Şiraz ve Sultan



Fars diyarından ayrılıp Anadolu'ya geldikten sonra acip, garip, tuhaf nice maceralar yaşadım. Bunların en mühim ve merakaver olanlarını anlatmak niyetindeyim. 

Bu memlekete geldiğim zaman Selçuk devletinin sultanı Üçüncü Keyhüsrev idi. Kendisiyle görüşmek, üstadımın 'marifet mektebi' tasavvurunu anlatmak istiyordum ama bu hiç kolay değildi.

Uzun aramalardan sonra, Bağdat Nizamiye Medresesi mezunu birini buldum ve ondan yardım istedim. Devlet nezdinde itibarlı bir adamdı. İsmi Abdullah olan bu zat üstadımı hatırladı. Elimden geleni yapacağını söyledi ve sözünde durdu. Onun aracılık etmesiyle sultanın huzuruna çıktım. Üstadım Sâdî-i Şirazi'nin ‘marifet mektebi’ tasavvurunu anlattım. 

Sultan bu fikri pek beğendi ve kurulması için vezirine talimat verdi. Fakat bu talimat maalesef uygulanamadı. Bunun bazı sebepleri vardı. Memleket keşmekeş içindeydi. Fitnenin, fesadın ardı arkası kesilmiyordu. Batıniler perde altında dolaplar çeviriyorlardı. Nice kıymetli insanı şehit eden bu insan görünümlü iblisler burada da boş durmuyorlardı.

Haçlı hücumları devam ediyordu. Piyer isimli bir Fransız papaz, Kudüs dönüşü Avrupa halkını Müslümanlarla savaşmak için teşvik etmiş. Bu papaz, her gittiği yerde Hristiyanlara “Bir Müslüman öldüren cennete girer” dermiş. Bu ve benzeri tahriklerle Haçlı saldırıları başlamış ve uzun zaman ardı arkası kesilmemiş. Selçuklular arasındaki ihtilafta bu hücumların da katkısı olmuş. Devlet zayıflamış. Taht kavgaları başlamış.

Bir yandan da büyük kıyımlar yapan, taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamacasına saldıran Moğollar, Selçuklu idaresinin daha da zayıflamasına sebep olmuşlar.

Bu hazin halleri görüp saraydan umudumu kesince halka yöneldim. Fani ömrümün kısmı azamını muhtelif medreselerde ders vererek, üstadımın ibretli kıssalarını halka anlatarak ve gaza zamanı cihada iştirak ederek geçirdim.

Zamanla Selçuklu devleti iyice zayıfladı ve son nefesini verdi. İslam dinine büyük hizmetler etmiş olan bu muhteşem devletin asırlık çınarlar gibi çürüyüp devrilmesi kalbimi hüzünle, gözlerimi yaşla doldurdu.

Lakin büsbütün ümidimi kesmedim. Daha evvel Selçuklu sultanlarının münasip gördüğü yerlerde kurulan beylikler ümit vadediyorlardı. Beyler arasında en ziyade dikkatimi çeken ise Osman Gazi idi. Diğerlerine nispetle küçük bir beylik kurmuştu ama büyük işler yapacağına dair içimde güçlü bir his vardı. 

Seyyahlardan sürekli bilgi alıyordum. Hakkında epeyce malumat edinmiştim. Osman Gazi ve arkadaşları arı duru yayla insanlarıydılar. Bulanık ve çetrefil şehir hayatının kirinden, pasından, fesadından azade, fıtri bir hayat yaşıyorlardı. 

Bu beyliğin büyüyüp gelişmesi için her gece niyaz ediyordum. Fetih haberlerini işittikçe ümidim ve sürurum artıyordu. Bir yolunu bulup aralarına katılmak için fırsat kolluyordum.

Nihayet Orhan Gazi ve askerleri eliyle Bursa fethedildi. Bu büyük beşareti işitir işitmez, artık zamanıdır deyip oraya hicret ettim. Bir an önce sultanla görüşmek, üstadımın tasavvuru olan ve benim bir ömür hayalini kurduğum marifet mektebini anlatmak istiyordum. Fakat nasıl olacaktı bu?

Bursa ve civarında beni kimse tanımıyordu. Küçük bir mescidin hücresinde misafir kalıyordum. Mescidin ihtiyar imamıyla tanışmış, arkadaş olmuştuk. Halis ve samimi bir adamdı. Meselemi ona anlattım.

Beni dikkatle dinledikten sonra “Evvela Alaaddin Bey ile görüş. Niyetini güzelce anlat. Dedesi Edebali’den ilim ve feyiz almıştır. Feraset ve basiret sahibidir. Seni anlar ve yardımcı olur” dedi.

“Kimdir bu zat?”

“Sultanımızın hem kardeşi hem de veziri ve danışmanıdır. İlim ve hikmet ehlidir. Dünya malında gözü yoktur. Her nevi imkana sahip olmasına rağmen zahit hayatı yaşamayı tercih etmiştir.”

“Sultan olmak istemedi mi?”

“Hayır, asla! Niza çıkmasın diye Osman Gazi saltanatı iki oğlu arasında pay etmek istemiş. Buna Orhan Gazi de razı imiş. Alaaddin Bey kabul etmemiş.”

“Neden?”

“Babasına ‘Ben ilim ve irşat ile meşgul olmak istiyorum. Fethedilen topraklarda yaşayan halka İslamiyet güzelce anlatılmalı. Bu vazifeyi yapmaya şayeste kimselere imkanlar hazırlayacağım’ demiş.”

“Büyük fedakarlık ve akıllıca bir hareket. Kardeşlerin taht kavgası yüzünden nice sultanlıklar yer ile yeksan olmuştur... Kendisini nerede bulabilirim?”

“Bursa dışında, Yenişehir derler bir mahalde yaşar. Kapısı ilim ehline açıktır. Eminim seni de kabul edecektir. Benim de selamımı söyle. Edebali dergâhında tanışmıştık. Kuvvetli ihtimal hatırlar.”

...