüğü gelirse ona hürmet edin!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Taberanî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, ilimsiz fetva verirse, fetva verdiği kimsenin günahını yüklenir. Kim, Müslüman kardeşine, bildiğinin aksini tavsiye ederse, ona hainlik etmiş olur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Ben çocuklarla oynarken Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi, bize selam verdi ve beni bir e gönderdi. Bu sebeple annemin yanına geç döndüm.

Eve varınca annem “Niye geç kaldın?” diye sordu.

“Resulullah beni bir e göndermişti, onun için geciktim dedim.

Annem “Neymiş o iş? diye sorunca “Bu bir sırdır” dedim.

Bunun üzerine annem “Resulullah’ın sırrını kimseye söyleme” dedi.

Enes radıyallahu anh. Müslim.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah hapşırmayı sever, esnemeden hoşlanmaz. Sizden biri hapşırır da ‘Elhamdülillah!’ derse, bunu işiten Müslümanın ‘Yerhamükallah! demesi gerekir. Esneme şeytandandır. Namazdayken esnemesi gelen, imkân nisbetinde kendini tutsun ve ‘hah’ diye ses çıkarmasın. Zira bu da şeytandandır, şeytan kendisine gülüyor demektir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, aksırdığı zaman, yüzünü elleri veya elbisesiyle kapatır, sesini de kısmaya çalışırdı.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir tabakta yemek yer, sonra onu sıyırırsa, tabak onun affı için mağfiret diler.”

Nubeyşe radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, saçları darmadağın bir adam gördü ve bundan hoşlanmadı.

“Bu adam saçını düzeltecek bir şey bulamadı mı!” dedi.

Bir başka adamın da üstü başı kir içindeydi. Bundan da hoşlanmadı.

“Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu!” dedi.

Cabir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Rızık, Kazanç, Meslek, Ticaret, Fiyat...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rızık bir kulu ecelinin aradığından daha çok arar.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Bezzar.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, birinize bir taraftan rızık verdiği zaman, durumu bozuluncaya veya işi iyi gitmeyinceye kadar onu bırakmasın.”

Nafi radıyallahu anh. İbni Mâce.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Hangi kazanç daha hayırlı ve hoştur?” diye soruldu.

“El emeğiyle elde edilen kazanç ve hilesiz alışverişten elde edilen kazanç” buyurdu.

Rafi radıyallahu anh. Ahmed.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İşini iyi yapan kişiye Allah merhamet etsin! Sen bu işi bırakma, çünkü çok iyi yapıyorsun.”

Ebu Said radıyallahu anh. Rezîn.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İşçiye ücretini teri kurumadan önce veriniz!”

İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanların en hamiyetlisi, hem dünya işine hem de ahiret işine himmet gösteren mümin kişidir.”

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Haramla beslenmiş vücut cennete giremez!”

Ebu Bekir radıyallahu anh. Taberanî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Helal bellidir, haram bellidir. İkisi arasında insanların çoğunun bilmediği şeyler vardır.

Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, hem dinini hem de namusunu temize çıkarmış olur.

Şüpheli şeylere düşen kimse harama düşebilir. Tıpkı korunun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, sürü her an koruya girebilecek durumdadır.

Haberiniz olsun, her melikin bir korusu vardır, Allah’ın korusu da haramlarıdır.

Bilesiniz, cesette bir et parçası vardır ki, o iyi olursa cesedin tamamı iyi olur, o bozulursa cesedin tamamı bozulur. Bilesiniz, bu et parçası kalptir!”

Numan radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir Müslümanın, bir malda kusur olduğunu bildiği hâlde, bunu müşteriye bildirmeksizin satması haramdır.”

Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Malındaki ayıbı açıklamadan mal satması helal olmaz.”

Ukbe radıyallahu anh. İbni Mâce.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem çarşıda bir yiyecek yığınına rastladı. Elini daldırıp çıkarınca parmaklarına rutubet bulaştı.

Adama “Ey satıcı, bu ne?” diye çıkıştı.

Adam “Yağmur ıslattı” dedi.

“Bu yaşlığı üste getirip herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Bizi aldatan bizden değildir!” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Güvenilir, dürüst tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Alanla satan birbirlerinden ayrılmadıkça alışverişten cayabilirler. Ticaret yapanlar alışverişi dürüstçe yaparlarsa, alışverişleri her ikisi için de bereketli kılınır. Yalan söyler, malın kusurlarını gizlerlerse, belki biraz kâr ederler ama bereketten mahrum kalırlar.”

İbni Hizam radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Alım satım işinde yemin etmek bir mala rağbeti artırır ama kazancı giderir ve bereketi kaldırır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem umre yapıyordu. Merve tepesinde kendisine yaklaşıp şu soruyu sordum:

Ben alım satım yapan bir kadınım. Bir şeyi satın almak istediğim zaman arzuladığımdan daha düşük bir fiyat teklif ediyor, sonra yavaş yavaş artırarak arzuladığım fiyata çıkıyorum. Bir şeyi satacağım zaman da, satmayı arzuladığım fiyattan daha yüksek bir fiyat teklif ediyor, sonra yavaş yavaş inerek arzuladığım fiyata iniyorum. Buna ne dersin?

Bana dedi ki: “Kayle, böyle yapma! Bir şey satın almak istediğinde, içinden ne kadar vermek istiyorsan onu ver, sonra satıcıyı serbest bırak, isterse senin dediğin fiyata verir, isterse vermez ve malını satmaz. Bir şey satmak istediğin zaman da, canının çektiği fiyatı iste, isterse alıcı sana istediğin fiyatı verip alır, isterse vermeyip almaz.”

Kayle radıyallahu anha. İbni Mâce.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri ilim için Resulullah’ın yanına gelir, öbürü çalışırdı. Çalışan kardeş öbürünü şikâyet etti.

Bunun üzerine Resulullah Belki de sen onun yüzünden iş buluyor, rızıklandırılıyorsun” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ev komşusu komşusunun evini, arazi komşusu da arazi komşusunun arazisini satın almaya daha ziyade layık ve hak sahibidir.”

Semure radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



18. Bir adam gelip “Ey Allah Resulü! Piyasa fiyatlarını sen belirle dedi.

Bunun üzerine Resulullah “Fiyatları Allah yükseltir ve indirir. Ben, kimsenin hakkı üzerimde olmadan Allah’a kavuşmayı umuyorum” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Malı kıymetlensin diye saklayan kul ne kötü kuldur! Allah fiyatları ucuzlatırsa üzülür, pahalılaştırırsa sevinir.”

Muaz radıyallahu anh. Rezîn.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, bir topluma bir şeyin yemesini haram kılmışsa onun parasını da haram kılmıştır.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kan satışı, köpek ticareti ve fuhuş yoluyla elde edilen kazancı haram kıldı. Dövme yapanı, yaptıranı, faiz yiyeni, yedireni ve tasvir yapanı lanetledi.

Ebu Cuheyfe radıyallahu anh. Buharî.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Satarken, alırken ve borcunu öderken iyi ve cömert davranan kişiyi Allah esirgesin!”

Cabir radıyallahu anh. Buharî.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah şöyle buyurdu: Biri diğerine ihanet etmediği sürece iki ortağın üçüncüsü ben olurum. Biri arkadaşına ihanet etti mi, ben aralarından çekilirim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyarete gitmiştim. Oradakiler beni övmeye başladılar. 

Resulullah “Ben onu sizden daha iyi tanırım” buyurdu.

Ben de dedim ki: “Anam babam sana feda olsun ey Allah Resulü, doğru söyledin! Sen benim ortağımdın, hem de ne güzel bir ortak! Ne muhalefet ederdin ne de münakaşa.”

Saib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişi elde ettiği şey helalden midir, haramdan mıdır aldırmayacak. İşte o zaman onların duaları kabul olunmayacaktır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yemedik hiç kimse kalmayacak. Doğrudan yemeyene de dumanı isabet edecek.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.






Borç, Vade, İsteme, Verme...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ruhunuz güven içindeyken onu korkutmayın!” buyurmuştu.

“Bu nasıl olur? diye sordular.

“Borca girerek diye cevap verdi.

Ukbe radıyallahu anh. Ahmed.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ödemek niyetiyle insanlardan bir şey alanın borcunu Allah eda eder. Telef etmek niyetiyle halkın malını alan kimseyi Allah telef eder!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimsenin ödemek niyetiyle aldığı borcu Allah bilir ve henüz dünyadayken ödemesi için bir kolaylık nasip eder.”

İmran radıyallahu anh. Nesaî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Borcunu ödeyebilecek durumda olan zenginin ödemeyi geciktirmesi zulümdür.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah'ın yasakladığı büyük günahlardan sonra, kulun karşılaşacağı en büyük günah, kişinin, borçlu olarak ve borcunu ödeyecek kimse bırakmayarak ölmesidir.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim güç durumda olana borcunu ödemesi için süre verir ya da alacağını hiç almazsa, Allah onu, sayesinden başka hiçbir sayenin olmadığı kıyamet gününde sayesi altına alacaktır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Alacaklı, borcun süresi içinde bir kat sadaka sevabı alır, ama alma günü geldikten sonra onu ertelerse, o zaman her gün için iki katı sadaka sevabı kazanır.”

Büreyde radıyallahu anh. Ahmed.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Bir adam hiç hayır işlemez, fakat borç para dağıtır, geri alma zamanı gelince, adamına şöyle derdi: “İmkânı olanlardan al, durumu uygun olmayıp sıkıntıda olanlardan alma, belki bu sayede Allah da bizim günahlarımızı bağışlar.”

Nihayet adam öldü. Allah ona “Herhangi bir iyi amelin var mı?” diye sordu.

Adam “Hayır. Sadece halka borç para dağıtırdım, geri alma zamanı gelince, adamıma ‘Durumu uygun olanlardan al, olmayanlardan alma, Allah da belki bu sebeple bizi bağışlar’ derdim” diye cevap verdi. Allah da ona “Ben de senin günahlarını affettim” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Duasının kabul edilmesini ve sıkıntısının giderilmesini isteyen, sıkıntıda olan borçluya yardım etsin.”

İbni Ömer radıyallahu. Ahmed.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir adam cennete girdi ve onun kapısında şu yazıyı gördü: Verilen sadakanın karşılığı on sevap, ödünç verilen paranın karşılığı ise on sekiz sevaptır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Taberanî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Karşısındaki versin ya da vermesin, hakkını isteyen kimse edebiyle istesin.”

İbni Ömer radıyallahu. İbni Mâce.



12. Babam bir Yahudi’ye olan borcunu ödeyemeden ölmüştü. Borcu ödemek için adamdan biraz süre istedim ama süre vermedi. Ben de Resulullah’tan yardım istedim. Resulullah ona bir hurma bahçesinin meyvesini teklif etti, fakat o kabul etmedi.

Resulullah hurma bahçesine girdi, biraz yürüdü. Bana “Hurmayı topla, ona borcunu öde!” buyurdu.

Meyveleri topladım, borcumu ödedim. Verdiğimin yarısı kadar hurma da bana kaldı. Durumu bildirmek üzere Resulullah’ın yanına gittim. İkindi namazını kılıyordu. Namazı bitince artanı haber verdi. “Bunu Ömer’e anlat!” buyurdu. Gidip söyledim.

Ömer “Resulullah bahçenin içinde yürüyünce hurmanın bereketleneceğini anlamıştım” dedi.

Cabir radıyallahu anh. Buharî.





Emanet, Kefalet, Rehin, Hediye, Yitik...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Emaneti güvendiğin kimseye ver! Sana hainlik edene sen hainlik etme!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Emanet olarak alınan mal, sahibine ödenir. Kefil, borçlu sayılır. Borç, ödenmelidir.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir Yahudi’den belli bir vadeye kadar yiyecek satın aldı ve demir zırhını ona rehin bıraktı.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir kimse için aracılık eder, o da bu yardıma karşılık bir hediye verirse, hediyeyi alan büyük bir faiz kapısından içeri girmiş olur.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Sahabilerden bazılarına Kurán öğretmiştim. Onlardan biri bana bir yay hediye etti. 

Ben de “Bu yay benim için sıradan bir mal sayılmaz, onunla Allah yolunda atış yaparım. Fakat öyle de olsa Resulullah’a soracağım” dedim ve sordum.

“Eğer ateşten bir ziynetin olmasını seviyorsan kabul et!” diye cevap verdi.

Ubade İbni Samit radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Devlet yöneticisine verilen hediyeler, hiledir.”

Cabir radıyallahu anh. Taberanî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hediye alır ve mukabilinde hediye verirdi.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birbirinize hediyeler verin. Hediye, gönüllerde olan kuşkuları giderir. Bir kadın, kendisine komşu kadından gelen hediyeyi hakir görmesin, velev bir koyun paçası bile olsa.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir yitik bulursa, bir ya da birkaç âdil şahit tutsun, onu gizlemesin, yitirmesin. Eğer sahibini bulursa ona verir, bulamazsa, o Allah’ın dilediğine verdiği bir malıdır.”

Iyad radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, mescide girince, cemaati ayrı halkalar hâlinde otururken gördü. Bundan hoşlanmayarak “Sizi niçin ayrı gruplar hâlinde görüyorum!” buyurdu.

Cabir İbni Semure radıyallahu anh. Müslim.





Kardeşlik, Yardım, Vazife, Vakıf...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müminler, birbirlerini sevmekte, merhamet etmekte ve şefkat göstermekte tek vücut gibidirler. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır.”

Numan radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir müminin dünyevi sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun ahiretteki sıkıntılarından birini giderir.

Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir.

Kim bir Müslümanı örterse, Allah da onu dünya ve ahirette örter.

Kişi kardeşine yardımcı olduğu sürece Allah da onun yardımcısıdır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim Müslüman kardeşinin namusunu ve şahsiyetini korursa, Allah da onun yüzünü kıyamet gününde cehennem ateşinden uzak tutar.”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimsenin yanında bir mümin alçaltılır da, ona yardım etmeye gücü yetiyorken yardım etmezse, Allah onu kıyamet gününde bütün yaratıkların huzurunda alçaltır.”

Sehl radıyallahu anh. Ahmed.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, insanların ihtiyaçlarını temin için bir kısım insanlar yaratmıştır ki, insanlar ihtiyaç duyunca onlara koşarlar. İşte onlar Allah’ın azabından güvende olanlardır.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Taberanî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme üstü başı yok, ayakları çıplak, birer posta sarınmış, kılıçları boyunlarında asılı oldukları hâlde Mudarlı bir kafile geldi. Onların sefalet derecesinde fakir hâllerini görmesi sebebiyle Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüzü değişti.

Odasına girdi, sonra tekrar geldi. Bilal radıyallahu anha ezan okumasını söyledi. O da ezan okudu, kamet getirdi. Namaz kılındı.

Resulullah namazdan sonra bir konuşma yaptı. Nisa suresindeki “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden, o ikisinden çok sayıda erkekler ve kadınlar meydana getiren Rabbinizden sakının! Kendisi adına birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah’ın ve yakınların haklarını yerine getirememekten sakının! Allah sizi her an gözetliyor!” ayetini okudu.

Sonra, Haşir suresindeki şu ayeti okudu: “Ey iman edenler! Allah’tan sakının! Her insan yarını için ne hazırladığına bir baksın. Allah’tan sakının! Çünkü Allah yapıp ettiklerinizden haberlidir.”

Resulullah konuşmasını şöyle sürdürdü: “Herkes dinarından, dirheminden, giyeceğinden, buğdayından, hurmasından sadaka versin! Hiçbir şeyi olmayan, yarım hurma da olsa mutlaka bir bağışta bulunmak üzere çaba harcasın!” buyurdu.

Derken, Medineli Müslümanlardan biri, nerdeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohça ile geldi. Sonra herkes bir şey getirmeye başladı. Kısa süre sonra biri yiyecek, diğeri giyecek maddesinden oluşan iki yığının meydana geldiğini gördüm.

Baktım ki Resulullah memnun olmuş, yüzü yaldızlanmış gibi parlıyor. Şöyle buyurdu:

“İslam’da kim hayırlı bir yol açarsa, ona bu hayrın sevabının yanı sıra, kendisinden sonra o hayrı işleyenlerin sevabının bir misli verilir. Bu, onların sevabından hiçbir şey eksiltmez de. Kim de İslam’da kötü bir yol açarsa, ona bunun günahının yanı sıra, kendinden sonra onu işleyenlerin günahı da verilir. Bu da onların günahından hiçbir şey eksiltmez.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



07. “Ey Allah Resulü! Asabiyet ‘haksız kayırıcılık, tarafgirlik’ nedir?” diye sordum.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Zulüm işlemesinde kavmine ‘ulusuna, kabilene, toplumuna’ yardım etmendir” buyurdu.

Vasile radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İslam geldikten sonra, eskisi gibi Arap kabileleri arasında başkalarına baskı yapmak maksadıyla yapılan dayanışma sözleşmesi olamaz. Lakin İslam, eski dönemde ezilenlere yardım maksadıyla yapılan sözleşmeleri kuvvetlendirmiştir.”

Cübeyr radıyallahu anh. Müslim.



09. Hazreti Ömer, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Hayber Gazası’da bir arazi sahibi oldum. Şimdiye kadar bu kadar değerli bir arazim hiç olmamıştı. Bu arazi için bana ne emredersiniz?” diye sordu.

Resulullah “Dilersen, onun aslını vakfet, gelirini de sadaka ver” buyurdu.

Bunun üzerine Hazreti ÖmerSatılamaz, satın alınamaz, varis olunamaz, hibe edilemez” diyerek arazisini vakfetti.

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



10. Ebu Talha bahçesinde namaz kılıyordu. Dübsi denilen bir kuş bahçeden dışarı çıkmak için uçtu, çıkacak yer aradı, fakat bulamadı.

Bu, Ebu Talha’nın hoşuna gitti ve bir süre gözleriyle onu izledikten sonra namazına döndü, fakat kaç rekat kıldığını hatırlayamadı.

Bunun üzerine “Bu malım fitneye sebep oldudiye düşünerek Resulullah’ın yanına gitti, namazda başına geleni anlattı.

“Ey Allah Resulü! Bu malımı vakfettim, istediğin gibi kullanır, istediğin yere verebilirsin” dedi.

Abdullah radıyallahu anh. Mâlik.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Methe layık olan oyunlar üçtür: Kişinin atını eğitmesi, hanımıyla oynaşması, yay çekip ok atması, sonra atılan okları toplaması.”

Ukbe radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir şeyi satarken ve alırken muhatabına kolaylık gösteren kimseye Allah cenneti lütfeder.”

Osman İbni Affan radıyallahu anh. İbni Mâce.





Sihir, Burç, Kehanet, Uğur, Fal...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir düğüm vurur, sonra da ona üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer. Kim medet umarak bir şey asarsa, ona havale edilir.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Nesaî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme kâhinler ‘falcılar’ hakkında soru sordular.

“Onlar hiçbir şey değildir!” buyurdu.

“Ey Allah Resulü! Söyledikleri bazen doğru çıkıyor” dediler.

“Cin, meleklerden bilgi aşırır, sonra yüz tane de yalan katarak dostuna fısıldar” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. “Yıldızlar üç maksat için yaratılmıştır: Allah onları gökyüzüne süs, şeytanlara atılan mermi, gece yön tayinine nişan yapmıştır.

Kim yıldızlar hakkında bunların dışında bir yorum ileri sürerse hataya düşer, nasibini yitirir, manasız bir yükün altına girer, hakkında bilgisi olmayan, nebiler ve meleklerin bile bilmekte âciz kaldıkları bir şeye bulaşmış olur. Vallahi, Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne de ölümünü herhangi bir yıldıza bağlamamıştır! Bunun tersini savunanlar yalan söyleyerek iftira ediyorlar!”

Ebu Katade radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim yıldızlarla ilgili bir ilim öğrenmişse, sihirden bir bölüm öğrenmiş demektir. Biri arttı mı öbürü de artar.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Uğursuz saymak şirktir! Uğursuz saymak şirktir! Uğursuz saymak şirktir! Kalbinde kuruntu bulunanı saymazsak, bizden kimsede bu yoktur. Allah onu ancak tevekkülle giderir.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Bir adam “Ey Allah Resulü! Önceki evimizde sayımız da, malımız da çoktu. Sonra bir başka eve taşındık. Burada sayımız da azaldı, malımız da” dedi.

Resulullah “Orayı terk edin!” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir şeyi uğursuz saymazdı.

Bir görevli gönderirken ismini sorar, söylenen isim hoşuna giderse sevinirdi. Bu sevinç, mübarek yüzünde görülürdü. Hoşlanmazsa, yine yüzünden belli olurdu.

Bir kasabaya girince adını sorar, adından hoşlanırsa sevinir ve bu sevinci yüzünden anlaşılırdı. Hoşlanmamışsa, yine yüzünden belli olurdu.

Büreyde radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Rüya, Tabir, Muabbir...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müminin rüyası nübüvvetin kırk parçasından bir parçadır. Onu anlatmadıkça, o rüya kuşun ayağında asılı kalır, anlattığı zaman düşer. O rüyayı, dostun olan akıllı kimselerden başkasına anlatma!”

Ukayl radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Benden sonra peygamberlikten geriye hiçbir şey kalmayacak, ancak mübeşşirat kalacak” demişti.

“Mübeşşirat nedir?” dediler.

“Sadık ‘doğru, manalı’ rüyalardır” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey Aişe! Yavaş ol! Müslümanlara, gördükleri rüyalarını tabir ederken hayra yorun. Zira rüyalar tabire göre çıkar.”

Aişe radıyallahu anha. Darimî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rüyaları tabir ederken, rüyada gördüğünüz şeylerin isimlerini esas alın. Künyelerini veya kinaye manalarını da dikkate alın. Rüya, ilk tabircinin yorumuna göre gerçekleşir.”

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rüya üç kısımdır: Biri ilahi müjdedir. Biri nefsin konuşmasıdır. Biri de şeytanın korkutmasıdır. Hoşuna giden bir rüya gören kişi, dilerse onu anlatsın. Eğer hoşuna gitmeyen bir şey görürse, onu kimseye anlatmasın, kalkıp namaz kılsın.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Beni rüyasında gören gerçekten görmüştür, çünkü şeytan benim suretime bürünemez.”

Ebu Katade radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, görmediği hâlde rüya gördüm derse, ahirette arpa tanesine düğüm atması teklif edilir. Kim de kendisinden hoşlanmadıkları hâlde, bir kısım insanların kendi aralarındaki konuşmalarını dinlemeye çalışırsa, ahirette kulağına erimiş kurşun dökülür! Kim bir suret yaparsa, ahirette azaba uğrar, kendisinden eserine ruh üflemesi istenir ama üfleyemez.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize “Rüya göreniniz yok mu?” diye sorar, görenler rüyalarını anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu. “Görmedik” dedik. “Fakat ben gördüm” dedi. Sonra da rüyasını anlattı:

“Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp ‘Haydi yürü!’ dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanı başında elinde bir kaya olan bir adam duruyordu. Bazen bu kayayla vurup onun başını yarıyordu. Kaya da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor, gidip tekrar alıyordu. Fakat, yatanın başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu. İyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere ‘Sübhanallah! Bu da ne!’ dedim. Dinlemeyip ‘Yürü!’ dediler.

Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Yatanın yüzüne çengeli takıyor, yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçiyor, öbür yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi oluncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önceki yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da ‘Sübhanallah, bu da ne!’ dedim. Cevap vermeyip ‘Yürü !’ dediler.

Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. İçinden birtakım gürültüler geliyordu. Baktık, içeride çıplak kadınlarla erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp ‘Kim bunlar?’ diye sordum. Bana cevap vermediler ‘Yürü!’ dediler.

Birlikte yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehrin kıyısına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında birçok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca, yanında taşlar bulunan adam geliyor, öbürü ağzını açıyor bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamadım ‘Bu nedir?’ diye sordum. Cevap vermediler ‘Yürü!’ dediler.

Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi görmemişsinizdir. Yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine ‘Bu da ne?’ dedim. Cevap vermeyip ‘Yürü!’ dediler.

Beraberce yürüdük. Kocaman ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam duruyordu. Göğe yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. ‘Bunlar kimdir?’ dedim. Cevap vermek yerine ‘Yürü!’ dediler.

Beraberce yürüdük. Ulu bir ağacın yanına geldik. Bundan ne daha büyük ne de daha güzel bir ağacı hiç görmedim. Yanımdakiler ‘Ağaca çık!’ dediler. Birlikte çıkmaya başladık. Altın ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına geldik. Kapıyı çalıp açmalarını istedik. Açtılar. Beraberce girdik. Bizi bir kısım insanlar karşıladılar. Bunlar yaratılışça bir yarısı çok güzel, diğer yarısı da çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine güzellik, böylesine çirkinlik görmemişsinizdir. Arkadaşlarım onlara ‘Gidin şu nehre dalın!’ dediler. Orada bir nehir varmış. Suyu süt gibi beyazdı. Ona dalıp çıktılar. Çirkinlikleri tamamen kaybolmuş olarak geri geldiler. İki tarafları da gayet güzel olmuştu.

Beni dolaştıran arkadaşlarım şu açıklamayı yaptılar: ‘Şu gördüğün Adn cennetidir. Şu da senin makamındır. Gözümü çevirip baktım. Bu bir saraydı, tıpkı beyaz bir bulut gibi. ‘Beni gezdirin, içine bir gireyim!’ dedim. ‘Şimdilik hayır! Fakat ileride mutlaka gireceksin’ dediler.

‘Geceden beri gördüklerim neydi?’ dedim. ‘Sana anlatacağız’ dediler ve anlattılar: ‘Taşla başı yarılan adam, Kur’an’ı bir yana atan, uyuyup da farz namazlarını kılmayan kimsedir. 

Ensesine kadar yüzünün derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalanlar uydurup, etrafa yalan yayan kimsedir.

Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır.

Kan nehrinde yüzüp ağzına taş atılan adam, faiz yiyen kimsedir.

Ateşin yanında durup onu yakan ve etrafında dönen pis manzaralı adam, cehennemin bekçisidir.

Bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim aleyhisselamdı. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere, henüz ergenlik çağına erişemeden ölen çocuklardır.

Cemaatten biri ‘Ey Allah Resulü! Kâfir çocukları da mı?’ diye sordu. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘Evet, kâfir çocukları da’ buyurdu.

Sonra anlatmaya devam etti: ‘Yarısı güzel yarısı çirkin yaratılışlı olan adamlara gelince, bunlar iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisini de yapan kimselerdir. Allah onları affetmiştir.’”

Semure radıyallahu anh. Buharî.





Hilkat, Kalem, Arş, Kader, Kalp...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah vardı, ondan önce hiçbir şey yoktu. Arşı su ‘su gibi akışkan bir madde’ üstündeydi. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Kader kitabında her şeyi yazdı.

İmran radıyallahu anh. Buharî.



02. Ubade, ölürken oğluna dedi ki:

Yavrum! Eğer sen, başına gelmesi takdir olunanın mutlaka geleceğini, gelmemesi takdir olunanın da mutlaka gelmeyeceğini bilmedikçe imanın hakikatını tadamazsın.

Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu duydum:

“Allah’ın ilk yarattığı şey ‘kalem’dir. Ona ‘Yaz!’ dedi.

Kalem ‘Ya Rabbi ne yazayım?’ diye sordu.

Allah ‘Kıyamete kadar olacak her şeyin kaderlerini yaz!’ diye buyurdu.”

Yavrum! Ben yine Resulullah’tan şöyle duydum: “Kim bu inancın dışında ölürse, o benden değildir.”

Ubade radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



03. Sahabiler “Madem her şey kaderde yazılı, niye amel edelim ki?” dediler.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de onlara “Siz amellerinizde istikameti ve uygun olanı arayın!” buyurdu.

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Melekler, nurdan yaratıldılar. Cinler, dumansız ateşten yaratıldılar. Âdem ise, malum topraktan yaratıldı.”

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sanatkârı da, onun sanatını da Allah yarattı.

Huzeyfe radıyallahu anh. Bezzar.



06. Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikteyken yağmur yağmaya başladı.

Resulullah elbisesini açtı, bedenine yağmur isabet etti.

“Bunu niye yaptınız?” diye sorduk.

“Rabbinden taze geliyor” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Güçlü mümin, Allah katında güçsüz müminden daha sevimli ve hayırlıdır. Aslında her ikisinde de hayır vardır.

Sana faydalı olacak şeye karşı istekli ol! Allah’tan yardım dile ve acze düşme!

Başına bir şey gelirse, sakın şöyle deme: ‘Eğer şunu yapsaydım şöyle olurdu.’

Fakat şöyle de: ‘Allah takdir etti ve dilediğini yaptı.’ Çünkü ‘keşke’ türünden sözler şeytan işidir.’”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz yaratıldığı zaman, annesinin rahminde kırk gün nutfe, sonra kırk gün kan pıhtısı olarak, sonra da kırk gün bir çiğnem et olarak toparlanır.

Sonra Allah, ona dört kelime ile bir melek gönderir: Eline geçecek rızkı, ölüm zamanı, dünyada yapacakları, kötü veya iyi bir kul olduğu yazılır.

Sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka hiçbir ilah olmayana yemin ederim ki, biriniz, kendisiyle onun arasında bir adım kalana kadar cennetlikler gibi amel eder, derken, yazılanlar onu geçer de, cehennemliklerin amelini işler ve cehenneme girer.

Biriniz de, kendisiyle onun arasında bir adım kalıncaya kadar cehennemlikler gibi amel eder, yazılanlar onu geçer de, cennetliklerin amelini işler ve cennete girer.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ömrü, iyi ameller uzatır. Kaderi, ancak dua geri çevirir. Kişi, günahı sebebiyle rızkından mahrum kalır!”

Sevban radıyallahu anh. İbni Mâce.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dua, bela ile karşılaşır, kıyamete kadar birbiriyle çarpışırlar.”

Aişe radıyallahu anha. Bezzar.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kalp, rüzgârın kırda oraya buraya savurduğu bir tüy gibidir.”

Ebu Musa radıyallahu anh. İbni Mâce.



12. Biz kader konusunu tartışırken Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem geldi. Bize kızdı.

“Bununla mı emredildiniz? Ben size bunun için mi gönderildim? Bilin ki, sizden öncekilerin helak olma sebepleri, bu tür tartışmaları çokça yapmaları ve nebileri hakkında ihtilaf etmeleridir!” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kaderi tartışma konusu yapanlarla ne oturun ne de onlarla bu konuyu konuşun!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kader Allah’ın bir sırrıdır, bunu kendinize dert edinip de yük altına girmeyin!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Taberanî.



15. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her ümmetin Mecusileri vardır. Bu ümmetin Mecusileri de kaderi inkâr edenlerdir. Bunlardan ölen olursa cenazesinde bulunmayın, hastalanan olursa ziyaretine gitmeyin. Onlar deccalın taraftarlarıdırlar. Deccala yapacaklarını onlara da yapmak Allah’ın hakkıdır.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



16. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir insan, iyi ya da kötü her şey kaderde yazılıdır diye inanmadıkça, kendine gelecek olanı atlatamayacağını, elinden gidecek olanı tutamayacağını bilip onaylamadıkça iman etmiş olmaz.”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.





Günah, Hata, Büyük Günahlar...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kul bir hata yaptığı zaman kalbinde siyah bir leke oluşur. Hatadan uzaklaşır, af diler, tevbe ederse kalbi cilalanır. Günahı işlemeye devam ederse, kalbindeki leke artırılır ve zamanla leke bütün kalbini kaplar. İşte bu durum ‘Hayır! Yaptıkları yüzünden kazandıkları günahlar kalplerinin üzerinde pas bağlamıştır’ ayetinde sözü edilen pastır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yedi helak ediciden kaçının! Bunlar şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, zina etmek, cihad günü cepheden kaçmak, namuslu insanlara iftira atmaktır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “En büyük günah hangisidir?” diye sordum.

“Seni yaratmış olduğu hâlde Allah’a ortak koşmandır” buyurdu.

“Sonra hangisi gelir?” dedim.

“Seninle beraber yiyecek korkusuyla çocuğunu öldürmendir” dedi.

“Sonra hangisi gelir?” dedim.

“Komşunun hanımıyla zina etmen”dedi.

Resulullah’ın sözlerini onaylamak üzere şu ayet nazil oldu:

“Onlar, Allah’ın yanı sıra bir başka ilaha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Bunları yapan belasını bulur!”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mümini öldürmek, Allah katında, dünyanın yıkılmasından daha büyüktür.”

Büreyde radıyallahu anh. Nesaî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Eğer göktekiler ve yerdekiler ortaklaşa bir mümini öldürseler, Allah hepsini ateşte yüz üstü süründürür.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ve haram kana bulaşmadan ölürse, cennetin hangi kapısını dilerse oradan cennete alınır.”

Cerir radıyallahu anh. Taberanî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim kendini asarsa, cehennemde de kendini asacaktır. Kim kendini bir aletle öldürürse, cehennemde de kendini bir aletle yaralayacaktır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi zina ettiği zaman iman ondan çıkar, üzerinde bir gölgelik gibi olur. Zinayı tamamen terk ettiği zaman, iman tekrar ona döner.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bana çeneleriy ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse, ben de ona cennet hususunda garanti veririm.”

Sehl radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hamr ‘sarhoş edici madde’ ile ilgili olarak on kişiye lanet etmiştir: Üretene, ürettirene, içene, sunana, taşıyana, taşıtana, satıcıya, alıcıya, bağış yapana, parasını yiyene.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sarhoşluk veren her içecek haramdır.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî. 



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, her sarhoş eden ve dalgınlık veren şeyi yasak etmiştir.

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetimden birtakım insanlar şarap içecekler ve ona başka başka isimler verecekler.”

Sahabeden biri radıyallahu anh. Nesaî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Miraç gecesi karınları evler gibi iri olan bir kısım insanlar gördüm. İçleri dışarıdan bakınca görünen yılanlarla doluydu. ‘Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. ‘Bunlar faiz yiyenlerdir’ dedi.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yetkisini kullanırken rüşvet alanı ve ona rüşvet vereni lanetlemiştir.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim başkasının kusurunu duyurursa, Allah da onun kusurunu duyurur. Allah, riya ‘gösteriş, ikiyüzlülük’ yapanın riyasını gün yüzüne çıkarır!”

Cündeb radıyallahu anh. Buharî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetimin hepsi affedilir, açıktan günah işleyenler hariç. Allah, kulunun geceleyin işlediği günahları örtmüştür. Sabah olunca o ‘Ey falan, bu gece ben şu işleri yaptım’ der. Allah örter, o açıp gösterir. İşte bu da günahı açıkça işlemenin bir türüdür.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, dünyada bir kulunun ayıbını örterse, kıyamet gününde de onun ayıp ve kusurunu mutlaka örter.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nefsim elinde olan Zata yemin ederim ki, eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip tevbe eden, Allah’ın da bağışladığı başka bir kavim getirirdi.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.





Pişmanlık, Tevbe, İstiğfar...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her nerede olursan ol Allah’tan kork. Kötülüğün ardı sıra onu silecek bir iyilik yap. İnsanlara güzel ahlaka uygun biçimde davran.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah celle celâlühu buyurdu: Ey insan! Sen bana yalvarıp affımı umduğun sürece yaptıklarına aldırmam, seni affederim.

Ey insan! Senin günahın gökyüzünün bulutları kadar bile olsa, sonra Bana dönüp af dilesen, çok oluşuna bakmam, seni affederim.

Ey insan! Bana yeryüzü dolusu hata ile gelsen, Bana hiçbir şeyi ortak koşmadan kavuşursan, seni yeryüzü dolusu affımla karşılarım!”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bir adam vardı. İsmi Abdullah, lakabı Hımar idi.

Bazen Resulullah’ı güldürürdü. Bazen de içki içer, Resulullah da onu cezalandırırdı.

Bir keresinde yine içmiş ve sarhoş olarak getirilmişti. Resulullah emretti, ceza uygulandı.

Cemaatten bir adam “Allahım! Ona lanet et, amma da çok içiyor ve cezalandırılıyor bu adam!” dedi.

Bunun üzerine Resulullah “Hayır, onu lanetleme! Bu adam hakkında bildiğim tek şey, Allah ve Resulü’nü sevmiş olmasıdır” dedi.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her insan hata yapar. Hatakârların en hayırlısı tevbe edenlerdir. Günah işledikten sonra abdest alıp iki rekat namaz kılan, sonra Rabbine tevbe eden her insan mutlaka affedilir. İstiğfar eden kimse, günde yetmiş kere de tevbesinden dönse, günahta ısrar ediyor sayılmaz.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin! Vallahi ben Rabbime günde yüz kere tevbe ediyorum.”

Eğarru’l Müzeni radıyallahu anh. Müslim.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Günahtan tevbe eden kimse, günah işlememiş kimse gibidir.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

Allah, mümin kulunun tevbesi sebebiyle tıpkı şu kimse gibi sevinir:

Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız ve tehlikeli bir çölde yolculuk etmektedir. Yiyecek ve içecek namına ne varsa hayvanının sırtındadır. Bir ara başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiş. Her tarafta arar ama bulamaz.

Sonunda aç, susuz, yorgun ve güçsüz bir hâlde “Hayvanımın kaybolduğu yere döneyim de orada ölünceye kadar uyuyayım bari” der.

Ölüm uykusuna yatmak üzere başının kolunun üzerine koyup uzanır. Ve uykuya dalar. Derken, bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmuyor mu! Üzerinde de yiyecek ve içecekleri. Sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle der:

“Allahım! Sen benim kulumsun, ben de Senin Rabbinim!”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim.



08. Bir gazada esir edilen kimseler getirilmişti. İçlerinde bir de kadın vardı. Kadının göğüsleri sütle doluydu. Oraya buraya koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu. Bu manzara hepimizi etkilemişti.

Resulullah “Ne dersiniz, şu kadın çocuğunu ateşe atar mı?” diye sordu.

Biz “Hayır!” dedik.

“Bilesiniz, Allah’ın merhameti bu kadının çocuğuna olan şefkatinden daha fazladır!” buyurdu.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Buharî.



09. Bir gaza esnasında Resulullah ile birlikteydik. Müslümanlar arasında bir de kadın vardı. Tandırına odun atıyordu. Oğlu da hemen yanı başında duruyordu. Tandırın alevi yükselince kadın çocuğu ateşten uzaklaştırdı. Sonra Resulullah’ın yanına geldi.

“Sen Resulullah’sın öyle mi?”dedi.

“Evet!”

“Anam babam sana feda olsun! Allah merhametli olanların en merhametlisi değil mi?”

“Elbette!”

“Allah’ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan merhametinden daha fazla değil mi?”

“Ona ne şüphe!”

Bu cevap üzerine kadın “Bir anne çocuğunu asla ateşe atmaz!” dedi.

Bu söz üzerine Resulullah’ın gözlerinden yaşlar süzüldü. Bir süre sonra başını kaldırıp kadına baktı ve şöyle buyurdu:

“Allah, ‘La ilahe illallah’ kelamını söylemek istemeyen, Rabbine itaat etmeyen, haktan sapan azgınlardan başka bütün kullarını affedecektir!”

İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

“Allah buyurdu: ‘Hayırlı bir iş yapana on kat sevap verilir ya da daha fazla artırırım. Günah işleyene günahının misli kadar ceza verilir. Bana bir karış yaklaşana Ben bir kol boyu yaklaşırım. Bana bir kol boyu yaklaşana Ben bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene Ben koşarak giderim. Benden başka ilâh edinmeksizin Bana yeryüzünü dolduracak kadar çok günahla gelen kimseyi Ben de bir o kadar afla karşılarım.’”

Ebu Zer radıyallahu anh. Müslim.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

“Bir kul günah işler ‘Rabbim, günahımı affet!’ der. Allah ‘Kulum bir günah işledi, arkadan da günahları affeden ya da günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi’ buyurur.

Sonra, kul tekrar günah işler ‘Rabbim, günahımı affet!’ der. Allah ‘Kulum bir günah işledi, arkadan da günahları affeden ya da günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi’ buyurur.

Sonra, kul tekrar günah işler ‘Rabbim, beni affeyle!’ der. Allah ‘Kulum bir günah işledi, arkadan da günahları affeden ya da günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ne dilersen yap, ben Seni affettim!’ buyurur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Mağfiret Kıssaları...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bazen bize sabaha kadar eski kavimleri anlatır, sadece namaz için kalkardı.

İbni Amr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Hayatında hiçbir iyilik yapmamış bir adam vardı. Yakınlarına “Ölürsem bedenimi yakın, sonra yanık bedenimi öğütün, külümü yele verin!” diye vasiyet etti. Ölünce, çocukları onun vasiyetini yerine getirdiler.

Allah, yeryüzüne “Haydi onun parçalarını bir araya getir!” emrini verdi. Yeryüzü bu emri yerine getirdi ve adam dirildi.

Allah, adama “Niçin böyle yaptın?” diye sordu.

Adam “Sen en iyi bilensin Rabbim! Ben bunu senden korktuğum için yaptım” dedi.

Bunun üzerine Allah onu affetti.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

“Bir adam yolda yürürken susadı. Bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca, susuzluktan soluyup toprağı yalayan bir köpek gördü.

Kendi kendine ‘Bu köpek de benim gibi susamış!’ deyip tekrar kuyuya indi. Ayakkabısını su ile doldurup çıktı. Köpeğe su içirdi. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.”

Orada bulunanlar “Ey Allah Resulü! Hayvanlara yaptığımız iyilikten dolayı da ücret alacağız öyle mi?” dediler.

Resulullah “Evet, ciğer sahibi olan canlılara yaptığınız iyilik sebebiyle size ücret var!” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında bir adam vardı. Hiçbir günahı işlemekten çekinmezdi.

Muhtaç olduğunu bildiği bir kadına geldi ve ona çok para verdi. Onunla yatmak istediğinde, kadın titremeye ve ağlamaya başladı.

“Neden ağlıyorsun?” diye sordu.

“Ben bunu hayatımda hiç yapmadım. İhtiyacım olduğu için bu duruma düştüm” dedi.

Bunun üzerine adam “Sen Allah korkusuyla böyle davranıyorsun ha! Öyleyse ben neden Allah’tan korkmayayım? Verdiklerim senin olsun, haydi git! Serbestsin. Vallahi ben de bundan sonra Allah’a isyan etmeyeceğim” demekten kendini alamadı. Adam o gece öldü. Kapısına “Allah, Kifl’i bağışlamıştır” diye yazıldı. Halk, bunu görünce şaşıp kaldılar. Bunun üzerine Allah, peygamberine vahyedip, onun durumunu bildirdi.

İbni Ömer radıyallahu anh. Rezîn.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

Eski zamanlarda yaşamış bir kavimden üç adam seyahat ediyorlardı. Gün akşam oldu, geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girdiler. Derken, dağdan bir kaya yuvarlanıp mağaranın ağzını kapattı. Kayayı kaldırmaya çalıştılar ama güçleri yetmedi. İçeride mahpus kaldılar.

“Bizi bu kayadan ancak dualarımız kurtarabilir. Haydi, güzel amellerimizi vesile ederek dua edelim!” dediler.

Bunun üzerine birinci adam şöyle dedi: “Annem ve babam ihtiyardı. Ben onları her zaman kollar, saygıda ve hizmette kusur etmemeye çalışırdım. Onlardan önce ne ailemden birini ne de hayvanlarımı doyururdum. Bir gün ağaç aramak için uzaklara gitmiştim. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlara içirmek üzere süt sağdım. Hâlâ uyuyorlardı. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, kendilerini uyandırmaya da kıyamadım. Çocuklarım ayaklarımın dibinde açlıktan kıvranıyorlardı. Bense, süt kabı elimde, uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü. Allahım! Biliyorsun ki bunu Senin rızan için yaptım. Yolumuzu kapatan şu kayadan bizi kurtar!”

Kaya bir miktar açıldı ama çıkacakları kadar geniş değildi.

İkinci adam şöyle dedi: “Allahım! Benim bir kuzenim vardı. Bu kızı herkesten çok seviyordum. Nefsinden kâm almak istedim ama o bana yüz vermedi. Derken fakir düştü, yardım istemek üzere bana başvurmak zorunda kaldı. ‘Kendini bana teslim edersen sana yüz dinar veririm’ dedim. Mecburen kabul etti. Tenha bir yere gittik. Arzumu yerine getireceğim sırada ‘Rabbimin mührünü meşru olmayan biçimde bozmak sana haramdır! Nikâh olmadıkça hakkımı helal etmem!’ dedi. Bunun üzerine ben de ondan uzaklaştım. İnsanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu hâlde arzumu yerine getirmedim. Üstelik, verdiğim parayı da geri almadım. Allahım! Bunu Senin rızan için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar.”

Kaya biraz daha hareket etti fakat çıkabilecekleri kadar açılmadı. Üçüncü adam dedi ki:

“Allahım! Ben işçiler çalıştırıyor, ücretlerini de derhal veriyordum. Fakat onlardan biri ücretini almadan gitti. Ben de hakkı olan parayı onun adına işlettim. Zamanla nemalandı, bir servete dönüştü. İşçi, epeyce bir zaman sonra çıkageldi. ‘Ey Allah’ın kulu! Bana olan borcunu öder misin?’ dedi.

Ben de ‘Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve vesaire senindir, hepsini al götür!’ dedim.

‘Ey Allah’ın kulu! Sen Benimle alay mı ediyorsun?’ dedi.

Ben de ona ‘Kesinlikle alay etmiyorum. Hepsi senindir, alabilirsin!’ dedim. Adam, malını aldı götürdü.

Allahım! Bunu Senin rızan için yapmışsam bizi şu hâlden kurtar!” 

Kaya tamamen açıldı, adamlar kurtuldular ve yollarına sağ salim devam ettiler.

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

Eski kavimlerden birinde, doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu adam, yeryüzünün en bilgin insanını bulmaya karar verdi ve insanlara sordu.

“Falan yerde bir rahip var, git derdini ona anlat” dediler.

Rahibe gidip “Ben doksan dokuz kişiyi öldürdüm, tevbe etsem kabul edilir mi?” diye sordu.

Rahip “Hayır!” deyince “Hayır mı! Madem bana af yok, ha doksan dokuz olmuş ha yüz, fark etmez!” diyerek onu da öldürdü, maktul sayısını yüze tamamladı. Fakat vicdanı rahat değildi. Ne yapıp edip arınmak istiyordu. Yine yeryüzünün en bilgin insanını aramaya başladı. “Falan yerdedir” dediler.

Bu defa ona gidip “Ben yüz adam öldürdüm, tevbe etsem kabul edilir mi?” diye sordu.

Büyük âlim “Evet, kabul edilir. Kimse buna engel olamaz. Allah merhametlidir. Rahmeti gazabını geçmiştir. Falan memlekete git. Zira oranın insanları ibadetle meşgul oluyorlar. Sen de aralarına gir ve ibadet et. Bir daha memleketine dönme. Senin memleketin kötü bir yerdir” dedi.

Bunun üzerine adam yola revan oldu. Henüz o memlekete varmadan, yol ortasında eceli geldi, oracıkta öldü. Rahmet melekleri ve azap melekleri cesedin yanına geldiler ve adam hakkında tartışmaya başladılar.

Rahmet melekleri dediler ki: “Ruhunu biz götürmeliyiz. Çünkü bu adam tevbe etti, güzel bir niyet ve tam bir ihlasla, ibadet edilen yere gidiyordu. Masumdur, suçsuzdur.”

Azap melekleri ise aksini iddia edip şöyle dediler: “Bu adam şimdiye kadar hiçbir hayır yapmamıştır. Nasıl olur da iyi bir adam olabilir? Bu sebeple onun ruhunu biz alıp götüreceğiz.”

Derken, oraya insan suretinde bir melek geldi. Rahmet ve azap melekleri onu aralarında hakem tayin ettiler. Hakem melek şöyle dedi: “İki memleketin arasını ölçün, ona göre karar verin. Hangisi daha yakın ise, bu adam oraya ait olur.”

Bunun üzerine yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah Teala, ibadet eden kullar memleketine “Biraz yaklaş!” diye, ölü adamın kendi memleketine de “Biraz uzaklaş!” diye emretti.

Melekler iki mesafeyi de ölçtüler, gitmek üzere olduğu yere daha yakın olduğunu tespit ettiler. Bunun üzerine, onun ruhunu rahmet melekleri alıp gittiler.

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanındaydım. O sırada bir adam geldi. 

“Ey Allah Resulü! Ben bir suç işledim, cezamı ver!” dedi. Resulullah, adama ne yaptığını sormadı.

Derken, namaz vakti girdi. Resulullah ile birlikte adam da namaz kıldı.

Resulullah namazını tamamlayınca, adam onun yanına geldi. Tekrar “Ben bir suç işledim. Bana Kitabullahtaki hükmü uygula!” dedi.

Resulullah “Sen bizimle birlikte namaz kılmadın mı?” diye sordu.

Adam “Evet!” dedi.

Resulullah “Öyleyse git. Allah, senin günahını affetti” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Tarihte mucize eseri henüz beşikteyken konuşan bazı bebekler vardır. Biri, İsa aleyhisselamdır ki, kıssası Kurán’da anlatılmıştır.

İkincisi, Cüreyc isimli bir kişiyle ilgilidir. Cüreyc, kendini ibadete veren bir rahipti. Evinin yanındaki hususi mabedine kapanır, günler ve geceler boyu ibadet ederdi.

Bir gün mabedinde namaz kılıyordu. Annesi geldi ve “Cüreyc!” diye seslendi.

Cüreyc “Namazı bozup anneme cevap mı veresem yoksa namazıma devam mı etsem?” diye tereddüt etti. Bu minval üzere annesi üç defa seslendi fakat bir cevap alamadı. Çünkü Cüreyc, annesine cevap vermek yerine namaza devam etmeye karar vermişti.

Buna kızan annesi “Allahım! İffetsiz kadınları musallat etmedikçe bunun canını alma!” diye oğluna beddua etti.

Cüreyc odasında yalnızken güzel bir kadın geldi. Bütün cazibesini kullanarak “Haydi, seninim” dedi.

Fakat Cüreyc onun teklifini kabul etmedi. Reddedilmesi sebebiyle gururu incinen kadın gitti, kendini bir çobana teslim etti. 

Bir süre sonra, bu çobanla ilişkisinden bir erkek çocuk dünyaya getirdi. “Bunu kimden peydahladın?” diye soranlara “Cüreyc beni hamile bıraktı” demeye başladı. Bunun üzerine insanlar rahibin yanına geldiler. Mabedini baltalarla, kazmalarla yıktılar. Kendisini dışarı çıkardılar.

Cüreyc, abdest aldı, namaz kıldı, sonra zina mahsulü bebeğin yanına geldi. “Ey bebek! Baban kimdir?” diye sordu.

Bebek dile geldi. “Babam falanca çobandır” diye cevap verdi.

Bu kerameti gören insanlar, rahipten özür dilediler. “Senin mabedini altından yapmak üzerimize vacip oldu” dediler.

Cüreyc “Hayır! Eskisi gibi çamurdan yapın, bu bana yeter!” dedi.

Beşikte konuşan bebeklerden biri de İsrailoğulları kavmi içinde görüldü. Emzikli bir kadın, çocuğunu emzirirken, yanından yakışıklı ve haşmetli bir süvari geçti. Bunu gören kadın “Allahım! Oğlum da bu adam gibi olsun!” diye dua etti.

Süt emen bebek, annesinin göğsünü hemen bıraktı ve süvariyi göstererek “Allahım! Beni bunun gibi yapma!” diye dua etti. Sonra da emmeyi sürdürdü.

Biraz sonra anne, insanların hakaretlerine maruz kalan fakir kıyafetli birini gördü. “Ya Rab! Yavrumu şunun gibi yapma!” diye dua etti.

Bebek, annesinin göğsünü yine bıraktı. “Ya Rab! Beni bunun gibi yap!” dedi.

Buna hayret eden anne “Yavrum, bana niçin muhalefet ediyorsun?” diye sordu.

Bebek, annesine şu cevabı verdi: “Anneciğim! Birinci şahıs kibirli bir zalimdir. İkinci şahıs ise, iftira kurbanı bir fakirdir. İnsanlar, sen şunu yaptın, sen bunu yaptın, diyorlardı, oysa o hiçbirini yapmamıştı. Masum ve mazlumdu. Kibirli bir zalim olmaktansa iftira kurbanı bir fakir olmayı tercih ederim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Temizlik, Gusül, Abdest, Misvak...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Temizlik imanın yarısıdır. ‘Elhamdülillah’ mizanı doldurur. ‘Sübhanallahi velhamdülillahi’ göklerle yer arasını doldurur. Namaz nurdur, sadaka delildir, sabır ışıktır. Kurán ise, ya lehine ya da aleyhine bir bürhandır. Tüm insanlar sabah erkenden çıkarlar, kimisi nefsini satar, kimisi de onu ya azat edip kurtarır ya da tehlikeye atar.”

Ebu Mâlik radıyallahu anh. Müslim.



02. “Ey Allah Resulü! Ümmetinden olup da bu dünyada görmediğin kimseleri öbür dünyada nasıl tanıyacaksın?” diye sordular.

“Abdest sebebiyle alınlarında nur, kollarında nur, ayaklarında nur olacak” buyurdu.

İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet gününde, ümmetimin alametlerinden biri secde sebebiyle alınlarında oluşan parlaklık, öbürü abdest sebebiyle kollarında meydana gelen parlaklık olacaktır.”

İbni Büsr radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yüzleriniz ve kollarınız, abdesti iyi almaktan ötürü, kıyamet gününde pırıl pırıl parlayacaktır. Gücü yeten, bu parıltıyı artırsın.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden biriniz gayet güzel bir abdest alıp da ‘Eşhedü en ilâhe illallahu vahdehu şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh’ derse, ona cennetin sekiz kapısı açılır, istediğinden içeriye girer.”

Ukbe radıyallahu anh. Müslim.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’ın emrine uygun biçimde abdestini alarak namaz kılan müminin namazı, beş vakit namaz aralarındaki günahlara kefaret olur.”

Osman İbni Affan radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim güzel bir abdest alır, sonra kalkıp farz namazını kılarsa, ayağıyla yürüdüğü, eliyle tuttuğu, kulaklarıyla dinlediği, gözleriyle baktığı ve içinden geçirdiği günahları bağışlanır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Ahmed.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İstikamet üzere olun! Müstakim olmanız en iyisidir. Amellerinizin en hayırlısı namazdır. Abdesti ancak kâmil müminler dikkatle gözetirler.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mümin bir kul abdest aldı , yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile birlikte dökülür gider. Ellerini yıkayınca, elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte dökülür gider. Ayaklarını yıkayınca, ayaklarıyla yürüyerek işlediği bütün günahları su ile dökülür gider. Kişi, abdestin sonunda günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimse abdeste başlarken Allah’ı anarsa vücudunun tümü temizlenir, anmazsa yalnız abdestte yıkanan yerler temizlenir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Rezîn.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, abdestini kendisi alır, sadakayı kendisi verir, bu işleri bir başkasına bırakmaz, bizzat kendisi yapardı.

İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, her namaz için abdest alırdı.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, abdestini alırken şöyle diyordu: “Allahım! Günahımı mağfiret eyle, evime ferah ver, rızkımı bereketlendirip artır.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Rezîn.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetime zahmet vermeyecek olsaydım, onlara her namaz için abdest almalarını ve her abdestte misvak kullanmalarını emrederdim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ahmed.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Abdest aldığında el ve ayak parmaklarını iyice ovuştur!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz abdest aldığı zaman, burnunun iki deliğine dolu dolu su çeksin, sonra sümkürsün.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Misvak, ağzı temizler, Rabbin hoşnutluğuna sebep olur.”

Aişe radıyallahu anha. Nesaî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cuma günü abdest alan kimse bununla fazilet kazanır. Bu, güzel bir ameldir. Farzı da yerine getirmiş olur. Kim de guslederse, gusül daha faziletlidir.”

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, hem Ramazan bayramında hem de Kurban bayramında guslederdi.

İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslümanların cuma günü yıkanmaları üzerlerine hak olmuştur, varsa koku da sürünsünler!”

Bera radıyallahu anh. Tirmizî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, guslederken önce ellerini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alırdı. Parmaklarını suya batırır, onlarla saç diplerini ovardı. Deriyi ıslattığı kanaati hasıl olunca, tepesinden üç kere su dökerdi. Sonra bedeninin geri kalan kısımlarını yıkar, en sonunda da ayaklarını yıkardı.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her kılın dibinde cünüplük vardır, onun için saç ve kılları iyi yıkayın, deriyi temizleyin!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, açıkta yıkanan bir adam görmüştü. Bunun üzerine halka bir konuşma yaptı.

“Allah hayâ sahibidir, ayıpları örtücüdür, hayâ etmeyi, örtünmeyi sever. Yıkanırken kendinizi göstermemelisiniz” buyurdu.

Yâla radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hiçbiriniz banyo yaptığı yere idrarını yapmasın, çünkü vesvese genellikle bundan kaynaklanır.”

İbni Mugaffel radıyallahu anh. Tirmizî.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ayakta idrar yapman, edebe aykırıdır.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



26. Bir bedevi mescidin bir kenarına idrarını yapmış, cemaat de üzerine yürümüştü. Resulullah onlara engel oldu.

“Siz kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak değil. İdrarın üzerine bir kova su dökün!” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Abdest bozacağınız zaman, ne önünüzü ne de arkanızı kıbleye çevirmeyin, yüzünüzü doğuya veya batıya doğru çevirin!”

Ebu Eyyub radıyallahu anh. Buharî.



28. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem tuvalete girerken “Euzü billahi minel hubsi ve'l habais” derdi.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



29. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem tuvaletten çıkınca “Gufraneke!” derdi.

Ebu Zer radıyallahu anh. Rezîn.



30. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin sağ eli temizlik ve yemek için, sol eli helası ve benzeri sıkıntı veren şeyler içindi.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



31. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“On şey fıtrata ‘yaradılışa’ uygundur: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, suyu burnuna çekmek, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını yıkamak, koltuk altını tıraş etmek, etek tıraşı olmak, tuvalette su ile temizlenmek.”

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



32. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kabınızı köpek yalarsa o kabı yedi kere yıkamalısınız.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



33. Ebu Katade misafirimdi. Kendisine abdest suyu hazırladım. Bu sırada, sudan içmek üzere bir kedi geldi. Ebu Katade kabı uzattı, kedi de içti."

Ebu Katade kendisine baktığımı görünce, "Ey kardeşimin kızı, buna hayret mi ediyorsun?" dedi. 

"Evet!" dedim. 

Bunun üzerine dedi ki: “Resûlullah ‘Kedi necis değildir, sizin etrafınızda çokça dolaşır’ buyurdu."

Kebşe radıyallahu anha. Tirmizî.







Namaz, Vakit, İkame...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Namaz için temizlenerek evinden çıkan adam ihrama girmiş hacı gibi sevap kazanır. Kuşluk namazı için çıkıp yorulan adam umre yapmış gibi sevap alır. Namaz kılındıktan sonra, arada boş laf konuşulmadan kılınan bir sonraki namaz, cennetin en yüce makamında yazılıdır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte akşam namazını kılmıştık. Namazdan sonra dileyen evine döndü, dileyen yerinde kaldı. Bir süre sonra Resulullah geldi. Bize hitaben dedi ki: “Müjdeler olsun! Rabbiniz sema kapılarından bir kapı açmış, meleklere karşı sizlerle iftihar ediyor. ‘Kullarıma bakın! Farzı kıldılar, şimdi bir sonraki namazı bekliyorlar! buyuruyor.”

İbni Amr radıyallahu anh. İbni Mâce.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kısım melekler gece gündüz sırayla aranızda bulunurlar. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler. Sonra sizi geceleyin izleyen melekler semaya yükselirler.

Allah, sınırsız ilmiyle sizi bilmekle beraber, meleklere ‘Kullarımı ne hâlde bıraktınız?’ diye sorar. Melekler de ‘Namaz kılarken bulduk, namaz kılarken bıraktık’ diye cevap vererek şahitlik ederler.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Beş vakit farz namazdan biri öbürüne kadar, bir cuma namazı diğer cuma namazına kadar, bir Ramazan diğer Ramazana kadar günahların affına sebeptir. Büyük günah işlenmemişse, bunlar aralardaki günahları affettirir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sahabilerine “Bir kimsenin kapısının önünden bir nehir aksa, kişi günde beş kez o suda yıkansa, kirinden eser kalır mı, ne dersiniz?” diye sordu.

“Hayır, tertemiz olur” dediler.

“İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah o namazlar sayesinde bütün hataları siler” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Amellerin en üstünü ilk vaktinde kılınan namazdır.”

Yahya radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir mümin, farz namaz vakti geldiğinde, abdestini mükemmel alır, namazında huşû ‘tam bir saygı’ tavrı takınır ve rükûunu da tam yaparsa bilsin ki, bu namaz onun, büyük günahları hariç, bütün günahlarına kefaret olur.”

Osman İbni Affan radıyallahu anh. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır. Kim onları hafife almadan, ayrıntılarına dikkat ederek, özen göstererek kılarsa, Allah katında ona verilmiş bir söz vardır: Onu cennete koyar.

Fakat beş vakit farz namazını kılmayana söz vermemiştir, dilerse azap eder, dilerse cennete koyar.”

Ubade radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim beş vakit namaza rükû ve secdelerini tam yerine getirerek devam ederse ve onun Allah tarafından bir hak olduğunu bilirse ve vakitlerine de dikkat ederse, cennete girer.”

Hanzala radıyallahu anh. Ahmed.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir meseleden dolayı üzülünce hemen namaz kılardı.

Huzeyfe radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden şunu işittim:

“Rabbin, bir koyun çobanının, dağda yüksek bir yere çıkıp, ezan okuyup, sonra da namaz kılmasından memnun olur. ‘Kuluma bakın! Ezan okuyor. Namaz kılıyor. Benden sakınıyor. Andolsun, bu kulumu affettim ve cennetime kabul ettim!’ buyurur.”

Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bana kadınlar ve güzel koku sevdirildi ama gözümün nuru namaz oldu.”

Enes radıyallahu anh. Nesaî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İkindi namazını kaçıran kimsenin durumu, malını ve ailesini kaybeden kimsenin durumu gibidir!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir namazı unutan kimse, hatırlayınca hemen kılsın. Unutulan namazın bundan başka telafisi yoktur.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



15. Bayram namazı iki rekat, yolcu namazı iki rekat ve cuma namazı iki rekattır. Bunların hepsi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin dilinde tamdır.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Nesaî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Çocuk sağını solundan ayıracak yaşa gelince ona namaz kılmasını söyleyin.”

Muaz radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Müslüman olan kişiye evvela namazı öğretirdi.

Ebu Mâlik radıyallahu anh. Bezzar.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnananla inanmayan arasında bir bellik olarak namazın terki vardır.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey Ali! Şu üç şeyi sakın geciktirme: Vakti gelince namazı, hazırlanınca cenazeyi, dengi bulununca kız evlendirmeyi.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin son sözü şu olmuştu: “Namaz! Namaz! Bir de, ellerinizin altında olanlar hakkında Allah’tan korkun!”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Ezan, Kamet, Vesile, Mescid...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ezanı duyduğunuz zaman müezzinin söylediklerini siz de söyleyiniz, ancak ‘hayyealessalah, hayyealel felah’ deyince siz ‘La havle vela kuvvete illa billah’ deyiniz.”

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, müezzinin ezan okurken şahadet getirdiğini işitince “Ben de! Ben de!” derdi.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim ezan sesini işittiği zaman ‘Allahümme Rabbe hazihid davetit tammeti vesselatil kaimeti âti Muhammedinil vesilete vel fazile, vebashu makamen mahmuden kema vaadtehu’ derse, kıyamet gününde ona şefaatim helal olur.”

Cabir radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlar, ezan okumanın ve ön safta namaz kılmanın sevabını bilselerdi ve bunun için kura çekmekten başka çare kalmasaydı, mutlaka kura çekerlerdi.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ezanlarınızı seçkinleriniz okusun, namazlarınızı da Kurán’ı iyi bilip okuyanlarınız kıldırsın!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Biz aynı yaşlarda bir grup genç, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelmiş ve yirmi gün kadar kalmıştık.

Resulullah çok merhametli ve şefkatli biriydi. Yakınlarımızı özlediğimizi anlayınca, geride ailemizden kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de söyledik. O zaman şöyle buyurdu:

“Haydi ailenize dönün ve yanlarında kalarak kendilerini bilgilendirin. Namazlarını vakitlerine göre kılmalarını söyleyin. Namaz vakti girince biriniz ezan okusun, en yaşlınız da size imam olsun. Ben nasıl namaz kıldıysam siz de öyle namaz kılın.”

Mâlik İbni Huveyris radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müezzin, sesinin ulaştığı yere kadar bağışlanır. Her yaş ve kuru şey onun yararına şahitlik eder. Namazı cemaatle kılana yirmi beş namazlık sevap yazılır ve onun iki namaz arasında yaptıkları affedilir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Koyunun kurdu gibi şeytan da insanın kurdudur. Sürüden ayrılıp uzaklaşan koyunu nasıl kurt kaparsa, cemaatten ayrılıp uzaklaşanı da şeytan öyle kapar. Onun için tenha yollardan uzak durun, cemaatten, topluluktan ve mescidlerden ayrılmayın!”

Muaz radıyallahu anh. Ahmed.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yeryüzü benim için temiz kılındı ve bana mescid yapıldı. Ümmetimden kim nerede bir namaz vaktine erişirse namazını orada kılsın.”

Cabir radıyallahu anh. Nesaî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim Allah’ın rızasını umarak bir mescid yaparsa, Allah onun için cennette bir ev yapar.

Osman İbni Affan radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz mescide girince, önce iki rekat namaz kılıversin de sonra otursun.”

Ebu Katade radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Namaza kamet getirildi mi farz namazdan başka hiçbir namaz kılınmaz.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kameti işitince namaz kılmak üzere yürüyün. Sakin olun, vakarlı davranın, koşuşmayın. Yetiştiğiniz yerden itibaren kılın, kaçırdığınız kısmı tamamlayın.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ameli bozulan her toplum mescitlerini süslemeye yönelmiştir.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. İbni Mâce.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, kendi mescidinde namaz kılsın, mescidleri dolaşıp durmasın.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Taberanî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, mescide girdiği zaman önce salavat getirir, sonra da “Rabbim! Günahımı affet. Bana rahmet kapılarını aç! derdi.

Mescidden çıkarken yine salavat getirir, sonra da “Rabbim! Günahımı affet. Benim için lütuf kapılarını aç” derdi.

Fatıma radıyallahu anha. Tirmizî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sarımsak ve soğan yiyen kişi bizden ve mescidimizden uzak dursun, evinde otursun.”

Cabir radıyallahu anh. Buharî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi hem ayakta hem oturmuş vaziyette su içerken gördüm. Hem yalınayak hem de ayakkabılıyken namaz kılarken gördüm. Namazdan hem sağı hem de solu üzerine ayrılırken gördüm.

Aişe radıyallahu anha. Nesaî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birinizin hanımı, kendisinden mescide gitmek için izin isterse ona engel olmasın!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Namazı hiçbir şey bozamaz, vesveseye kapılmayın. Namazda sizi rahatsız eden şeyi defetmeye çalışın. Size vesvese vererek namazınızı bozmak isteyen, şeytandır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yolculuk sırasında namazın kısaltılması Rabbinizin size bir sadakasıdır. Rabbinizin sadakasını kabul edin.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Müslim.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, evlerde namaz yerleri yapılmasını, bunların temiz tutulup kokulanmasını emretti.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kısım namazlarınızı evlerinizde kılın! Evlerinizi kabirlere çevirmeyin!”

İbni Ömer radıyallahu. Buharî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bahçelerde namaz kılmaktan hoşlanırdı.

Muaz radıyallahu anh. Tirmizî.





Kıyam, Kıraat, Rükû, Secde...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi iftitah ‘namaza başlama tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarının yakınına kadar kaldırmıştı. Sonra namaz bitene kadar bir daha kaldırmadı.

Bera radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



02. Namazda, sessizce beklenecek iki sükûnet yeri ezberledim. Birisi, imam tekbir alıp okumaya başlayıncaya kadar geçen sükûnet, ikincisi Fatiha ile bir sureyi okuduktan sonra, rükû için eğilinceye kadar olan sükûnet.

Semure radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, namaza başladığı zaman şöyle derdi:

“Sübhaneke Allahümme ve bihamdik ve tebarekesmük ve teala ceddük ve lâ ilâhe ğayrük.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İmamın arkasındaki cemaat ‘Semiallahu limen hamideh’ demesin, ‘Rabbena lekel hamd’ desin.”

Amir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Namazın sünnetlerinden biri de, namazda sağ eli sol elin üzerine koyarak göbek altına yerleştirmektir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Bana “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kıraati nasıldı?” diye sordular.

Ben de onlara “Uzatması gereken yerlerde uzatarak okurdu” dedikten sonra Allah, Rahman ve Rahîm kelimelerini uzatarak “Bismillahirrahmanirrahim” ayetini okudum.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazdaki sureyi hep tertil üzere ‘tane tane, hakkını vererek’ okurdu. Bu yüzden o sure, kendisinden daha uzun olan bir başka sureden daha uzunmuş gibi görünürdü.

Hafsa radıyallahu anha. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rükû ve secdeleri tam yapın. Vallahi, siz arkamda da olsanız secdelerinizi ve rükûlarınızı görüyorum!”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden biri, rükû ve secdelerde belini iyice doğrultmadıkça namazı tam olmaz.”

Ebu Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, rükû yaparken başını ne diker ne de eğerdi, itidali gözetirdi. Ellerini dizkapakları üzerine koyardı. Secde ederken pazularını bedeninden uzakta tutar, ayak parmaklarını aralardı.

Ebu Humeyd radıyallahu anh. Nesaî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, rükû sırasında ellerini dizkapakları üzerine koyar, pazularını bedeninden uzaklaştırırdı.

Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden biri rükû edince üç kere ‘Sübhane rabbiyel azim’ desin. Bu, en az miktardır. Secde yapınca da üç kere ‘Sübhane rabbiyel âlâ’ desin. Bu da en az miktardır.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, avuçlarımı avuçlarına alarak, sure öğretir gibi bana Tahiyyatı öğretti: “Ettahiyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü. Esselamü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh. Esselamü aleyna ve ala ibadillahis salihin. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh.” Sonra da “Bunu söyleyince namazın tamamlanmış olur. Ondan sonra istersen kalkabilirsin, istersen oturabilirsin” dedi.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bana salat ü selam getirmeyi unutup ihmal ederse, cennet yolunu şaşırır.”

İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce.



15. “Ey Allah Resulü! Sana nasıl selam vereceğimizi biliyoruz, fakat sana nasıl salavat getireceğiz? diye soruldu. Peygamberimiz şu salavatı okudu: “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kema salleyte alâ İbrahime. İnneke Hamidün Mecid. Allahümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kema barekte alâ İbrahime. İnneke Hamidün Mecid.”

İbni Ebu Leyla radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ekseriyetle şu duayı ederdi: “Rabbena âtina fiddünya haseneten ve filahireti haseneten ve kına azabennar: Allahım, bize dünyada güzellik ver, ahirette güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.




17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sağına ve soluna şöyle selam verirdi:

“Esselamü aleyküm ve rahmetullah. Esselamü aleyküm ve rahmetullah.”

Selam verirken yanağının beyazı arkadan görünürdü.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Nesaî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır. Bu sebeple, secdede çokça dua edin!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sevindirici bir durumla ya da olayla karşılaşınca, şükür niyetiyle secde ederdi.

Ebu Bekre radıyallahu anh. Tirmizî.





Namazda Huşû, İtidal, İtina...


01. Biz mesciddeyken bedevi görünüşlü bir adam geldi. Hafif bir namaz kıldı. Resulullah’a selam verdi. Resulullah onun selamını aldıktan sonra “Sen namaz kılmadın, git bir daha kıl!” buyurdu.

Adam gitti, aynı minval üzere namaz kılıp geldi, yine selam verdi. Resulullah onun selamını aldıktan sonra “Dön namaz kıl, çünkü sen namaz kılmadın!” dedi.

Adam bu şekilde iki ya da üç kez aynı şeyi yaptı. Her defasında Resulullah ona “Dön namaz kıl, çünkü sen namaz kılmadın!” diyordu.

Halk korktu, hafif namazın namazdan sayılmaması onlara çok ağır geldi.

Adam, son gelişinde “Ben bir insanım. İsabet de ederim, hata da yaparım. Bana hatamı göster, doğruyu öğret” dedi.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Peki. Namazdan önce Allah’ın emrine uygun olarak abdestini al. Sonra ezan oku, sonra kamet getir. Namazı kılarken, ezberinde Kurán varsa oku. Yoksa tekbir, tahmid, tehlil kelimelerini söyle. Sonra rükûya git. Rükûnu tam yap, acele etme, uzuvların kararını bulsun. Sonra kalk, ayakta dimdik dur, uzuvların dengesini bulsun. Sonra secdeye git, secdede de uzuvların kararını bulsun. Sonra otur, bir süre öyle kal. Sonra kalk. Bir süre oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk. Bunları yaparsan namazını tam kılmış olursun. Eksik bırakırsan namazın da eksik olur” buyurdu.

Rifaa İbni Rafi radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemden daha mükemmel ve kısa namaz kıldıran birinin ardında namaz kılmadım.

“Semiallahu limen hamideh dedikten sonra o kadar ayakta dururdu ki, galiba yanıldı, derdin. Sonra tekbir alıp secdeye varırdı. İki secde arasında o kadar uzun otururdu ki, galiba yanıldı, diye düşünebilirdin.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



03. Huzeyfe radıyallahu anh, namazı hızlı kılan bir adama “Sen ne zamandan beri namazı böyle kılıyorsun?” diye sordu.

Adam “Kırk senedir diye cevap verdi. 

Huzeyfe de ona “Öyleyse sen kırk seneden beri namaz kılmıyorsun! Bu namazla ölürsen, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yolunun dışında ölmüş olursun!” dedi.

Zeyd radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, müminleri, namaz kılarken karga gagalaması gibi hızla inip kalkmaktan, vahşi hayvanlar gibi kollarını yere yaymaktan, mescidde deve gibi mekân tutmaktan nehyetti.

İbni Şibl radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “En kötü hırsızlık, namazdan çalmaktır” buyurmuştu.

“Kişi namazından nasıl çalar?” dediler.

“Rükû ve secdesini tam yapmamakla çalar” buyurdu.

Numan radıyallahu anh. Mâlik.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki: “Yavrum, sakın namazda sağa sola bakmayasın! Namazda sağa sola bakmak, helak olmaktır.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz namaza durduğu zaman, gözlerini yummasın!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Taberanî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünyaya veda eden adamın namazı gibi namaz kıl. Sonradan pişman olacağın sözü söyleme. İnsanların elindekilerden ve fani şeylerden ümidini kes.”

Ebu Eyyub radıyallahu anh. Müslim.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi vardır, namazını kılar bitirir de, kendisine namazın sevabının onda biri yazılır. Kimilerine de dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri, yarısı yazılır.”

Ammar radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden sonra, namazı onun namazına bu derece benzeyen şu gençten başka hiç kimsenin arkasında namaz kılmadım. Tahmin ediyorum her rükû ve secdede onar tesbih miktarı durdu.

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bu ümmetten ilk kaldırılacak olan şey huşûdur. Kalbinde huşû duya duya namaz kılan görülemeyecektir.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Taberanî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ne oluyor bu insanlara ki, kendilerine Allah’ın kitabı okunuyor da ne okunduğunu bilmiyor, okunmayan kısmın farkında olamıyorlar! İşte tıpkı bunun gibi, kendilerine nebiler gönderilen eski toplumların kalplerinden Allah’ın azameti çıkarıldı, yalnız bedenleri hazır bulundu da kalpleri başka yerlerde dolaştı. Muhakkak ki Allah, kalbi bedeniyle birlikte hazır bulunmayan kulun amelini kabul etmez!”

Mâlik radıyallahu anh. Rezîn.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sofra kurulduğu zaman namaz kılınmaz. Bir de tuvaleti sıkışan kişi namaz kılamaz.”

Aişe radıyallahu anha. Müslim.





Tesbih, Dua, Cemaat, İmamet...


01. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, namazda selam verdikten sonra üç kere istiğfar ederdi.

İstiğfarı “Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah şeklindeydi.

Sonra “Allahümme ente’sselam ve minke’sselam. Tebarekte ve teâleyte ya ze’lcelâli ve’l-ikram” derdi.

Sevban radıyallahu anh. Müslim.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bana Sübhanallahi velhamdülillahi, ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber’ deyişim, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha sevgilidir.” 

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Kim her farz namazından sonra Ayetelkürsi’yi okursa, öbür namaza kadar Allah’ın koruması altında olur.”

Hasan İbni Ali radıyallahu anh. Taberanî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim her namazın ardından otuz üç kere Sübhanallah, otuz üç kere Elhamdülillah ve otuz üç kere Allahuekber deyip, yüzüncüsünü ‘Lâ ilâhe illallahu vahdehu la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir’ diyerek tamamlarsa, deniz köpükleri kadar da olsa günahları bağışlanır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Size tesbih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi ‘namazdan sonra tesbihat yapmanızı tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Çünkü ahirette parmaklar da sorgulanacak ve konuşturulacak.”

Yüseyre radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin, sağ elinin parmak boğumlarını tesbih gibi kullandığını gördüm.

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rekatte bir kade ‘oturma’ vardır. Kul, namazda huşû ‘ürpertili bir saygı hâlinde olmalı. Rabbine aczini göstermeli. Yakarırken ellerini kaldır. El ayaların yüzüne baksın. İstekleriniYa Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!’ diye ısrarla iste! Bunları yapmayanın namazı eksiktir!”

Fadl İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cemaatle kılınan namaz ayrı kılınan namazdan yirmi yedi kat üstündür.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, kırk gün birinci tekbirini kaçırmadan cemaatle namaz kılarsa, Allah ona iki kurtuluş yazar: Biri ateşten arınıp kurtulma, ikincisi riyadan arınıp kurtulma.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir beldede ya da kırda üç kişi bir arada olur da namazı cemaat hâlinde kılmazlarsa anla ki şeytan onlara üstün gelmiştir.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yatsı namazını cemaatle kılan gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur. Sabah namazını cemaatle kılan gecenin tamamını ibadetle geçirmiş gibi olur.”

Osman İbni Affan radıyallahu anh. Müslim.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Erkeklerin oluşturduğu safların en hayırlısı ilk saf, en kötüsü son saftır. Kadın saflarının en hayırlısı son saf, en kötüsü ilk saftır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Saflarda düzgün durun, düzensiz durmayın ki kalpleriniz de birbirinden ayrılmasın!”

Ebu Mesûd radıyallahu anh. Müslim.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden biriniz insanlara namaz kıldırdığı zaman hafif tutsun. Zira aralarında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Kendi başına namaz kılıyorsa dilediği kadar uzatsın.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben namaza duruyorum, uzatmak istiyorum, fakat bir çocuğun ağlamasını işitince kısa kıldırıyorum, çünkü annesinin onun ağlamasına dayanamadığını biliyorum.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İmam, kendisine uyulmak içindir. Sizden önce secde eder, sizden önce başını kaldırır. İşte öteki bölümler de böyledir.”

Hittan radıyallahu anh. Müslim.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Namaz kılanın önünden geçen kişi, bunun vebalinin ne kadar büyük olduğunu bilseydi, yıllarca beklerdi de bu onun için daha hayırlı olurdu.”

Ebu Cüheym radıyallahu anh. Buharî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Safları düzgün tutun! Omuzlarınızı bir hizaya getirin! Boşlukları kapatın! Saf düzeltici kardeşlerinize karşı nazik olun! Arada şeytan gedikleri bırakmayın. Kim safa kavuşursa Allah da ona kavuşur. Kim saftan koparsa Allah da ondan kopar.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Dua Âdabı, Münacat, Esma...


  1. 01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Dua ibadetin özüdür buyurduktan sonra şu ayeti okudu: 
  2. Bana dua edin de size karşılık vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir!”

Numan İbni Beşir radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz Rabbinden bütün ihtiyaçlarını istesin, hatta ayakkabısının kopan kayışını bile.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz dua ettiği zaman ‘Allahım! Dilersen beni bağışla’ demesin. İstemesinde samimi ve azimli olsun.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’a kabul edileceğine inanarak dua edin. Allah, gafil kalbin duasını kabul etmez.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kime dua kapısı açılırsa, ona rahmet kapıları açılır. Allah’ın en çok sevdiği şey, kendisinden afiyet istenilmesidir. Dua, başa gelen için de, gelmeyen için de faydalı olur. Kazayı ancak dua önler. Duaya sarılın!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Edilen dua gökle yer arasında durur, bana salavat getirilmedikçe yükselmez. Bana duanın başında, ortasında ve sonunda salat ü selam edin.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz namaz kıldığında, Allah’a hamd u sena ile başlasın, sonra bana salât ve selam eylesin, ondan sonra istediği duayı yapsın.”

Fadale radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, kulunun duasına mutlaka cevap verir. Ya ona dilediğini verir, ya daha iyisini ahirette vermek üzere lütfunu erteler veya başına gelecek bir belayı önler. Yeter ki günah ya da akrabadan alakayı kesme gibi bir mâni olmasın.”

Cabir radıyallahu anh. Rezîn.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kimileri acele ediyor, ‘Ben Rabbime dua ettim de duamı kabul etmedi’ diyor. Acele etmediğiniz sürece her birinizin duasına cevap verilir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah celle celâlühunun doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları hıfzederse cennete girer. Allah tektir, teki sever.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nefsim kudret elinde olan Zata yemin ederim ki, o ‘duası kabul edilen kişi’ Allah celle celâlühunun en büyük ismiyle dua etmiştir. Zira onunla dua edilirse kabul eder, istenirse verir.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’ın en büyük ismi şu iki ayettedir: ‘Ve ilahüküm ilahün Vahid ve ‘Elif lam mim. Allahu ilâhe illa hüvel Hayy-ül Kayyum.’”

Esma radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Allahım! Ben, Senin pak, güzel, mübarek ve yüce katında en sevimli olan, onunla dua edildiği takdirde hemen icabet ettiğin, onunla Senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş lütfettiğin isminle Senden istiyorum!” diye dua etmişti.

Bana “Ey Aişe! Biliyor musun, kendisiyle dua edilince icabet ettiği ismi Allah bana gösterdi” dedi.

Ben “Ey Allah Resulü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!” dedim.

“Aişe! Onu sana öğretmem uygun olmaz!” buyurdu.

Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir süre tek başıma oturdum. Sonra kalkıp başını öptüm.

“Ey Allah Resulü! Onu bana öğret” diye ricada bulundum.

O yine “Aişe, onu sana öğretmem uygun olmaz! Onunla senin dünyevi bir şey istemen yakışık almaz” buyurdu.

Ben de kalkıp abdest aldım, iki rekat namaz kıldım, sonra “Allahım! Sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahman isminle dua ediyorum. Sana Birr-ur Rahîm isminle dua ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Bana mağfiret et, rahmet eyle” diye dua ettim. 

Bu duam üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem güldü. “Allah’ın en büyük ismi senin duanın içinde geçti” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ezan ile kamet arasında yapılan dua geri çevrilmez.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Gecenin son kısmının ortasında ve her farz namazın arkasında yapılan dua kabule en yakın duadır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Tirmizî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kulun, Rabbine en yakın olduğu hâl, secde hâlidir. Onun için secdede duayı çoğaltın!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Zor ve sıkıntılı hâllerde duasının kabul edilmesinden hoşlanan kişi, rahat durumdayken çok dua etsin.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, Müslüman kardeşine arkasından dua ederse, melekler ‘Âmin! Aynısı sana da olsun!’ derler.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Müslim.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Gecenin son üçte biri girince, Rabbimiz dünya semasına tecelli eder. ‘Yok mu Bana dua eden, ona karşılık vereyim! Yok mu Benden bir şey isteyen, ona istediğini vereyim! Yok mu Benden mağfiret dileyen, onu bağışlayayım!’ buyurur. Bu her gece böyledir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, kişinin derecesini öyle bir yükseltir ki, sonunda o ‘Bu derece bana nasıl verildi?’ diye sorar. Bunun üzerine Allah ‘Evladının sana duası sayesinde bu dereceye ulaştın’ buyurur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Bezzar.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mutlaka kabul edilen üç dua vardır. Mazlumun duası, misafirin duası, babanın evladına duası.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



22. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem dua ettiği zaman ellerinin içini kendine doğru tutardı. Allah’a sığındığı zaman ellerinin dışını kendisine doğru tutardı.

Hallad radıyallahu anh. Ahmed.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır. Haramla besleniyor! Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendinize beddua etmeyin! Çocuklarınıza da beddua etmeyin! Size hizmet edenlere de beddua etmeyin! Mallarınıza da beddua etmeyin! Bedduanız, Allah tarafından kabul edileceği bir saate rastlar da, kabul ediliverir.”

Cabir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kendisine haksızlık edene beddua eden kimse ondan intikamını almış olur.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mazlumun bedduasından sakın, çünkü onun bedduası ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dua ettiği zaman kendinden başlardı.

Ebu Eyyub radıyallahu anh. Taberanî.



28. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dua ederken ellerini uzatmazdı.

Sehl radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



29. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



30. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ellerini dua için kaldırdı mı onları yüzüne sürmemezlik etmezdi.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.





Resulullah’ın Bazı Duaları...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Sen Melîksin, Senden başka ilah yoktur. Sen benim Rabbimsin, ben Senin kulunum. Kendime yazık ettim, günahımı itiraf ediyorum. Bütün günahlarımı affet! Senden başka günahları affeden yoktur.

Beni ahlakın en güzeline ilet! Ahlakın en güzeline ancak Sen iletirsin. Ahlakın kötüsünden beni uzaklaştır! Ahlakın kötüsünden ancak Sen uzaklaştırırsın!

Allahım! Önceden yaptıklarımı, sonraya bıraktıklarımı, içimde gizlediklerimi, açığa vurduklarımı, aşırı davranışlarımı ve benim hakkımda benden daha iyi bildiklerini, ne olur mağfiret eyle! Mukaddim de Sensin, Muahhir de Sen! Senden başka hiçbir ilah yoktur!”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Müslim.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Günahlarımın tümünü, küçüğünü, büyüğünü, ilkini, sonuncusunu, gizlisini, açığını mağfiret eyle!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası: 

“Allahım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım. Senden Sana sığınırım. Sana layık övgüleri saymakla bitiremem. Sen, kendi büyük ve yüce zatını nasıl övdüysen, öylesin.”

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Beni esirge, bana merhamet eyle, bana hidayet et, bana afiyet ver, beni rızıklandır!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Kalplerimizi hayır üzere kaynaştır, aramızı ıslah eyle, bizi kurtuluş yollarına ilet ve karanlıklardan kurtarıp nura kavuştur! Bizi açık, gizli m hayâsızlıklardan uzaklaştır! Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalplerimizi ve eşlerimizi bizim için mübarek eyle! Tevbelerimizi kabul buyur! Sen Tevvab ve Rahîmsin. Nimetine karşı bizi şükredenler kıl. Bize bol bol vererek nimetlerini tamamla!”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Rezîn.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Seni zikretmekte, Sana şükretmekte ve Senin ibadetini iyi yapmakta bana yardım et!”

Muaz radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Yalnızken de, insanlar içindeyken de Senden korkmayı dilerim. Rıza ve gazap hâllerimde Senden ihlas kelimesini dilerim. Fakirlikte ve zenginlikte tutumlu olmayı dilerim. Senden, bitmeyen nimeti isterim. Senden, kazadan sonra rızayı isterim. Senden, kesilmeyen göz aydınlığı dilerim. Senden, ölümden sonra güzel bir hayat dilerim. Cemaline bakmak ve Sana kavuşmak lezzetini dilerim. Kimsenin zararına uğramamayı ve saptırıcı fitneye düşmemeyi dilerim. Bizi iman süsü ile süsle! Bizi hidayete eren ve hidayet yolunu gösterenlerden eyle!”

Kays radıyallahu anh. Nesaî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Kabir azabından, Mesihî deccal fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden ve günah işlemekten ve borca batmaktan Sana sığınırım.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak Sen mağfiret edersin. Rahmetinle bana mağfiret eyle! Bana merhamet eyle! Sen Gafur ve Rahîmsin.”

Ebu Bekir radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Beni bağışla, bana hidayet et, bana rızık ver ve bana afiyet ihsan eyle!”

Asım radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, her namazın ardı sıra “Allahım! Küfür, fakirlik ve kabir azabından Sana sığınırım” derdi.

Ebu Bekre radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Kötü ahlaklardan, kötü işlerden ve kötü arzulardan Sana sığınırım.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Beni hatalarımdan beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi arındır!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Faydası olmayan namazdan Sana sığınırım.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



15. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Cüzzamdan, sedef hastalığından, delilikten ve hastalıkların kötüsünden Sana sığınırım.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Doğruyu bana ilham et. Beni nefsimin kötülüklerinden kurtar!”

İmran radıyallahu anh. Tirmizî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Allahım! Senden faydalı bir ilim, kabul edilmiş bir amel, güzel bir rızık dilerim.”

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Rezîn.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası:

“Ya mukallibel kulûb, sebbit kalbî ala dinike: Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi dinin üzerinde sabit eyle!”

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin duası: 

“Allahım! Âcizlik, tembellik, korkaklık, yaşlılık, cimrilik, ihtiyarlık ve kabir azabından Sana sığınırım.

Allahım! Nefsime takvasını ver ve onu temiz eyle! Onu yalnız Sen temiz edersin. Onun koruyucusu ve efendisi sensin.

Allahım! Fayda vermeyen ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan Sana sığınırım!”

Zeyd radıyallahu anh. Müslim.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben size o duaların özeti olan bir dua bildireyim mi? Şöyle dersiniz:

Allahım! Biz Senden, Resul’ün Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin istediği hayrı dileriz. Resul’ün Sana hangi şerlerden sığınmış ise, biz de o şerlerden Sana sığınırız. Sen kendinden yardım dilenilensin. Varış yalnız sanadır. La havle vela kuvvete illa billah.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Tirmizî.


21. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazlardan sonra şu duayı okuyarak Allah’a sığınırdı:

“Allâhümme innî eûzü bike mine’l-cübni ve’l-buhl, ve eûzü bike min en uredde ilâ erzeli’l-ömr, ve eûzü bike min fitneti’d-dünyâ, ve eûzü bike min fitneti’l-kabr: Allahım! Korkaklıktan, cimrilikten sana sığınırım. Erzel-i ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesinden sana sığınırım. Kabir fitnesinden sana sığınırım.”

Saad İbni Ebu Vakkas radıyallahu anh. Buharî






Efendimizin Hususi Duaları...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Kadir gecesine rastlarsam ne diyeyim?” diye sordum. Bana şu duayı tavsiye etti: 

“Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu’l afve fa’fu annî: Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, öyleyse beni affeyle!”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, gereksiz konuşmaların çok olduğu bir yerde oturur da oradan ayrılmadan önce şu duayı okursa, orada oturması sebebiyle yüklendiği günahlardan arınır:

Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şahadet ederim. Senden mağfiret diliyorum. Sana tevbe ediyorum.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem sefere çıkarken binitine binince, üç kere tekbir getirir, sonra da “Sübhanellezi sahhare lena hazâ ve mâ künnâ lehû mukrînin: Bunu bize musahhar eden Zatı tesbih ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremeyiz” derdi.

İbni Ömer radıyallahu anh. Müslim.



04. Bir adam, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek “Ey Allah Resulü! Yolculuğa çıkıyorum, bana dua et” dedi.

Resulullah “Allah sana takva nasip eylesin!” buyurdu.

Adam tekrar “Bana dua et” deyince “Allah günahını bağışlasın!” buyurdu.

Adam yine “Bana dua et” deyince bu kez “Bulunduğun her yerde kolayca hayır yapmanı sağlasın!” diye dua etti.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Bir kadın “Ey Allah Resulü, bana ve kocama dua ediver” diye rica etmişti.

Resulullah “Allah sana ve kocana rahmet etsin!” diye dua etti.

Cabir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir şeye üzülünce “Ya Hayyü ya Kayyum! Rahmetinle yardım diliyorum” derdi.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuğa çıkarken “Allahım! Senin yardımınla hareket ederim, Senin yardımınla kıpırdarım, Senin yardımınla yürürüm” derdi.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ahmed.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, gök gürleyip şimşek çakınca “Allahım! Bizi gazabınla öldürme, azabınla helak etme, bundan önce bize afiyet ver” derdi.

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ufukta bir bulut gördü mü, işini bırakır “Allahım! Bunun şerrinden Sana sığınıyorum!” derdi.

Yağmur yağmaya başlarsa “Allahım! Bol ve faydalı yağdır!” derdi.

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden ezberleyip de, asla terk etmediğim dua şudur:

“Allahım, beni azami şekilde şükrünü yapan, Seni en çok anan, öğüdüne en çok uyan ve tavsiyeni en güzel tutan kişi eyle!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, evine girerken ‘Allahım! Senden hayırlı bir giriş ve hayırlı bir çıkış dilerim. Allah’ın adıyla girdik, Allah’ın adıyla çıktık, Rabbimiz Allah’a güvendik desin, sonra evde bulunan kimselere selam versin.”

Ebu Mâlik radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, aynaya bakınca “Beni biçimli yapan, suretimi güzelleştiren, başkalarından ayrı, bana özgü bir şekil veren Allah’a hamdolsun!” derdi.

Enes radıyallahu anh. Bezzar.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, evinden çıkarken şöyle derdi:

“Bismillah. Tevekkeltü alallah. Allahım! Zelil olmaktan, dalalete düşmekten, zulmetmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmesinden Sana sığınırız!”

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, borcundan sıkılıp üzülen bir sahabisine şu duayı okumasını tavsiye buyurdu:

“Allahım! Gam ve kederden Sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten, borcun baskısından ve insanların zorlamasından Sana sığınırım.”

Ebu Said radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem cinlerden ve insanların nazar etmesinden korunmak için çeşitli dualar okurdu. Felak ve Nas sureleri inince, bunları okumaya başladı, öbürlerini bıraktı.

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh. Tirmizî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sağ elini ağrıyan yere sürererek şu duayı okurdu:

“Ey insanların Rabbi! Sıkıntıyı gider, şifa ver! Şifa veren Sensin. Senden başka şifa veren yoktur. Hastanın bütün hastalıklarını gideren bir şifa ver!”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



17. Bedenimde Müslüman olduğum günden beri sürüp gelen bir ağrı vardı. Bunu Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme söyledim. Şu tavsiyede bulundu:

“Elini vücudunun ağrıyan yerine koy, üç kere ‘Bismillah’ dedikten sonra, yedi kere de ‘Eûzü bi-izzetillahi ve kudretihi min şerri mâ ecidu ve uhâziru’ de.”

İbni Ebu Âs radıyallahu anh. Müslim.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir cenazeyi gömdükten sonra şöyle dua etti:

“Allahım! Sen onun Rabbisin. Onu Sen yarattın. İslam’a Sen hidayet ettin. Ruhunu alan da Sensin. Gizli ve açık hâllerini en iyi bilen Sensin. Onu affetmen için şefaat etmeye geldik, ne olur affeyle!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Zikirler, Virdler...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah Teala buyurdu: Ben kulumun zannı üzereyim. Beni andığı zaman, Ben onunla beraberim. Beni kendi kendine anarsa, Ben de onu kendi zatımda anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa, Ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.

Bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir adım yaklaşırım. Bana bir adım yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah celle celâlühu şöyle nida eder: Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile, içinde Allah’ın anılmadığı ev, diri ile ölüye benzer.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, sabah ve akşam namazından sonra, henüz yerinden kalkmadan, on defa ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü, yuhyi ve yumitu ve hüve alâ külli şeyin kadîr’ derse, Allah ona on sevap yazar, onun on günahını siler, on da derecesini yükseltir. Bütün gün, istenmeyen her şeyden korunur. Şeytan ona bir şey yapamaz. Şirkten başka hiçbir günahı ona tesir edemez.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Akşam namazını kıldıktan sonra, hiç kimseyle konuşmadan, yedi kere ‘Allahümme ecirni minennar’ de!

Çünkü, bunu deyip de o gece ölürsen, mutlaka cehennemden kurtulursun.

Sabah namazından sonra da aynı şeyi söyle! Zira o n ölürsen, ateşten kurtulmana karar verilir.”

Müslim radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana “Söyle!” dedi.

Ben “Ne söyleyeyim?” dedim.

“Akşama ve sabaha erince İhlas, Felak ve Nas surelerini üçer kere oku. Her şeye karşı bu sana yeter!” buyurdu.

İbni Hubeyb radıyallahu anh. Nesaî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, yatağına vardığı zaman, üç kere ‘Estağfirullahellezi lâ ilâhe illa hüvel Hayyül Kayyum ve etubu ileyh’ derse, ağaç yaprakları kadar, Alic’in kumları kadar, dünya günlerinin sayısı kadar dahi olsa günahları bağışlanır.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim “Estağfirullahellezi lâ ilâhe illa hüvel Hayyul Kayyum ve etubu ileyh” derse, harpten kaçsa bile, bağışlanır.”

Bilal radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sana cennet hazinelerinden bir hazine göstereyim mi? ‘La havle vela kuvvete illa billah’ demelisin.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, hoşuna gitmeyen bir şey gördüğü zaman “Elhamdülillahi alâ külli hal” derdi.

Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ölümünden önce şu sözü çok zikrederdi:

“Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh: Allahım, Seni hamdinle tesbih ederim, mağfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim çarşıya girer de orada ‘ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü, yuhyi ve yümitu ve hüve Hayyün la yemut, bi yedihil hayr. Ve hüve alâ külli şeyin kadîr’ derse, Allah, bir milyon sevap yazar, bir milyon günahını siler, derecesini de bir milyon yükseltir.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birinizin kulağı çınlarsa beni hatırlasın ve bana salat ü selam etsin, sonra da ‘Kim beni hayırla anarsa, Allah da onu hayırla ansın!’ desin.”

Ebu Rafi radıyallahu anh. Taberanî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

“Allah’ın yollarda gezip zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allah’ı zikreden bir cemaate rastlarlarsa ‘Aradığınıza gelin!’ diye birbirlerini çağırırlar. Onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar olan arayı doldururlar.

Allah, meleklere sorar: ‘Kullarım ne diyorlar?’

‘Seni tesbih ediyorlar, Sana tekbir okuyorlar, Sana tahmid okuyorlar. Sana tazim ediyorlar’ derler.

‘Onlar beni gördüler mi?’

‘Hayır!’

‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’

‘Seni görselerdi ibadette çok daha ileri giderler, çok daha fazla tazim, çok daha fazla tesbih ederlerdi.’

‘Onlar ne istiyorlar?’

‘Senden cenneti istiyorlar.’

‘Cenneti görmüşler mi?’

‘Hayır, ey Rabbimiz!’

‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’

‘Görselerdi, cenneti daha çok arzular, onu daha bir ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi.’

‘Ne için Bana sığınıyorlar?’

‘Cehennemden kurtulmak için.’

‘Onu gördüler mi?’

‘Hayır, Rabbimiz, görmediler!’

‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’

‘Görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı.’

Bunun üzerini Rabbimiz ‘Siz şahit olun, onları affettim!’ der. Onlardan bir melek der ki: ‘Bunların arasında bir de günahkâr var. Bu onlardan değil. Onun buraya geliş amacı başkaydı, oturup kaldı.’

Allah ‘Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturanlar da onlar sayesinde bir bahtı kara olmazlar’ buyurur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî





Cuma, Hutbe, İcabe, Bayram...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah katında cuma günü bayram günlerinden daha büyüktür.”

Ebu Lubabe radıyallahu anh. İbni Mâce.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Esir, kadın, çocuk ve hasta hariç, cuma namazı kılmak her Müslümana farzdır.”

Tarık radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her kim önemsemeyerek cuma namazına gitmeyi üst üste üç kez terk ederse Allah onun kalbini mühürler.”

Ebul Câd radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, cuma günü yıkanıp temizlenir, koku sürünür, sonra mescide gelir, iki kişinin arasını açmak suretiyle rahatsız etmeden sessizce oturur, sonra Allah’ın farz kıldığı namazı kılar ve imam konuşurken susup dikkatle onu dinlerse, gelecek cumaya kadar işleyeceği günahları mutlaka bağışlanır.”

Selman radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir cuma günü minberde şöyle buyurdu:

“Sizden biri, cuma günü giymek üzere, iş elbisesi dışında iki parçalı bir elbise alırsa, bundan dolayı ona vebal yoktur.”

İbni Selam radıyallahu anh. İbni Mâce.



06. Bazı sahabiler, mescidden uzakta olan yerlerini bırakarak mescide yakın bir yere taşınmak istediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara “Namaza gelip giderken attığınız adımların sevabını hesaba katmıyor musunuz?” dedi.

Bunun üzerine yerlerinde kaldılar.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir adamın namazı uzun kıldırıp hutbeyi kısa tutması fıkhına ‘anlayışlı oluşuna, ilmine’ alamettir. Bu sebeple, namazı uzun, hutbeyi kısa tutunuz.”

Ammar radıyallahu anh. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hutbe sırasında hazır bulunun. İmama yakın bir yere oturun. Uzak durmayı sürdüren kişi cennete girse bile orada da geride kalır.”

Semure radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, cuma günü imam hutbe okurken, dizlerini dikip ellerini dizlerine bağlayarak oturmaktan menetmiştir.

Muaz İbni Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına ‘Sus!’ desen boş laf etmiş ‘malayani konuşmuş’ olursun.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, bir kul o saatte ne isterse mutlaka verilir.”

Kesîr radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Güneş, cumadan daha hayırlı bir n üzerine ne doğdu ne de battı. Bu günde duaların kabul edildiği bir zaman dilimi vardır. Bu zaman diliminde, hayır talep eden hayra kavuşur, bir şerden sakınan ondan korunur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bayram günü mescide gitmeden evvel yıkanırdı.

İbni Ömer radıyallahu anh. Mâlik.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yemek yemedikçe Ramazan bayramı namazına çıkmazdı. Kurban bayramında ise, namaz kıldırıncaya kadar bir şey yemezdi.

Büreyde radıyallahu anh. Tirmizî.





Nafile, Revatıb, Gece, Teheccüd, Vitir...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah celle celâlühu şöyle buyurdu: Kim Benim veli kuluma düşmanlık ederse Ben de ona savaş açarım! Kulumu Bana yaklaştıran şeylerden en hoşuma gideni, farzlarımı yapmasıdır. Sonra nafilelerle Bana yaklaşmaya devam eder.

Nihayet onu severim. Bir de seversem, artık o Benimle işitir, Benimle görür, Benimle tutar, Benimle yürür. Benden bir şey isterse, ona veririm. Bana sığınırsa, onu korurum.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet gününde, amelinden yana kulun evvela sorguya çekileceği şey, namazıdır. Eğer bunun hesabını verirse kurtulur. Veremezse, eli boş döner ve büyük bir zararla karşılaşır. Farz namazında bir eksik çıkarsa, Rab Teala ‘Bakın bakalım kulumun nafile namazı var mı?’ der. Bakılır, varsa getirilir ve onunla farz namaz tamamlanır. Sonra diğer amelleri de bunun gibi olur.”

Hureys radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte öğleden önce iki rekat, öğleden sonra iki rekat, cumadan sonra iki rekat, akşamdan sonra iki rekat, yatsıdan sonra iki rekat nafile namaz kıldım. ‘Resulullah’ın hanımı olan kız kardeşim’ Hafsa “Sabahtan önce de iki rekat var” dedi.

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her kim on iki rekat nafile kılmaya devam ederse, Allah onun için cennette bir saray inşa eder: Öğleden önce dört rekat, öğleden sonra iki rekat, akşam namazından sonra iki rekat, yatsıdan sonra iki rekat, sabah namazından önce iki rekat.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Akşam hariç, iki ezan arasında bir namaz vardır, dileyen kılar.”

Büreyde radıyallahu anh. Bezzar.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sabah ve ikindi hariç, her namazın arkasından iki rekat nafile namaz kılardı.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, nafilelerden hiçbirine sabah namazının iki rekatlık nafilesi kadar şiddetli ilgi göstermezdi.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazının farzından önce iki rekat namaz kılardı.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ayakları kabarıncaya kadar gece namazı kılardı.

Kendisine “Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetti ya” denilince “Şükredici bir kul olmayayım mı?” dedi.

Mugire radıyallahu anh. Buharî.



10. Bir keresinde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gitmiştim. Namaz kılıyor ve ağlamaktan dolayı göğsünden kaynayan kazan sesi gibi sesler geliyordu.

İbni Şıhhir radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, sizin için kızıl deve sürülerinden daha hayırlı bir namazla size yardım etti. Bu namaz, vitirdir. Allah onu sizin için yatsı namazı ile fecir ‘tan zamanı’ arasına koydu.”

Harice radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ne Ramazanda ne de öbür aylarda, geceleri on bir rekattan fazla nafile namaz kılmazdı.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin gece namazı on rekat idi. Bir rekat da vitir kılardı. Sabahın sünnetini iki rekat kılardı. Böylece hepsi on üç rekat olurdu.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Vitir, gecenin sonunda tek rekattır. Gece namazı ikişer ikişerdir. Bitirmek istersen sonunda bir rekat kılar, böylece sonunu teklemiş olursun.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim gecenin sonunda kalkamamaktan korkarsa, gecenin başında vitrini kılsın, sonra uyusun.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem her gece vitir kılardı. Gecenin evvelinde de kıldı, ortasında da kıldı, sonunda da kıldı. Ömrünün son zamanlarında gecenin sonunda kılardı.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Teheccüd ‘gece namazı’ kılmalısınız. Bu, sizden önceki salihlerin âdetidir.

Gece namazı kişiyi Allah’a yaklaştırır, günahlardan alıkoyar, kötülüklere karşılıktır, bedenden hastalıkları giderir.”

Bilal radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem vitri kılarken şu duayı okurdu: 

“Allahım! Gazabından rızana sığınırım. Cezandan affına sığınırım. Senden Sana sığınırım. Seni Sana yakışır biçimde sena edemem. Sen kendini nasıl sena ediyorsan öylesin!”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim iki rekat kuşluk namazını sürekli kılarsa, denizlerdeki köpüklerden çok bile olsa, Allah onun günahlarını affeder.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ne kadar da ısrarcısınız! Neredeyse şu teravih namazının size farz kılınacağını sandım. Namazı evinizde kılmalısınız! Farz namaz hariç, kişinin en hayırlı namazı evinde kıldığıdır.”

Zeyd radıyallahu anh. Buharî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte namaz kıldım. Seferde ‘yolculuk sırasında’ nafile namaz kıldığını hiç görmedim.

İbni Ömer radıyallahu. Buharî.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Bir kimse hastalık veya yolculuk sebebiyle nafile ibadetlerini yapamazsa, kendisine evinde ve sıhhatliyken yaptığı amellerin sevabı yazılır.”

Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh. Buharî.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi belki yirmi kere izledim. Hepsinde de, akşamdan sonraki iki rekat namazla sabah namazından önceki iki rekat namazda Kâfirun ve İhlas surelerini okudu.

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yatsıdan önce uyumaktan ve yatsıdan sonra sohbetten menetti.

Ebu Berze radıyallahu anh. Buharî.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Müslümanları ilgilendiren bir iş hakkında Ebu Bekir ile gece sabaha kadar konuşurlardı, ben de onlarla beraber olurdum.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.





İnfak, Zekât, Sadaka...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’tan korkun. Beş vakit namazınızı kılın. Mallarınızın zekâtını verin. Ramazan orucunuzu tutun. İdarecilerinize itaat edin! Bunları yaparsanız Rabbinizin cennetine girersiniz.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah için vermekle mal eksilmez. Allah, affeden kulunun şerefini daha da artırır. Allah için tevazu göstereni Allah daha da yükseltir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Veren el alan elden hayırlıdır. Bakmaya yükümlü olduklarından başla. En hayırlı yardım, ihtiyaç dışındakinden verilendir. Allah, iffetli davranmak isteyeni iffetli kılar. Kim insanlardan bir şey beklemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kulların sabaha kavuştuğu hiçbir gün yoktur ki, iki melek inmesin ve biri ‘Allahım! Rızan için veren kimsenin verdiği mal yerine daha iyisini ver!’ derken, öbürü ‘Allahım! Vermeyip elinde tutanın malına telef ver!’ demesin.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sadaka, Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölüme engel olur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Rezîn.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her yeni günde kişi her bir eklemi için sadaka vermelidir. İki kişi arasında adaleti uygulaman bir sadakadır. Hayvanını yüklerken birine yardım etmen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaza gitmek üzere attığın her adım sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman sadakadır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişinin, yaşarken bir para sadaka vermesi, ölürken yüz para sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”

Ebu Said radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Her Müslümanın sadaka vermesi gerekir” buyurmuştu.

“Ya bulamayan olursa?” diye sordular.

“Eliyle çalışır, hem şahsı için harcar hem de sadaka verir.”

“Ya çalışacak gücü yoksa?”

“Darda kalan birine yardım eder.”

“Buna da gücü yetmezse?”

“İyi olanı tavsiye eder.”

“Bunu bile yapamıyorsa ne olacak?”

“Kendini başkasına kötülük yapmaktan meneder. Çünkü bu da bir sadakadır” buyurdu.

Ebu Musa radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her ‘Allahuekber’ bir sadaka, her ‘Elhamdülillah’ bir sadaka, her ‘La ilahe illallah’ bir sadakadır.

İyiyi tavsiye etmen bir sadaka, kötüden menetmen bir sadakadır. Birinizin, hanımıyla münasebet kurmasında bile sadaka sevabı vardır.”

Bunun üzerine “Ey Allah Resulü! Bir kimse hanımıyla cinsi münasebeti sebebiyle sevap mı alır?” diye sordular.

“Kişi şehvetini haram yollardan giderdiği zaman günah almaz mı? İşte bunun gibi, şehvetini helal yollardan tatmin ederse, bu onun için bir sevap olur” buyurdu.

Ebu Zer radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kardeşine gülümsemen bir sadakadır. İyi olanı tavsiye edip kötü olandan alıkoyman sadakadır. Yolunu kaybedene yol göstermen sadakadır. Gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi mânileri kaldırıp atman sadakadır. Kendi kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.”

Ebu Zer radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir Müslüman bir ağaç diker veya bir tohum eker de ürününden bir kuş ya da insan veya hayvan yiyecek olursa, bunların her biri onun için bir sadaka olur.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birinizin elinde bir hurma fidanı varsa, kıyamet de kopmaya başlasa, onu hemen diksin.”

Enes radıyallahu anh. Bezzar.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçti” buyurmuştu.

“Bu nasıl olur?” diye sordular.

“Bir adamın iki dirhemi vardı, birini hayır için verdi. Öbürü, servetinden yüz bin dirhem ayırdı, onu sadaka verdi. Sevapta birinci ikinciyi geçti” diye cevap verdi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Nesaî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir Müslüman, sevabını Allah’tan umarak çoluk çocuğuna bir harcama yaparsa, bu onun için bir sadaka olur.”

Ebu Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



15. “Ey Allah Resulü! Benim, cahiliye devrinde, yalvarıp yakarmak, köle azat etmek, sadaka vermek gibi hayırlarım vardı, bunlar sebebiyle bana bir sevap verilir mi?” dedim.

“Sen zaten daha önce işlediğin bu güzel amellerin hayrına Müslüman olmuşsun” buyurdu.

İbni Hizam radıyallahu anh. Buharî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin buyurdu:

“Allah bir adama mal verir de adam onun zekâtını vermezse, sahip olduğu mal kıyamet gününde kendisi için gayet zehirli bir yılan suretine büründürülür. Bu yılanın iki gözü üstünde korkutucu iki nokta vardır. Yılan, mal sahibinin boynuna dolanır. Zehirli dişleriyle adamın çenesini iki tarafından yakalar. ‘Ben senin sevgili malınım! Ben senin kıymetli hazinenim!’ der.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Oruç, Hac, Kurban, Nezir, Yemin...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müminin her ameline kat kat sevap verilir. İyi ameller en az on misliyle yazılır, bu ziyade yedi yüz misline kadar çıkar. Fakat Allah orucu istisna etmiştir. ‘Oruç sadece Benim içindir, ödülünü Ben veririm. Çünkü kulum Benim için şehvetini ve yemesini terk etti’ buyurmuştur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz oruç tutacak olursa, kötü z söylemesin, şamata etmesin. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek olursa veya kavga etmek isterse ‘Ben oruçluyum’ desin.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kesin bir emirde bulunmaksızın, Ramazan gecelerini değerlendirmeye teşvik eder “Sevabına inanıp onu elde etmek üzere Ramazan gecesini namazla değerlendiren kişinin geçmiş günahları affedilir” derdi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuk esnasında orucun hükmünü soran bir sahabiye “İstersen tut, istersen tutma” dedi.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem her Ramazanda on gün itikafa girerdi ‘mescidde ibadete kapanırdı.’ Vefat ettiği yıl yirmi gün girdi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bizim orucumuzla kendilerine daha önce kitap verilenlerin orucunu ayıran fark, sahur yemeğidir.”

Amr İbni Âs radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, akşam namazını kılmadan önce, birkaç tane taze hurmayla, tazesi yoksa kuru hurmayla, o da yoksa birkaç yudum su ile orucunu açardı.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabı gibi sevap alır, onun sevabı da hiç eksilmez.”

Zeyd radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, iftar ederken şöyle derdi: “Allahümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftartü: Allahım! Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla orucumu açıyorum.”

Muaz radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bu ay gelip çattı. Onun içinde bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi vardır. Onun hayrından yoksun olan bütün hayırlardan yoksun olmuş olur. Bu hayırdan mahrum olan ise, ancak saadetten nasibi olmayan kimsedir.”

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün eklerse, sene boyunca oruç tutmuş gibi olur.”

Eyyub radıyallahu anh. Müslim.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yemek yiyip şükreden kimse ‘nafile’ oruç tutup sabreden kimse gibi sevap alır.”

Sinan radıyallahu anh. İbni Mâce.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Kocası yanında olan kadın, onun izni olmadan nafile oruç tutamaz.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme bir adam geldi “Ey Allah Resulü, ben helak oldum!” dedi 

Resulullah “Seni helak eden şey nedir?” diye sordu.

“Oruçluyken hanımıma temas ettim.”

“Azat edecek bir kölen var mı?”

“Yok!”

“Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?”

“Hayır!”

“Altmış fakiri doyurabilir misin?”

“Hayır!”

“Öyleyse otur!”

Biz öylece beklerken, Resulullah’a içi hurma dolu büyük bir sepet getirildi.

“Soru sahibi nerede?” diyerek adamı sordu.

Adam “Buradayım!” dedi.

“Şu sepeti al, sadaka olarak ver!” buyurdu.

Adam “Benden daha fakir birine mi? Vallahi, Medine’nin şu iki kayalığı arasında benden fakiri yok!” cevabını verdi.

Resulullah güldü. “Öyleyse bunu ailene yedir!” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hac farizasını yapmak isteyen kimse elini çabuk tutsun!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hac ile umreyi birbiri ardına yapın! Bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi günahları giderirler. Kabul edilmiş haccın karşılığı, cennettir. Bir mümin ihramlı olarak kaldığı zaman, batan güneş onun günahlarını da alıp götürür.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



17. Ömer radıyallahu anhı Hacerül Esved’i öperken gördüm. Hem öpüyor hem de “Biliyorum ki sen bir taşsın, ne bir faydan ne de zararın vardır. Resulullah’ı seni öperken görmeseydim asla öpmezdim” diyordu.

İbni Rebia rahimehullah. Buharî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Umre diğer umreyle arasında geçen günahlara kefarettir. Kabul olunan haccın karşılığı, cennettir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ümmetimin seyahati ‘halis bir niyetle olursa’ Allah yolunda cihaddır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Üç kişi birlikte yolculuk ederlerse aralarından birini kendilerine lider yapsınlar.”

Ebu Said radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yolculuk azaptan bir parçadır. Sizleri yemekten, içmekten ve uyumaktan alıkor. Seyahatte işi biten hemen ailesine dönsün.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişi, Allah katında, kurban bayramında kurban kesmekten daha sevimli bir amel işlememiştir. Zira kurban olarak kesilen hayvan, kıyamet gününde boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbandan akan kanın damlası daha yere düşmeden Allah katındaki bir mekâna düşer. Kalpleriniz kurban kesmeniz sebebiyle hoş olsun.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her çocuk akika kurbanına karşı rehindir. Bu kurban yedinci n kesilir. Çocuğun başı tıraş edilir, ismi konur.”

Semure radıyallahu anh. Tirmizî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Koyuna gelince, keserken ona acırsan Allah da sana merhamet eder.”

Kurre radıyallahu anh. Ahmed.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Adak adamayın, çünkü adak kaderde olan hiçbir şeyi engellemez, lakin bu vesileyle cimriden mal çıkarılır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim Allah’ın adından başkasıyla yemin ederse, küfür ve şirke girmiş olur.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Biriniz bir şeye yemin eder de sonra başkasını ondan daha hayırlı bulursa, yemin kefareti versin, sonra hayırlı olan işi yapsın.”

Abdurrahman radıyallahu anh. Nesaî.



28. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her kim, yemin etmek yoluyla Müslüman kişinin hakkını alırsa, Allah ona cenneti haram, ateşi de vacip kılar.”

İyas radıyallahu anh. Müslim.



29. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sürü bekletmek veya avlanmak gibi bir maksat olmaksın köpek besleyen kimsenin sevabından her gün bir kırat eksilir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



30. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir kuşu eğlence olsun diye boş yere öldürürse, o kuş kıyamet günü öldüreni Rabbine şikâyet eder. ‘Rabbim! Falan kimse beni boş yere öldürdü, bir menfaat için öldürmedi’ der.”

İbni Süveyd radıyallahu anh. Nesaî.





Musibet, Hastalık, Sabır, Tedavi, Ziyaret...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “En ziyade belaya maruz kalan insanlar kimlerdir? diye sordum.

Dedi ki: “Peygamberler! Sonra onlara yakın olanlar. Sonra da bunlara yakın olanlar.

Kişi dini oranında musibete uğrar. Din bakımından kuvvetli ve sağlam olanın belası da şiddetli olur. Dininde zayıflık varsa, Allah onu da ona göre imtihan eder.

Kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar musibetler onun peşini bırakmaz.”

Saad radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslümana gelen bir ağrı, yorgunluk, dert, hastalık, üzüntü, hatta ufak bir kaygının karşılığında Allah onun günahlarından bir kısmını mutlaka affeder.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey Ebu Bekir! Sen ve öbür müminler hatalarınız sebebiyle dünyada cezalandırılır, huzuru ilahiye günahlardan arınmış bir şekilde varırsınız. Halbuki öbürlerinin günahları biriktirilir, cezaları kıyamet günü toptan verilir.”

Ebu Bekir İbni Kuhafe radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah bir kulu hakkında hayır dilerse, cezasını ertelemeyip bu dünyada verir. Bir kulu hakkında şer dilerse, günahlarını kaydeder, cezasını ahirette verir.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Musibete uğrayanlara mahşer günü ödülleri verilince, musibete uğramayanlar ‘Keşke dünyadayken derilerimiz makasla kazınsaydı da biz de bu ödülleri alabilseydik!’ diye temennide bulunacaklar.”

Cabir radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, bazı musibetlerle kulunu cezalandırır. Hastalıklar, kazalar, küçük de olsa yitikler bunun vesileleridir. Kor ateşe sokulan madenin kıpkırmı çıkması gibi, kul da musibetler sebebiyle günahlarından arınmış olarak çıkar.”

Ali İbni Zeyd radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Akşam olup karanlık basınca, çocuklarınızın dışarı çıkmalarına engel olun! Çünkü, o saatlerde şeytanlar faaliyete geçerler. Kapların üstünü örtün, tulumların başını bağlayın, kapıyı kapatın, kandilleri söndürün, besmele çekin.”

Cabir radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, önceki nebilerden birinin başına gelen acı bir olayı şöyle anlatmıştı:

“Kavminin insanları şiddetle vurarak onu yaralamışlardı. Hem akan kanlarını siliyor hem de ‘Allahım! Kavmime mağfiret eyle, çünkü bilmiyorlar!’ diyordu.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sabır, felaketle ilk karşılaşma anında olur.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah buyurdu: Ey insan! Musibetin ilk darbesi anında sabreder de Benim bundan dolayı sana ödül vereceğimi umarsan, cennetten başka hiçbir sevaba razı olmam, sana illa cenneti veririm!”

Ebu Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Musibete uğrayan bir Müslüman ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun’ derse, Allah ona daha hayırlısını verir.”

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Müslim.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Başına musibet gelen kimse, daha sonraki zamanlarda onu hatırlayarak ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun’ derse, o musibet geçip gitmiş bile olsa, bu tavrı sebebiyle Allah ona musibet günündeki sevabı verir.”

Hüseyin İbni Ali radıyallahu anh. İbni Mâce.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Derdi indiren Allah devayı da indirmiştir. Her hastalık için bir derman vermiştir. Tedavi olun! Fakat haram şeyle tedavi olmayın.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Tedaviler arasında en faydalı olanı, kan aldırmaktır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hastalarınızı yiyip içmeye zorlamayın. Allah onlara yedirip içirir.”

Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Tirmizî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana baktıktan sonra “Karnın ağrıyor?” diye sordu. “Evet” dedim. “Öyleyse kalk namaz kıl. Namazda şifa vardır buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. İbni Mâce.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim abdestini alır, namazını eda eder, hasta olan Müslüman kardeşini sevap ümidiyle ziyaret ederse, cehennem ateşinden yetmiş yıllık yürüme mesafesi kadar uzaklaştırılır.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

Kıyamet günü Allah celle celâlühu “Ey insan! Ben hasta oldum Sen beni ziyaret etmedin!” diyecek.

Kul “Ey Rabbim, Sen âlemlerin Rabbisin, ben Seni nasıl ziyaret ederim?” diye cevap verecek.

“Falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu ziyaret etseydin, yanında Beni bulacaktın!”

“Ey insan, Ben senden yiyecek istedim ama sen Beni doyurmadın?”

“Ey Rabbim, Sen âlemlerin Rabbisin, ben Seni nasıl doyururum?”

“Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Sen ona yiyecek verseydin, onu yanımda bulacaktın.”

“Ey insan! Ben senden su istedim Bana su vermedin!”

“Ey Rabbim, Sen âlemlerin Rabbisin, ben Sana nasıl su içirebilirim!”

“Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, bunu Benim yanımda bulacaktın!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir hastayı ya da bir Müslüman kardeşini Allah için ziyaret ederse, bir seslenici ona şöyle seslenir:

Hoş yaşayasın! Gidişin de hoş oldu, cennette kendine güzel bir konak hazırladın!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir hastayı ziyarete giderseniz, sıhhat ve uzun ömür dileyerek onu rahatlatın. Böyle yapmak onun gönlünü hoş eder.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Birinizin, elini hastanın alnına veya eline koyarak hâlini sorması hasta ziyaretinin tamamındandır. Birbirinizle selamlaşmanızın tamamı ise, musafaha yapmaktır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Tirmizî.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, hasta olan kimsenin ziyaretine üç günden sonra giderdi.

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



23. Hastayı ziyaret ederken az oturmak ve gürültü yapmamak Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetidir.

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bana “Bir hastayı ziyarete gidersen ondan kendin için dua iste. Zira hastanın duası meleklerin duası gibidir” buyurdu.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. İbni Mâce.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nazar haktır, eğer kaderi bir şey geçseydi, nazar onu geçerdi.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Müslim.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi buyurdu:

“Üfürükçülük, muskacılık, muhabbet muskası yazmak gibi şeylerde bir nevi şirk vardır.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, hastalanan kuluna iki melek gönderir ve ‘Bakın bakalım, ziyaretine gelenlere ne diyor? der.

Hasta, ziyarete gelenlerin yanında Allah’a hamd ederse, bunu Allah’a hemen bildirirler.

Allah da ‘Bu kulumun ruhunu alırsam, onu mutlaka cennetime koyarım. Şifa verip iyileştirirsem, ona etinden daha iyi bir et, kanından daha iyi bir kan veririm. Üstelik bütün günahlarını affederim’ buyurur.”

Atâ radıyallahu anh. Mâlik.



28. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hakkında birçok insanın aldandığı iki nimet vardır: Sıhhat ve boş vakit.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.





Ölüm, Cenaze, Kabir, Taziye, Miras, Vasiyet...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsan iki şeyden nefret eder: Biri ölümdür. Halbuki ölüm mümin için fitneden daha iyidir. İkincisi az maldır. Halbuki az malın hesabı kolay olur.”

Mahmud radıyallahu anh. Ahmed.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ölmek üzere olan bir genci ziyarete gitmişti.

“Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu.

“Allah’ın rahmetinden ümidim var, fakat günahlarım yüzünden korkuyorum” diye cevap verdi.

Resulullah “Kulun kalbinde ümitle korku bir araya geldi mi, Allah onun ümit ettiğini verir, korktuğu şeyden onu emin eder” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Eceli yaklaşan kimselere ‘La ilahe illallah’ kelimesini telkin ediniz!”

Ebu Said radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Müslümanın ölümü esnasında ellerinde beyaz ipeklerle rahmet melekleri gelirler. Ruha hitaben “Sen Rabbinden, Rabbin senden razı olarak çık. Sana gazap etmeyen Rabbine, O’nun rahmetine, cennetine kavuş” derler.

Bunun üzerine ruh, müminin bedeninden misk kokusunun en güzeli gibi bir koku yayarak çıkar. Melekler onu birbirlerine vere vere ta sema kapısına kadar getirirler.

Semadaki melekler “Size yeryüzünden gelen bu koku ne kadar güzel!” derler.

Sonra onu, müminlerin ruhlarının bulunduğu âleme götürürler. Bu âlemde bulunan ruhlar, onun gelmesine yitiğiniz bulununca sevinmenizden daha çok sevinirler. “Falanca ne yaptı? Filanca ne yaptı?” diye haberler sorarlar.

Melekler “Onu rahat bırakın, onda hâlâ dünya tasası var!” derler.

Bu gelen “Falan ölmüştü, yanınıza gelmedi mi?” der.

Onlar da “Haviye cehennemine götürüldü!” derler.

Hazreti Peygamber, kâfirin ölümünü de şöyle anlattı: Kâfirin canı çıkarken, azap melekleri kaba bir giysiyle gelirler.

“Rabbin sana, sen Rabbine gazap eder vaziyette çık! Allah’ın azabına koş!” derler.

Bunun üzerine, kâfirin ruhu cesedinden leş kokusuyla çıkar. Melekler onu arzın kapısına getirirler.

“Bu koku ne kadar da pis!” derler. Nihayet onu kâfir ruhların yanına götürürler.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Nesaî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cenaze gördüğünüz zaman kalkın ve sizi geride bırakıncaya kadar ayakta bekleyin.”

Amir radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cenazeyi acele götürün! Salihse, bir an önce yerine ulaştırmış olursunuz. Fasıksa, bir an önce sırtınızdan atıp rahatlarsınız.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ölüyü üç şey takip eder: Ailesi, malı, ameli. Bunlardan ikisi döner, biri kalır. Ailesi ve malı geri döner, ameli onunla kalır.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

İnsan, kabrine yerleştirildikten sonra yakınları ayrılır giderler. Meyyit, gidenlerin ayak seslerini işitir.

Sonra, iki melek gelir, onu oturtup “Muhammed hakkında ne diyordun?” diye sorarlar.

Mümin kişi bu soruya “Şahadet ederim ki Allah’ın kulu ve Resulü’dür!” diye cevap verir.

Ona “Cehennemdeki yerine bak! Allah sana, onun yerine cennette bir yer verdi” denilir.

Kişi, her ikisini de görür. Allah da ona, kabrinden cennete bakan bir pencere açar.

Eğer ölen kâfir ya da münafık ise “Bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum” diye cevap verir.

Kendisine “Ne idrak ettin ne de tabi oldun!” denilir.

Sonra, kulaklarının arasına demirden bir sopa ile vurulur. Feryadını, yeryüzündeki insanlar ve cinlerden başka bütün mahlûkat işitir.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden biri ölünce, kendisine sabah akşam ahiretteki yeri gösterilir. Kişi cennetlikse cennetteki, cehennemlikse cehennemdeki yeri.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ölüp de pişman olmayan yoktur. İyi yolda olan hayrını daha çok artırmadığı için, kötü yolda olansa kendini kötülükten kurtarmadığı için pişman olur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir mezar kazarsa, Allah ona cennette bir köşk bina eder.

Kim bir cenaze yıkarsa, günahtan arınır, annesinden doğduğu günkü gibi olur.

Kim bir ölüyü kefenlerse, Allah ona cennet giysilerinden bir elbise giydirir.

Kim, yaslı bir kimseye taziyede bulunursa, Allah ona takva elbisesi giydirir, ruhlar içinde onun ruhuna da merhamet edilir.

Kim, başına bir musibet gelen kişiyi teselli ederse, Allah ona cennet giysilerinden, dünyada pahası biçilmez iki elbise giydirir.

Kim cenazenin ardından gidip de gömülünceye kadar beklerse, Allah ona üç kırat sevap verir. O üç kırattan sadece bir tanesi Uhud Dağı’ndan büyüktür.

Kim bir yetimi veya bir dulu koruyup gözetirse, Allah onu sayesi altında gölgelendirir ve cennetine alır.”

Cabir radıyallahu anh. Taberanî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bir ölüyü yıkar, kefenler, kefenine güzel kokular sürer, namazını kılar, kabre taşır, cenazede gördüğü olumsuz hâlleri onun aleyhine olarak yaymazsa, günahlarından temizlenir ve annesinden doğduğu günkü gibi tertemiz olur.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. İbni Mâce.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ölünün defnini tamamlayınca, kabrinde dururKardeşiniz için mağfiret dileyin, onun için metanet dileyin, çünkü şimdi ona hesap sorulacak” derdi.

Osman İbni Affan radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte bir cenazeyi defnetmiştik. Resulullah, kabrin kenarına oturdu, toprak ıslanıncaya kadar ağladı. Sonra da “Kardeşlerim! Bunun için hazırlanın!” buyurdu 

Bera radıyallahu anh. İbni Mâce.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kabir, ahiret konaklarının ilkidir. Kim orada kurtulursa, artık gerisi kolaydır. Kim de orada kurtulamazsa, gerisi ondan daha zordur. Hangi manzarayla karşılaştımsa, kabri ondan daha dehşetli buldum.”

Hâni radıyallahu anh. Tirmizî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ölünün meziyetlerini sayıp dökerek feryat etmeyi yasakladı.

İbni Ebi Evfa radıyallahu anh. İbni Mâce.



17. Cafer’in ölüm haberi gelince, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Cafer ailesi için yemek yapın! Çünkü onlar kendilerine gelen haber sebebiyle meşguldürler” buyurdu.

İbni Cafer radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Bir kadına “Kardeşin öldürüldü” dediler.

“Allah ona rahmet etsin! İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” dedi.

“Kocan da öldürüldü” dediler.

“Eyvah!” dedi.

Bunu işiten Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kadının kalbinde kocasının hiçbir şeyle karşılanamayacak bir yeri vardır.”

Hamne radıyallahu anha. İbni Mâce.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikredin ‘hatırlayın, anın, düşünün!’”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Eğer siz lezzetleri mahveden ölümü hatırlasaydınız bu kadar çok konuşmazdınız. O lezzetleri mahvedeni hatırlayın! Kabir her gün şöyle konuşur: ‘Ben, gurbet eviyim. Ben, içinde yalnız yaşanan bir evim. Ben, içinde kurtlar ve zararlı böceklerin bulunduğu evim.’

Mümin bir kul gömülünce, kabir ona şöyle der: ‘Merhaba, hoş geldin, safa geldin! Sen üzerimde yürüyenlerin en sevimlisiydin. İşte şimdi bana kavuştun. Sana yapacağım iyiliği kendi gözünle göreceksin.’

Sonra o kabir genişler, genişler ve ona cennete bakan bir kapı açılır. Fasık ve kâfir kul gelince, kabir ona şöyle seslenir: ‘Sana ne merhaba, ne hoş geldin, ne de safa geldin! Çünkü sen üzerimde yürüyen en nefret ettiğim kişiydin. Şimdi bana geldin, sana yapacaklarımı göreceksin.’

Ondan sonra üzerine abanacak, sıkacak, sıkacak, kaburgaları birbirine girecek. Ona doksan dokuz tane büyük yılan sataşacak. Onlardan birisi yere üfürse, yerde hiçbir şey bitmez ve dünyada hayat da kalmaz. Hesap vermek için dirilinceye kadar onun etinden koparacak, onu sokacaklar. Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.”

Ebu Said radıyallahu anh. Rezîn.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Mümin kabre girdi mi, ona güneş batıyor gibi gösterilir. Kabrinde oturur, ellerini gözlerine sürer, ‘Bırakın beni de namaz kılayım!’ der.”

Cabir radıyallahu anh. İbni Mâce.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kabrin kireçlenmesini, üzerine bina yapılmasını, kabre oturulmasını, yazı yazılmasını ve ayakla basılmasını yasakladı.

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medinelilerin mezarlarına uğramıştı. Yüzünü mezarlara çevirerek “Esselamu aleyküm ey kabir halkı! Allah sizi de, bizi de mağfiret buyursun. Sizler bizden önce gittiniz, biz de arkadan geleceğiz” dedi.

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kabirleri ziyaret etmek isteyen ziyaret etsin. Zira kabir ziyareti bize ahireti hatırlatır.”

Büreyde radıyallahu anh. Tirmizî.



25. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ölülere sövmeyin! Zira onlar, zaten ettiklerini bulmuşlardır.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



26. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ölülere sövmeyin, bu sebeple dirilere eziyet etmiş olursunuz.”

Mugire radıyallahu anh. Tirmizî.



27. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ölülerinizin iyiliklerini söyleyin, kötülüklerini söylemekten uzak durun!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



28. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden hiç kimse, uğradığı bir zarar sebebiyle ölümü dilemesin. Bir mecburiyet hissederse ‘Allahım! Hakkımda hayat hayırlıysa beni yaşat, ölüm hayırlıysa canımı al’ desin.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



29. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsan, yanı başında doksan dokuz türlü ölümle beraber tasvir edilmiştir. Bu ölüm tehlikelerini atlatırsa ihtiyar olur ve sonunda ölür.”

Mutarrif radıyallahu anh. Tirmizî.



30. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Vasiyet edecek bir malı bulunan Müslümanın, vasiyeti yanında olmaksızın üst üste iki gece geçirmeye hakkı yoktur.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



31. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir köle, ne bir cariye bırakmadı. Ondan kalan, bir binek, bir silah ve Allah için verdiği bir tarladan ibarettir.

Amr radıyallahu anh. Buharî.



32. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin mirası sadece Kurán idi.

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.






Mekke, Hira, Melek, Vahiy...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kırk yaşındayken kendisine vahiy gelmeye başladı. Mekke’de on üç sene kaldıktan sonra Medine’ye hicret etmesi emredildi. On sene de orada kaldı. 

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.


02. Hazreti Muhammed aleyhisselama yalnızlık sevdirilmişti. Hira Mağarası’na çekilir, ailesine dönmeksizin orada birkaç gece kalır, ibadet ederdi. Yanına azık alır, azık tükenince hanımının yanına döner, azık alıp tekrar giderdi. Bu hâl kendisine Hira Mağarası’nda vahiy gelene kadar sürdü. Bir gün ona melek geldi ve “Oku!” dedi.

Hazreti Muhammed “Ben okuma bilmem!” cevabını verdi.

Melek onu tutup kucakladı, takati kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı. “Oku!” dedi. 

O yine “Ben okuma bilmem!” dedi. 

İkinci defa kucaklayıp takati kesilene kadar sıktı. Bıraktıktan sonra “Oku!” dedi.

O yine “Ben okuma bilmem!” dedi.

Üçüncü kez takati kesilene kadar sıktı, sonra bıraktı. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir ki kalemle ilim belletti, insana bilmediklerini öğretti” dedi.

Hazreti Muhammed bu ayetleri öğrenmiş olarak evine döndü. Kalbinde bir titreme vardı.

Hanımı Hazreti Hatice’nin yanına geldi. “Beni örtün! Beni örtün!” dedi. Onu örttüler. Korkusu geçinceye kadar öyle kaldı. Sonra hanımına başından geçenleri anlattı. “Kendim için korktum!” dedi.

Hazreti Hatice de “Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen yakınlarına merhametli davranır, doğru konuşur, âcizlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırır, misafire ikramda bulunursun. Hak yolunda zuhur eden hadiselerde halka yardım edersin” diyerek onu teselli etti. Sonra Hatice, Hazreti Peygamberi, Varaka İbni Nevfel'in yanına götürdü. 

Bu zat, Hatice’nin kuzeniydi. Cahiliye devrinde Hıristiyan olmuştu. İbranice yazmayı bilirdi. İncil okumuş ve yazmıştı. Artık gözleri görmez olmuş bir ihtiyardı.

Hatice ona “Ey amcamın oğlu! Biraderzadeni bir dinle, bak ne söylüyor” dedi.

Varaka “Ey biraderzadem! Neler görüyorsun?” diye sordu. Hazreti Muhammed gördüklerini anlattı. 

Varaka “Bu gördüğün Musa'ya da inen melektir. Keşke genç olsaydım! Kavminin insanları seni sürgün edecekleri zaman keşke hayatta olsaydım!” dedi.

Hazreti Peygamber “Beni sürgün edecekler öyle mi?” diye sordu.

Varaka “Seninki gibi bir din getiren her nebiye mutlaka muhalefet edilmiştir. Hayatta olur da o günü görürsem sana tesirli bir surette yardım ederim” dedi.

Lakin ömrü vefa etmedi, kısa bir süre sonra vefat etti.

Bu arada vahiy de kesildi. Nebi aleyhisselam buna çok üzüldü. Daha sonra vahiy tekrar gelmeye başladı ve ahir ömrüne kadar kesintisiz devam etti.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Vahiy bazen bir çıngırak sesini andıran bir sesle gelir ki, bana en ağır gelen şekli budur. Söylediklerini kavrayınca, melek benden ayrılır. Bazen de melek bana insan suretine bürünerek görünür, benimle konuşur, söylediğini hemen kavrarım.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme vahiy geldiği zaman, yüzünün yanında arı uğultusu gibi bir ses duyulurdu.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, vahiy geldiği zaman meşakkat çeker ve yüzü kül gibi olurdu.

Ubade radıyallahu anh. Müslim.



06. Müşrikler, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Rabbini bize tanıt! dediler. Bunun üzerine İhlas suresi indi.

Übey radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Yahudiler, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Ey Muhammed! Bize ruh hakkında bilgi ver” dediler.

Resulullah bir süre sessizce bekledi. Anladım ki kendisine vahiy iniyor.

Sonra “Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir ve size ilimden pek az verilmiştir” ayetini okudu.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemeSana peygamberlik ne zaman verildi?” diye sordular.

“Âdem henüz ruhla beden arasındayken” diye cevap verdi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her peygambere insanların önemsedikleri konularla ilgili bir mucize verilmiştir. Bana verilen mucize, vahiydir. Bunu bana Allah vahyetmiştir. Mahşer günü, öbür nebilerinkine oranla, ümmeti en çok olan nebinin ben olacağını umuyorum.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benim beş ismim vardır. Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben, Allah’ın benimle küfrü mahvettiği Mâhi’yim. Ben, insanların ayak üzerinde dirilip toplanacakları Hâşir’im. Ben, kendinden sonra hiçbir peygamber gelmeyecek olan Akîb’im.”

Cübeyr radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’ın bana hidayet ve ilim vererek göndermesi şuna benzer:

Bir yağmur ki yere yağmıştır, yerin bir kısmı verimli toprak olduğu için, o yağmur suyunu kabul edip emmiş, bitkiler bitirmiştir. Bir kısmı ise, çorak olduğu için suyu tutmuştur da, insanlar ondan yararlanıp içmişler, hayvanlarını ve tarlalarını sulamışlardır. Bir cinsi de, ne suyu tutan ne de bitki bitiren düz yerlerdir.

Allah’ın dinini anlayan ve onu uygulayan ve uygulamaları için benimle gönderilen ilmi yayan kimse ile büyüklük taslayıp Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti bir türlü kabullenmeyen kimseler de tıpkı böyledir.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben ve benimle tarafı ilahiden gönderilenin misali şudur:

Bir adam kavmine ‘Düşmanı gözlerimle gördüm, sizi uyarıyorum. Haydi, kaçıp kendinizi kurtarın!’ der. Bir kısmı onu dinler, orayı terk edip kurtulur, fakat bir kısmı ona kulak asmaz, düşmana yem olur.

İşte, bana itaat edip Allah tarafından getirdiklerime uyan ve uygulayanlarla bana isyan edip Allah tarafından getirdiklerimi yalanlayanların hâli de böyledir.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben ve insanlar şuna benzeriz: 

Bir adam vardır, ateş yakar, ateş iyice parlayınca, kelebekler ve öbür yaratıklar gelip o ateşe düşerler. Adam da durmaksızın onları ateşten kurtarmaya çalışır. Bu misaldeki gibi, siz ateşe girmeye yelteniyorsunuz, ben ise belinizden tutup sizi kurtarmaya çalışıyorum.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Tebliğ, Eziyet, Baskı, Hicret...


01. “Sen önce en yakınlarını uyar” ayeti inince, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Safa tepesine çıkarak “Ey Fihroğulları! Ey Adiyyoğulları!” diye haykırdı. Bunlar Kureyş kabilesinin boylarındandı. Çağrıyı işitip toplandılar.

Resulullah onlara “Ben size ‘Şu vadide atlılar var, sizlere saldırmak istiyorlar’ desem, bana inanır mısınız?” diye sordu. Hepsi de “Evet, inanırız, şimdiye kadar hiç yalanına rastlamadık, hep doğru söyledin!” diye cevap verdiler.

“Öyleyse dinleyin! Önünüzde bekleyen şiddetli bir azabı size haber veriyorum” buyurdu.

Ebu Leheb “Ey Muhammed. Ey kuruyasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?” dedi.

Bunun üzerine “Elleri kurusun Ebu Leheb’in! Kurudu da!” diye başlayan Tebbet suresi nazil oldu.

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Uhud gününden daha kötü bir gün yaşadın mı?” diye sormuştum.

Dedi ki: “Kavmin bana çok çektirdi! Onlardan en kötü hâl Akabe günü başıma geldi.

Nüfuzlu bir adamdan korunma istemiştim, fakat o olumlu bir cevap vermemişti. Üzgün bir hâlde yürümeye başladım. Baktım, bir bulut bana gölge yapıyor. Bulutun içinde de Cebrail aleyhisselam! Bana ‘Allah, kavminin sana neler söylediğini, seni nasıl reddettiğini işitti. Sana Dağlar Meleği'ni gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen ona emret!’ dedi.

Dağlar Meleği de bana selam verdikten sonra ‘Ey Muhammed! Ne dilersen emret, yapayım! İstersen iki tepeyi üzerlerine kapayayım!’ dedi.

‘Hayır! Onların neslinden hiçbir şeyi ortak koşmaksızın Allah’a kulluk edecek kimseler yaratmasını dilerim’ dedim.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Kâbe’nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ve arkadaşları da orada oturuyorlardı.

Bir gün önce bir deve kesilmişti. Ebu Cehil, arkadaşlarına “Kim devenin işkembesini götürüp secde sırasında Muhammed’in omuzları arasına bırakacak?” dedi.

Oradakilerin en bedbahtı söyleneni yaptı. Buna kahkahalarla gülmekten, birbirlerinin üzerine devrildiler. Ben ayakta durmuş onları seyrediyordum. Eğer bir destekçim olsaydı onu sırtından atardım. Resulullah secdeden başını kaldırmamıştı.

Derken, bir adam Resulullah’ın kızı Fatıma’ya haber verdi. Fatıma henüz küçük bir kızcağızdı. Geldi, işkembeyi sırtından yere attı. Sonra da onlara hakaretler savurdu.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazını tamamladıktan sonra hepsine beddua etti. 

Resulullah dua edince üç kere tekrar ederdi, bir şey isteyince de üç kere isterdi.

“Allahım, Kureyş kabilesini sana havale ediyorum!” dedi. Bu sözünü üç kez tekrarladı.

Resulullah’ın sesini işitince gülmeyi kestiler. Korkuya kapıldılar.

Resulullah devam etti “Allahım! Ebu Cehil İbni Hişam, Utbe İbni Rebia, Şeybe İbni Rebia, Velid İbni Utbe, Ümeyye İbni Halef ve Utbe İbni Ebi Muayt’ın helaklerini sana havale ediyorum!” dedi. Bir isim daha söylemişti ama onu unuttum.

Muhammed’i hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, Resulullah aleyhissalatü vesselamın adlarını söylediği adamların hepsi Bedir günü öldürüldüler ve sürüklenip Bedir kuyusuna atıldılar.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



04. Ebu Bekir babamı evinde ziyaret etti, ondan bir semer satın aldı. “Benimle oğlunu gönder de onu evime kadar götürüversin!” dedi.

Babam bana “Haydi götür!” dedi. Ben de götürdüm. Babam, semerin bedelini almak üzere onunla beraber çıktı.

Ebu Bekir’e “Ey Ebu Bekir! Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle hicret gecesi neler yaptınız?” diye sordu.

Ebu Bekir yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Gece boyunca yürüdük. Ertesi gün de öğle vaktine kadar yürüdük. Yolumuz tenha idi, hiç kimseye rastlamadık. Önümüze uzun bir kaya çıktı. Kayanın gölgeli tarafına konakladık. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kayanın duldasında uyusun diye yeri elimle düzelttim. Bir post yayıp ‘Ey Allah Resulü! Siz uyuyun, ben etrafı gözetlerim!’ dedim. Derken, o yatıp uyudu, ben de çıkıp etrafı gözetlemeye başladım. Kayaya doğru sürüsüyle gelmekte olan bir çobanla karşılaştım. O da bizim gibi gölgeye sığınmak istiyordu.

Ona ‘Koyununda süt var mı?’ diye sordum.

‘Evet!’ dedi.

‘Sağar mısın?’ dedim.

‘Elbette!’ dedi.

Bir koyun yakaladı. ‘Memede kıl, toz vesaire olabilir, onları temizle!’ dedim. Dediğimi yaptı. 

Sütü kendi kabımıza koyup Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldim. Uyuyordu. Uyandırmak istemedim. Uyanıncaya kadar yanında durdum. Süte biraz su kattım, serinledi. ‘Ey Allah Resulü, buyurun için!’ dedim.

İçtikten sonra ‘Yola çıkma vakti gelmedi mi?’ dedi.

‘Evet!’ dedim.

Güneşin zevalinden sonra hareket ettik. Peşimize Süraka düştü. Biz sert bir arazide yürüyorduk. ‘Ey Allah Resulü, Süraka bize yaklaştı!’ dedim.

‘Üzülme! Allah bizimledir!’ buyurdu. Süraka’ya beddua etti. Derhal atının ön ayağı karnına kadar yere saplandı. Durumu gören Süraka ‘Anladım ki siz bana beddua ettiniz. Ne olur benim için dua edin. Vallahi ben de takipçileri sizden geri çevireceğim!’ dedi.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dua etti, adam kurtuldu ve geri döndü. Yol boyunca kime rastladıysa ‘Ben hepiniz adına gerekeni yaptım!’ dedi, onları geri çevirdi. Bize verdiği sözü tuttu.”

Bera İbni Azib radıyallahu anh. Buharî.



05. Hicret esnasında biz mağarada saklanıyorduk. Müşrikler peşimizdeydiler. Başımızın üstünde ayaklarını görüyordum.

“Ey Allah Resulü! Ayaklarının hizasından bakarlarsa bizi görecekler” dedim.

Resulullah “Ey Ebu Bekir! Üçüncüsü Allah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?” buyurdu.

Ebu Bekir İbni Kuhafe radıyallahu anh. Müslim.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adam bir adamı övdü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Onun boynunu vurdun, arkadaşının boynunu vurdun! Bir kimseyi övmeniz gerekiyorsa ‘Allah bilir ama onun şöyle olduğunu sanıyorum’ deyin. Zira Allah’a karşı kimse temize çıkartılmaz… O kişi hakkında bildikleri varsa, onu şöyle şöyle sanıyorum, desin.”

Ebu Bekre radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allahım! Ben bir insanım. Kime bir eziyet etmişsem, fena söz söylemişsem, lanet etmişsem, vurmuşsam, bunları o kişi için kıyamet gününde sana yaklaştıracak bir rahmet ve onun sevabında bir artış vesilesi eyle!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Mektup, Davet, Herakliyus...


01. Bana Ebu Süfyan İbni Harb anlattı: Resulullah’la aramızda barış olduğu günlerde Şam’a gitmiştim. Ben oradayken, Resulullah’tan Bizans hükümdarı Herakliyus’a bir mektup getirildi. Mektubu Dıhye getirmişti. Busra emirine teslim etti. O da hükümdara iletti.

Herakliyus, huzurundakilere “Peygamberlik davası güden şu adamın kavminden buralarda birileri var mı?” diye sormuş.

“Evet, var” demişler.

“Onları huzuruma getirin!” diye emretmiş.

Beni ve arkadaşlarımı bulup huzuruna götürdüler. Herakliyus, tercümanı vasıtasıyla “Peygamber olduğunu söyleyen kişiye soy bakımından en yakın olan hanginizdir?” diye sordu.

“Benim!” dedim.

Bunun üzerine beni arkadaşlarım arkamda kalacak şekilde önüne oturttu.

Tercümanına “Geride oturan adamlara söyle, ben önde oturana, peygamber olduğunu iddia eden kimse hakkında sorular soracağım. Eğer cevaplarında bana yalan söylemeye kalkarsa, işaret diliyle onu yalanlasınlar!” dedi.

Ben henüz Müslüman olmamıştım. Vallahi eğer yalanımın bana zarar vereceğinden korkmasaydım cevap verirken yalan söylerdim.

Sonra Herakliyus, tercümanına “Sor şuna! O zatın aranızdaki soyu nasıldır?” dedi.

Ben “Asil bir soya sahiptir” dedim.

“Onun ataları arasında kral var mı?”

“Yok!”

“Siz onu bu iddiasından önce hiç yalanla itham ettiniz mi?”

“Hayır!”

“Ona insanların ileri gelenleri mi tabi oluyorlar, zayıfları mı?”

“Zayıfları!”

“Tabileri artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?”

“Eksilmiyorlar, bilakis artıyorlar.”

“Dine girdikten sonra hoşnutsuzluk duyup dönen oldu mu?”

“Hayır!”

“Onunla hiç savaştınız mı?”

“Evet!”

“Onunla savaşınız nasıl oldu?”

“Nöbetleşe oldu. O bize karşı kazandı, biz de ona karşı kazandık!”

“Verdiği sözden döndüğü oldu mu?”

“Hayır! Ancak, aramızda bir barış var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!”

Vallahi, o konuşmamız esnasında aleyhinde sayılabilecek bundan başka bir şey söyleme imkânı bulamadım. Herakliyus sormaya devam etti. “Ondan önce peygamberlik davası güden başka biri oldu mu?” dedi.

“Hayır!” dedim.

Bunun üzerine tercümanına “Söyle ona! Ben sana soyunu sordum, sen onun asil biri olduğunu söyledin. İşte, nebiler böyledir, kavimleri arasında soyu güzel olanlardan gönderilirler.

Ben sana ‘Ataları içinde kral var mı?’ diye sordum ‘Yok!’ dedin. Ataları arasında bir kral bulunsaydı, bu adam atalarının hâkimiyetini arayan biridir diyecektim.

Ben ‘Halkın zayıf takımı mı yoksa ileri gelenleri mi?’ diye ona uyanları sordum. Sen ‘Zayıflar’ dedin. Peygamberlere uyanlar işte bunlardır.

Ben sana ‘Bu iddiasından önce onu hiç yalancılıkla suçladınız mı?’ diye sordum. Sen ‘Hayır’ dedin. Böylece anladım ki o, ne insanlara ne de Allah’a yalan söyleyecek biridir.

Ben sana ‘Dine girdikten sonra hoşnut olmayarak dönen oldu mu?’ diye sordum. Sen ‘Hayır’ dedin. İman böyledir, onun neşesi kalplere girdi mi bir daha solmaz.

Ben sana ‘Tabileri artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?’ diye sordum. Sen ‘Artıyorlar’ dedin. İman işi böyledir, tamamlanıncaya kadar artarlar.

Ben sana ‘Onlarla savaştınız mı?’ diye sordum. Sen, savaştığınızı, savaşın aranızda nöbetleşe olduğunu, onların sizi, sizin de onları yendiğinizi söyledin. Peygamberler de böyledir, sınanırlar, en sonunda galip gelirler.

Ben sana ‘Verdiği sözden döndüğü olur mu?’ dedim. Sen, olmadığını söyledin. Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler.

Ben ‘Bu davayı ondan önce güden oldu mu?’ diye sordum. Sen ‘Hayır!’ dedin. Eğer bu sözü ondan önce biri söylemiş olsaydı ‘Bu adam, kendinden önce söylenmiş bir sözü tamamlamaya çalışan birisi’ diyecektim.”

Herakliyus “Size ne emrediyor?” diye bir soru daha sordu.

Ben “Namaz kılmamızı, zekât vermemizi, akraba haklarını gözetmemizi, iffetli davranmamızı” dedim.

Bunun üzerine, Herakliyus dedi ki: “Söylediklerin gerçekse o bir peygamberdir! Ben onun çıkacağını biliyordum ama sizin aranızdan çıkacağını zannetmiyordum. Eğer ona kavuşabileceğimden emin olsam karşılaşmayı çok isterdim. Yanında olsaydım ayaklarına su dökerdim. Onun hâkimiyeti ayaklarımın altında olan şu bölgelere kadar uzanacaktır.”

Sonra, Resulullah’ın mektubunu getirtip okuttu. Mektupta şöyle diyordu:

“Bismillahirrahmanirrahim. Allah’ın Resulü Muhammed’den Rum’un büyüğü Herakliyus’a. Selam hidayete tabi olanlara olsun. Bundan sonra: Seni İslam’a çağırıyorum. İslam’a gir, selameti bul! Allah da ecrini iki kat versin. Yüz çevirirsen, bütün halkının günahı senin üzerine olsun. ‘Ey kendilerine kitap verilenler! Sizinle bizim aramızda olan şu ortak söze gelin: Allah’tan başka ilah tanımayalım. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim.”

Mektubun okunuşu tamamlanınca, hükümdarın yanında sesler yükseldi. Emri üzerine bizi huzurundan çıkardılar. Ben, arkadaşlarıma “Muhammed’in işi ciddi. Rumların kralı ondan korkuyor” dedim. Resulullah’ın galip geleceğine olan inancımı Allah bana hidayet nasip edinceye kadar içimde taşıdım, kimseye söylemedim.

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.





Sireti, Sureti, Hâlleri, Tavırları...


01. Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha güzelini hiç görmedim. Sanki güneş mübarek yüzlerinde yürüyor gibiydi. Yürürken Resulullah’tan daha hızlı yürüyen kimse de görmedim. Sanki yer onun ayağı altında dürülüyor gibiydi. Biz, onunla beraber yürürken kendimizi zorlardık.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem uzun boylu olmadığı gibi, kısa boylu da değildi, orta boylu bir insandı. Saçları kıvırcık da değildi, düz de değildi, dalgalıydı. Şişman değildi, yuvarlak yüzlü de değildi, yanakları uzuncaydı. Rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözleri siyah, kirpikleri uzundu. Göğsünde göbeğine kadar inen kıldan bir hat vardı.

El ve ayaklarının parmakları kalıncaydı. Eklem yerleri ve iki küreğinin birleşme yeri iriydi.

Bir tarafa dönünce bütün vücudunu çevirirdi. Yürüyünce, yamaçtan iniyormuşçasına öne meylederek yürürdü. İki omuzu arasında nübüvvet mührü vardı. Nebilerin sonuncusuydu. İnsanların en iyi kalplisi, en kahramanı ve en doğru sözlüsü idi. Ahlak bakımından herkesten yüce, muaşeret yönüyle de en geçimlisi idi.

Onu aniden gören heybetinden ürkerdi. Fakat bir müddet beraber olup da tanıyan candan severdi. Onu tanımlayan şöyle derdi: “Ben ne ondan önce ne de ondan sonra onun gibisini görmedim!”

Çabuk konuşmazdı. Her işitenin anlayacağı şekilde tane tane konuşurdu.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Dayım Hind İbni Hâle, Resulullah’ın sıfatlarını güzel anlatırdı. Ben de onun anlatmasından hoşlanırdım. Sormam üzerine bana şunları anlattı:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem çok yakışıklı ve alımlıydı. Mübarek yüzü dolunay gibi parlardı. Orta boydan biraz uzun, uzun boydan biraz kısa idi. Başı büyük, saçı dalgalıydı. Saçları kendiliğinden iki yana ayrılırsa öylece bırakır, toplamaz, bir taraf sarkarsa öyle bırakırdı. Saçlarını uzattığı zaman kulak memelerini geçerdi. Teni beyaz, alnı geniş, kaşları gürdü. İki kaşı arasında kızınca beliren bir damar vardı. Burnu gayet güzeldi. Kaşlarına yakın kısmında hafif bir yükseklik, parlayan bir nur vardı. Dikkatli bakmayan biri onu biraz kıvrık burunlu sanabilirdi. 

Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri biraz seyrek ve inci gibi parlaktı. Boynu sanki bir ışık huzmesiydi. Endamı ve uzuvları uyumluydu, mutedildi. Etleri kesinlikle sarkık değildi. Karnı ile göğsü aynı seviyedeydi. İki omuzu arası geniş, omuz kemik başları kalındı. 

Giderken ağır ağır giderdi. Ölçülü ve dengeli yürürdü. Yavaş, vakarlı, fakat hızlı yürürdü. Yürürken sanki bir meyil iner gibiydi. Dönerken tüm vücuduyla dönerdi. 

Gözleri yere bakar hâlde olurdu. Yere bakışı göğe bakışından daha çok ve daha uzundu. Bakışları son derece anlamlıydı. Arkadaşlarıyla yürürken onları önüne alırdı. Rastladığı kimseye ilk selamı o verirdi. 

Birbiri ardınca hüzünlü düşüncelere dalardı. Daima düşünür hâldeydi. Onun hiç rahatı yoktu. Lüzumsuz ve boş konuşmazdı. Susması uzun olurdu. 

Söze başlarken de bitirirken de yumuşak konuşurdu. Söylemek istediğini tam anlatan kelimelerle, gayet güzel ve özlü konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olurdu ne de eksiklik. Kaba değildi. Hiç kimseyi küçümsemezdi. Az bile olsa, nimete önem verirdi. Yiyecek ve içecekleri ne överdi ne de beğenmeyip kötülerdi. 

Dünya ve dünyalık bir şey onu öfkelendirmezdi. Fakat bir haksızlık yapılınca kızar ve haksızlık giderilinceye kadar hiçbir şey öfkesini durdurmazdı. Hiç kimseyi tanımayıp hakkı haykırırdı.

Kendi nefsi için kızmaz ve onun için intikam almaya kalkışmazdı. Öfkelendiği zaman can yakmaktan ve azarlamaktan kaçınırdı.

İşaret ederken, parmağıyla değil, eliyle işaret ederdi. Bir şeye hayret edip şaştığı zaman avucunu çevirirdi. Konuşurken sağ elinin ayasını sol elinin başparmağıyla bitiştirirdi. Gülerken gözlerini yumardı. Gülüşü genellikle gülümseme olurdu, dişleri dolu tanesi gibi parlardı.”

Hasan İbni Ali radıyallahu anh. Taberanî.



04. Dayım Hind İbni Hâle’nin anlattıklarını epey zaman sonra kardeşim Hüseyin’e anlatınca, onun benden önce bunları dayıma sormuş olduğunu anladım.

Hüseyin bununla yetinmemiş, babasına, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin giriş, çıkış, oturuş ve kalkış şekillerini de sormuş, sormadık bir şey bırakmamış. Babası ona şunları anlatmış:

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, evine izin isteyerek girerdi. Evindeki zamanını üç kısma bölerdi. Bir kısmını ibadete, bir kısmını ailesine, bir kısmını da kendisine. Sonra da insanlara ayırırdı.

İleri gelen kimselerle sade kimselerle konuşur gibi konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. Ümmete seviyelerine göre davranırdı. Herkese konumuna göre değer verirdi. İnsanların dindeki niteliklerini önemser, bilgili olana daha başka bakardı.

İnsanların kiminin bir, kiminin iki, kiminin de birçok ihtiyaçları olurdu. Bunları da göz önünde tutar, ona göre davranırdı. Onlarla ihtiyaç ve maslahatlarına göre meşgul olurdu. Kendilerine lazım ve layık olanı onlara bildirirdi. Şöyle derdi:

“Burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın! Bana ihtiyacını ulaştıramayanların ihtiyaçlarını bana iletin! Bir kimse, ihtiyacını bildiremeyenlerin ihtiyacını yetkiliye iletirse, Allah kıyamet gününde onun ayaklarını kaydırmaz.”

Daima doğrunun yanındaydı, başkasını kabul etmezdi. Huzuruna gelen insanlar tatmin olmuş bir hâlde çıkarlardı. Yanından birer öncü ve yol gösterici olarak ayrılırlardı. 

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem genellikle susar, ancak insanları birbirine sevdirecek, birbirleriyle kaynaştıracak şeyleri konuşurdu. Onları ürkütüp kaçırmazdı. Her kavmin liderine önem verir, ikramda bulunur, daha sonra onu kavmine vali yapardı. İnsanlara, ona itaat etmelerini, güzel ahlakıyla ahlaklanmalarını tavsiye ederdi. 

Sahabilerini özler ve sorardı. İnsanların hâllerini ve işlerini de sorardı. Güzele güzel, çirkine çirkin derdi. İşi daima dengeli idi, tutarsız değildi. Gaflet ederler korkusuyla kendisi asla gaflete düşmezdi. Bezerler, usanırlar diye lüzumundan fazla konuşmazdı.

Daima hazırlıklı ve dikkatli olurdu. Hak ve hakikattan ayrılmaz, öbür insanların hakkı çiğnemelerine de izin vermezdi. Onun yanında, insanların en üstün ve en iyileri, ihlas ve samimiyet bakımından en ileri olanlarıydı. Katında mertebe bakımından en büyükleri, insanlarla iyi geçinen ve yardımlaşmayı başaran kimseler olurdu.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir hikmet olmaksızın ne oturur ne de kalkardı. Kendisine özel yerler edinmezdi. Belirli oturma yerleri edinmekten insanları nehyederdi. Bir topluluğun yanına geldi mi meclisin bittiği yere ilişip otururdu. Böyle yapılmasını da emrederdi.

Meclisindeki kimselerin her biriyle ilgilenir, birilerine imtiyazlı davrandığı izlenimi vermezdi. İhtiyacını gidermesi için onunla oturan veya onu ayakta tutan kimseye karşı sabırlı olur, o kişi ayrılmadıkça kendisi onu terk edip ayrılmazdı.

Biri kendisinden bir şey isterse, verme imkânı varsa mutlaka verir, imkânı yoksa tatlı sözler söyleyerek onu savardı. Güleryüzlü oluşu ve herkese nazik davranışı onu halka âdeta baba yapmıştı. Herkes onun katında ve nazarında eşitti.

Meclisi bir olgunluk, sabır, güven ve hayâ meclisiydi. Orada sesler yükselmez, namus ve haysiyetler çiğnenmez, kimseye sataşılmazdı. Gayet dengeli ve hayâlı idiler. Birbirlerine takva tavsiye ederlerdi. Son derece mütevazı idiler. Küçükler büyüklere saygı, büyükler de küçüklere sevgi ve şefkat gösterirlerdi. İhtiyacı olanları kendi nefislerine tercih ederler, garibe yardım elini uzatırlardı. 

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, daima güleryüzlü, yumuşak huylu idi, sert ve kaba değildi. Gürültücü ve hayâsız da değildi. Kusur arayan, gereksiz yere insanları öven biri de değildi. Arzulamadığı şeylere kulak kabartmazdı. Kimseyi umutsuzluğa düşürmezdi. Herkese ümit verici davranırdı.

Üç şeyden uzak dururdu: Gereksiz yere tartışmak, fazla konuşmak ve kendisini ilgilendirmeyen şeylere ilgi duymak.

İnsanlarla ilgili şu üç şeyden de uzak dururdu: Kimseyi kötülemez, kimsenin kusurunu, gizlisini ve ayıbını araştırmazdı. Sadece fayda umduğu şeyleri söylerdi. O konuşurken yanındakiler sanki başlarında kuş varmış gibi sakince başlarını eğerlerdi. Ancak o sustuğu zaman konuşurlardı. Yanında tartışmazlardı. Biri konuştuğu zaman herkes susar ve onu dinlerdi, sözünü bitirinceye kadar söze girmezlerdi. Onların konuşmaları da bir başkaydı.

Sahabilerinin güldükleri şeye o da gülerdi, hayret ettiklerine o da hayret ederdi. Gelen yabancının, aşırı ve abes davranışlarını sabırla karşılar, onu azarlamazdı. Arkadaşları bazen buna kızarlardı da, o onları sakinleştirir, “Böyle kimseleri görürseniz onlara hakkı gösterin!” derdi.

Medhi ancak hakkını verenden kabul ederdi. Kimsenin sözünü kesmez, bitirmesini beklerdi. Adam ya bitirir ya da kalkıp giderdi. 

Onun susması dört maksat içindi: Hilm, hazer, takdir ve tefekkür.

Takdiri, fark gözetmeksizin insanlara bakmak ve aynı şekilde dinlemekti.

Tefekkürü, hem geçici olan dünya hem de sürekli olan ahiret hakkında idi.

Hilmi ise, sabrında idi. Zira, onu hiçbir şey kızdırmaz ve ürkütmezdi.

Hazeri dört şeyde tecelli ederdi: Kendisine uyulması için en güzel olanı almak, vazgeçirmek amacıyla kötüden uzak durmak, ümmeti için yararlı olan hususlarda fikir üretmek, dünya ve ahiret hayatlarını temin edecek hususlarda onlar için çalışmak.

Hasan İbni Ali radıyallahu anh. Taberanî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem zikri çok yapar, yeteri kadar konuşur, namazı uzun, hutbeyi kısa tutardı. Dul ve fakirlerle beraber yürümekten ar etmez, onların ihtiyaçlarını mutlaka yerine getirirdi.

İbni Ebu Evfa radıyallahu anh. Nesaî.



06. İki şey arasında tercih imkânı verilince, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, günah olmadığı sürece, mutlaka kolay olanı tercih ederdi. Eğer iş günah olursa, ondan herkesten fazla uzak dururdu.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ellerinden daha yumuşak olan ne bir ipeğe ne de bir kadifeye dokundum. Onun kokusundan daha güzel ne bir misk ne de bir anber kokladım. Kırk yaşındayken kendisine vahiy geldi.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en iyisi, en cömerdi ve en yiğitiydi.

Bir gece, Medine halkı umumi bir korku yaşamıştı. Halk, sesin geldiği tarafa yöneldi.

Resulullah, herkesten önce o tarafa gitmiş, olayı araştırmış, geri dönüyordu. Onları yarı yolda karşıladı. Ebu Talha’nın koşumsuz atına binmişti. Boynunda kılıcı asılıydı.

“Korkulacak bir şey yok!” diyordu. Sonra “Bu atı pek hızlı bulduk” dedi. Halbuki o at ağır yürüyen türdendi.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir adamla karşılaştı mı onunla konuşur, musafaha yaptı mı muhatabı elini bırakmadıkça elini çekmez, o yüzünü çevirmedikçe yüzünü çevirmezdi. Beraber oturduğu şahsın huzurunda bacaklarını uzatmaz, yan yana oturuyorsa dizlerini öbürünün dizlerinden daha ileriye çıkarmazdı.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha çok gülümseyen birini görmedim.

İbni Haris radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanların arasına karışıp eziyetlerine sabreden müslüman, insanların arasına karışmayıp eziyetlerine sabretmeyen müslümandan daha hayırlıdır.”

Yahya radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İhtiyara sırf yaşından dolayı hürmet eden hiç kimse yoktur ki, Allah da ona yaşlandığında saygı gösterecek birini ihsan etmesin.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslümanın Müslümana karşı beş görevi vardır: Selamını almak, davetine icabet etmek, aksırıncayerhamükallah’ demek, hastaysa ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme şu elimle biat ettim ve elini öptük de buna itiraz etmedi.

İbni Rezîn radıyallahu anh. Taberanî.





Mucize, Bereket...


01. Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin mucizelerini bereket sayardık, siz korkutma vesilesi sayıyorsunuz. 

Bir gün Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte bir seferde bulunuyorduk. Suyumuz azaldı.

“Bana biraz su bulun!” dedi.

İçinde azıcık su bulunan bir kap getirdiler. Resulullah elini içine daldırdı “Haydi temiz ve bereketli suya gelin. Bereket Allah’tandır!” buyurdu.

Vallahi, parmaklarının arasından suyun kaynadığını gördüm. Vallahi biz onun yanında yenmekte olan yemeğin tesbihini işitirdik.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



02. Hudeybiye günü insanlar susadı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldiler. 

Onun önünde bir su kabı vardı. Abdest aldı. İnsanlar ona yaklaştılar. Bunun üzerine “Neyiniz var?” diye sordu.

“Abdest almak ve içmek için önünüzdekinden başka suyumuz kalmadı!” dediler.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaba koydu. Parmaklarının arasından su kaynamaya başladı, tıpkı pınar gözelerinin kaynaması gibiydi. Hepimiz ondan içtik. Biz, bin beş yüz kişiydik, ama yüz bin kişi de olsak o su yetecekti.

Cabir radıyallahu anh. Buharî.



03. Hiç yağmur yağmıyor, insanlar kıtlık çekiyorlardı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir cuma günü hutbe verirken, bir bedevi kalkıp “Ey Allah Resulü! Malımız helak oldu, ailemiz aç kaldı, bizim için Allah’a dua ediver!” dedi.

Resulullah dua etmek üzere ellerini kaldırdı. Biz gökyüzünde bulut göremiyorduk.

Nefsim elinde olan Zata yemin ederim ki, daha ellerini indirmeden, gökte dağlar gibi bulutlar peyda oldu. Daha minberden inmeden Resulullah’ın sakalından yağmur damlaları dökülmeye başladı.

O gün başlayan yağmur ertesi güne kadar yağmaya devam etti. Daha sonraki günde de yağdı, onu takip eden günde de yağdı, hatta bir sonraki cumaya kadar yağış devam etti.

Sonunda bir adam “Ey Allah Resulü! Binalarımız yıkıldı, mallarımız boğuldu, bizim için Allah’a dua ediver de yağmur kesilsin!” dedi.

Resulullah ellerini kaldırıp “Allahım, etrafımıza yağsın, üzerimize değil! Allahım, dağlara, tepelere, vadilere, ağaç biten yerlere yağsın!” dedi.

Bu duadan sonra bulut hemen çekildi, biz de çıkıp güneşte yürüdük.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemle beraber bir seferdeydik. Yiyeceğimiz tükenmişti. Bazı insanlar yemek için bineklerini kesmek istiyorlardı.

Ömer “Ey Allah Resulü! Ben cemaatin yiyeceklerini toplasam da bereket duası etsen” dedi.

Resulullah bu teklifi kabul etti. “Herkes nesi varsa getirsin!” diye ilanat yapıldı. Buğdayı olan buğdayını, hurması olan hurmasını, çekirdeği olan da çekirdeğini getirdi.

Resulullah bereket duası etti. Yiyecekler bereketlendi. Herkes kabını doldurdu.

Bunun üzerine Resulullah “Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve ben onun elçisiyim. Bu iki hususta şüpheye düşmeden Allah’a kavuşan kimse cennete gidecektir” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



05. Medine kuşatması sırasında hendek kazıyorduk. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem çok acıkmıştı.

Hanımıma “Yiyecek var mı? Resulullah’ı çok aç gördüm” dedim. İçinde iki üç kilo kadar arpa bulunan bir torba çıkardı.

Ekmek yapmak üzere arpayı öğüttük. Bir de koyunumuz vardı. Kestik, pişirmek üzere tencereye koyduk. İşimiz bitince, hanımım “Bu yemek sınırlı sayıda misafire ancak yeter. Davet ederken dikkatli ol. Beni Resulullah’a karşı mahcup etme!” dedi.

Bu tembihi aklımda tutarak Resulullah’ın yanına döndüm. “Ey Allah Resulü! Bir koyun kestik. İki üç kilo kadar da arpa öğüttük. Siz ve yanınızdakiler bize buyurun” dedim.

Resulullah, yüksek sesle “Ey Hendek halkı! Cabir size ziyafet hazırlamış! Haydi, buyurun!” diye seslendi.

Bana da “Ben gelinceye kadar tencereyi ocaktan indirmeyin ve hamurunuzu ekmek yapmayın!” dedi.

Eve döndüm, durumu anlattım. Hanımım “Yaptığını gördün mü? Beni mahcup edeceksin!” dedi.

Ben de ona “Sen bana ne söylediysen aynısını yaptım” dedim.

Öbürlerinden önce Resulullah geldi. Hamur ve et için bereket duası etti. Sonra hanımıma “Ekmek yapacak bir kadın çağır, seninle ekmek yapsın! Tencereyi ocaktan indirme, eti kepçeyle al!” dedi.

Gelenler bin kişi kadardı. Vallahi, hepsi de yedi, doydu, sofradan ayrıldı. Tenceredeki yemek nasılsa öylece kaldı. Hamurumuz da hiç eksilmedi.

Cabir radıyallahu anh. Buharî.





Şakk-ı Kamer, İsra, Miraç...


01. Mekkeliler Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden mucize göstermesini istediler. Resulullah da onlara Şakk-ı Kamer ‘bir parmak işaretiyle ayın ikiye bölünüşü’ mucizesini gösterdi. 

Enes radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabilerine İsra ve Miraç mucizesini şöyle anlattı:

Kâbe avlusunda Hatim denilen yerde yatıyordum. Bana biri geldi, göğsümü yardı, kalbimi çıkardı. İçi imanla dolu bir kap getirildi. Kalbim yıkandı, imanla doldurulduktan sonra yerine kondu.

Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu, Burak idi. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Beni ona bindirdiler. 

Cebrail aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi. “Gelen kim?” denildi. “Cebrail!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O davet edildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!” denildi. Kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hazreti Âdem aleyhisselamı gördüm. “Bu, babanız Âdem’dir! Ona selam ver!” dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Bana “Salih evlat hoş gelmiş, salih Peygamber hoş gelmiş!” dedi.

Cebrail aleyhisselam beni yine yükseltti. İkinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Cebrail!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O davet edildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” dediler. Kapı açıldı. İçeri girince, Hazreti Yahya aleyhisselam ve Hazreti İsa aleyhisselamla karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hazreti Cebrail “Bunlar Hazreti Yahya aleyhisselam ve Hazreti İsa aleyhisselamdır. Onlara selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra “Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih Peygamber” dediler.

Sonra, Cebrail aleyhisselam beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Cebrail!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O davet edildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi. Kapı bize açıldı.

İçeri girince Hazreti Yusuf aleyhisselamla karşılaştık. Cebrail “Bu Yusuf aleyhisselamdır! Ona selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra “Salih kardeş hoş gelmiş, salih Peygamber hoş gelmiş!” dedi.

Sonra, Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Cebrail!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O davet edildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” dediler. Kapı açıldı.

İçeri girdiğimizde, Hazreti İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail “Bu İdris aleyhisselamdır, ona selam ver!” dedi. Selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra bana “Salih kardeş hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.

Sonra, Cebrail beni yükseltti. Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Kim bu gelen?” denildi. “Cebrail!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O davet edildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi. Kapı açıldı. İçeri girince Harun aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail aleyhisselam “Bu, Harun aleyhisselamdır. Ona selam ver!” dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu. “Salih kardeş hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.

Sonra, Cebrail aleyhisselam beni yükseltti. Altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Cebrail!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O davet edildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” dendi. Kapı açıldı. İçeri girince, Hazreti Musa aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail “Bu, Hazreti Musa aleyhisselamdır! Ona selam ver!” dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu. Sonra “Salih kardeş hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi. Ben onu geçince ağladı. Kendisine “Niye ağlıyorsun?” denildi. “Çünkü benden sonra bir genç peygamber oldu ki, onun ümmetinden cennete gidecekler benim ümmetimden cennete gideceklerden daha çok!” dedi.

Sonra, Cebrail beni yedinci semaya çıkardı ve kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Cebrail!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O davet edildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi. İçeri girince, Hazreti İbrahim aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail “Bu, ceddin İbrahim aleyhisselamdır, ona selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra “Salih oğlum hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.

Sonra Sidretülmünteha’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri Hecer testileri gibi iri idi. Yaprakları fil kulakları gibiydi. Cebrail aleyhisselam bana “İşte bu Sidretülmünteha’dır!” dedi. Burada dört nehir vardı: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir. “Bunlar nedir, ey Cebrail?” diye sordum. Hazreti Cebrail “Şu iki batıni nehir cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri Fırat!” dedi. Sonra bana Beytülmamur gösterildi. Sonra bana bir kapta şarap, bir kapta süt, bir kapta da bal getirildi. Ben sütü aldım. Cebrail aleyhisselam “Bu fıtrattır, sen ve ümmetin bu fıtrat üzerindesiniz!” dedi.

Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Dönerken Hazreti Musa aleyhisselama uğradım. Bana “Sana ne emredildi?” dedi. “Gece ve gündüzde elli vakit namaz!” dedim. “Ümmetinin her gün elli vakit namaza gücü yetmez. Vallahi ben senden önce insanları sınadım. İsrailoğullarına amellerin en şiddetlisini uyguladım. Hemen Rabbine dön, ümmetin için hafifletme iste!” dedi.

Bunun üzerine Rabbimden hafifletme talebinde bulundum. Bunu defalarca yaptım. Nihayet, Rabbim namazı beş vakte kadar indirdi. Hazreti Musa aleyhisselama tekrar uğradım. Yine “Sana ne emredildi?” dedi. “Her gün beş vakit namaz” dedim. “Ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!” dedi. “Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem. Ben beş vakte razıyım. Allah’ın emrine teslim oluyorum” dedim.

Musa aleyhisselamdan ayrıldıktan sonra bana bir nida geldi: “Farzımı kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim de! Namazlar beştir ama aynı zamanda ellidir de. Benim katımda hüküm değişmez artık!”

Enes radıyallahu anh. Buharî.


03. Miraç gecesi Nebi sallallahu aleyhi ve selleme üç şey verildi: Beş vakit namaz. Bakara suresinin son ayetleri. Ümmetinden, şirke düşen hariç, günahkârların affı.

İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim.





Dua, Koruma, İstikbal, Haber...


01. Ben Müslüman olmuştum ama annem hâlâ putlara tapıyordu. Her fırsatta onu İslam’a davet ediyordum ama o kabul etmiyordu. Bir gün yine davet etmiştim. Resulullah hakkında hoşuma gitmeyen sözler söyledi. Gözlerimden yaşlar süzülerek Allah Resulünün yanına vardım.

“Niye ağlıyorsun?” diye sordu.

“Annemi davet ediyordum, kabul etmiyordu. Bugün de davet ettim. Bu sefer sizin hakkınızda hoşuma gitmeyen sözler söyledi. Anneme hidayet vermesi için dua ediverin” dedim.

Bu talebim üzerine “Allahım! Ebu Hüreyre’nin annesine hidayet eyle” diye dua etti. Resulullah’ın duasına sevinerek huzurundan ayrıldım ve hemen eve gittim.

Kapı kapalıydı. İçeriden su şırıltısı geliyordu. “Annem herhalde yıkanıyor” diye düşündüm. 

Geldiğimi ayak sesimden anlayan annem “Ebu Hüreyre! Biraz bekle!” diye seslendi.

Beklemeye başladım. Biraz sonra kapıyı açtı. “Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şahadet ederim ki Muhammed Allah’ın Resulü’dür!” dedi.

Ben hemen Resulullah’ın yanına döndüm. Bu kez sevinçten ağlıyordum.

“Ey Allah Resulü! Müjde! Allah duanızı kabul buyurdu. Anneme hidayet nasip etti!” dedim.

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Allah’a hamd etti ve güzel sözler söyledi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



02. Resulullah namaz kılarken, Ebu Cehil boynuna basmak üzere yaklaştı. Fakat birdenbire geri döndü. Ellerini siper ederek kendini korumaya çalışıyordu.

“Ne oldu sana?” dediler.

“Benimle onun arasında ateşten bir hendek, korkunç bir şey ve birtakım kanatlar var!” dedi.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Bana yaklaşsaydı melekler onu paramparça edeceklerdi!” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



03. Ben Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanındayken bir adam geldi, fakirlikten şikâyet etti. Derken, biri daha gelip, o da yol kesilmesinden şikâyet etti.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana “Ey Adiyy, sen Hire şehrini gördün mü?” diye sordu.

“Hayır görmedim, fakat işittim!” dedim.

“Eğer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadının Hire’den kalkıp Kâbe’yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak!” buyurdu.

Kendi kendime “Memlekete dehşet saçan Tayy eşkiyaları nereye gidecek?” dedim.

Resulullah sözlerine devam etti “Eğer ömrün olursa Kisra’nın hazinelerinin de fethedildiğini göreceksin!” buyurdu.

“Kisra İbni Hürmüz mü?” diye sordum.

“Evet, Hürmüz’ün oğlu Kisra! Eğer ömrün uzun olursa mutlaka göreceksin. Kişi, eli altın ya da gümüşle dolu olarak çıkacak, onu kabul edecek adam bulamayacak. Gün gelecek arada bir perde olmaksızın Allah’a kavuşacaksınız. O zaman Allah ‘Sana bilgi veren bir peygamber göndermedim mi?’ diye soracak. Muhatabı ‘Evet gönderdin!’ diyecek. Allah ‘Ben sana mal vermedim mi, ikram etmedim mi?’ diye soracak. Kul ‘Evet! Ey Rabbim, verdin!’ deyip sağına bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek, soluna bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek.”

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle söylediğini de işittim:

“Bir hurmanın yarısı da olsa onu sadaka olarak vermek suretiyle ateşten korunun! Kim yarım hurma bulamazsa güzel bir sözle korunsun!”

Ben Hire’den kalkıp Kâbe’yi tavaf eden ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmayan yaşlı kadını gördüm. Kisra İbni Hürmüz’ün hazinelerini fethedenler arasında ben de bulundum.

Ömrünüz uzun olursa, Resulullah’ın şu haberini de mutlaka göreceksiniz: “Kişi, eli altın veya gümüşle dolu olarak çıkacak, onu kabul edecek adam bulamayacak.”

Adiyy İbni Hatim radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Yün elbiseler giyen bir kısım insanlar, badan gelerek Arap Yarımadasına saldıracak ve orayı alacaklar. Sonra Farisilerle savaşacak ve Allah onlara oranın fethini de nasip edecek. Sonra Rumlarla savaşacaklar, Allah onlara Rum ülkesinin fethini de nasip edecek. Sonra din düşmanı deccal ile savaşacaklar, Allah’ın takdiriyle onu da yenecekler.”

Nafi radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, o ordu ne güzel ordudur.”

Bişr el-Ğanevi radıyallahu anh. Ahmed.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, bu ümmete, her asır başında bir müceddit gönderecektir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Nebiler, Resuller, Ümmetler...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İbrahim aleyhisselamı gördüm. Neslinden ona en çok benzeyen benim.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yunus, balığın karnındayken şu duayı yapmıştı: ‘Lailahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin.’ Bununla dua edip de cevap verilmeyen kimse yoktur.”

Saad radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 

“İsra gecesinde Musa aleyhisselama uğradım. Kırmızı kum tepesinin yanındaki kabrinde namaz kılıyordu.”

Enes radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Hiç kimse kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Dâvud aleyhisselam elinin emeğiyle kazandığını yerdi.”

Mikdam radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Meryem oğlu İsa şöyle derdi: Allah’ı zikretmek dışında çok konuşmayın ki kalpleriniz katılaşmasın. Katı kalp Allahtan uzaktır, lakin siz bunu bilemezsiniz. Siz, ilahlık taslayarak insanların günahlarına bakmayın! Kula yakışır biçimde kendi günahlarınıza bakın! İnsanlar günah işleyip ondan kurtulabilirler. Belaya uğrayanlara acıyın. Esenlikten dolayı şükredin!”

Mâlik radıyallahu anh. Rezîn.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Lokman alayhisselam oğluna şöyle dedi: Yavrum! İnsanlar, kendilerine söz verilene karşı uzun boylu umutlar beslerler. Halbuki hızla ahirete gitmektedirler. Var olduğun günden beri dünya arkanda, ahiret ise önündeydi. Aslında, gitmekte olduğun yurt, çıkmakta olduğun yurttan sana daha yakındır.”

Mâlik radıyallahu anh. Rezîn.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bana bildirildiğine göre, Lokman’a ‘Seni bu dereceye ne ulaştırdı?’ diye sormuşlar.

‘Doğru konuşmak, emaneti dikkatle korumak, beni ilgilendirmeyen şeyden uzak durmak ve verdiğim sözü tutmak’ diye cevap vermiş.”

Malik radıyallahu anh. Nesaî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İsa aleyhisselam şöyle demiştir: Üç şey vardır: Birisi, doğruluğu sence kesin olan şey, işte ona uy! İkincisi, sence kötülüğü anlaşılan şey, ondan uzak dur! Üçüncüsü ise, bulanık olan şey, işte onu bir bilene sor!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Taberanî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben, dünyada da, ahirette de İsa aleyhisselama insanların en yakın olanıyım. Benimle onun arasında başka nebi yoktur. Nebiler anneleri ayrı, babaları bir kardeş gibidirler. Dinleri de birdir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İsa ile benim aramda hiçbir nebi yoktur. İsa şüphesiz inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın! O, orta boylu, beyaza çalar kırmızı tenlidir. Sarıya boyalı iki elbise içinde olacak. Yağmur yağmasa da saçından su damlayacak. İnsanlarla İslam için savaşacak. Deccal mesihi öldürecek. Sonra yeryüzünde tam kırk sene kalacak. Sonra ölecek ve namazını Müslümanlar kılacaklar.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, bizden öncekilere cuma gününü nasip etmedi. Cumartesi Yahudilerin, pazar ise Hıristiyanların günü oldu. Allah cuma gününü bize lütfetti. Böylece cuma, cumartesi ve pazar ibadet günleri oldu. Kıyamet günü de, tıpkı bu günlerdeki gibi, onlar bizden sonra gelecekler.

Dünyaya geliş sırası bakımından biz sonuncu olduk, ancak kıyamet gününde biz ilk olacağız ve hesabımız diğer yaratılanlardan önce görülecek.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.





Fitne, Fesat, Tefrika, Fırka...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İleride fitneler olacak. O gün, oturan ayakta olandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlı olacak. Kim fitneye yönelirse fitne de ona yönelir. Bir sığınak ya da barınak bulan ona sığınsın!”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sen öyle bir zamandasın ki, burada kişi emredilenin onda birini terk ederse helak olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki, emredilenin onda birini yapan kurtulur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Fitne zamanında ibadet, tıpkı bana hicret etmek gibidir.”

Mâkıl İbni Yesar radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle derken işittim:

“Her ümmet için bir fitne vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır.”

İbni İyaz radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Vallahi ben artık sizin benden sonra şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat sizin dünya hususunda birbirinizle rekabete düşmenizden korkuyorum.”

Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “İki Müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine yürürlerse, öldüren de, ölen de ateştedir” demişti.

“Ey Allah Resulü, öldüreni anladık da ölen niçin ateşte?” diye soruldu.

“Çünkü o da kardeşini öldürmek istiyordu” buyurdu.

Ahnef İbni Kays radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yüz seksen sene geçtikten sonra ümmetimde bekârlık ve dağ başlarında yalnız yaşamak helal kılınacak ve yaygınlaşacaktır.”

Yahya radıyallahu anh. Rezîn.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Fitneler hızla sarar. Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse onda siyah bir leke oluşur. Hangi kalp onu reddederse, onda beyaz bir benek meydana gelir. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar. Biri cilalı taş gibi bembeyazdır, dünyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar vermez. Diğeri alaca siyahtır, tepetaklak duran testi gibidir. Bu kalp, ne iyiyi iyi bilir ne de kötüyü kötü. Nefsin boş arzularından yana kendisine ne yutturulmuşsa sade onu bilir.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Müslim.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle söylediğini işittim:

“Ümmetimden bir grup çıkar, bunlar Kurán’ı öyle okurlar ki, sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında hiç kalır. Namazınız da namazlarına göre hiç kalır. Orucunuz da oruçları yanında hiç kalır. Kurán’ı okurlar, onu lehlerine sanırlar. Oysa o aleyhlerinedir. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Okun avı delip geçmesi gibi dinden çıkarlar. Onlarla savaşan kimselere peygamberlerinin diliyle neler takdir edilmiş olduğunu bilselerdi başka amel yapmaktan vazgeçerlerdi.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Siz, sizden öncekilerin yollarına mutlaka karış karış, adım adım uyacaksınız, hatta onlar kertenkele deliğine girseler siz de gireceksiniz.”

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kişinin fitnesi ‘imtihanı, sınavı ailesi, malı, nefsi, çocukları ve komşusunda olacaktır. Namaz, zekât, oruç, hayrı tavsiye etmek, şerden sakındırmak bu nevi fitnelere kefarettir.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bahtiyar kişi, fitneden uzak duran ve belalarla karşılaşınca sabreden kimsedir. Ne mutlu ona!”

Mikdad İbni Esved radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, parmaklarını birbirine geçirip “Ey Abdullah İbni Amr! Sözleri ve emanetleri birbirine karışmış hâle gelen, işe yaramaz, değersiz insanların arasında bulunduğun zaman sen nasıl hareket edeceksin?” diye sordu.

“Ey Allah’ın Resulü! O zaman ben nasıl davranayım?” dedim.

Şöyle buyurdu: “Tanıdığınla ilişkilerini devam ettirir, tanımadığından uzak durursun. Seçtiğin iyi kimseleri kabul eder, kötü ve sıradan kimseleri terk edersin.”

İbni Amr radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, beni mescidde gördü:

“Bir gün seni o mescidden çıkardıklarında hâlin nice olur?” buyurdu.

“Ben de Şam'a giderim.”

“Oradan da çıkartırlarsa hâlin nice olur?”

“Alırım kılıcımı, ölünceye kadar savaşırım.”

“Sana bundan daha iyisini göstereyim mi? Seni sürdükleri yere git! Seni gönderdikleri yere var! Bana kavuşuncaya kadar öylece kal!” buyurdu.

Ebu Zer radıyallahu anh. Ahmed.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda şu üç şeyden daha değerli bir şey olmayacak: Helal para, candan arkadaşlık yapılacak bir kardeş, tatbik edilecek bir sünnet.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Taberanî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İsrailoğullarının başına gelenler ümmetimin de başına gelecektir... İsrailoğulları yetmiş iki fırkaya bölünmüştü. Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecek. Bunların biri dışında hepsi ateştedir.”

“Bu fırka hangisidir?” diye soruldu.

“Benim ve sahabilerimin üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır!” buyurdu.

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.





Ahirzaman, Deccal, Mehdi, Mesih...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ahirzamanda din aracılığıyla dünyayı elde etmeye çalışan kimseler olacak. Bunlar, insanlara şirin görünmek için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki koyun postu yanlarında kaba kalır. Dilleri baldan tatlıdır, ancak kalpleri kurtlarınkinden bile vahşidir. Allah onlara ‘Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz! Yoksa siz bana karşı yiğitlik mi taslıyorsunuz!’ diyecek. Ve ‘Mukaddes Zatıma andolsun ki, onlara içlerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki halîm olanları bile şaşkına dönecekler!’ diyecek.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Toplumun ortak serveti seçkinler arasında dönüp dolaşınca, emanet mallar ganimet sayılınca, zekât bir ceza gibi algılanınca, kişi annesinin haklarını gözetmeyip kadına itaat edince, babasından uzaklaşıp dostuna yaklaşınca, sonradan gelenler öncekilere hakaret edince, mescitlerde sesler yükselince, topluma onların en alçakları başkan olunca, korku sebebiyle zorbalara saygı duyulunca, içkiler türlü adlarla içilince, ipek giysiler giyilince, çalgılar ve şarkıcı kadınlar edinilince artık kızıl rüzgârın esmesi, yere batma, suretlerin bozulması, gökten taş yağması gibi büyük belaları bekleyin!”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Deccalı duyan ondan kaçsın. Vallahi, kişi ona gelir de saçtığı şüpheli şeyler sebebiyle onu mümin zanneder, ona tabi olur.”

İmran radıyallahu anh. Ebu Dâvud. 



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetimden bir topluluk, Allah’ın emri gelip de kıyamet kopana dek aralarında yardımlaşacak ve daima galip gelecekler.”

Mugire radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünyanın bir günlük ömrü bile kalmış olsa, Allah o günü uzatıp benden ‘neslimden’ bir kimseyi gönderecek.”

İbni Mesûd radıyallahhu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetimden bir topluluk hak üzere galip olarakta kıyamete kadar devamlı savaşacak. İsa aleyhisselam inecek. Müslümanların emiri ‘Gel bize namaz kıldır’ diyecek. Buna mukabil o ‘Kiminiz kiminizin emiridir. Böyle olması Allah’ın bu ümmete bir lütfudur’ diye cevap verecek.”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Nefsim kudret elinde olan Zata yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa aranıza âdil bir hâkim olarak inecek. Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak. Mal öyle çoğalacak ki, kimse onu kabul etmeyecek. O zamanda bir tek secde, dünya ve içindekilerin hepsinden daha hayırlı olacak.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ömrüm uzarsa İsa ile buluşmak isterim. Şayet ömrüm yetmezse, içinizden kim onunla buluşursa, benden selam söylesin.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ahmed.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetim yağmur gibidir, sonu mu hayırlı yoksa başlangıcı mı hayırlıdır, bilinmez. Evveli Ben, ortası Mehdi ve ahiri Mesih olan bir ümmet asla helak olmaz.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sene ay gibi, ay hafta gibi, hafta gün gibi, gün saat gibi, saat ateş kıvılcımı gibi olup da zaman birbirine yaklaşmadıkça kıyamet kopmaz.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Aden içlerinden, insanların durdukları yerde duracak, harekete geçtiklerinde de onlarla harekete geçerek onları sürükleyecek bir ateş çıkacak.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Müslim.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Tıpkı sofraya üşüşen oburlar gibi size saldıracak olan yabancı kavimlerin birbirlerini çağıracakları zaman yakındır” buyurdu.

Dinleyenlerden biri “O gün sayıca az olmamız yüzünden mi?” diye sordu.

Resulullah “Hayır! Bilakis o gün siz kalabalık olursunuz. Fakat selde yüzen çöpler gibi hafif olacaksınız! Allah, size karşı düşmanlarınızın kalbindeki korku hissini silecek ve sizin kalbinize zaaf atacak!” dedi.

“Ey Allah Resulü zaaf da nedir?” denildi.

“Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!” buyurdu.

Sevban radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Irak halkına bir ölçeklik yiyecek ve tek dirhemlik paranın gelmeyeceği zaman yakındır!” demişti.

“Nereden?” diye soruldu.

“Yabancı kavimlerin diyarından. Onlar buna mani olacaklar” dedi.

Sonra da “Şam halkına tek dinarlık paranın ve bir ölçeklik yiyeceğin gelmeyeceği zaman yakındır!” dedi.

“Bu nereden gelmeyecek?” diye soruldu.

“Rum cihetinden!” dedi.

Sonra şöyle buyurdu: “Ümmetimin sonunda bir halife gelecek. Malı sayı ile değil avuç avuç dağıtacak!”

Cabir radıyallahu anh. Müslim.



14. Bir adam Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. 

Resulullah “Emanet zayi edildiği zaman kıyameti bekleyin!” buyurdu.

Adam “Emanet nasıl zayi edilir?” diye sordu.

Resulullah da “İş, ehil olmayana teslim edilince. İşte o zaman kıyameti bekleyin!” buyurdu.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet ‘La ilahe illallah’ diyen kimsenin üzerine asla kopmaz.”

Enes radıyallahu anh. Müslim.





Ehl-i Beyt...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin üzerinde siyah nakışlı bir aba vardı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına aldı. Sonra Hüseyin geldi, onu da aldı. Sonra Fatıma geldi, onu da aldı. Sonra Ali geldi, onu da aldı.

Sonra da “Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden bütün çirkinlikleri gidermek, sizi iyice arındırmak istiyor” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah’ı nimetleriyle sizi beslediği için sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beyt’imi de bana sevginiz sebebiyle sevin.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ehl-i Beyt’im Nuh’un gemisi gibidir. Binen kurtulur, terk eden boğulur.”

İbni Zübeyr radıyallahu anh. Bezzar.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Size benden sonra iki şey bırakıyorum. Onlara uyarsanız asla sapmazsınız. Bunların biri öbüründen büyüktür. Büyük olan, Allah’ın Kitabı’dır. Öbürü, Ehl-i Beyt’imdir. Bu iki şey, cennette, Kevser havuzunun başında bana gelip birbirlerinden ayrılmayacaklar. Öyleyse benden sonra bunlar hakkında nasıl davranacağınızı kendiniz düşünün!”

Yezid İbni Erkam radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ehl-i Beyt’im benden sonra bela, musibet ve sürgünlere maruz kalacak. Nihayet doğu tarafından yanlarında siyah bayraklar olan bir kavim gelecek. Bunlar hayır isteyecekler ama istekleri yerine getirilmeyecek. Bunun üzerine savaşacaklar. Allah onlara yardım edecek. Bundan sonra istedikleri kendilerine verilecek.

Ne var ki, onlar bunu kabul etmeyip emirliği Ehl-i Beyt’imden bir adama tevdi edecekler. Bu adam, insanlar tarafından daha önce zulümle doldurulan yeryüzünü adaletle dolduracak. Sizden kim o güne yetişirse kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara katılsın.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kızı Fatıma’nın evine uğramıştı. Ali’yi evde bulamayınca “Amca oğlun nerede?” diye sordu.

Fatıma “Biraz tartıştık. Bana kızıp gitti” dedi.

Resulullah bir adam gönderip onu arattı. “Mescidde yatıyor!” diye haber geldi.

Resulullah onun yanına gitti. Toz toprak içinde yatarken buldu. Ona “Kalk ey Ebu Turab! Kalk ey toprak babası!” diye seslendi.

Sehl radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kızı Fatıma değirmen çevirirdi. Bu sebeple elinde yaralar meydana gelmişti. Kırba ile su taşırdı. Bu da boynunda yaralar açmıştı. Evi süpürdüğü için üstü başı toz toprak olurdu.

O günlerde Resulullah’a köleler getirilmişti. Fatıma’ya “Babana git de bir köle iste” dedim.

Gitti. Resulullah’ın yanında birileri varmış, meramını söyleyemeden geri döndü.

Ertesi gün Resulullah geldi “Kızım, ihtiyacın ne idi?” diye sordu. Fatıma sustu, cevap vermedi.

Ben araya girip dedim ki: “Ey Allah Resulü! Fatıma’nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan omuzları incindi. Köleler gelince, ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim.”

Bu açıklamam üzerine Resulullah “Fatıma! Allah’tan sakın, farzlarını eda et, evinin işlerini yap. Yatağına girince otuz üç kere ‘Sübhanallah,’ otuz üç kere ‘Elhamdülillah,’ otuz üç kere ‘Allahuekber’ de. Sonra yüze tamamla. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır” buyurdu.

Fatıma da “Allah ve Resulü’nden razıyım” dedi.

Resulullah ona hizmetçi vermedi. 

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Buharî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Fatıma, cennet kadınlarının hanımefendisidir. Hasan ve Hüseyin ise, cennet gençlerinin efendileridir.”

Huzeyfe radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi, Hasan ve Hüseyin omuzlarındayken gördüm. “Allahım, ben bu ikisini seviyorum, sen de sev!” diye dua ediyordu.

Bera radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Fatıma’ya şöyle derdi: “Haydi, çağır şu oğullarımı bana!” Sonra o ikisini göğsüne basar, koklardı.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Iraklı bir adam kendisine sinek öldürmenin hükmünü sorunca, Abdullah İbni Ömer şöyle dedi: 

“Adama bakın! Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ‘Bu ikisi benim dünya çiçeklerimdirbuyurduğu torununu öldürdüler, bir de bana sineklerin kanını soruyor. Büyük günahlara son derece cüretlidirler, fakat küçük günahlar hakkında sorarlar da sorarlar!”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.





Ezvac-ı Tahirat...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Muhakkak ki, ben her mümine dünya ve ahirette insanların en yakınıyımdır. Dilerseniz şu ayeti okuyun: 

Peygamber, müminlere öz nefislerinden evladır. Hanımları ise, müminlerin anneleridir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Dünya kadınlarının en üstünleri şunlardır: İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice, Muhammed kızı Fatıma, firavunun karısı Asiye.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sahabilerinin rivayet ettikleri hadiste bir zorluk görürsek Hazreti Aişe validemize sorardık, mutlaka onda onun bir açıklaması bulunurdu.

Ebu Musa radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hanımlarından en çok Hatice’yi kıskandım. Halbuki onu hiç görmemiştim. Fakat Resulullah onu sık sık yâd ederdi. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa ondan Hatice’nin dostlarına da gönderirdi.

Bazen ona “Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok!” derdim.

O zaman onun faziletlerini sayıp “Çocuklarımın annesi” derdi.

Kendi kendime “Bir daha Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğim” dedim.

Resulullah benimle Hatice’nin vefatından üç yıl sonra evlendi.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bana “Ben senin bana kızdığın ve benden razı olduğun zamanları biliyorum” dedi.

Ben, “Bunu nereden anlıyorsun?” diye sordum.

“Benden razı oldun mu ‘Hayır! Muhammed’in Rabbine andolsun!’ diyorsun. Bana kızgınsan ‘Hayır! İbrahim’in Rabbine andolsun!’ diyorsun” dedi.

Ben “Doğrudur, ey Allah Resulü, fakat ben senin sadece adını terk ederim” dedim.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yanımdan ayrılıp gitmişti.

Sıra benimken öbür hanımlarından birinin yanına gitmiş olabilir diye içime bir kurt düştü. Geri gelince hâlimi anladı. “Kıskandın mı?” dedi.

Ben de “Evet! Benim gibi biri senin gibi birini kıskanmaz da ne yapar?” dedim.

“Sana yine şeytanın gelmiş olmalı” dedi.

“Benim şeytanım mı var?” dedim.

“Şeytanı olmayan kimse yoktur” dedi.

“Senin de var mı?” dedim.

“Evet, ama ona karşı Allah bana yardım etti. Benim şeytanım teslim oldu” buyurdu.

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



07. Bir gün Aişe’nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Konuşma sırasında köpek, eşek ve kadın bir arada anılmıştı. Bunun üzerine Aişe dedi ki:

“Bizi yine eşeklerle ve köpeklerle bir tuttunuz! Vallahi ben kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum hâlde, Resulullah’ı namaz kılarken gördüm. İhtiyacımı gidermek için ayrılmam gerekince, onu rahatsız etmemek için, ayak tarafından sıyrılıp yataktan çıkardım.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



08. Resulullah, ikindi namazlarını kıldıktan sonra hanımlarının odalarına uğrar, onlarla sohbet ederdi. Bu ziyaretlerinin birinde Hafsa’nın yanında her zamankinden fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini sordum.

“Akrabalarından bir kadın Hafsa’ya bir okka bal hediye etti. Ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı” dediler.

Resulullah bal ve benzeri tatlı şeyleri severdi.

Hanımlarına “Bir hile yapmalıyız!” dedim.

Sevde “Nasıl?” dedi.

“Senin yanına gelince ‘Ey Allah Resulü! Sen kötü kokulu bir şey mi yedin?’ diyeceksin. ‘Hayır!’ diyecek. ‘Peki, senden burnuma gelen bu koku da ne?’ diyeceksin. ‘Hafsa bana bal şerbeti ikram etti’ diyecek. ‘Demek ki arı urfut ağacından beslenmiş’ diyeceksin. Urfut ağacından beslenen arının balı fena kokar. Bana gelince ben de böyle hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Safiyye, sıra sana gelince sen de aynı şeyleri söyle’ dedim.”

Sevde, söylediklerimi aynen söylemiş. Yanıma gelince ben de aynı şeyleri söyledim. Safiyye de söylemiş

Daha sonra Hafsa “Ey Allah Resulü, sana o şerbetten ikram edeyim mi?” diye sormuş. Resulullah “Hayır, ihtiyacım yok!” demiş.

Bunu işiten Sevde “Aişe, vallahi balı ona haram ettik” dedi.

Ben de kendisine “Sus!” dedim.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.






Resulullah’ın Vefatı...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, hasta hâliyle halka hitap ederken “Allah bir kuluna dünya ile kendi katındaki arasında tercih hakkı tanıdı, o da Allah katındakini tercih etti” buyurdu.

Bu söz üzerine Ebu Bekir ağlamaya başladı. “Ey Allah Resulü! Annelerimiz, babalarımız sana feda olsunlar!” dedi.

Biz “Bu ihtiyara ne oluyor da ağlıyor!” diye hayret ettik.

Meğer ‘tercih hakkı tanınan’ Resulullah imiş! Bunu en iyi anlayanımız da Ebu Bekir olmuş.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Fetih senesinde Fatıma’yı çağırdı. Bir süre özel konuştular. Fatıma ağladı. Sonra tekrar özel olarak konuştular. Fatıma bu sefer güldü. Resulullah vefat edince, Fatıma’ya ağlamasının ve gülmesinin sebebini sordum.

Dedi ki: “İlkinde, öleceğini haber verdi, ağladım. İkincide benim, İmran kızı Meryem hariç, cennette bütün kadınların efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm.”

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî.



03. Ölüm vakti yaklaşan Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi ıstıraplar bürümeye başlamıştı.

Kızı Fatıma “Vah babacığım, nasıl da ıstırap çekiyor!” diye dövünüyordu.

Resulullah “Bugünden sonra baban ıstırap çekmeyecek!” dedi.

Resulullah vefat edince, Fatıma “Vah babacığım! Rabbi, duasına icabet etti! Vah babacığım, gideceği yer Firdevs cennetidir! Vah babacığım, ölümünü Cebrail haber verdi” diye ağlayıp inledi.

Resulullah gömülünce “Ey Enes! Resulullah’ın üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?” dedi.

Enes radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiği zaman, babam Ebu Bekir uzaktaydı.

Ömer, onun ölümüne inanamıyor, “Resulullah vefat etmedi!” diye yemin ediyordu.

Bir süre sonra Ebu Bekir geldi. Resulullah’ın yüzünü açtı ve öptü. “Annem babam sana feda olsun! Sağken hoştun, ölümünde de hoşsun! Nefsimi kudret elinde tutan Zata yemin ederim, Allah sana ebediyen iki ölüm tattırmayacak!” dedi.

Sonra dışarı çıkıp “Ey Ömer! Ey Peygamber ölmedi diye yemin eden kişi, yavaş ol!” dedi.

Ebu Bekir konuşmaya başlayınca Ömer oturdu.

Ebu Bekir Allah’a hamd u sena ettikten sonra “Haberiniz olsun! Kim Muhammed’e tapıyor idiyse bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Kim Allah’a tapıyor idiyse o da bilsin ki, Allah diridir, ölümsüzdür!” dedi.

Sonra şu ayeti okudu: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler!”

Şu ayeti de okudu: “Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçti. O ölür ya da öldürülürse gerisin geri dönecek misin? Geriye dönen, Allah’a hiçbir surette zarar veremez. Allah, şükredenlerin ödülünü verecektir.”

Bu açıklama üzerine insanlar şiddetle ağlamaya başladılar.

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından sonra Ebu Bekir, Ömer’e “Haydi, Ümmü Eymen’e gidelim, Resulullah gibi biz de onu ziyaret edelim” dedi. Birlikte gittiler.

Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağladı.

“Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetin Resulullah için daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?” dediler.

Ümmü Eymen “Elbette biliyorum. Ben onun için ağlamıyorum ki. Ben, vahyin kesilmiş olmasına ağlıyorum” dedi.

Ebu Bekir ve Ömer duygulandılar. Ümmü Eymen ile birlikte onlar da ağlamaya başladılar.

Enes radıyallahu anh. Müslim.



06. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemden, kıyamet gününde bana şefaat etmesini rica ettim.

“Ederim inşaallah!” dedi.

“Peki, seni nerede arayayım?” diye sordum.

“Beni ilk arayacağın yer Sırat Köprüsüdür.”

“Orada bulamazsam?”

“Beni amelleri tartan Mizan’ın yanında ara!”

“Mizan’ın yanında da bulamazsam?”

“Beni Kevser Havuz’unun yanında ara! Mutlaka bu üç yerden birindeyimdir” buyurdu.

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.





Salavat...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet gününde bana en yakın olacak kişi, bana en çok salavat getirendir.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cuma en hayırlı günlerinizden biridir. Bana o gün çok salavat okuyun, zira salavatlarınız bana sunulur.”

Evs radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim bana salavat okumayı unutursa cennetin yolunu terk etmiş olur!”

İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bana salavat okuyan hiçbir mümin yoktur ki ona melekler rahmet duası etmemiş olsun. Salavat okuması sürdükçe meleklerin duası da sürer gider. Hâl böyle olunca, dileyen az, dileyen çok salavat getirsin!”

Amr İbni Rabia radıyallahu anh. İbni Mâce.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yüzünde bir sevinç olduğu hâlde yanımıza gelmişti.

Kendisine “Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz dedik.

“Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: ‘Ey Muhammed! Rabbin diyor ki:

Sana salavat okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selam okuyan herkese de benim on selam okumam sana yetmez mi?’”

Ebu Talha radıyallahu anh. Nesaî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Gerçek cimri o kimsedir ki, yanında adım anılır da o bana salavat okumaz!”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kabrimi bayram yerine çevirmeyin. Bana salavat okuyun. Nerede olursanız olun salavatınız bana ulaşır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Ey Allah Resulü, ben sana salavat okumak istiyorum. Duamın ne kadarını sana salavat için ayırayım?” dedim.

“Dilediğin kadar!” buyurdu.

“Dörtte bir yeter mi?” dedim.

“Dilediğin kadar! Artırırsan hakkında daha hayırlı olur!” buyurdu.

“Yarısına ne dersiniz?” dedim.

“Dilediğin kadar! Artırırsan hakkında daha hayırlı olur!” buyurdu.

“Üçte ikiye ne dersiniz?” dedim.

“Dilediğin kadar! Artırırsan hakkında daha hayırlı olur!” buyurdu.

“Duamın tamamını size salat ü selam okumaya ayırayım mı?” dedim.

“Bu takdirde bütün dileklerin kabul edilir ve günahların affedilir!” buyurdu.

Ubeyy radıyallahu anh. Tirmizî.





Sahabiler...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sahabilerim yıldızlar gibidir, hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Rezîn.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sahabilerim hakkında Allah’tan korkun! Benden sonra onları hedef edinmeyin! Kim onları severse, beni sevdiği için sevmiş olur. Kim onlardan nefret ederse, benden nefret ettiği için nefret etmiş olur. Kim onlara eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur. Kim bana eziyet ederse, Allah’a eziyet etmiş olur. Kim de Allah’a eziyet ederse, artık onu cezalandırması yakın olur.”

İbni Mugaffel radıyallahu anh. Tirmizî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Yıldızlar semanın güvencesidir. Yıldızlar giderse semanın başına korkulan şey gelir. Ben de sahabilerimin güvencesiyim. Gidersem, sahabilerimin başına korktukları şey gelir.

Sahabilerim de ümmetimin güvencesidir. Sahabilerim giderse, ümmetimin başına korktukları gelir.”

Ebu Musa radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sahabilerime hakaret etmeyin! Eğer biriniz Uhud Dağı kadar altın verse, onlardan birinin bir avuç sadakasına yahut yarısına ulaşamaz.”

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayan birinci nesil, sonra ikinci nesil, sonra üçüncü nesildir. Daha sonra, kendilerinden şahitlik istenmediği hâlde şahitlikte bulunan, hıyanet eden ve kendilerine güvenilmeyen, adakta bulunup yerine getirmeyen bir nesil gelecek. Ayrıca onlarda şişmanlık da görülecektir.”

İmran radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir yerde ölen sahabilerimden hiçbirisi yoktur ki, kıyamet günü ora halkına bir nur ve rehber olmasın.”

Büreyde radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennette alt seviyede olanlar, yüksek derece sahiplerini gökteki parlak yıldızı görür gibi görürler. Ebu Bekir ve Ömer de yüksek derece sahiplerindendirler. Hatta daha da ileridirler.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize sadaka vermemizi emretmişti. O anda malım vardı.

Kendi kendime “Ebu Bekir’i geçersem ancak bugün geçerim dedim. Malımın yarısını alıp getirdim.

Resulullah bana “Ailen için geride ne bıraktın? diye sordu.

“Yarısını bıraktım” dedim.

Biraz sonra Ebu Bekir malın tümünü getirdi.

“Ey Ebu Bekir, ailene ne bıraktın?” diye sordu.

“Allah ve Resulünü bıraktım” dedi.

Buna hayret ettim ve içimden dedim ki: “Hiçbir şeyde ben onu asla geçemem.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allahım! İslam’ı şu iki adamdan biriyle, katında hangisi sevimliyse onunla kuvvetlendir: Amr İbni Hişam veya Ömer İbni Hattab.

Daha sonra anlaşıldı ki ‘en sevimli’ olan Ömer imiş.

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden umre yapmak için izin istedim. İzni verdikten sonra “Kardeşim, beni duanda unutma” dedi. Benim için dünyalara değer olan bu söz üzerine ben çok sevindim.

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her peygamberin bir arkadaşı vardır, Osman da benim cennetteki arkadaşımdır.”

Talha radıyallahu anh. Tirmizî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabileri birbirine kardeş yapmıştı.

Bunun üzerine Ali, gözleri yaşla dolu olarak geldi ve “Ey Allah Resulü! Sahabilerini birbirine kardeş yaptın, beni hiç kimse ile kardeş yapmadın” dedi.

Resulullah’ın şu cevabı verdiğini duydum: “Sen hem dünyada hem de ahirette benim kardeşimsin.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben kimin dostuysam Ali de onun dostudur.”

Zeyd İbni Erkam radıyallahu anh. Tirmizî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte oturuyorduk.

Uzaktan Musab İbni Umeyr göründü. Üzerinde deri parçasıyla yamanmış bir hırka vardı. 

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onun bu fakir hâlini görünce ağladı. 

Sonra da oradakilere “İleriki zamanlarda sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyince, önünüze yemek kaplarının biri getirilip biri kaldırılınca ve evlerinizi kıymetli örtülerle Kâbe gibi örttüğünüz zaman hâliniz nasıl olur?” diye sordu.

“Şimdikinden daha iyi durumda oluruz. Hayat yükümüz hafifler. İbadete daha çok zaman ayırabiliriz” dediler.

“Hayır! Bilakis, siz bugün o günden daha iyi durumdasınız!” buyurdu.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Bir adam Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek “Ben açlıktan bitkin düştüm!” dedi.

Resulullah bir hanımından yiyecek istedi. Fakat hanımı “Seni hak ile gönderen Zata yemin olsun ki yanımızda sudan başka bir şey yok” diye cevap verdi.

Resulullah bir başka hanımından istedi. O da aynı şeyi söyledi. Bunun üzerine Resulullah “Bu aç adamı kim misafir ederse Allah ona rahmet edecektir!” buyurdu.

Ensardan Ebu Talha “Ey Allah Resulü! Ben misafir edeceğim!” dedi ve adamı alıp götürdü.

Evde hanımına “Evde yiyecek bir şeyler var mı?” diye sordu.

Hanımı “Hayır, sadece çocukların yiyeceği var!” dedi.

Bunun üzerine hanımına “Sen onları bir şeylerle avut, sonra da uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuşuz gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndür!” diye tembih etti. 

Kadın söylenenleri yaptı. Beraberce oturdular. Misafir yedi. Karı koca geceyi aç geçirdiler. Ertesi gün Resulullah, Ebu Talha’ya “Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah size rahmet etti!” buyurdu.

Sonra şu ayet indi: “Kendileri darlıkta da olsalar onları nefislerine tercih ederler.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



16. Amr İbni Âs ölmek üzereydi. Yüzünü duvara döndü ve uzun uzun ağladı. Bunun üzerine oğlu Abdullah onu teselli etmek istedi. Resulullah’ın müjdelerini ve babası hakkında söylediği güzel sözleri sayıp dökmeye başladı.

Amr, bir süre sonra yüzünü bize dönerek ‘Ahiret için hazırladığımız en değerli azık La ilahe illallah Muhammedün Resulullah’ sözüdür dedikten sonra kendisi hakkında şunları anlattı:

“Benim hayatımda üç devre vardır. Bir zamanlar Resulullah’a benden fazla kin besleyen yoktu. Bir yolunu bulup da onu öldürmek benim en çok arzu ettiğim şeydi. Bu hâldeyken ölseydim mutlaka cehennemlik olurdum. Allah gönlüme İslam sevgisini koyunca, Muhammed aleyhisselama gelerek ‘Elini uzat da sana biat edeyim’ dedim.

Elini uzatınca ben elimi geri çektim.

‘Ne oldu Amr?’ diye sordu.

‘Şart koşmak istiyorum’ dedim.

‘Neyi şart koşacaksın?’ dedi.

‘Mağfiret edilmemi’ dedim.

‘Müslüman olmanın daha önceki günahları silip süpürdüğünü, hicret etmenin daha önce işlenen günahları yok ettiğini, haccetmenin daha önce yapılan günahları ortadan kaldırdığını bilmiyor musun?’ buyurdu.

Artık Resulullah’tan daha çok sevdiğim biri yoktu. Gözümde ondan daha büyük biri mevcut değildi. Ona duyduğum saygıdan dolayı yüzüne bakamazdım. Biri bana onu anlatmamı isteseydi, yüzüne doya doya bakamadığım için bunu yapamazdım. Şayet bu hâldeyken ölseydim, cennetlik olmayı umabilirdim. Fakat daha sonra karışık işlere bulaştım. Bu esnada yaptıklarım ve söylediklerim sebebiyle hâlimin nice olduğunu bilemiyorum. Ben ölünce arkamdan ne ağıt ne de ateş yakılsın. Gömdüğünüz zaman üzerime toprağı yavaş yavaş atın.

Sonra bir deveyi boğazlayıp etini pay edecek kadar bir zaman kabrimin yanından ayrılmayın, ta ki yerime alışayım ve Rabbimin elçilerine nasıl cevap vereceğimi düşüneyim.”

İbni Şümase radıyallahu anh. Müslim.





Hilafet, Saltanat, İdare, İtaat, İsyan...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetim arasında hilafet otuz l sürecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir.”

Sefine radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benim ümmetim dalalet üzerinde bir araya gelmez. Onun için, cemaatten ayrılmayın! Allah’ın kudret eli cemaat üzerindedir.”

Enes radıyallahu anh. İbni Mâce.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Rabbiniz bir, babanız bir. Arap’ın Arap olmayana, kırmızının karaya üstünlüğü yoktur! Üstünlük, takva iledir.”

Ebu Said radıyallahu anh. Taberanî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim kör bir bayrak altında bir asabiyete davet ederken veya yardım ederken öldürülürse, onun ölümü cahiliye ölümüdür.”

Cündeb radıyallahu anh. Müslim.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah kime Müslümanların işleri hususunda yetki verir, o da onların ihtiyaçlarına, isteklerine, darlıklarına çare olursa, kıyamet gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarına çare olur.”

İbni Meryem el-Ezdi radıyallahu anh. Tirmizî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim başkanında hoşlanmadığı bir durum görürse, sabretsin. Çünkü topluluktan ayrılan cahiliye ölümü ile ölmüş olur.”

İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslümanın dinleyip itaat etmesi gerekir, hoşuna gitsin veya gitmesin. Fakat günah emredilince ne dinlenir ne de itaat edilir.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.




08. Benim şu evimde, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şu duayı ettiğini işittim:

“Allahım! Ümmetimin içinde yöneticilik yapıp da onlara zorluk çıkaran kimseye sen de zorluk çıkar. Ümmetimin içinde yöneticilik yapıp da onlara yumuşak davrananlara sen de yumuşak davran.”

Aişe radıyallahu anha. Müslim.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İdarecilerin en kötüsü, idaresi altındaki insanlara karşı katı ve kaba davranandır.”

Aîz İbni Amr radıyallahu anh. Müslim.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müslümanların işlerini üstlenip de onlar için çalışmayan idareci, onlarla birlikte cennete giremez.”

Mâkıl İbni Yesar radıyallahu anh. Müslim.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey Abdurrahman! Baş olmayı isteme, eğer isteğin üzerine o görev sana verilirse, onunla baş başa bırakılırsın. Şayet sen istemeden sana verilirse, yardım görürsün.”

Abdurrahman radıyallahu anh. Buharî.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Siz, baş olmak isteyeceksiniz, hem de büyük bir ihtirasla. Ancak bu, sizin için kıyamette bir pişmanlık sebebi olacaktır. O yüksek makam ne güzel sütannedir! Ondan ayrılmak da memeden ayrılmaktan zordur.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hükmetme yetkisi elinde olup da hükümlerinde âdil davrananlar, Allah katında nurdan minberler üzerinde olacaklardır.”

İbni Amr radıyallahu anh. Müslim.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Hepiniz gözeticisiniz, gözettiklerinizden sorumlusunuz. Lider bir gözeticidir, yönettiklerinden sorumludur. Adam ailesinin gözeticisidir, onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde gözeticidir, görevli olduğu işten sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının gözeticisidir, ondan sorumludur...”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah, bir idareci için iyilik isterse, ona iyi bir yardımcı ihsan eder ki, unuttuğu zaman hatırlatır, hatırladığı zaman yardım eder. Hayrını istemezse, ona kötü bir yardımcı verir ki, unutunca hatırlatmaz, hatırlayınca da yardım etmez.”

Aişe radıyallahu anha. Ebu Dâvud.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah bir peygamber gönderdiği veya onun yerine bir halife getirdiği zaman, mutlaka onun iki tane de yakını olmuştur: Biri iyi olanı tavsiye etmiş, öbürü de kötü olandan menetmiştir. Allah kimi korumuşsa masum olan ancak odur.”

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim, ihtiyacını ulaştıramayan bir kimsenin ihtiyacını yetkiliye ulaştırırsa, ayakların kaydığı günde, Allah onun ayaklarını kaydırmaz.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Bezzar.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İdareciye nasihat edecek kimse, herkesin yanında konuşmasın, onu baş başa kalabilecekleri bir yere götürsün ve orada konuşsun. Kabul ederse iyi, etmezse o kendi görevini yapmış olur.”

Iyad radıyallahu anh. Ahmed.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizi yöneten büyüklerinize sövmeyin, iyi olmaları için dua edin. Zira onların iyi olmaları sizin hayrınızadır.”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Taberanî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benden sonra bazı idareciler gelecek. Kim onların yanlarına girip de yalanlarını doğrular, zulümlerine yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim. Bu kimseler, cennetteki havuzumun başında yanıma gelemezler. Kim de onların yanına girerek zulümlerine yardımcı olmaz, yalanlarını doğrulamazsa, o bendendir, ben de ondanım. Bu kimseler, havuzumun başında yanıma gelecek olanlardır.”

İbni Ucre radıyallahu anh. Tirmizî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Başınızda bazı idareciler olacak ve bunlar bir kısım sünnetleri terk edecekler. Siz de terk ettiğiniz zaman, bu defa bir kısmını daha terk edecekler. Siz de terk ettiğinizde, işte o zaman başınıza en büyük belayı getirecekler.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Taberanî.





Barış, Cihad, Gaza, Şehit...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Düşmanla karşılaşmayı dilemeyin. Şayet karşılaşırsanız, sabredip dayanın.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimsenin, bir toplumla arasında bir antlaşma olursa, süre bitinceye dek ya da karşı taraf antlaşmayı bozuncaya kadar, antlaşma düğümünü ne sıksın ne de çözsün.”

Süleym radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müşriklere karşı mallarınız, canlarınız ve dillerinizle cihad ediniz!”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah korkusuyla gözyaşı döken kimse, süt memeye geri dönmedikçe ateşe girmez. Allah yolunda yapışan toz ile cehennemin dumanı bir kulun üzerinde bir araya gelmez.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Allah yolunda sefer etmek dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.”

Sehl radıyallahu anh. Müslim.



06. Bir adam Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “İnsanların hangisi üstündür? diye sordu.

Resulullah “Allah yolunda canıyla malıyla cihad eden diye cevap verdi.

“Ondan sonra hangisidir?”

“İnsanların kötülüklerinden korunmak için, Allah korkusuyla bir köşeye çekilen.”

Ebu Said radıyallahu anh. Buharî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Gerçek mücahit nefsiyle cihad edendir.”

Fedale radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir ordu gönderirken şöyle derdi:

“Haydi, Allah adıyla yürüyün! Yaşlıları, çocukları, kadınları öldürmeyin! Aşırı hareketlerden kaçının ve elde edeceğiniz malları bir araya toplayın. Düzeltici olun, güzel davranın. Allah güzel davrananları sever.”

Enes radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim Allah yolunda bir harcama yaparsa, karşılığında yedi yüz kat alır.”

Huzeym radıyallahu anh. Tirmizî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimse ki, ne gazaya katılmıştır, ne bir gaziyi donatmıştır, ne de bir gazinin ailesini himaye etmiştir, Allah kıyamet gününden önce ona hiç beklemediği bir musibet eriştirir!”

Ebu Ümame radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



11. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Kim, Allah yolunda bir mücahidi donatırsa, kendisi cihada katılmış gibi sevap alır. Kim, geride kalıp, mücahidin çoluk çocuğuna bakarsa, o da cihad etmiş gibi olur.”

İbni Halid radıyallahu anh. Buharî.



12. Medine savunması için hendek kazıyorduk. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de bizimle birlikteydi. Omuzunda toprak taşıması sebebiyle bedenini toprak bürümüştü. Sahabilerini şevke getirmek için, sesini yükselterek şöyle diyordu:

“Vallahi, Allah yardım etmeseydi hidayete eremezdik. Ne sadaka verir ne de namaz kılardık. Üzerimize sekinet indir Allahım! Ayaklarımıza sebat ver Allahım! Sana şirk koşanlar bize karşı azdılar. Fitne çıkarmak istiyorlar ama yandılar!”

Bera radıyallahu anh. Buharî.



13. Uhud günü müşriklerle karşılaştık. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem okçulardan oluşan elli kişiyi ayırdı, başlarına Abdullah İbni Cübeyr’i tayin etti.

Kendilerine “Onları yendiğimizi görseniz bile yerinizden ayrılmayın! Onların bize üstün geldiklerini görseniz dahi bize yardıma gelmeyin!” diye emretti.

Müşriklerle çarpışmaya başladık. Bir süre sonra kaçmaya başladılar. Hatta dağa doğru hızla kaçan kadınların eteklerini topladıklarını gördüm. Halhalları bile gözüküyordu.

Bizim okçular “Ganimet! Ganimet!” diye bağırmaya başladılar. Abdullah İbni Cübeyr, okçulara “Resulullah’ın tembihini unuttunuz mu!” dedi.

Fakat onlar onu dinlemediler. Emre muhalefetleri yüzünden savaş aleyhimize döndü. Yetmiş ölü verildi.

Bera İbni Azib radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem gaza yaptığı zaman şöyle derdi:

“Rabbim! Benim destekçim ve yardımcım Sensin. Senin sayende çare düşünür, saldırır ve savaşırım.”

Enes radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetimden iki cemaati Allah ateşten kurtaracaktır: Biri Hint ile savaşacak olan cemaat, öbürü İsa İbni Meryem ile birlikte düşmana karşı savaşacak olan cemaat.”

Sevban radıyallahu anh. Taberanî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez. Zira yeryüzünde bulunan her şey orada da vardır. Ancak şehit, şehitlik mertebesinin yüksekliğini gördüğü için, dünyaya on kere dönüp, her seferinde öldürülüp şehit düşmeyi isteyecektir.”

Enes radıyallahu anh. Buharî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Malı uğrunda öldürülen şehittir. Canı uğrunda öldürülen şehittir. Dini uğrunda öldürülen şehittir. Namusu uğrunda öldürülen şehittir.”

Said radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Bir adam, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Hem şöhret kazanmak hem de sevap almak için savaşan adam hakkında ne dersiniz?” diye sordu.

Resulullah “Onun için hiçbir şey yoktur. Allah, sadece kendi rızası için olmayan hiçbir ameli kabul etmez” buyurdu.

Ebu Ümame radıyallahu anh. Nesaî.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kim samimiyetle Allah’tan şehit olmayı isterse, yatağında ölmüş bile olsa, Allah onu şehitlerin derecesine ulaştırır.”

Sehl İbni Huneyf radıyallahu anh. Müslim.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şehit, aile ve akrabasından yetmiş kişiye şefaat edecektir.”

Ebu Derda radıyallahu anh. Ebu Dâvud.






Hüküm, Adalet, Şahit, Ceza...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Size sahabilerimi, sonra da onların ardı sıra gelecekleri tavsiye ediyorum. Daha sonra yalan öylesine yaygınlaşacak ki, kendisinden yemin etmesi istenmediği hâlde kişi yemin edecek, şahitlik istenmediği hâlde şahitlik edecek. Haberiniz olsun, bir erkek bir kadınla baş başa kaldı mı onların üçüncüsü mutlaka şeytandır. Size cemaati tavsiye ederim. Ayrılıktan sakının! Şeytan, tek kalanla birlikte olur, iki kişiden uzak durur. Kim cennetin ortasını dilerse cemaatten ayrılmasın.”

Ömer İbni Hattab radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Size en hayırlı şahidi bildireyim mi? Kendisinden istenmeden gelip tanıklık eden kimse.”

Zeyd radıyallahu anh. Müslim.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Delil göstermek davacıya, yemin etmek ise davalıya düşer.”

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Üç türlü hâkim vardır: Biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Hukuk bilip ona göre hükmeden hâkim cennetliktir. Hukuk bilip hükmünde adaletsiz davranan hâkim ile ilimsiz hüküm veren hâkim cehenneme layıktır.”

Büreyde radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi şu idi: Seçkin biri suç işlerse ona dokunmazlardı, güçsüz biri suç işlerse onu hemen cezalandırırlardı.”

Aişe radıyallahu anha. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, her iki hasmın da hâkimin önüne ‘eşit konumda’ oturmasına hükmetmiştir.

İbni Zübeyr radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem beni, hâkimlik yapmam için Yemen’e göndermişti. Yaşım küçüktü, hüküm verme hususunda tecrübesizdim.

Resulullah, bana “Allah kalbine hidayet, diline isabet verecek. Sana tavsiyem, yanına iki hasım gelince, birini dinlediğin gibi diğerini de dinlemeden sakın hüküm verme. Böyle yapman isabetli karar vermen için gereklidir!” buyurdu.

Ondan sonra hep hâkimlik yaptım, hüküm verirken hiç tereddüde düşmedim.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimse, kızgınken iki kişi arasında hüküm vermesin!”

Ebu Bekre radıyallahu anh. Buharî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ey insanlar! Allah’ın yasaklarından kaçınma zamanınız gelmedi mi? Her kim bu kirli işlerden birini açıklarsa, biz ona Kitabullah’ı uygularız.”

Zeyd radıyallahu anh. Mâlik.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Elinizden geldikçe had cezalarını uygulamayın. Kişinin bir mazereti varsa onu salıverin. Hâkimin yanlışlıkla affetmesi, yanlışlıkla ceza vermesinden hayırlıdır.”

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.



11. Bir Yahudi kadın, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme sürekli sövüyor ve aleyhinde edepsizce sözler söylüyordu.

Bir adam onu bu yüzden öldürdü. Resulullah, o kadının kanını heder etti.

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Ebu Dâvud.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ben bir beşerim. Bana ihtilaflı kimseler gelir. Bunlardan biri diğerine nazaran daha dilli olabilir.

Ben de onun doğru söylediğini sanıp lehine hükmedebilirim. Ancak, hakkı olmadığı hâlde kime bir Müslümanın hakkını vermişsem, bunun ateşten bir parça olduğunu bilsin. O ateşi ister yüklensin, ister bıraksın!”

Ümmü Seleme radıyallahu anha. Buharî.



13. “Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız” ayeti inmişti.

Bunun üzerine Zübeyr “Ey Allah Resulü, dünyadaki mahkemede duruşmaya çıkmamız kâfi gelmeyecek, bir de ahirette mi duruşmaya çıkacağız?” diye sordu.

Resulullah “Evet!” diye cevap verdi.

Zübeyr de “Öyleyse işimiz çok fena!” dedi.

İbni Zübeyr radıyallahu anh. Tirmizî.



14. Bir adam, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme “Biri malımı almak isterse ne yapayım?” diye sordu.

“Ona Allah’ı hatırlat.”

“Peki Allah’ı hatırlamazsa?”

“Ona karşı çevrendeki Müslümanlardan yardım iste!”

“Müslümanlardan kimse yok ise?”

“Ona karşı yetkiliden yardım iste!”

“Eğer yetkili benden uzaksa?”

“O zaman, malın için onunla savaş, öldürülürsen ahiret şehitlerinden olursun, öldürülmezsen malını savunup kurtarmış olursun.”

Muharık radıyallahu anh. Nesaî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem beni Yemen’e vali olarak gönderirken “Sana bir dava gelince nasıl hüküm vereceksin?” diye sordu.

“Kitabullah ile hükmedeceğim” dedim.

“Kitabullah’ta bulamazsan?”

“Resulullah’ın sünnetiyle hükmedeceğim.” 

“Ne Kitabullah’ta ne de Resulullah’ın sünnetinde bulamazsan?”

“O zaman kendi reyimle hüküm veririm!” dedim.

Bu cevabımden memnun kalan Resulullah, göğsüme eliyle vurup “Resulullah’ın elçisini, Resulullah’ı memnun edecek biçimde muvaffak eden Allah’a hamdolsun!” buyurdu.

Muaz İbni Cebel radıyallahu anh. Ebu Dâvud.





Kıyamet, Haşir, Hesap, Ahiret...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Sûr’u üfleyecek olan melek, borusunu ağzına dayamış, yüzünü çevirmiş, kulağını dikmiş üfleme emrini beklerken ben nasıl rahat yaşayabilirim! deyince, bu söz sahabilere çok ağır geldi.

“Peki, biz ne yapalım ey Allah Resulü?” diye sordular.

Buyurdu ki: “Siz ‘Hasbünallahu ve ni’melvekil. Tevekkeltü alallah!’ deyiniz.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Müminin ruhu, cennet ağacına konup beslenecek olan bir kuş gibidir. Allah o kulunu diriltinceye kadar ruhu orada bekler.”

İbni Mâlik radıyallahu anh. Mâlik.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her kul öldüğü hâl üzere dirilecektir.”

Câbir radıyallahu anh. Müslim.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Allah, mahşer günü ümmetimden bir adamı kulları arasından seçer ve onun için doksan dokuz tane defter açar. Her defter göz alabildiğince büyüktür.

Adama “Bu defterde yazılı olanlara bir itirazın var mı? Yazıcı meleklerim sana haksızlık etmişler mi?” diye sorar.

Kul “Hayır Rabbim!” der.

Allah tekrar sorar: “İleri süreceğin bir mazeretin var mı?”

Kul “Hayır Rabbim!” der.

Allah “Evet! Katımızda bir de güzel amelin var. Bugün sana asla haksızlık etmeyiz” der.

Üzerinde şahadet kelimesi yazılı bir sayfa çıkarılır.

Allah “Tartını hazırla!” der.

Kul “Ey Rabbim! Defterlerin yanında bu sayfa nedir ki?” diye hayretle sorar.

Allah yine “Sana asla haksızlık edilmeyecek” der.

Amelleri tartan terazinin bir kefesine defterler, öbür kefesine o sayfa konur ve tartılır. Defterler hafif kalır, sayfa ağır basar. Çünkü hiçbir şey Allah’ın isminden daha ağır olamaz.

İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Mümin, Rabbine yaklaştırılır. Allah onun üzerine himayesini indirir. Günahlarını itiraf ettirir.

“Bu günahları sen işledin, biliyor musun?” der.

Mümin iki kere “Evet, ey Rabbim, biliyorum!” diye cevap verir.

Rabbi de “Dünyadayken seni teşhir etmemek için bunları örtüyordum. Bugün tamamen affediyorum!” buyurur. Sonra ona sevap defteri verilir.

Kâfirler ve münafıklarla ilgili olarak, bütün yaratıkların huzurunda “Haberiniz olsun! Bunlar Allah namına yalan söylemişler. Allah’ın laneti zalimleredir!” diye seslenilir.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



06. Bir sohbet esnasında Resulullah gülümsedi ve “Neye güldüğümü biliyor musunuz?” diye sordu.

“Allah ve Resulü daha iyi bilir” dedik.

“Kulun Rabbine olan hitabından. Kul ‘Ey Rabbim, Sen beni zulümden korumadın mı?’ der.

Rabbi ‘Evet korudum’ buyurur.

Kul ‘Bugün kendime kendimden başka bir kimsenin şahit olmasını asla istemiyorum’ der.

Rabbi de ‘Bugün sana tek şahit olarak nefsin, çok şahit olarak da amellerini yazan melekler kâfidir’ buyurur.

Kulun ağzına mühür vurulur. Uzuvlarına ‘Konuş!’ emri verilir, adamın yapıp ettiklerini anlatırlar.

Sonra konuşma hususunda serbest bırakılır. Dili çözülen adam, organlarına ‘Yazıklar olsun size! Defolun! Ben sizin cehennemde yanmamanız için mücadele etmiştim, oysa siz benim aleyhimde neler söylediniz!’ der. İşte beni gülümseten adamın bu sözü oldu.”

Enes radıyallahu anh. Müslim.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka ödeyeceksiniz. Boynuzsuz koyuna haksızlık eden boynuzlu koyundan, taş üzerine binen taştan, adam yaralayan adamdan amellerinin hesabı sorulacak.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet gününde, kulun ayakları, Rabbinin huzurundan şu beş şey soruluncaya kadar bir yere kıpırdamaz: Ömrünü nasıl harcadı, gençliğini nerede geçirdi, malını nereden kazanıp nereye harcadı ve bildiklerini uyguladı mı?”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kimin üzerinde kardeşine karşı namus veya başka bir konuda hak varsa, paranın pulun geçmez olduğu gün gelmeden önce onunla helalleşsin. Bunu yapmazsa, zulmü oranında güzel amelleri elinden alınır. İyi amelleri yoksa, hak sahibi arkadaşının günahları kendisine yüklenir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



10. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Sırat Köprüsünde müminlerin parolası ‘Rabbim, selamet ver!' olacaktır.”

Mugire radıyallahu anh. Tirmizî.



11. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Allah, yemin ederek bir Müslümanın hakkını alan kimseye cehennemi vacip kılar, cenneti haram eder” demişti.

Bunun üzerine bir adam “Ey Allah Resulü! Küçük ve kıymetsiz bir şeyse de böyle midir?” diye sordu. 

Resulullah “Misvak ağacından bir dal bile olsa böyledir” buyurdu.

İyas radıyallahu anh. Müslim.



12. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennet, birinize ayakkabısının bağından daha yakındır. Cehennem de öyle.”

İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî.



13. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cehennemin etrafı şehvetlerle donatıldı, cennetinki ise zorluklarla kuşatıldı.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



14. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:

Allah, cenneti yarattığı zaman, Cebrail aleyhisselama “Git, ona bir bak!” buyurdu.

O da gidip cennete baktı. “İzzetine yemin ederim, onu işitip de girmeyen kalmayacak!” dedi.

Allah, cennetin etrafını nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle çevirdi. Sonra “Git, ona bir daha bak!” buyurdu.

Cebrail aleyhisselam bir daha baktı. “Korkarım, ona hiç kimse girmeyecek!” dedi.

Cehennemi yaratınca, Cebrail aleyhisselama “Git, bir de şuna bak!” buyurdu.

O da gidip ona baktı. “İzzetine yemin ederim, işitenlerden kimse ona girmeyecektir!” dedi.

Allah, onun etrafını şehveti tahrik edici şeylerle kuşattı. Sonra da “Git, ona bir kere daha bak!” dedi.

O da gidip ona baktı. “İzzetine yemin olsun, korkarım ona girmeyen tek kişi bile kalmaz!” dedi.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.



15. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennette tam yüz derece vardır. Her bir derecenin arası, gökle yer arası kadardır. Firdevs bunların en üst derecesidir ki, dört nehir oradan fışkırıp akar. Arş ise onun üstündedir. Allah’tan istekte bulunduğunuz zaman Firdevs cennetini isteyin!”

Ubade radıyallahu anh. Tirmizî.



16. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah azze ve celle şöyle buyurdu: Ben sizin şanı yüce Rabbinizim! İyi kullarım için, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insanın hayal ve hatırından geçmeyen nimetler hazırladım.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



17. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennette bir çarşı vardır. Orada ne alış ne de satış yapılır. Sadece erkek ve kadın suretleri bulunur. Kim bu suretlerden birini arzu ederse o surete girer.”

Ali İbni Ebu Talib radıyallahu anh. Tirmizî.



18. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennete girenlerin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Bir kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle güzellikleri artar. Ailelerinin yanına daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Eşleri ‘Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin güzelliğiniz artmış!’ derler. Onlar da ‘Vallahi, biz gittikten sonra siz daha da güzelleşmişsiniz!’ diye karşılık verirler.”

Enes radıyallahu anh. Müslim.



19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bir kimse cennetlik olarak ölünce, büyük ya da küçük, yaşı ne olursa olsun, otuz yaşında bir kimse olarak cennete girer, artık bu yaş sonsuza kadar değişmez. Cehennemlikler için de durum böyledir.”

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh. Tirmizî.



20. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennetlikler cennete otuz ya da otuz üç yaşında, sakalsız, kılsız ve gözleri sürmeli olarak girecekler.”

Muaz radıyallahu anh. Tirmizî.



21. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cennete giren mutlu olacak, hiç üzülmeyecek, ne elbisesi eskiyecek ne de gençliği tükenecek.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Müslim.



22. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Uyku ölümün kardeşidir. Cennetlikler uyumazlar.”

Cabir radıyallahu anh. Taberanî.



23. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cehennemliklerin en hafif azap göreni, ayağında ateşten bir ayakkabı ve ayakkabı bağı olan kimsedir. Ayağındakiler sebebiyle, tıpkı tencerenin kaynaması gibi, başında beyni kaynar. Öyle büyük bir acı duyar ki, insanların en hafif azap çekeni olduğu hâlde, kendinden şiddetli azap çeken olmadığını zanneder.”

Numan İbni Beşir radıyallahu anh. Buharî.



24. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Cehennem ateşi bin yıl yakıldı, kıpkırmızı oldu. Sonra bin l daha yakıldı, beyazlaştı. Sonra bin l daha yakıldı, şimdi siyah ve karanlıktır.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî.





Mahşer, Hesap, Şefaat...


01. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Bana benden önce hiç kimseye verilmeyen beş nimet verildi: Bütün nebiler sadece kendi kavimlerine gönderildiler, bense bütün kavimlere gönderildim. Ganimetler benden önce kimseye helal kılınmazken bana helal kılındı. Yeryüzü bana tertemiz kılındı ve mescid yapıldı. Vakit nerede girerse kişi orada namaz kılabilir. Bir aylık uzaklıktaki düşmanın kalbine korku salınmakla bana yardım edildi. Bana, şefaat yetkisi verildi.”

Cabir radıyallahu anh. Buharî.



02. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsanlar ölümden sonraki diriliş gününde topluluklar hâlinde olacaklar. Her ümmet kendi peygamberinin peşindedir. ‘Ey falan bize şefaat et, ey falan bize şefaat et!’ diyecekler. Sonunda şefaat etme işi bana kalacak. İşte ‘Makamı Mahmud’ budur.”

İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî.



03. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Kıyamet günü şefaatimden en çok faydalanacak olan, samimi olarak ve içinden gelerek ‘La ilahe illallah’ diyen kimsedir.”

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



04. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Şefaatim, ümmetimin büyük günah işleyenleri içindir.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



05. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Benim şefaatimle bir kısım insanlar cehennemden çıkacak, cennete girecekler. Bunlar ‘cehennemlikler’ diye anılacaklar.”

İmran radıyallahu anh. Buharî.



06. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Ümmetimden bazıları bir cemaate şefaat eder, bazıları bir kabileye şefaat eder, bazıları bir gruba şefaat eder, bazıları da bir ferde şefaat eder, cennete girmesini sağlar.”

Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizî.



07. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“Her peygamberin ümmeti için yaptığı bir duası vardır. Ben duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için sakladım.”

Enes radıyallahu anh. Müslim.



08. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

Âdem, safiyyullahtır. İbrahim, halilullahtır. Musa, kelimullahtır. İsa, kelimetullah ve ruhullahtır. Bunlar hakikat.

Bense, habibullahım. Fakat övünme yok!

Kıyamet gününde hamd sancağını ben taşıyacağım. Yine övünme yok!

Mahşer günü ilk şefaat edecek olan benim. Yine övünme yok!

Cennet kapısı evvela benim için açılacak ve Allah beni fakir müminlerle birlikte oraya alacak. Yine övünme yok!

Kıyamet günü ben, peygamberlerin imamı, hatibi ve şefaatçisi olacağım. Fakat övünme yok!”

İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.



09. Bir yemek davetinde Hazreti Peygamberle beraber bulunuyorduk. Kıyametten, mahşerden ve şefaatten bahsetmeye başladı ve şunları anlattı:

Kıyamet gününde insanların efendisi benim. Bu da neden biliyor musunuz? Allah Teala gelmiş ve gelecek tüm insanları düz bir yere toplayacak. Orası, insanlara bakan kimsenin hepsini görebileceği, onlara çağıranın hepsine sesini duyurabileceği bir yerdir. Güneş onlara yaklaşacak, insanlar sıkıntıdan ve kederden artık dayanamayacak hâle gelince birbirlerine “İçinde bulunduğunuz sıkıntıyı, başınıza gelen hâli görmüyor musunuz? Hâlinizi Rabbinize arzederek size şefaat edecek birini bulmayı düşünmüyor musunuz?” diyecekler.

Bazıları, öbürlerine “Babanız Âdem aleyhisselama gidiniz” diyecekler.

Hazreti Âdem aleyhisselama gelip “Ey Âdem! Sen insanların babasısın. Seni Allah kudret eliyle yarattı. Sana kendi ruhundan üfledi. Meleklere sana secde etmelerini emretti, onlar da secde ettiler. Seni cennete yerleştirdi. Rabbine varıp bizim için şefaat et. İçinde bulunduğumuz hâli, başımıza gelen derdi görmüyor musun?” diyecekler.

Âdem aleyhisselam da “Bugün Rabbim çok gazaplı. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Rabbim o ağaca yaklaşmamı yasakladı ama ben emri dinlemedim. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır. Nefsim! Nefsim! İyisi mi siz başkasına gidin. Nuh aleyhisselama gidin” diyecek.

Onlar da Nuh aleyhisselama gelerek “Ey Nuh! Sen insanlar yeryüzünde çoğaldıktan sonra gönderilen resullerin ilkisin. Allah Teala sana ‘çok şükreden kul’ demişti. İçinde bulunduğumuz perişan hâli görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbinin huzurunda bize şefaat etmeyecek misin?” diyecekler.

Nuh aleyhisselam da “Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Benim bir duam vardı onu da kavmimin aleyhine kullandım. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır. Nefsim! Nefsim! Siz başkasına gidin. İbrahim aleyhisselama gidin” diye karşılık verecek.

Onlar da İbrahim’e gelerek “Sen Allah Teala’nın peygamberi ve dostusun. Sana ‘halilim’ dedi. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hâli görmüyor musun?” diyecekler.

O da onlara “Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Ben vaktiyle üç yalan söylemiştim. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır. Nefsim! Nefsim! Siz başkasına gidin. Musa aleyhisselama gidin” diyecek.

Onlar da Musa aleyhisselama gelecek “Ey Musa! Allah sana peygamberlik vermek ve seninle konuşmak suretiyle seni diğer insanlardan üstün kılmıştır. Rabbinin huzurunda bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz hâli görmüyor musun?” diyecekler.

Musa aleyhisselam da onlara “Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Ben öldürülmesine dair emir almadığım bir adamı öldürdüm. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır. Nefsim! Nefsim! Siz başkasına gidin. İsa aleyhisselama gidin” diyecek.

Onlar da İsa aleyhisselama giderek “Ey isa! Sen Allah Teala’nın Resulü ve kelimesisin. Allah tarafından yaratılmış hususi bir ruhsun. Daha beşikte iken insanlarla konuştun. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hâli görmüyor musun?” diyecekler.

İsa aleyhisselam da onlara “Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır” diyecek ama bir günah zikretmeyecek. Sonra da “Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır. Nefsim! Nefsim! Siz başkasına gidin. Muhammed aleyhisselama gidin” diyecek.

Böylece bana gelecekler. “Evet, ben şefaate yetkiliyim!” diyeceğim. Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isteyeceğim. Bana izin verilecek. Hamd ettikten sonra secdeye kapanacağım.

Rabbim “Ey Muhammed! Başını kaldır! Ne dilersen dile, verilecek! Ne isteyeceksen iste, yerine getirilecek! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!” buyuracak.

Ben de “Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim.

Rabbim “Git, kalbinde arpa tanesi kadar iman olanı ateşten çıkar!” buyuracak.

Ben de gidip bunu yapacağım. Sonra Rabbime dönecek, hamd edecek, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek.

“Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim.

Bana “Haydi git, kalbinde hardal tanesi kadar imanı olanları ateşten çıkar!” denilecek.

Ben derhal gidip bunu da yapacak, Rabbimin huzuruna döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım.

Bana “Başını kaldır!” denilecek.

Ben de kaldırıp “Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim.

“Şimdi git, kalbinde hardal tanesinden daha az imanı olanları da ateşten çıkar!” denilecek.

Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, hamd edecek, secdeye kapanacağım.

Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır, ne istiyorsan söyle, sana verilecek! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!” denilecek.

Ben de “Ey Rabbim! Bana ‘La ilahe illallah’ diyenlere şefaat etmem için izin ver!” diyeceğim.

Rabbim “Bu hususta sana izin yok! Fakat izzetim, celâlim, kibriyam ve azametim hakkı için ‘La ilahe illallah’ diyenleri de ateşten çıkaracağım!” buyuracak.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh. Buharî.



Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed.









Terimler Lügati



âdab: Edepler, her konuda haddini bilip sınırı aşmama hâlleri, uyulması gereken görgü kuralları. Töreler, gelenekler, yerleşmiş usuller.

ahirzaman: ‘Dünyanın son zamanları’ manasında kullanılan bir terimdir. Kıyamete yakın zamanları dile getirir. Bu önemli zaman dilimiyle ilgili bir hayli hadis rivayet edilmiştir. Mesela deccal ve mehdi ahirzamanda çıkacak, İsa aleyhisselam yine bu zaman zarfında yeryüzüne inecek, Peygamber Efendimizin ümmetinden olacak, Hıristiyanlık dinini hurafelerden arınıp tevhide dönmesine zemin hazırlayacaktır. İstikbal gaybidir. Peygamber bile geleceği bilmez. Fakat kendisine vahyedilirse bilir. Nitekim Efendimize bu nevi bilgiler verilmiş, o da örtülü bir üslupla ümmetine bildirmiştir.

ahlak: İnsanın iyi veya kötü hâlleridir. ‘Huy’ manasına gelen ‘hulk’ kelimesinin çoğuludur. İnsanın iyi ya da kötü diye nitelendirilmesine sebep olan manevi özellikler ahlakı oluşturur.

aleyhisselam: ‘Selam üzerine olsun’ manasında peygamber isminden sonra söylenen dua sözüdür.

Allah: Bütün varlıkları yaratan halıkımızın zatının ismi, özel adı. Allah ezelidir yani onun bir başlangıcı yoktur. Mekândan münezzehtir. Madde ve cisim değildir ki mekânı olsun. Yer tutmak maddi varlıklara özgüdür. Kâinat yaratılmadan önce Allah vardı ve beraberinde hiçbir şey yoktu. Arşı, yani tecelli aynası su üzerindeydi. Yani kâinat önce akışkan hâldeydi. Sonra yoğunlaştı, parçalara ayrıldı, galaksiler, güneş sistemleri, yıldızlar ve gezegenler oluştu. Bunların akılları hayran eden bir nizamla yaratılmaları da gösteriyor ki, şu evren, şu gökyüzü, şu yeryüzü ilahî isimlerin etkisiyle bu hâle geldi.

amel: İş, bir gayesi olan fiil. Terim olarak, Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak demektir. Emredileni yapmaya ameli salih, yasaklananlardan uzak durmaya takva denir. Mesela namaz, oruç, zekât, hac birer amel olduğu gibi, adam öldürmemek, zina etmemek, sarhoşluk veren içkileri içmemek de birer ameldir. Amel, iman ağacının meyvesidir. İman eden fakat amel etmeyen kul günah işlemiş olur. Günahı sebebiyle azap da çekse, sonunda cennete gider.

asabiyet: Erkek akrabalara asabe denilmesi sebebiyle, asabiyet terimine kabilecilik, kavimcilik, ırkçılık, milliyetçilik gibi manalar verilmiştir.

bakım: Bazı dinler ruhu önemsemek adına bedeni ihmal ederler. Yıkanmak, temizlenmek, kendine bakım yapmak dindarlığa engelmiş gibi yorumlanır. İki kutuplu bir denge dini olan İslam ise, ruhla birlikte bedenin de bakımına büyük önem vermiştir. Müslüman, bir yandan küfür, şüphe, günah kirlerinden ruhunu arındırırken, bir yandan da gusül, abdest gibi temizlik ibadetlerini yaparak, saçına, sakalına, tıraşına dikkat ederek güzel bir görünüm kazanmalı. Bunun en güzel örneğini Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem vermiş, ümmetini de her fırsatta teşvik etmiştir.

batıl: Boş, yalan, çürük, sahte, geçersiz, temelsiz. Karşıtı ‘hak’tır.

bidat: Kitaba, sünnete, dine aykırı olarak sonradan ortaya çıkartılan görüş, davranış, uygulama demektir.

burc: Burç. Güneşle dünya arasındaki hayali dilimlerin her biri. Eski zaman insanları dünyanın durduğuna, güneşin gezdiğine inanırlardı. Güneşin hayali yörüngesini on ikiye böldüler. Her birindeki yıldızların aralarına hayali çizgiler çektiler. Böylece balık, aslan, terazi, kova gibi biçimler oluştu. Bu biçimlerden hareketle on iki dilimin her birine bir ad verdiler. Böylece burçlar oluştu. Fakat zamanla anlaşıldı ki güneş dünyanın çevresinde gezmiyor.

cahiliye: İslam öncesi karanlık dönem için kullanılan bir tabir. İslami literatürde ‘cahil’ terimi bilgisizlikten çok daha derin manalar içerir. İman hakikatlerini tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek, Kurán nurundan yoksun kalmak gibi.

cidal: Tartışma, sözle yapılan mücadele. Hadislerde yasaklanan tartışma imani hususlarda bir karşı duruş sergileyerek yapılan tartışmadır. İman hakikatlerine yapılan saldırılara cevap vermek maksadıyla yapılan tartışmalar yasak kapsamına girmez. Zira bu nevi tartışmaları Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de yapmış, hepsinde galip gelmiştir.

cihad: Var gücüyle çaba harcama. Allah yolunda savaşmak bu kabildendir. Cihad ilimle, hikmetle, malla da olur. Kişinin nefsiyle mücadelesi ise en büyük cihaddır.

cihad: Var gücüyle çaba harcamak demektir. Allah yolunda savaşmak da bu kabildendir. Cihad ilimle, hikmetle, malla da olur. Kişinin nefsiyle mücadelesi en büyük cihaddır.

cimri: Kimseye bir şey vermeyen, eli sıkı. Zıddı, sehavettir, cömertliktir.

cin: Göz ile görülemeyen ruhani varlıktır. Cinler, dumansız ateşten yaratıldılar. İnsanlardan önce imtihana tabi tutuldular. Nesilleri şimdi de devam ediyor. Peygamberimiz onların da peygamberidir. Müslümanları da vardır, kâfirleri de.

dalalet: Sapma, sapkınlık, hak yoldan ayrılma, iman ve İslam üzere olmama demektir. Hidayetin zıddıdır.

deccal: Dini yıkmak için çaba harcayan azgın kişi. Her zamanda böyle adamlar bulunur ve onlara deccal demek mkündür. Fakat en büyükleri kıyametten hemen öncekidir. Büyük deccalın bir tek şahıs olmadığı hadislerden anlaşılıyor. Mehdi ve deccal hakkında bir hayli hadis vardır. Her birinde şerre ve hayra hizmet edecek kişilerin bazı sıfatları anlatılmıştır. Lakin bu sıfatların hepsi ahirzamanda gelecek olan dehşetli deccalın ve büyük mehdinin sıfatları değildir, eski zamanlarda gelen bu nevi şahıslara işaret etmektedir. Hadis kitaplarında bunlar yan yana durunca, belirtilen bütün sıfatlar ahirzaman deccalında ve büyük mehdide zannedilmiş, mesele çatallanmıştır. Şualar kitabına göre ahirzaman deccalı ikidir. Biri Hıristiyanlar içinde çıkar, inkâr fikrini yayar, taraftarlarıyla birlikte imanın rükûnlerine saldırır. Öbürü Müslümanlar arasında zuhur eder, münafıklıkla iş görür. Hakikati görecek ferasete sahip olamayan müminler onun gerçek yüzünü göremezler. Daha ziyade Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin getirdiği hükümleri tahribe çalışır. Sonra mehdi gelir, deccalın tahrip ettiğini tamire çalışır.

din: Peygamberin bildirdiği biçimde kulluk görevlerini belirleyen ilahi yol, bu yolu tanımlayan kanunların tümü, millet, şeriat.

dua: Yalvarma, yakarış, isteme, dileme. İbadetin özüdür. Her ibadet gibi duanın da ecri ahirette verilecektir. Fakat Allah lütfeder de isteneni bu dünyada da verirse nur üstüne nur olur. Her duaya cevap verilir, fakat kabul etmek, isteneni aynen vermek ya da vermemek ilahî iradenin takdirine bağlıdır.

dübür: İnsanın arka organı, anüs.

dünya: İçinde yaşadığımız âlemin ismidir. Dünya, ilahi isimlerin aynası, ahiretin tarlası ve gafillerin oyun alanıdır. Hadislerde kötülenen, insanları inanıp da güzel ameller işlemekten alıkoyan üçüncü yüzüdür.

ecel: Belli vakit, hayatın sonu, hayat sahibinin ölümü için kaderde takdir edilmiş vakit demektir.

ehil: İşbilir, işin ustası, yeterlilik sahibi, layık. ‘Ehl’ diye yazılınca mensubiyet ifade eder. Mesela ehliiman, iman edenler, imana iman mensupları, müminler demektir.

Ehl-i Beyt: Ev halkı demektir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ev halkı ve onların soyundan gelenler manasında bir terim olarak kullanılır. Efendimizin nesli, Hazreti Ali radıyallahu anh ile Hazreti Fatıma radıyallahu anhanın soyundan gelenlerdir. Bu neslin mensupları her zamanda iman nurunun naşirleri olmuşlardır. Bu zatları değerli kılan maddi akrabalık bağları değil, manevi nitelikleridir. Ehl-i Beyt’e hürmet ve muhabbet hisleri beslemek her Müslümana vacip. Zira hakkında sarih ayet var.

ehlikitap: Semavi kitaplardan birine inanan ve tabi olanlar. Bilhassa Museviler ve İseviler.

elhamdülillah: Hamdin tamamı Allah içindir manasına gelir. Hamd, şükrü de içine alan özel ve kapsamlı bir övgü biçimidir.

emanet: Sonra alınmak üzere bir kimseye verilen şey. Mal da olur, makam, mevki, yetki de. Nitekim, insana verilen ‘benlik’ hissi büyük bir emanettir.

evlat: Velet kelimesinin çoğuludur. Çocuklar demektir. Fakat dilimizde tekil olarak da kullanılır. Nasıl anne ve babanın evlatları üzerinde hakları varsa öyle de çocuğun da anne ve babası üzerinde hakları vardır. Özellikle baba üzerinde. Baba, çocuğuna güzel bir isim vermeli, iman ve ibadeti öğretmeli, onu dine uygun bir biçimde terbiye etmelidir. 

ezan: Namaza davet maksadıyla hadiste belirtilen mübarek sözleri okumaya ezan, okuyana müezzin denir. Ezan İslam dininin şiarlarından biridir. Müslüman, nerede olursa olsun, ezanı işitti mi orada namaz kılındığını, mümin kardeşlerinin bulunduğunu anlar. Bu da muhabbeti, tanışmayı ve birleşmeyi getirir. Ezan, sünnet olmakla birlikte ehemmiyeti çok büyüktür. Muhakkak orijinal lafızlarıyla okunması gerekir. Tercümesini okumak bidattır, dalalettir, sünneti hafife almaktır.

Ezvac-ı Tahirat: ‘Tahir, temiz, pak eşler’ manasında Peygamber Efendimizin hanımları hakkında kullanılan bir tabirdir. ‘Müminlerin anneleri’ diye de anılırlar. Hadislerden de anlaşılacağı üzere, Peygamber Efendimiz birden fazla evlilik yapmıştır. Bu durum katiyen şehvet eseri değildir. İnsafla bakanlar bunu derhal tasdik ederler. Onu yakından tanıyan hiçbir vicdan sahibi bunun aksini iddia etmemiştir. Peygamberimizin hayatı herkesin gözü önündedir. Bir namus, hayâ ve iffet timsalidir. Yirmi beş yaşında dul bir hanımla evlenmiş, ömrünün son demlerine kadar onunla yetinmiştir. Kendisi elli yaşındayken hanımı altmış beş yaşında vefat etmiştir. Peygamber Efendimizin öbür evlilikleri bu vefattan sonradır. Bu evliliklerin nice hikmetlerinden biri şudur: Efendimizin iki hayatı vardı. Biri evi dışında, herkesin gözü önünde. Öteki içeride, evinde. Dışarıdaki sözlerini, işlerini, davranışlarını erkek sahabiler görüyor, örnek alıyor, uyguluyor, yazıyor, naklediyorlardı. Günlük hayatının hemen yarısı demek olan ev hayatını bilmelerine imkân yoktu. Halbuki nasıl yemek yiyor, nasıl uyuyor, nasıl ibadet ediyor, nelerden sakınıyor, hanımlarla ilgili neler söylüyor, mahrem hayatla ilgili ayetleri ne şekilde yorumluyor ve benzeri hususlar bilinmeliydi. Aksi hâlde dinin hemen hemen yarısı karanlıkta kalırdı. Ev içi hayatını bize yansıtacak sahabiler gerekiyordu. İster erkek olsun, ister kadın, evinde yabancılar yaşayamazdı. Bulunmasında sakınca olmayan birileri lazımdı. Üstelik, bunların sayısı kabarık da olmalıydı. Karakterleri, yaşları, nitelikleri farklılıklar göstermeliydi. Dinin yarısını kıyamete kadar gelecek olan tüm insanlara taşımak kolay bir iş değildi. İşte, bu görevi Peygamberimizin hanımları üstlendiler. Efendimizin hususi hâllerini, özel ibadetlerini biz hanımlarından öğrendik. Mesela, Hazreti Aişe validemiz en çok hadis rivayet eden ravilerdendir.

fakir: Yoksul demektir. Zekât vermesi gerekecek kadar malı olmayan, zekâta müstehak olan.

fal: Uğur, talih. Belirti. Bazı nesnelere bakarak gelecekle ilgili haberler verme, kehanette bulunma.

Fatiha: Açan, açıcı manasında ilahi kitabımızın ilk suresidir. Kurán’ın muhtevasını, özünü, özetini ağaç yüklü bir çekirdek gibi içinde barındıran veciz bir suredir. Öneminden dolayı namazların her rekatında okunur.

felah: Tam bir kurtuluştur, hem azaptan kurtulup hem de umduklarına kavuşmaktır.

fetva: Bir mesele hakkında dinin hükmü demektir. Fetva verene müfti denir.

fitne: İmtihan vesilesi, sınanma aracı demektir. Kendisiyle insanın iyi ve kötü hâli ortaya çıkartılan şeydir. Nitekim, altının halis mi, katkılı olduğunu anlamak için yakılan ateşe de fitne derler. Fesat, bozulma, anarşi, niza, kargaşa, karışıklık manasında da kullanılır. Çünkü bunlar da birer sınanma aracıdır.

garib: Hayret verici, şaşırtıcı, harika, sıra dışı, benzeri görülmemiş, eşsiz. Gurbette olan yabancı kişiye de denir. Hadisteki garip nitelemesi bazı hadis âlimlerine göre olumlu anlamdadır. Hayret verici, şaşırtıcı, harika, sıra dışı manasında kullanılmıştır. İslam, başlangıçta nasıl harika bir surette başarılı olduysa sonunda da öyle olacak, demektir. Nitekim “Ümmetim yağmur gibidir, öncesi mi daha hayırla, yoksa sonrası mı bilinmez” hadisi bu manayı teyit ediyor.

gazap: Öfke, kızgınlık demektir. İnsana kendini savunması için verilen bir kuvvetin de adıdır. Tıpkı akıl ve şehvet kuvvetleri gibi gazabın da yerinde ve dengeli kullanılması gerekir. Güzel ahlak sahibi bir mümin olur olmaz şeyler için kızmaz. Nefsi için sabreder, ancak bir hak çiğneniyorsa o zaman kızar. Öfkesinde taşkınlık etmez.

giyim: Her hususta ölçüler getiren sünnet, giyim konusunda da bazı ölçüler ortaya koymaktadır. Sünnet, bir bakıma İslam kültürü demektir. Giyim ise bir kültürün önemli göstergelerinden biridir. Bir Müslüman, Efendimizin giyim hususundaki hadislerinden yola çıkarak, kendi zamanına garip gelmeyecek şekilde giyinerek sünnete uymuş olur. Önemli olan helal sınırlarını aşmamak, estetik ciheti ihmal etmemek, elbisesiyle öbür insanlara üstünlük taslamamak, halis bir niyetle giyinmektir.

günah: İlahi yasalara aykırı olan, dince yasaklanan tutum, davranış, hareket.

Habibullah: ‘Allah tarafından sevilendemektir. Peygamber Efendimizin sıfatlarından biridir. Peki, Allah sever mi? Elbette, ona ne şüphe! ‘Seven ve sevilen’ manasında ismi bile var: Vedûd. Elbet öbür nitelikleri gibi sevmesi de kendine özgüdür, bizimkine benzemez. Allah, kendi zatını sever. Kuşkusuz, sıfatlarını da sever. Sonsuz isimlerine muhabbet besler. Elbet isimlerine ayna olan eserlerini de sever. Nasıl, bir ressam resimlerini, bir yazar kitaplarını seviyorsa, Allah da harika eserlerini öyle sever. Kuşkusuz, eserlerinin en mükemmelini en çok sever. Çünkü onun isimlerine, niteliklerine en çok o ayna olmuş. Sözgelişi, Mimar Sinan hayatta olsaydı da ona “En sevgili eserin hangisi?” diye sorsaydık “Selimiye” diyecekti. Çünkü onun ilmi, sanatı, hüneri en çok bu eserinde görünüyor. İnsanlık merdiveninin zirvesinde Hazreti Peygamber vardır. İmanı en kuvvetli olan, o. Rabbini en iyi tanıyan, o. En güzel biçimde kulluk eden, o. Güzel ahlakta dengi bulunmayan, yine o. Rabbi onu elbette herkesten daha ziyade sever. “Habibim” der ve demiştir. Bu tabir Kurán’da aynen geçmez. Fakat bu manayı teyit eden ayetler vardır. Mesela “De ki: Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızdan arındırsın” ayeti bunlardandır. ‘Habibullah’ tabiri Tirmizî adlı güvenilir kaynakta mevcuttur: “Âdem, safiyyullahtır. İbrahim, halilullahtır. Musa, kelimullahtır. İsa, kelimetullah ve ruhullahtır. Bunlar hakikat. Ben ise, habibullahım. Fakat övünme yok!” Bu hadisin tam metni kitabımızda var.

hain: Emanete hıyanet eden, güveni kötüye kullanan. Karşıtı ‘emin’dir.

hak: Doğru, gerçek. Pay, hisse. Ücret. Birine ödenmesi gereken şey. Dine, ahlaka, edebe uygun olan. ‘Tüm hakikatlerin, gerçekliklerin kaynağı olan’ manasında ilahi isim. Kelimenin hangi anlamda kullanıldığı ancak cümlenin yapısından ve sözün gelişinden anlaşılır. Karşıtı ‘batıl’dır.

hamiyet: Himmet, kayırma, koruma ve yardım etme arzusu, daha iyiye götürme isteği, bu uğurda harcanan emek, bir işin üstüne iyice düşmek, bir işe sımsıkı sarılmak, lütuf, kerem ve ihsanda bulunmak gibi manalara gelir. Himmet sahibi olmaya ‘hamiyet’ denir. İnanan kişi hem dünya hem de ahiret işinde elinden gelen çabayı gösterir. Birini yaparken öbürünü ihmal etmez. 

haram: Dinin kesin olarak yasak ettiği şey, işlenmesi günah, inkârı küfürdür. Bu dünyada helallerle haramlar bir arada bulunur. Fakat haramlar helallere oranla azdır. Harama girmeye lüzum yoktur. Meşru daire keyfe kâfidir.

hasene: Güzel iş, sevap getiren amel demektir. İlahi emirleri yapmak ve yasaklardan kaçınmakla ilgili her amel, her fiil bir hasenedir, sevabı vardır.

haset: Kıskanma, çekememe manasına gelir. Bir kimsede bulunan nimetin ondan alınıp kendisine verilmesini, kendisine verilmese bile onda da olmamasını arzu etmektir. Bir de gıpta vardır ki, başkasında bulunan nimetin ondan gitmesini temenni etmeksizin, aynının kendisinde de olmasını istemektir. İmrenmedir bu, sakıncası yoktur.

haşir: Ölümden sonra dirilip toplanma. İnsanlar, bu dünyada yapıp ettiklerinin hesabını vermek üzere ‘mahşer meydanı’nda toplanacaklar. Hesap görüldükten sonra kimi cennete, kimi cehenneme gönderilecek. İşte bu da ‘neşir’dir.

hastalık: Hastalık günahlara kefarettir. Hem hastaya, hem hastaya bakanlara, hem de hasta ziyaretine gidenlere sevap kazandırır. İnsanı dünyanın aldatıcı fantaziyelerinden soğutur, ahiretine daha ciddi çalışmasına vesile olur.

hayâ: Utanma hissi, nefsin sıkılmasıyla yüzde peyda olan kızartı, bir fiili işlemekten nefsin çekinmesi, kınanmaktan sakınarak onu terk etmesi demektir. Hayâ hissi insanı bazı günahları işlemekten alıkor. Bu önemi sebebiyle imandan bir dal olarak tanımlanmıştır.

hazret: Büyük birinin adı anılırken isminin önünde söylenen saygı sözüdür. ‘Cenab’ terimiyle aynı manaya gelir.

hediye: Muhabbet nişanesi olarak birine karşılıksız verilen şey, armağan. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kimseden zekât ve sadaka kabul etmez, ancak hediyeyi alır ve verirdi. Muhabbete vesile olması sebebiyle, hediye alıp vermeyi teşvik ederdi. Hediyeler vererek ve hibeler ederek de ümmetine örnek olurdu. Fakat hediye verene bir ayrıcalık tanımazdı.

helak: Başa gelen umumi musibet manasındadır. Nitekim eski kavimlerin başlarına gelmiştir. Kimi rüzgârla, kimi selle, kimi depremle yerle bir olmuşlardır.

hesap: Kulun mahşer meydanında dünyada yaptıklarının hesabını vermesi hadisesidir. İyilikleri kötülüklerinden fazla olanlar cennete, öbürleri cehenneme gönderilir. Buna ‘neşir’ denir.

hibe: Bir şeyi, iyilik etmek adına, geri almamak üzere birine bedelsiz vermektir.

hicret: Bir yerden bir yere taşınmak, göç etmek demektir. Evvela, Efendimizin Medine hicreti akla gelir. Hadislerde günahları, haramları, kötülükleri terk etmek de hicret diye nitelenmiştir.

hidayet: Hakka eriştirmek üzere rehberlik etme, yol gösterme. İman yoluna iletme. İman nasip etme, İslam ile şereflendirme. Karşıtı ‘dalalet’tir.

hikmet: İyiyi kötüden ayırma bilgisi, faydalı söz, hayırlı öğüt, bilgelik, gaye, fayda gibi muhtelif manaları vardır. Efendimiz “Hikmet müminin yitiğidir” buyuruyor. Yani insana faydalı olan bilgiler nerede bulunursa bulunsun onu elde etmeye mümin daha ziyade layıktır. Zira bütün güzelliklerin kaynağı esas itibarıyla dindir, insanlar onu zamanla geliştirirler. Hayırlar insanlık âlemine peygamberler eliyle getirilmiştir. Bazen o peygamber unutulur, ama izi kalır, nesilden nesile aktarılır. Güneş battıktan sonra ısısının bir süre daha yeryüzünde kalması gibi.

hilafet: Halifelik. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemden miras kalan ilahi hükümleri uygulama ve yayma görevi. Efendimiz “Hilafet otuz yıl sürer, sonra saltana gelir” buyurmuş, öyle de olmuştur. Hazreti Ebu Bekir ile başlayan hilafet Hazreti Hasan’ın altı aylık hilafetiyle son bulmuştur. Tamamı otuz yıldır. Saltanatın aksine hilafette halkın tercihi esastır.

hilkat: Yaradılış demektir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bazı varlıkların yaratılışıyla ilgili bilgiler vermiş, bunların yaratılış hikmetlerini anlatmıştır. Kâinat, arş, dünya, yıldızlar, melekler, cinler ve şeytanların hangi unsurdan, ne zaman ve niçin yaratıldıkları hakkında bazı temel bilgileri ümmetine aktarmıştır. Bu hadisler, müminlere maddeci bilimin bakış açısından farklı bir bakış açısı kazandırması bakımından çok önemlidir.

hilm: Yumuşaklık, kızmama, gücü yetmekle birlikte cezalandırmayıp affetme huyudur.

Hira: Mekke civarında bir dağın ve bu dağda bulunan mağaranın adıdır. Efendimiz bu mağaraya gelir, günler geceler boyu ibadet ederdi. Nihayet vahiy meleği geldi ve ona ilk ayetleri burada getirdi.

hırs: Kişinin bir şeyi kendini paralarcasına aşırı istemesi, açgözlülük, gözü doymazlık, kanaatsizlik, bir şeye aşırı düşkünlüktür. Maksada ulaşmak için çaba sarfetmekle haris olmak birbirine karıştırılmamalıdır. Hırs, kalbe özgü bir sıfattır, kişinin ruh dünyasını harap eder, sonu zarardır. Helal bir maksat için çok çalışmak, çabalamak ise bir ameldir, eylemdir, sebeplere güzelce teşebbüs etmektir. Çok çalışan kişi, eğer kanaatkârsa çalışmasının sonucuna razı olur, şükreder. Haris adam ise, eline geçene asla şükretmez, hep huzursuzdur, bu nedenle de mutsuzdur.

huşû: Son derece saygı hâli. Büyük birinin huzurunda duyulan korkuyla karışık saygı hissi. Kişinin kendini her an ilahi huzurda görüp tevazu göstermesi, nihayetsiz âciz, fakir, kusurlu bilmesi.

ibadet: Kulluk etme, ilahi emirleri yerine getirme, tapma, tapınma. İbadet iki kısımdır. Biri müsbet, biri menfi. Müsbet kısmı namaz, zekât, oruç, hac gibi malum ibadetlerdir. Menfi kısmı ise, müminin hastalık, musibet, felaket gibi durumlara sabretmesidir. “Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir” ayeti ve “Sabır dinin yarısıdır” hadisi bu gerçeğin en veciz ifadeleridir.

ihlas: Her işi Allah için yapmak, ibadeti yalnız emredildiği için yerine getirmek, başka bir gaye gözetmemek, ibadette Allah’tan başka şahit istememek, amelleri gösteriş kirlerinden arındırmaktır.

ihsan: Her ne yaparsa onu güzel yapmak, güzel davranmak, güzelce vermek manasına gelir. İhsan edene ‘muhsin’ denir. İhsan teriminin “iyilik etmek” manası yaygındır. Gerçi, iyilik etmek bir ihsandır ama ihsan bundan ibaret değildir. Hüsn, yani güzellik kelimesinden gelen bu kelime, her amelini güzel yapmaktır. Mesela, hadisin ifadesiyle “Allah’ı görür gibi namaz kılmak” bir ihsandır. İşini güzel yapmak da bir ihsandır. Nitekim, ayette “Şüphesiz, Allah muhsinleri sever” buyuruluyor ki, geniş bir manası vardır. Bu ayet bir ilkedir, hayatın her alanında uygulanabilir. İşini güzel yapan her insan, ihsan etmiş olur. Ona muhsin, yani ihsan eden denir.

ilim: Bilme, bilgi sahibi olma, bir şeyin zihne yansıyan ve hafızada saklanan sureti diye tanımlanır. İlim sahibi kimseye âlim denir. İlim Rabbimizin sıfatlarından biridir. Allah alîmdir, yani sınırsız ilim sahibidir. İlim öğretmeye tâlim, ilim öğrenmeye taallüm denir. İslam dini ilme büyük kıymet vermiş, ilimle meşgul olmayı en büyük ibadetlerden biri saymıştır. En yüksek ilim ise marifetullah, yani Rabbimizi tanıma ilmidir. Hadisin ifadesiyle ‘İlim talebi her Müslümana farzdır.’ Fakat hangi ilim? Ve ne kadarı? Bu hususta âlimlerimiz veciz bir izah yaparlar: Ameli farz olanın ilmi de farzdır. Söz gelişi, bir çocuk rüşde erdi mi gusül ona farz olur, o zaman gusül ilmini öğrenmek de farz olur. Zengin olana hac farz olur, onunla birlikte hac ilmi de farz olur. Öbür ameller de böyledir. Öz hâlinde iman ilmi ise daimî farzdır. Çünkü bunun belirli bir zamanı yoktur.

imam: ‘Öncü, lider, rehber, yol açıcı, namaz kıldıran kimse, büyük âlim, fikir ve mezhep önderi’ gibi manalara gelir. Müslümanların yöneticisine ve hadis, fıkıh gibi ilim dallarında öncülük edenlere de ‘imam’ denir.

iman: İman, inanmak, dinin temellerini kabul edip onaylamak, iradenin kullanılmasından sonra kalbe ekilen nur, Hazreti Peygamberin teklif ettiklerini kalben kabul edip diliyle söylemek diye tanımlanır. Tahkikî ve taklidî olmak üzere iki türlü iman vardır. Tahkikî iman, hakikati bulmaya çalışarak, araştırarak, düşünerek inanmaktır. Taklidî iman ise, ondan bundan işittiklerine inanmak, birilerini taklit etmektir. İman ile İslam arasında ince bir fark vardır. İman, daha derin bir kavrayış, bir seziş, bir algıdan sonra kalbe verilen bir nurdur. İslam ise, teslim olmak demektir. Bir kimse, yeterince derinden kavramasa da bir insana, bir görüşe teslim olabilir.

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun: Şüphesiz, Allah bizim sahibimizdir ve mutlaka O’nun huzuruna döneceğiz!

inşaallah: ‘Allah dilerse’ demektir. Zira kulun dilemesi yetmez. Allah dilemezse hiçbir şey meydana gelmez.

insaf: Nısıf kelimesinden gelir. Nısıf, yarı demektir. Yani bir kimse karar verirken, kendisini düşündüğü gibi karşısındakini de düşenecek. Yalnız kendini düşünen kimse insafsızlık etmiş olur.

irşad: İrşat, rüşde erdirme, doğru yolu gösterme manasına gelir.

İslam: Teslim olmak, tam bir güvenle bir daha geri almamak üzere kendini vermek demektir. Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin getirdiği hak dinin adıdır. Esasen bütün peygamberlerin dini İslam’dır. İslam üzere olan kimseye ‘müslim’ denir. Müslüman ise, müslim kelimesinin çoğulu olup dilimizde tekil olarak da kullanılır.

İsra: Sözlükte ‘gece yürüyüşü’ manasına gelir. Terim olarak, Miraç mucizesinin Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksa arasındaki kısmına denir.

istiğfar: Estağfirullah ve benzeri sözlerle bağışlanma dilemektir. Allah Gafur’dur, dilerse her günahı affedebilir. Ancak buna güvenip günaha dalmak, tevbeyi ihmal etmek ya da ertelemek de tehlikelidir.

istiğna: Gönül tokluğu, uzak durmak, zengin olma ya da zengin gibi davranma demektir. Dünyanın geçici süslerine karşı tokgözlü olmaktır. Zıddı tamahtır. Tamahkâr kişi haris olur. Başkasına dilencilik eder, nefsini alçaltır. Menfaati için inancından, dininden ahlakından tavizler verir.

istikamet: Doğrultu, yön, dosdoğru bir yolda olma, her türlü sapmadan ve aşırılıktan uzak bulunma, emredileni yapmakla beraber yasaklanandan da kaçınma diye tarif edilir. Doğru yol, Kurán’ın tarif ettiği ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yürüyüp ümmetine miras bıraktığı yoldur. Bu yolun esasları ayetlerle açıklanmış, ayrıntıları ise hadislerle tarif edilmiş ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından yaşanarak gösterilmiştir.

itidal: Orta hâllilik, aşırılıktan uzaklık, ılımlı bir hâlde bulunmak, ifrat ve tefrite düşmemek, mutedil olmak demektir. İfrat, artı aşırılık, olması gerekenden fazlalık biçiminde sınırı aşma, pek ileri gitmek manasına gelir. Zıddı, tefrittir ki ‘eksi aşırılık’ demektir, olması gerekenden azı ile sınırı aşmaktır. Olması gereken miktara ‘vasat’ denir. Vasat, istikamettir. Fatiha suresinde “Bizi doğru yola ilet” diye dua ederken vasatı istiyoruz.

itikaf: Bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durmasıdır.

kade: Namazda her iki rekatta bir oturmaktır.

kader: Yaratılmış ve yaratılacak olan her şeyin Allah tarafından bilinmesi, takdir edilmesidir. Kader, insan iradesini hükümsüz kılmaz. Zira kişi, kaderinde olanı bilmez. İradesiyle seçer ve yapar. Sonra anlar ki bunlar kaderinde varmış. Kaderin ince sırlarını merak ediyorsan Sözler kitabındaki Kader Risalesi sana yardımcı olabilir. Dilersen, benim Her Şey Anını Bekler adlı kitabımı da okuyabilirsin.

kâfir: Küfür üzere olan, inanmayan, iman hakikatlerini inkâr eden, münkir, imansız, zındık.

kâhin: Kehanette bulunan, duyu alanına girmeyen bilgileri bildiğini iddia eden kişi. Bunların şarlatan olanları bulunduğu gibi, cinlerle irtibat kurup bilgi alanları da vardır. Fakat bu bilgiler yarım yamalaktır ve içine yalanlar karışır.

kamet: Namazın farzından önce okunan ezandır. Kametin ezandan farkı ‘Kad kameti’ssalat!’ ibaresinin de yer almasıdır. Bu söz ‘Namaza için kalkın!’ demektir.

kanaat: Çalışmasının sonunda eline geçene razı olmak, kısmetini kabullenmektir.

kefaret: İşlenen bir cürüm, günah, hata, kabahat ve kusura karşılık ödenen bedel.

kibir: Büyüklenme, büyüklük taslama, kendini başkasından üstün görme. İman nurunun girmesine mâni olan en kalın perdedir.

kıraat: Kurán’dan bir miktar ayet okumaktır.

kıssa: İlgi çekici olması sebebiyle dillerde dolaşan meşhur hikâye.

kıyam: Kalkıp ayakta durmaktır. Namazın rükünlerindendir.

kıyamet: Kâinatın yıkılıp son bulması, canlıların ölmesi ve sonra dirilmesi gibi büyük olayların umumi ismidir.

küfür: Lügatte ‘örtmek’ manasına gelir. İman rükünlerini inkâr eden kimse hakkı örtmesi, hakikate gözünü yumup görmemesi sebebiyle ‘kâfir’ diye adlandırılmıştır. Mümin kişi günah işlemekle kâfir olmaz. En büyük günahı da işlese, inkâr etmediği sürece mümindir, ona kâfir denmez. Fakat her günah içinde küfre götüren bir yol olduğu da gerçektir. Günah işleyen kişi, gerek utancı, gerek korkusu sebebiyle inkâra meyledebilir, şeytana aldanabilir. Küçük bir bahaneyle imanını kaybedebilir.

Kurán: ‘Pek çok okunan’ manasında ilahi kitabımızın en meşhur ismidir. Allah’ın, Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme yirmi üç senede Arapça olarak indirdiği, bize kadar ilk nazil olduğu şekilde tevatürle, yani yalan söylemeleri mümkün olmayan üstün nitelikli insanların bildirmeleri ile gelen ve mushaflarda yazılı olup, okunması ile ibadet edilen, hiçbir kimsenin bir benzerini getiremediği ve getiremeyeceği son ilahi kitaptır. Daha önce inen vahiy metinlerinin özünü içinde barındıran son ilahi kitaptır. Daha önce inen sayfalar ve kitaplar belli bir bölgeyi, belli bir kavmi ve sınırlı bir zamanı kapsıyordu. Kurán ise, bütün zamanlara ve mekânlara hitap eder, tüm insanları muhatap alır. Hükmü kıyamete kadar bakidir. Tahrif edilmesi, kelimeleriyle oynanması, anlamının saptırılması gibi tehlikelere karşı korunmaktadır. Kurán, iner inmez yazılmış, ezberlenmiş, emin ellere teslim edilmiştir. Bugün dünyanın her yerindeki milyarlarca Kurán nüshası aynıdır.

kurban: Belli bir vakitte, belli bir hayvanı ibadet niyetiyle usulüne uygun biçimde kesmektir.

La ilahe illallah: “Allah’tan başka ilah yoktur” manasına gelir. Tevhid dininin sembolüdür. Tüm peygamberlerin ortak davasıdır. Bir kimse Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi bilmese, tanımasa, getirdiklerinden habersiz olsa, sadece ‘la ilahe illallah’ demekle kurtulabilir. Fakat kendisine tebliğ yapılmışsa, layıkıyla bilmiş de inanmamışsa, mesul olur, kurtulamaz.

latife: Hoş söz, nazik şaka, espri. Dindar olmak hayatın bütün lezzetlerini terk etmek manasına gelmez. Örnek insan olan Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem tatlı dilli, güler yüzlü, hanımıyla koşu yarışı yapacak kadar sıcakkanlı, yerine göre latifeler yapmaktan geri durmayan bir insandı. Nitekim örneklerini ilgili bölümdeki hadislerde de görüyoruz.

mağfiret: Kulu işlemiş olduğu günahlardan arındırma, kötü amellerini silip yok etme, sicilini temizleme.

meclis: Toplantı mekanı, oturma yeri. Bir meseleyi konuşmak üzere bir araya gelenlerden oluşan topluluk, heyet, kurul.

Mecusi: Ateşperest, ateşe tapan, Mecusilik dinine inanan. Bu dinin mensupları ‘Yezdan’ ve ‘Ehrimen’ adlı iki ilaha inanırlar. Yezdan iyilik, Ehrimen kötülük tanrısı kabul edilir. Ateşi kutsarlar. Zend temel kitaplarıdır. Zındık kelimesi buradan gelir. ‘Zend kitabına inanan’ demektir. Daha sonra kâfir manasında kullanılmıştır.

mehdi: ‘Hidayete vesile olan şahıs’ demektir. Hakkında hadisler vardır. Büyük mehdi büyük deccaldan sonra gelir, imana hizmet eder. Hem deccalların hem de mehdinin etrafında taraftarları bulunur, bunlar birer manevi kişilik oluştururlar. Mehdinin askerleri deccalın adamlarıyla savaşırlar. Bu savaşın maddi olması da gerekmez. Zira ilimle, fikirle, hikmetle de olabilir.

mehir: Nikâh sırasında erkeğin kadına vermekle yükümlü olduğu para ya da mal. Mehir tamamen kadına aittir, onu nasıl isterse öyle kullanabilir. Bir bakıma, kadının sosyal güvencesidir de. Erkek kadını boşarsa, mehir kadında kalır, onun kimseye muhtaç olmadan yaşamasına yarar. Boşanma talebi kadından gelirse mehri geri vermek zorundadır. Bu yasa, evlilik kurumunun kolayca yıkılmasını engelleyen bir önlemdir.

melek: Nurdan yaratılmış, gözle görülemeyen masum varlık. İmtihana tabi olmadıkları için makamları sabittir. Hep itaat eder, asla isyan etmezler.

mescid: Mescit, secde edilen yer. Büyük mescitlerecami’ denir. Dilimizde yaygınlık kazanan cami terimi, lügatte ‘cem edici, toplayıcı’ demektir.

Mesih: İsa aleyhisselamın lakabıdır. Hadise göre, kıyametten önce İslam ümmetinden bir şahıs olarak iner. Bu inişin iki manası vardır. Biri, Hıristiyanlık dininin saflaşması, tevhid dini hâline gelmesidir. Öbürü, İsa aleyhisselamın şahıs olarak da inmesidir. Fakat onu pek yakınındaki bazı has şahıslardan başkası tanıyamaz. Onlar da ancak imanın nuruyla tanırlar. Kendisi de “Ben İsa’yım” demez. Çünkü böylesi imtihan sırrına aykırı olurdu. Onun birinci yaratılışı hayret verici olduğu gibi yeryüzüne inişi de öyle olur. Bu harika hadiseye inanan da bulunur, inanmayan da. Bu da bir imtihan vesilesidir.

miraç: Peygamberimizin büyük mucizelerinden biridir. Allah celle celâlühu, Resulünü bütün mülkünde gezdirmiş, azametli saltanatını göstermiştir. Bu harikulade hadiseyi akıldan uzak görmemek gerekir. Kâinatı yoktan yaratıp varlıkta tutan Rabbü’l-âlemin için sevgili peygamberini semalara çıkarıp mülkünde gezdirmek elbette zor olmaz. Oluş biçimini yeteri kadar anlamasak da iman ederiz ki, bu hadise vakidir, haktır. Zira hem ayetlerde hem de hadislerde haber verilmiştir. Miraç mucizesi Efendimizin en büyük mucizelerinden biridir. Bu harikulade hadisenin hikmeti, mahiyeti, hakikati ve semeresi Bediüzzaman Hazretlerinin Sözler isimli kitabında yeteri kadar izah ve ispat edilmiştir, dileyen okuyabilir.

misvak: Kullanılması sünnet olan diş temizleme aleti. Misvak ağacının parmak kalınlığında dalı.

mizan: Tartı, terazi, adalet gibi manaları vardır. Mahşer meydanın amelleri tartacak terazinin ismidir.

mübeşşirat: Müjdeleyici haberler, müjde içeren bilgiler. İçinde müjdeler bulunan rüyalar.

müceddit: ‘Tecdit eden, yenileyen, yenileyici demektir. Mücedditler, her asır başında gelir, dini yeniden yorumlar, yaşar ve yayarlar.

mucize: İnsanların yapamadığı harika, insanın benzerini yapmakta âciz kaldığı iş ya da eser. Mucize, peygamberler eliyle gösterilir. Efendimizin en büyük mucizesi, Kurán’dır. Üstelik yaşayan bir mucizedir. Günümüzde peygamberlerinki gibi mucize göstermek mümkün değildir. Fakat mucize ‘insanı aciz bırakan eser ya da olay’ manasına geldiğine göre, çevrende başka türlü mucizeler görebilirsin. Mesela bitkilere, ağaçlara, insanlara bak. Mucize olmayan bir tek varlık görebilir misin? Hepsi mucize bunların. Hepsi eşsiz, benzersiz. Çünkü hiçbirini yapamıyor insan. Bir damla su karanlık bir ortamda bebek oluyor. Tırnak kadar arı dünyanın en güzel gıdasını üretiyor. Elsiz bir böcek ipek dokuyor. Dünya, milyarlarca senedir dönüyor da uzaya fırlamıyor, üstündekileri kaldırıp atmıyor. Odundan çiçekler, meyveler çıkıyor. Rengi, kokusu, tadı hiç benzemiyor ağacına. Her ağaç sessiz bir fabrika, hammaddesi toprak, mamulleri türlü türlü yapraklar, çiçekler, meyveler. Hepsi insanı âciz bırakan şeyler. Hepsi mucize. Hangi denizaltı balinadan daha mükemmel? Hangi uçak kartaldan daha sanatlı? Saymakla bitmez ki. Yeter ki baksın insan. Düşünsün. İnsaflı olsun. Mucizeler güneş gibi parlıyor her yerde. Tüm varlıklar birer nebi gibi sanatkârından haber veriyor.

Muhammed: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin en meşhur ismidir. ‘Pek çok övülen, tekrar tekrar medhedilen’ demektir. Peygamber Efendimiz şahadet kelimesinde iki sıfatla anılır: abd ve resul. Yani kul ve peygamber. Hakk’ın huzurunda tüm varlıklar adına bir elçidir, ‘abdühu’ ona bakar. İnsanlar yanında ise Hakk’ın elçisidir, ‘resulühu’ ona bakar. Siyer ve tarih kitapları Peygamberimizi anlatıyor, anlatacak, anlatmalı. Fakat insani yönünü anlatırken semavi yönünü ihmal etmemeli. Bir denge gerek. Bu denge olmadı mı, ya taklidi mümkün olmayan insanüstü bir varlık çıkıyor karşımıza ya da bizim gibi sıradan biri. Bazı kitaplar bir melek gibi tanıtıyorlar Efendimizi. İnsani niteliklerini sıyırıp alıyorlar adeta. İnsanın ümidini kırıyor bu tanıtma biçimi. Nefis ‘Hazreti Muhammed bir Peygamberdi, ben onun gibi olamam ki’ deyip işin içinden çıkıyor. Evet, peygamberdi o, vahiy alırdı, melekle görüşürdü, ama aynı zamanda insandı. Melek gibi olsaydı bize örneklik edemezdi ki. Hadis, siyer, tarih kitapları yazanlar ve okuyanlar bu hususa dikkat etmeli.

muhkem: Manası açık ve net olan ayet ve hadisler için kullanılan terim.

mümin: İman eden, inanan, İslam dinini kabul eden. Kişinin mümin olabilmesi için iman hakikatlerine tereddütsüz, kuşkusuz iman etmesi, inanması gerekir. İlahi kitabının haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını helal bilmeli. Gereklerini yapmak ya da yapmamak ayrı mesele. İnanmakla birlikte emirlerini yaparsa sevap kazanır, yasaklarından sakınmazsa günah işlemiş olur.

münafık: Nifak üzere olan, inanıyor gibi görünmekle birlikte aslında inanmayan kimse.

musibet: İsabet eden afet, felaket, sıkıntı ve benzeri olay ve durumlar.

müslim: İslam dinine inanan, hakka teslim olan kimseyemüslim’ denir.

Müslüman: Müslimler, İslam dinine inananlar demektir. Dilimizde tekil olarak kullanılır.

müşrik: Şirke giren, başka tanrılar edinen, yaratılmış varlıklara ilahlıktan pay veren demektir.

müta: Belli bir yıl, ay, gün ya da saat şartı konarak yapılan nikâhtır. İslam’ın ilk yıllarında yasaklanmamış olan bu nikâh, daha sonra kesin olarak haram kılınmıştır. Belirtilen süre yetmiş yıl bile olsa o nikâh yine de geçersizdir.

nafile: Farz olmaksızın sevap niyetiyle yapılan ibadettir. Namazın nafilesi olduğu gibi orucun, haccın, zekâtın da nafilesi vardır.

nazar: Göz değmesi.

nebi: Yeni bir kitapla gönderilmeyen, kendinden önce gelmiş ilahi hükümleri uygulayan ve yayan peygambere denir. Nebi, resul, peygamber ve benzeri konularla ilgili daha geniş bilgiyi Kalbinin Sahibine Emanet Ol isimli kitabımdan alabilirsin, elbet istersen.

nifak: İçi dışı başka olma, inanır görünüp inanmama. Nifak üzere olana ‘münafık’ denir.

nikâh: Şahitler huzurunda yapılan evlilik sözleşmesi. Usulüne uygun biçimde gerçekleşen yasal evlilik.

nisa: Kadınlar. Bir surenin de adı. Kadınlar da, erkekler de Allah’ın kullarıdır. İnsan olmak bakımından bir farkları yoktur. Üstünlük takva iledir, yani imandan gelen bir hassasiyet sebebiyle kötülüklerden sakınmakladır. Allah, hikmetine uygun bir biçimde kadınlara da, erkeklere de görevler yüklemiştir. Bu iki cinsi birbirinden farklı yaratmış, her birine uygun bazı farklı yükümlülükler de vermiştir.

niyet: Kalbin bir işe yönelmesidir. Niyet kalbin fiilidir, dille söylense de olur, söylenmese de. Niyetsiz amel ibadet olmaz. Amellere ruh veren niyettir. Niyeti ve ihlası düzelten ve besleyen kaynak ise şüphesiz imandır, marifetullahtır, muhabbetullahtır.

nübüvvet: Nebilik, peygamberlik.

nutfe: Babadan gelenin anne yumurtasını döllemesiyle oluşan nüve, zigot.

Rab: Terbiye eden, bir şeyi noksan bir hâlden alıp kemale erdiren. ‘Tüm varlıkları terbiye eden’ manasında ilahi isim.

radıyallahu anh: “Allah ondan razı olsun” manasında bir dua sözüdür. Hanımlar söz konusuysa ‘anh’ yerine ‘anha’ denir, “Allah o hanımdan razı olsun” manasında.

rahmet: Merhamet etme, acıyıp esirgeme, ihtiyacı olanlara acıma ile birlikte, acımanın gerekleri olan koruma, esirgeme, yardım etmeyi de içine alan geniş bir kavramdır.

rehin: Borca mukabil garanti olarak verilen ve tutulan şeydir.

resul: Yeni bir kitapla gönderilen peygamber, elçi. Kendisine kitap verilmeyen peygambere ‘nebi’ denir. Bu iki kelime bazen birbirinin yerine de kullanılır. Peygamber kelimesi ise Farsça olup hem nebi hem de resul yerine kullanılır.

revatıb: Farz namazların öncesinde ve sonrasında kılınan, halk arasında ‘sünnet’ diye bilinen nafile namazlar.

riya: İkiyüzlülük, gösteriş, ibadeti insanlar görsün diye yapma günahı.İhlas’ın zıddıdır.

rıfk: Kalbin latif, ince duygularla kaplı olmasından dolayı yumuşak davranış, tatlılık, şirinlik manasına gelir.

rıza: Razı olma, hoşnutluk, memnunluktur. Kaderdeki hükmün kaza olmasını hoş karşılama. Müminde bulunması gereken yüksek bir niteliktir. Allah rızası için yapılmayan amel ibadet sayılmaz.

ruh: İnsanın özü olan varlık. Kavrayış alanına girmeyen mahlûklardan biridir. Bedenin yöneticisi olan ruh, nurani, şuurlu, diri ve harici vücut sahibidir. Ölümle yok olmaz, bedensiz yaşamaya devam eder.

rükû: Rabbimizin azameti önünde eğilmektir. Namazın farzlarından biridir.

rüya: Uykudayken girilen misal âleminde görülenler. Her rüya tabire değmez. Bazıları şeytanın telkinidir. Bazıları günlük olayların hayaldeki yansımalarıdır. Bazıları ise hakikatten haber verir ki, bunlara ‘sadık rüyalar’ denir. Sadık rüya, uyku hâlindeyken misal âleminden görevli melek vasıtasıyla kalbe yansıtılan görüntülerdir. Bu rüyanın bir hakikati vardır, ama herkes bilemez. Rüyada bir hadise bazen aynen görünür, bazen de sembollerle. Bu sembollerin neye delalet ettiği bilinmeli ki rüyanın sırrı ortaya çıksın. Rüya herkese tabir ettirilmez. ‘Muabbir’ denilen tabircilerin yorumu gerekir. Tabirci, rüya dilini bilen, âlim, güzel ahlaklı, hayırlı, iman nuruyla nurlanmış biri olmalıdır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz rüya hakkında bilgiler vermiş ve bazı rüyaları tabir etmiştir.

sabır: Zorluklara katlanma, nefsini gemleme, acele etmeyip işin sonunu bekleme demektir. Belalara karşı sabır, günah işlememe hususunda sabır ve ibadete devam konusunda sabır olmak üzere üç türü vardır.

sadaka: Allah rızası için yapılan yardım demektir. Terim olarak, bir Müslümanın, üzerine farz olmamasına rağmen, Rabbinden rahmet ve mağfiret umarak fakirlere yardımlık vermesidir. Yardım sadece mal ile olmaz, kuvvet, makam, ilim gibi hususlarda da olur.

sadık: Sadakat gösteren, hakkı onaylayan, doğru konuşan, özü sözüne uyan, dürüst kişi.

sahabi: Peygamberimizi görerek iman edip onun sohbetinde bulunan Müslüman.

şakk-ı kamer: Peygamber Efendimizin mucizelerinden biridir. Kamerin, yani ayın yarılması demektir. Efendimiz, bir parmak işaretiyle ayı ikiye bölmüştür.

salavat: Peygamberimize edilen özel duanın ismidir. Salât kelimesinin çoğuludur. Salât teriminin namaz, dua, rahmet gibi manaları vardır. Peygamberimizin şefaatine nail olmakta ona salavat getirmenin de ehemmiyeti vardır. Salavat duası Efendimizin manevi servetini artırır, bunun faydası da bizedir. Dünyada ruhumuza feyizler verilir. Kabrimiz nurlarla dolar. Mahşerde yardım görürüz.

saliha: Kendisine emredileni yapan ve yasaklardan sakınan güzel ahlaklı kadın demektir. Hadislerde tarif edilen ve ödüllendirileceği belirtilen saliha kadın portresi, ana çizgileri itibarıyla salih erkek portresine de uyar.

sallallahu aleyhi ve sellem: Salavatın kısaltılmışıdır. ‘Ona salât ve selam olsun’ demektir. Keza ‘aleyhissalatü vesselam’ da aynı manadadır.

saltanat: Sultanlık, akrabalık ilgisi sebebiyle, özellikle babadan oğula intikal biçiminde olan hükmetme yetkisi.

secde: Saygıyla yere kapanma, en şerefli uzuv olan alnı yere koyma.

şefaat: Bir kimsenin kurtuluşu için aracılık etmektir. Terim olarak, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahirette ümmetine yardımı manasına gelir. Taha suresindeki “O gün kimsenin şefaati işe yaramaz, Rahmanın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimse müstesna” ayetinde bir istisna yapılmak suretiyle şefaatin hak olduğu, Rabbimizin bazı has kullarına şefaat yetkisi vereceği bildirilmiştir.

şefkat: Bir kimseyi acıyarak sevme, üstüne titreyerek beklentisiz muhabbet etme, kötülükten korumak için çaba harcama demektir.

şehid: Şehit, Allah yolunda can veren kimse. Şehitler ölüm acısını tatmaz, kendilerini diri bilirler.

sekinet: Ruh huzuru, güven hissi, sükûnet hâli, dinginlik demektir. Kurán hakikatlerini okuyup müzakere edenlerin üzerlerine iner. Böyle kimselerin ruhları dalgasız deniz gibi sakindir. Başkaları korkarken onlar korkmazlar, başkaları kaygılanırken onlar kaygılanmazlar, başkaları üzülürken onlar üzülmezler. Daha cennete gitmeden manen cenneti yaşarlar.

selam: Esenlik, güvenlik, tehlikeden uzaklık. Aynı zamanda ilahî isimlerden biridir. Kurán-ı Kerim’de sıkça geçen terimlerdendir. Allah, bazı güzide kullarına selam vermekte, müminlerin birbirlerini selamlamalarını emretmekte, iyi kulların ahirette selam ile karşılandıklarını, cennetliklerin de birbirlerine selam verdiklerini bildirmektedir: “Size bir selam verilince, ondan daha iyisiyle selam verin ya da onun dengiyle selamlayın.” “Size, İslama uygun bir şekilde selam vererek inancını dile getirene, dünya hayatının geçici malına göz dikerek, ‘Sen mümin değilsin’ demeyin.” Ayette, bir kimsenin selam vermesinin onun imanına delil kabul edilmesi dikkate şayandır.

sihir: Büyü. Lügat manası ‘sebebi gizli olan ince şey’dir. Terim olarak, ‘gizli vasıtalarla yapılan ve kötü sonuçlar veren işlere’ denir. Sihri öğrenmek, öğretmek ve yapmak haramdır. Ancak, şerrinden korunmak için öğrenmeye serbesti veren âlimler de vardır.

şiir: Şiirin sözlük anlamı ‘ilim’dir. Terim anlamı ise, uyumlu, anlamlı, ritmik, okuyanı duygusal yönden etkileyen sözlerdir. Mantıkçılara göre şiir, hayal edilmiş şeylerden derlenen kıyastır. Şiirin maksadı, isteklendirerek ve tiksindirerek ruhu etkilemektir. Şiir ve şairler hakkında hem lehte hem de aleyhte hadisler vardır. Ayetlerde de aynı durum söz konusudur. Şuara, yani şairler adlı surede, iki şair tipi ana çizgileriyle tanımlanmış, birinci tipe uyan şairler yerilmiş, ikinci tiptekiler övülmüştür. Bu ayetler, şiir sanatından ve sanatkârlarından söz etmekle birlikte, bütün sanat dallarını ilgilendiren ilkeler içermektedir.

şirk: Allah Teala’nın yanı sıra başka ilahlara da inanmak, bazı varlıklara ilahlıktan pay vermektir.

sıdk: Doğruluk, dürüstlük. Zıddı kizbdir, yalandır.

sırat: Yol, cadde demektir. Mahşer günü geçilecek köprünün de adıdır. Herkes ondan geçmek zorundadır. Ameli iyi olan geçip cennete gider, kötü olan cehenneme düşer.

şükür: Nimete karşı dil ile ya da hâl ile memnuniyetini gösterme, ihsan edeni ihsanını anarak övme.

sünnet: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yolu, uygulamaları, geride bıraktıklarıdır. İki nokta arasındaki en kısa yolun doğru bir çizgi olması gibi, insanca davranışın en müstakimi de Efendimiz sallallahu aleyhi vesselemin hareketleridir. Çünkü o, Allah tarafından terbiye edilmiştir. Her hareketinde istikamet, itidal ve hikmet vardır. En isabetli tercih o Zatı kendine model almaktır. Bir kimsenin hareketi hayır üzere de olsa sünnete uymanın sevabına yetişmez. Sünnet olmayan bir iş sebebiyle alınan sevap bir ise, aynı işi sünnet niyetiyle yapmanın sevabı binlerdir. Allah’ını seven Resulullah’a benzemeli. Zira ayette “De ki: Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı affetsin” buyurulmuştur.

sure: Kurán’ın ayetlerden oluşan her bir bölümüdür. Tamamı yüz on dört tanedir.

suret: Resim, şekil, biçim, dış görünüş. İslam dininde insan ve hayvan suretleri resmetmek yasaklanmıştır. Bunun bazı önemli sebepleri vardır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin zamanında insanlar putlara taparlardı. Sadece o yörede değil dünyanın pek çok yerinde de uydurma ilahlara tapmak, bazı varlıklara ilahlıktan pay vermek illeti yaygındı. Pagan kültürde resim ve heykelin önemli yeri vardı. İnsanlar, saygı duydukları kimselerin suretlerini yapıyor, ilahlık payesi verip onlara tapıyorlardı. Şirkin kökünü kesmek için kesin tavır almak gerekiyordu. Efendimizin resim ve heykel hususundaki hadisleri okunurken bu hakikatler nazara alınmalı.

süslenme: Kendini süslemek, belli ölçüler dahilinde takılar takınmak ve güzel kokularla kokulanmak sünnettir. Yalnız yaşamaktansa insanlarla ilişki içinde olmanın tercih edildiği İslam dininde, başkalarına şık görünmek, güzel koku yaymak önemsenmiştir. Özellikle hanımların eşleri yanında buna daha ziyade dikkat etmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Çünkü bunlar sevgiyi artırıcı unsurlardır. Hayatın estetik boyutunun asla ihmal edilmemesi gerekir. Buna uyan bir insan, Allah’ın Cemîl, Müzeyyin, Latîf gibi isimlerine ayna olmaktadır.

tahmid: Elhamdülillah demek, hamd etmektir. Hamd ise, medih ve şükrü de içine alan zengin manalı bir kelimedir.

taksim: Kısım kısım ayırma, paylaştırma. Bu kelime ‘miras ilmi’ manasında da kullanılır.

takva: Samimi imanı sebebiyle kötülüklerden sakınma, günahlardan uzak durma. Her uzvun takvası vardır. En önemlisi kalbin takvasıdır ki sadece Allah azze ve celleyi Rab tanımak, ondan başkasına ilahlık yakıştırmamaktır.

tebliğ: Ulaştırma, bildirme, iman hakikatlerini insanlara güzel bir dil ve üslupla anlatma. Bir toplumun veya kişinin en son gelen vahiyden sorumlu olması için tebliğe muhatap olması, meseleyi işitmesi gerekir. Bu işitmenin de kâmil manada olması lazımdır. Yani muhataba uygun biçimde tebliğ yapılmalı, son din açık seçik anlatılmalıdır. Uzaktan sadece ismini duymak ya da olumsuz sıfatlarla işitmiş olmak gerçek işitme sayılmaz. Böyle bir adam işitmemiş kimse gibidir... Tebliğin tam olması için yaşayarak göstermek de gerekir. Tebliğ yapacak kişi iman ilmini iyi bilmeli, güzel bir dil ve üsluba sahip olmalı. Ayrıca, muhatabını tanımalı, ne zaman, nerede, nasıl konuşacağını bilmeli. Her hususta olduğu gibi bu hususta da yegâne örnek Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemdir.

tedavi: Derdine deva, hastalığına şifa aramaktır. Tedavi olmak sünnettir. Rabbimizin bir ismi de ‘şifa veren’ manasında Şâfi’dir. Kişi, hastalığına sabretmekle beraber tedavi yollarını da aramalıdır. Her sonucu bir sebebe bağlayan Rabbimiz, şifayı da sebeplere bağlamıştır. Hekim, ilaç, hastane vesaire birer sebeptir. Hakîm ismine uyarak bu sebeplere teşebbüs etmek gerekir.

tedbir: İşin sonunu düşünerek hareket etme, önlem alma.

tefsir: Yorum, açıklama, özellikle Kurán ayetlerinin açıklanması demektir. Tefsir iki kısımdır: Biri, mâlum tefsirlerdir ki, Kurán’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise, Kurán’ın imani olan hakikatlerini kuvvetli delillerle beyan ve isbat ve izah eder. Tefsir yapan âlime ‘müfessir’ denir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Kurán’ın en birinci müfessiridir. Gerek mübarek sözleri, gerekse örnek uygulamalarıyla Kurán ayetlerinin manalarını ortaya koyup göstermiştir. Müfessirler, yorumlarında ilgili hadisleri kendilerine temel almışlardır. Sahabilerden de bazı sure ve ayetleri tefsir edenler olmuştur.

teheccüd: Geceleri kılınan nafile namazlardır. Efendimiz her gece, vitir dahil, on bir rekat teheccüd namazı kılardı.

tehlil:La ilahe illallah’ cümlesiyle Allah celle celâlühunun birliğini dile getirmektir.

tekbir: ‘Allahuekber’ ve benzeri kelimelerle Allah azze ve cellenin büyüklüğünü dile getirmektir.

tesbih: Rabbimizi anmak, m eksik sıfatlardan ırak olduğunu ‘Sübhanallah’ ve benzeri tabirlerle dile getirmektir. Tesbih, tahmid, tekbir ve tehlil namazın çekirdekleri hükmündedir. Namazın özünde bunların manaları vardır. Ehemmiyetine binaen namazdan sonra da otuz üçer kere söylenir. Namazdaki eksiklerin, kusurların ve hataların bunlarla tamamlanması umulur.

tevazu: Kendini zorlamaksızın gerçek düzeyinin altında görünme, alçakgönüllülük.

tevbe: Bir daha günah işlemememe kararı verme. Kalben pişmanlık, dil ile af dileme, bedenle vazgeçme ve günaha bir daha dönmemeye azmetme.

tevekkül: Vekil etmek, gerekeni yaptıktan sonra neticeyi ilahi iradeye bırakmak, Allah katında olana venmek ve insanların ellerindekinden ümidini kesmektir.

umre: Sevap umularak yapılan nafile hac. Belli bir zamanı yoktur. Yılın her vaktinde yapılabilir.

vahiy: Allah tarafından peygambere bildirilen kesin bilgi. Bilgi vermeye vahiy dendiği gibi, verilen bilgiye de vahiy denir. Umumiyetle Cebrail aleyhisselam vasıta olur. Bir de ilham vardır ki, onda genellikle melek vasıta olmaz. İlham sadece peygambere gelmez, velilere de gelir. Hatta her canlıya türlü türlü ilhamlar gelebilir. Nitekim Allah, "Biz arıya vahyettik" buyuruyor ki, buradaki vahiy ilham manasındadır. Kurán, hem manası hem de lafzıyla saf vahiydir. Hadisler ise, manası vahye dayanan, fakat lafzı Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından tayin edilen sözlerdir.

vasiyet: Kişinin, kendisi öldükten sonra, geride kalanlardan yapmalarını istediği şeydir.

vebal: Ağırlık, günah.

vefa: Sözünde durmak, kendini seveni unutmamak, onunla münasebetini kesmemektir. 

vera: Harama girmek korkusuyla şüphelileri terk etmektir.

vesvese: Kalbe gelen kuruntu. Ehemmiyet verilirse şişer, büyür, şüpheye dönüşür. Ehemmiyet verilmezse silinip kaybolur.

vird: Bir tertip içerisinde devamlı okunan ayet, dua, zikir ve benzeri mukaddes kelimelere denir.

vitir: Teheccüd yani gece namazlarının sonundaki tek rekatlı namaz. Gündüz namazlarının sonu olan akşam namazının farzı tekli olduğu gibi, gece namazlarının sonu da tek rekatlıdır.

yakîn: Kesinkes bilip iman etmektir.

yerhamükallah: ‘Allah sana rahmet etsin’ demektir.

zekât: İslam’ın beş rüknünden biridir. Zengin bir müminin, senede bir kez, malının kırkta birini fakirlere vermesiyle yerine getirilen farz bir ibadettir. İslam’ın köprüsüdür, fakirlerle zenginler arasındaki olumlu ilişkiyi temin eder. Aralarında uçurumlar oluşmasını önler. Fakirlerin zenginlere karşı kin, nefret ve haset duymasının, zenginlerin de fakirlere ilgisiz, şefkatsiz, merhametsiz davranmasının önünü keser.

zikir: Lügatte ‘anma’ demektir. Kurán okumak, namaz kılmak, yaratılanlara ibret gözüyle bakarak yaratıcılarını düşünmek, bazı mübarek kelimeleri tekrarlamak gibi amellerin hepsi birer zikirdir. “Uyanın! Kalpler ancak Allahın zikriyle tatmin olur!” ayetinde de belirtildiği üzere kalp ancak Allah’ı anmakla huzur bulur, yatışır. Kalbi yaratan Allah, onu huzura kavuşturmanın yolunu da göstermiştir.

zühd: Din uğruna dünya nimetlerinden feragat etmek, dünyadan el etek çekmek, ahiret rahatını umarak dünya rahatını terk etmektir. Bir başka tarife göre zühd, haz verici şeyleri terk etmek değil, bunları azaltmak, içlerine boylu boyunca dalmamaktır. Bir tanıma göre de zühd, dünyayı kesben değil, kalben terk etmektir. Yani normal hayatını yaşamak, helal olandan yeteri kadar faydalanmak, toplumun içinde olmak, faydalı işlerini sürdürmek, ama bunları yaparken kalbini geçici şeylere bağlamamak, halk içinde hak ile olmaktır.